wiki

ARABALAR

ARABALAR; Alm. Wagen, Kutsche (f), Fr. Voiture,
charrette, İng. Vehicle. Tekerlek üzerinde giden,
hayvan veya insan gücü ile yürütülen, eşyâ ve
insan taşımaya yarayan taşıt. İnsanların arabayı
yapmasında, tekerleğin bulunmasının önemli rolü
vardır. Eldeki en eski bilgilere göre arabanın ilk
olarak Türkler tarafından Asya’da yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre ise, M.Ö.
2500 yıllarından îtibâren Orta Asya’da kullanılmaya
başlanmış ve oradan yayılmıştır. İlk zamanlar
savaş arabaları şeklinde büyük önemi vardı.
Fakat manevra kâbiliyetinin az olması bu önemini
kaybettirdi. Yalnız yük ve yolcu taşımacılığında
kullanılmaya başlandı. Asya ve Önasya’da
kullanılış târihi bilinmeyecek kadar eski olmasına
rağmen, Avrupa’da ortaçağda kullanılmaya başlanmıştır.
Umûmiyetle dört veya iki tekerlekli olan arabaların
en basit şekli, elle yürütülen ve hafif eşyâları
taşımak için kullanılan el arabası denen tekşekkildir: 1) Alt yapı, 2) Üst yapı. Alt yapı; hemen
hemen her arabada aynıdır. Esas olarak tekerlekleri
birleştiren “dingil” ve koşum hayvanlarının
bağlandığı “ok”tan meydana gelir.
Dört tekerlekli arabalarda, arkada kalan büyük
tekerlekler sâbit bir dingille bağlanırlar; öndeki tekerlekler
ise, dönme işlemlerini kolaylaştırmak
gâyesiyle daha küçük ve okla berâber dönebilecek
şekilde yapılırlar.
Üst yapıları kullanılma maksatlarına göre istenildiği
gibi yapılabilir. İnsan nakli ve eşyâ nakli için
olmak üzere iki ana bölüme ayrılabilen üst yapılar,
muntazam yapılmış sandık, ağaç sürgünlerinden
örülmüş bir sepet veya kafes biçiminde olur.
Arabalarda tekerlekleri levha şeklinde veya
merkezine parmaklıklarla tutturulmuş bir çemberden
ibârettir. Tekerleklerin etrâfmda aşınmayı
azaltmak için çelik veya lastik çemberler takılıdır.
Arabalar umûmiyetle atlara, öküzlere, mandalara
çektirilir. Hayvanlar oka bağlanırlar. Sarsıntıyı
azaltmak için alt yapısı ile üst yapısı arasına
tekerleklerin hizâsma gelecek şekilde “yay” sistemi
yerleştirilir. Bilhassa yolcu taşıyan arabalar da
yay sistemine önem verilip süslü olarak yapılmışlardır.
İlk arabalar, yük taşımağa mahsus öküzler tarafından
çekilmiş ve atların arabaya koşulması,
öküzden sonra başlamıştır. Türklerin kullandığı
arabalara Çinliler, “Keçi arabası” demişlerdir. Bu
araba dört tekerlek üzerine oturtulmuş bir çadırdan
ibâretti. Türkler, savaşlarda atı tercih ettiklerinden,
savaş arabalarını Çinliler kullandılar.OsmanlIlarda önceleri arabaya binme hakkı
pâdişâha, şeyhülislâma ve kâdıaskere tanınmıştı.
Bir de Avrupa’ya gönderirken, elçilerin yanına
devletin şerefiyle ilgili iki mükellef araba verilirdi.
Bu arabalardan birisinde elçi, pâdişâhın mektubunu
götürür, ikinci araba ise hediyeleri taşırdı.
Daha sonra vezirler ve ileri gelenlerin arabaları oldu.
Fakat gene de ata karşı büyük muhabbeti olan
Türkler, ata binmeyi tercih ettiler.
Osmanlı pâdişâhlarından bâzılan kendileri için
tahsis edilen arabalara bindiler. Oğlu Yavuz Sultan
Selim Han lehine tahttan ferâgat eden Sultan İkinci
Bâyezîd Han, 1512 târihinde, Bâyezîd’deki eski
saraydan bir arabaya binerek Edime kapısına kadar
oğlu ve askerler tarafından teşyî edilmiştir. Yavuz
Sultan Selîm Han bu teşyî esnâsmda, pâyitaht kapısına
kadar araba yanında edeble yürümüş, babasının
nasihatlerini hürmetle dinlemiştir.
Kânûnî Sultan Süleymân Han yetmiş iki yaşında
Zigetvâr seferine çıkarken, saraydan Dâvûtpaşa’ya
kadar beyaz bir atın üzerinde gitti.
Sonra iki beygirle çekilen dört tekerlekli, üstü örtülü
ve yanları yeşil perdelerle kapalı bir arabaya
bindi ve öylece sefere devâm etti. Zigetvar’da vefât
ettiğinde de mübâret cesedi aynı araba ile yola
çıkarıldı.
İstanbul’un binek arabaları; saray, konak ve
kirâ arabaları olmak üzere üç kısım idi. Binek arabalarından
saray arabaları, Saray-ı hümâyûn için bir
ihtiyaç olmuştu. Vâlide, Haseki ve Hanım Sultanlar
şehir sokaklarında dolaştırılmayıp; sayfiye, yalı,
köşk ve kasırlarına; ya harem-i hümâyûn kayıkları
ile veya saray arabaları ile gitmişlerdir.Saray arabalarının başında saltanat arabası
gelmektedir. Sultan îbrâhim, Sultan İkinci Mahmûd,
Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülazîz hanlar
şehir içinde gezintilerini meşhûr saray saltanat
arabası ile yaptılar. Sultân İkinci Abdülhamîd Han
da Cumâ selâmlığına bu araba ile giderdi. Namazdan
sonra da bizzat kendi kullandığı saray
faytonu ile ikâmetgâhı olan Yıldız Sarayı’na dönerdi.
Saltanat arabası Cumâ selâmlığında gâyet
yavaş gider; yâverler arabayı, iki yanı sıra yürüyerek
tâkib ederlerdi. Hırka-i şerîf ziyâretinde
ise araba sür’atli gider, yâverler de atlı olarak
tâkib ederlerdi. Saltanat arabasında pâdişâhın
karşısında dâimâ zamânm seraskeri olan müşir
otururdu.Saltanat arabası, çift çift dört atlı, arabacı oturağı
sırmalı, bordürleri altın yaldızlı muhteşem
bir faytondu. Sultan Abdülhamîd Han arabanın
körüğünü dâimâ yarı açık bulundururdu. Arabayı
arabacıbaşı kullanırdı. Yanında bir de ispir otururdu.
Arabayı çift çitf çeken dört attan soldakilerin
üzerine de birer süvâri neferi bindirilirdi. Bu dört
kişi; kırmızı veya yeşil çuhadan som sırma işlemeli
cebken – ceket, kenarları sırmalı pantolon ve siyah
çizme giyerlerdi.
Sultan Abdülhamîd Hanın Cumâ namazı dönüşünde
kendi sürdüğü saray faytonunda arabacı
oturağı yoktu. Önü açık dizginler, ufkî bir mâden
çubuk üstünden geçerdi. Arabacıbaşı bu faytonu
câmi avlusuna getirir, kendisi saraya yaya dönerdi.
Gâyet sâde fakat son derece zârif bir araba idi.
Bunun da körüğü yarı açık olurdu.
Saltanat arabasından başka, diğer, saray arabaları
umûmiyetle kapalı, sâde kupa arabalardı.
Arabacıları ve ispirleri dâimâ siyah temiz elbise ve
siyah çizme giyerlerdi. Saray arabaları İstabl-ı
Âmire denilen has ahırda muhâfaza edilirdi. Kadrosu
kalabalık bir teşkîlât olup, âmirleri İstabl-ı
Âmire müdürü idi.
Konak arabalarına da saray arabaları gibi aynı
boyda aynı renkte ikiz denilecek çok bakımlı atlar
koşulurdu. Zamânm yüksek devlet ricâlinin
ve zenginlerinin birer ve hattâ bir kaç binek arabasıolurdu. Konak sâhipleri arabalarının bakımı, kullanılması
ve muhâfazası için konaklarında özel
kişiler görevlendirmişlerdi.
Kirâ arabaları ise, umûmiyetle eski, az bakımlı
konak arabalarının emekliye ayrılmışlarıydı.
Konak arabalarında ve kirâ arabalarında plâka
yoktu. Kirâ arabası oldukları, belediye dâiresince
verilen numaraların fenerleri üzerine yazılmasıyla
anlaşılırdı.
On dokuzuncu asırda Osmanlı sarayının atları
ve arabaları, eski tüfekhâne yerinde yapılan İstabl-
ı Âmire’ye nakledilmişti. 1881 yılı Eylül
ayında Istabl-ı Âmire’deki büyük yangında Sultan
İkinci Mahmûd Hana ve daha eski sadrâzamlara âit
altın ve gümüş işlemeli çok sanatkârane yapılmış
saltanat arabaları ve alay günlerine mahsus altın işlemeli
mücevherli, İncili eyer ve araba takımları tamâmen
yanmıştır.
Bugün Topkapı Sarayında iki eski taht-ı revanla,
kafesli eski bir araba ve Sultan Abdülazîz,
Sultan İkinci Abdülhamîd Han ile Sultan Beşinci
Mehmed Reşâd’a âit arabalar teşhir edilmektedir.
At koşumları ve eyer kısmında da geçen asra âit bâzı
saray eyerleri bulunmaktadır.
Yük arabaları ise şehrin günlük hayâtında fetihten
beri ihtiyaç olmuştur. Konakların, sarayların
her türlü inşâatların, çarşıların, pazarların çeşit
çeşit ağır yükü arabalarla taşınmış, yazın sayfiyelere
çıkanlar, göç eşyâlarını iskelelere yük
arabalarıyla indirmişlerdir. Yük arabalarına çarşı
arabası da denir. Kağnılar eskiden çok yaygın bir
şekilde kullanılan öküz ve mandalar tarafından
çekilen arabalar idi. İstiklâl Harbinde milletin dîni
ve vatanını müdâfaa için yaptığı mücâdelede, silâh
ve cephâne nakliyesinde çok kullanıldı ve bu
harbin âdetâ sembolü hâline geldi.
Saltanat arabalarının kendileri gitmiş, târih
olan isimleri ise gelecek nesillere yâdigâr kalmıştır.
Daha düne kadar en lüks taşıt olan bu arabalar
bugün târih olmuştur.
Saltanat arabaları dâiresinde bulunan bu arabaların
hepsi başlı başına bir sanat şâheseridirSultân Abdülhamîd Hâna âit olan ve bâzı kısımları
altından yapılan araba, Yıldız Sarayı yağma edilirken
(1909), parça parça sökülerek, parçalayanlar
tarafından zimmete geçirilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir