Balkanlarda Osmanlı İzleri
Blagay kasabasının içinde bulunduğu topraklar, Fatih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı mülküne dâhil edilmiştir.
Mostar şehrindeki tarihî Mostar Köprüsü’nün altından akan Neretva Nehri’ne paralel olarak güneye doğru giderken, ana yoldan sola dönen dar bir yol Blagay kasabasına çıkar. Mostar’a 15- 20 kilometre uzaklıkta olan kasabaya ulaştığınızda sizi yolun sağ tarafındaki Hünkâr Camii veya nam-ı diğer Kanunî Camii karşılar. Blagay kasabasının da içinde bulunduğu bu topraklar, Fatih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı mülküne dâhil edilmiştir. Uzaktan yıkıntıları görünen Blagay Kalesi,kasabaya göre çok yüksek bir yerde kurulmuş olup kilometrelerce uzaklıkları kontrol edebilecek bir konumda. Eskiden, köyde taştan yapılmış, çatıları ekseriya kiremitle kapatılmış dört yüz elli hane bulunmaktaymış. Fatih tarafından yaptırılan bir cami ve ayrıca bir mektep, bir medrese ve iki handan bahsedilse de bunlar günümüze ulaşamamıştır.
Blagay Tekkesi
Blagay Tekkesi, Buna Nehri’nin doğduğu mağaranın hemen yanına yapılmıştır. Tekkenin duvarlarını yalayarak akıp giden Buna, on iki kilometre sonra, M ostar’dan gelen ve Adriyatik’e dökülen Neretva Nehri’ne karışıyor. Bıçakla kesilmiş gibi görünen kayalardan oluşan devasa dağ, ilk bakışta insanı çok ürpertiyor ama adeta tekkenin üzerine eğilmiş de sanki onu korumak istiyormuş gibi. Bu kayalar acaba tekkenin üstüne düşmüyor mu diye insanın içinden geçirmemesi mümkün değil. Nitekim, görüştüğümüz bazı insanlar, zaman zaman ufak parçaların düştüğünü ve bu yüzden tekkenin tamir gördüğünü anlattılar. Kâgir olarak inşa edilmiş olan tekke üç kattan oluşmakta. Birinci katta, içinde iki sanduka bulunan bir türbe mevcut. Türbede yatanların kimlikleri belli değil ama halk arasında “Açıkbaş” diye biliniyor.
Tekkenin daha önceki şeyhleri hakkında bilgi mevcut değildir; ancak on dokuzuncu asrın ortalarında Açıkbaş Muhammed Hindî’nin (vefatı 1876) Blagay Tekkesi şeyhi olduğu bilinm ektedir. Şeyh Hindî’den sonra tekkeye oğlu Seydo Şehoviç (ölümü 1925) şeyh olmuştur.Şeyhoviç,tekkenin son şeyhidir, bu tarihten sonra tekke çalışmamıştır. Tekkeye girişlerin yapıldığı avlu kapısını geçince tam karşınızdaki duvar üzerinde ve içerde de asıl tekke binasının üzerinde yazılı Arapça “Hu” yazısı sizi karşılıyor.
Giriş katta yer alan ahşap balkon, suyun üzerine doğru uzatılmış. Bu kattaki merdivenlerden kayalığın altından çıkan “Buna Nehri “ne inilebiliyor. Buradaki su çok bol ve buz gibi. Suyun içinde elinizi birkaç saniyeden fazla tutmanız neredeyse mümkün değil. H er katta dört oda, bir helâ ve bir hamam bulunuyor. Hamam kısmında gömme bir ocak var. Bu ocak, hem suyu hem de hamamı ısıtıyormuş. Pencere önlerindeki Türk usûlü sedirler, el işlemesi perdeler ve kilimleriyle tekke tipik bir Anadolu evi görüntüsünde. Zaten tekkenin çok güzel ve sade bir mimarîsi var. Sessiz, sakin ve huzurlu bir yerde kurulmuş çok güzel bir mahal.
Osmanlıların yüzyıllarca farklı dil ve dinlerdeki insanları kavgasız, dövüşsüz ve adaletle yönetmesine karşılık, günümüzde bundan bahsetmek kolay olmasa gerek. Gittikleri her yere medeniyet götüren Osmanlı’dan bugün pek bir şey kalmamış, Osmanlı medeniyetine ait mimarî yapıların neredeyse tamamı yok edilmiştir. Osmanlının bölgeden çekilmesiyle kargaşa içine sürüklenen Balkan devletleri, son yüzyılda bile defalarca birbirinin boğazına sarılmıştır. Bugün Mostar’dan güneye geçtiğinizde bilhassa Katolik Hıristiyanların fanatizmi ile karşılaşıyorsunuz. Stolac yakınlarında yol üzerinde her vesile ile Hıristiyanlığı ifade eden bir haç işaretine, bir Hıristiyan sembolüne rastlamak mümkün. Ayrıca federasyon içinde yasak olmasına rağmen özellikle Mostar’dan güneye giden yollar üzerinde mutlaka bir Hırvat bayrağına rastlıyorsunuz. Normalde bu bayraklar yerine ortak bayrağın kullanılması gerekirken, ortak yaşama kurallarını hiçe sayarak Hırvat bayrakları her yere asılmış. Yine yol kenarlarında belli aralıklarla küçük kulübeler bulunmaktadır. Bu kulübelerin üzerinde haç işareti, içinde de Hıristiyanlara ait figürler bulunmaktadır. Boşnakların hoşgörüsüne karşılık diğerlerinin fanatikliği zirvededir.
Bir defasında Blagay Tekkesi’ne giderken yolumuzu şaşırmıştık. Bir köy yolunda yaşlı bir karı-kocaya Blagay yolunu sorduk. İhtiyar adam çok kızgın bir şekilde tercümanımız Admir’e “Sizi burava kim gönderdir Ne hakla ve ne cesaretle buraya geliyorsunuz?” diye çıkıştı. Bu durum oradaki yerli halkın Müslümanlara bakış açısını çok güzel yansıtıyor.
Büyük devlet olmanın gereği, Os- manlı âdildir. Ancak güçlüdür, hadiseleri kontrol edecek yetenekte ve güce sahip tir. Balkanlara da bıraktığı en iyi miras adalettir. Oysa bugünkü Bosna’da Müs- liimanlar Osmanlı zamanındaki gibi kuvvetli ve kural koyucu durumda değiller.
Osmanlılar yüzyıllarca farklı dil ve dinlerdeki insanlan adaletle yönetmişlerdir; ancak günümüzde bundan bahsetmek mümkün mü?
Hünkâr Camii O zamandan günümüze sağlam olarak ulaşan eserlerin en önemlilerinden biri Kanunî Sultan Süleyman Camii’dir. Cami kâgir olarak yapılmış ve eskiden kubbeli imiş; ancak on dokuzuncu asırda kubbesi yıkılmış. Bugün cami sekiz dilimli, içten ve dıştan sekiz köşeli bir ahşap kubbe ve çatı ile örtülüdür. Cami büyük bir ilgisizlik ve cahillik sonucu sıvanmıştır. Ancak açıkta kalan yerlerden anlaşıldığına göre, kesme taştan yapılmış çok güzel bir eserdir. Minaresi de tamamen kesme taştan yapılmış olup gövdesi kalın ve kendine has bir yapı tarzı vardır. Caminin Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı, tamirat sonrası konulan kitabesinden açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Haziresinde birçok kabir mevcuttur. Kabir taşları, yüzyılların ihmali ve bakımsızlığına rağmen, Osmanlı ecdadımızın kabir hassasiyetini ve estetik anlayışını aksettirmektedir.