İslâm âlimlerinin ve evliyâ- nın büyüklerinden. Silsile-i aliyye diye bilinen büyük âlimlerin ve velîlerin on İkincisidir. “Azî- zân” ve “Pîr-i Nessâc” isimleri ile meşhûrdur. Bu- hârâ’ya on beş kilometre olan Râmiten adında büyük bir kasabada doğdu. 1328 (H. 728)de Hâ- rezm’de vefât etti. 1315 (H. 715) ve 1321 (H. 721) târihlerinde vefât ettiği de bildirilmiştir. Râmiten’de ilim tahsiline başladı. Çok kısa zamanda ilim yolunda mertebeler katetti. O devrin en büyük âlimi olan Hâce Mahmûd İncirfag- nevî’nin derslerine büyük bir aşkla devâm etti. Hocasının iltifâtlarına kavuştu. Mânevî ve maddî ilimlerde kemâle erdi. Böylece zamânının en büyük âlimlerinden, yol göstericilerinden oldu. Hâ- rezm’e gidip yerleşti. İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Pekçok talebe yetiştirdi. Hâ- rezm sultânı da onun sohbetinde bulunarak talebeleri arasına girdi. Kerâmetleri pekçoktur. Bunların bir kısmı kitaplara geçmiştir.
İki oğlu olup, ikisi de din ve fen ilimlerinde söz sâhibi idiler. Hâce Azîzân, vefâtından sonra talebelerle meşgûl olmayı küçük oğlu İbrâhim’e bıraktı. Büyük oğlu da büyük âlim idi. İnsanlara doğru yolu gösterme vazîfesi niye büyük oğluna verilmedi diye bunları tanıyanlarda bir düşünce hâsıl oldu. Büyük âlim Hâce Ali Râmitenî bu düşünceleri anlayıp buyurdu ki: “Büyük oğlum bizden sonra fazla yaşamaz. Kısa zamanda bize kavuşur”. Gerçekten kendisinin vefâtından on dokuz gün sonra büyük oğlu da babalarına kavuştu. Buyurdu ki: “Allahü teâlâya hiç isyân etmediğiniz bir dille duâ ediniz ki, duânız kabûl olsun.” “İki hâlde kendinizi sakının: Söz söylerken ve yemek yerken.” “Halkı Hakka dâvet eden kimse, canavar terbiyecisi gibi olmalıdır. Canavar terbiyecisi, nasıl uğraştığı hayvanın huyunu ve istidâdını (kâbili- yetini) bilip de ona göre davranırsa, o da öyle.” “Talebenin, maksadına kavuşması için çok çalışması, nefsini terbiye etmek için çok uğraşması lâzımdır. Fakat bir yol vardır ki, nefsi itminâna (Rabbinden râzı olmaya) kavuşturup, rûhu kısa zamanda yüksek derecelere kavuşturur. O da; Allahü teâlânın sevgili kullarından birinin gönlünü kazanmaktır. Zîrâ onların kalbi, Allahü teâlânın nazar ettiği yerdir.” Fârisî şiirlerinden bir kıt’a;
Birisiyle oturup kalbin toparlanmazsa, Kalbindeki dünyâ derdini senden almazsa, Onun ile sohbetten etmez isen teberrî, Sana yardıma gelmez azîzandan hiç biri.
ALİ RÂM İTEN İ
26
Tem