Alışmak

ALIŞMAK gçz. f. 1. Bir şeye alışmak, o şeyden artık etkilenmemek, ona karşı bağışıklık kazanmak; ona katlanabilir duruma gelmek: Vücut ilaca alıştıkça dozu artırmak gerekir. Mikroba alışmak. Pisliğe, gürültüye, yorgunluğa, açlığa alışmak. insan yokluğa da alışır. —2. Bir şeye, bir şey yapmaya alışmak, o şeyi sürekli tekrarlama sonucunda yapma becerisi, kolaylığı kazanmak, onda ustalaşmak; onu huy, alışkanlık haline getirmek: Araba kullanmaya alışmak. Sabahlan erken kalkmaya alışamadı. —3. Bir kimseye, bir şeye, bir yere, bir çevreye, değişik bir yaşama biçimine alışmak, o kimseye,

o şeye bağlanmak, o yere, çevreye, yaşama biçimine uyum sağlamak, onlardan zevk almak, yokluklarında arar duruma gelmek: Ona çok alışmışım, gidince ev bomboş kaldı. Bu şehre çok alıştım, geri dönmek istemiyorum. Kedi eve kolayca alışabilen bir hayvandır. Temiz havaya, tatile, eğlenceye alışmak. —4. Alışkanlık yapıcı bir maddeye alışmak, o maddeye bağımlı duruma gelmek: Sigaraya, alkole. esrara, uyuşturucuya alışmak. —5. Bir araca, makineye vb. alışmak, deneme ve uygulama sonucunda, o aracı, makineyi kullanabilme kolaylığı, ustalığı kazanmak: Direksiyona alışmak. Yeni daktilo makinesine ahşamamak. —6. Bir şeye alışmak, bir şeyden söz ederken, o şeye uyar duruma gelmek: Anahtar kilide alıştı. Somun vidaya alışmadı.

♦ alışılmak edilg. f. 1. Alışmak eylemine konu olmak: Bir insana bu kadar çabuk alışılacağım sanmazdım. Sonunda alışılmayacak güçlük yoktur, iyi şeylere çabuk alışılır. —2. Alışılmamış, sıradan olmayan, yadırgatıcı.

♦ alıştırmak ettirg. f. 1. Bir kimseyi, bir hayvanı bir şeye, bir şey yapmaya alıştırmak, onlara şu ya da bu alışkanlığı vermek; onların o şeyi yapabilmelerini, be-nimseyebilmelerini, o şeye katlanabilmelerini, uymalarını sağlamak: Bir kimseyi sigaraya, içkiye alıştırmak. Çocukları erken kalkmaya alıştırmak. Kediyi artıkları yemeye atıştırmak. —2. Bir şeyi (bir şeye) alıştırmak, o şeyi işler, çalışır duruma getirmek: Anahtarı kilide alıştırmak. Motoru alıştırmak. —3. Alıştıra alıştıra, alıştırarak, /avaş yavaş: Kötü bir haberi, alıştıra alıştıra vermek.

—Bine. Genç bir ata, ilk eyerli ve dizginli eğitimi vermek.

—Mak. san. Bir parçaya, etalona uygun ölçü vermek. —Alıştırma işlemi uygulamak.

—Müz. Sazın tellerini bir düzene göre akort etmek, saza düzen vermek. || Yeni takılan telleri düzene ısındırmak. || Nefesli sazların, odanın ve nefesin ısısına alışmasını sağlamak. || Deri göğüslü sazların, oda ısısına uyumunu sağlamak. || Üşümüş ya da bir süre saz çalmadığı için duraklamış parmaklan işletmek. || Ayak yaparak ya da yol göstererek okuyucunun
kulağını ezgiye hazırlamak.

—Tic. Ticarette, uygun bir politika güderek müşteriyi sürekli biçimde kendine bağlamak.

♦ alıştırılmak edilg. f. Bir şeye alıştırılmak, bir kimseden, bir şeyden söz ederken, bir başkası tarafından bir şeye, o şeyi yapmaya alışması sağlanmak, alışmasına yol açılmak: Hizmet etmeye alıştırılmış bir kimse.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*