Benjamin Franklin yalnız Amerika’nın değil; dünyanın yetiştirdiği büyük adamlardan biridir. 1706 yılında Amerika’da Boston şehrinde doğmuştur. Babası Josiah Franklin, İngiltere’den gelip Amerika’ya yerleşmişti; sabun ve kandil ticareti ile geçiniyordu. İki defa evlenmiş ve 17 çocuğu olmuştu. Bir ailede bu kadar çocuk bulunursa — ailenin geçimini sağlıyabilmek için — bu çocuklardan her biri çalışmak zorunda kalır. Bu bakımdan babası küçük Benjamin’i önce çoban yapmağı düşünmüştü. Fakat Benjamin çalışmayı değil, daha ziyade okumayı seviyordu. Annesi oğlunun okumaya karşı hevesini hoş karşılıyor ve yeri düştükçe ona yardım ediyordu. Kocası, çocuğu çalıştırmak için direttikçe : — Şu çocuğu rahat bırak canım… Büyüyünce nasıl olsa bol bol çalışmak zorunda kalacak… derdi. Babası ise her zaman : — Hayır, evde çalışmağı öğrenmeli!.. Bir çocuğun böyle başıboş dolaşıp durmasından ne hayır gelir? Bu dünyada çalışmaktan başka bir şey yapamıyacağına göre şimdiden buna alışmalıdır… diye karşılık verirdi. Bu çatışmalarda annesi üstün geldi. Küçüklüğünden beri okumaya karşı büyük isteği olan Benjamin, okula verildi. Babasının kazandığı para, kalabalık aileyi geçindirmeğe yetmediğinden, yıl sonunda çocuğu okuldan almak zorunda kaldılar. Benjamin 10 yaşına gelince babası ona, kendisini artık okula gönderemiyeceğini, bir iş bulup çalışmasını söyledi. Annesi ise, çocuğunun kitaplara olan ilgisini göz önünde tutarak onu din adamı yapmak istiyordu. Benjamin ise dine karşı ilgi duymuyor ve bu isteklere gülüyordu. En sonunda, babası oğlunun din adamı olamıyacağmı anladığından bir gün onu kolundan tutup kunduracı, duvarcı, doğramacı, tenekeci dükkânlarına götürerek, bir iş, bir meslek seçmesini söyledi. Benjamin, bu sanatların hiç birini beğenmemişti» Bunun üzerine b ab ası: — Öyleyse ne yapacağını kararlaştırıncaya kadar benim yamçıda çıraklık edersin… dedi. Benjamin kandil fitillerini kesmek, balmumu kalıplarını doldurmak, gel – git işlerinde uğraşmak üzere babasının dükkânında çalışmağa başladı. Fakat bu işi sevmiyor, fırsat bulur bulmaz işi yarıda bırakarak soluğu denizde alıyordu. Deniz kenarında; kendi yaşındaki çocuklarla oynamak, onlara komuta etmek çok hoşuna gidiyordu. Onun o çağda düşüncesi iyi bir denizci olmaktı. Babası onun bu isteklerine karşı geliyor, Benjamin de ister istemez uyuyordu. Babası bilgili, görgülü bir adamdı. Bu yüzden komşuları da kendisine çok saygı gösterirlerdi. Yemeklerde, gezintilerde, iş yaparken çocuklarına hayatta nasıl davranmaları gerektiğini öğretmeğe çalışırdı. İşlerinde, yaşayışlarında herhangi bir güçlüğe uğrayanlar ona akıl danışmağa gelirler, anlaşamıyan kimseler ona başvururlardı. Sofrasında konuşmak için uyanık komşu ve dostlarını bulundurmağı sever, faydalı konular seçip bunlar üzerinde ustalıkla konuşurdu. Böylece, çocuklarının iyi, güzel ve doğru düşünmesini sağlamaya çalışırdı. Konuşulan sözlerin akıcılığı, olaylara uygunluğu çocukların dikkatini kendine çeker, yemeğin iyi veya fena hazırlanıp hazırlanmadığı bile farkedilmezdi. Babası bir gün oğlunu kenara çekerek durumu bütün açıklığiyle konuştu. Ona hayatta uymak zorunda olduğu şartları, gerçekleri bir bir anlattı: «Artık, delilikten vazgeçecek, bir iş sahibi olarak, muntazam çalışacaktı». Benjamin matbaacı: Babası, artık kararını verm işti: — «Benjamin’i ne yapmak gerektiğini şimdi biliyorum. Mademki o, kitapları ve basılı şeyleri bu kadar seviyor. O halde o, bir matbaacı olsun.» dedi. Bu fikrin gerçekleşmesi de kolaydı. Ağabeysi James Franklinin bir matbaası vardı. Bir yardımcıya da ihtiyacı bulunuyordu. Bu bakımdan, Benjamin’i yanma alıp yetiştirmeğe gönüllü idi. O zaman iyi bir işçi olabilmek şimdikine göre daha da güçtü. Çocuğun babası oğluna bir sanatı öğretmek için «usta» ya belli bir para veriyordu. Bu bir kanundu. Çırak «usta» sı ile bir «anlaşma» imzalamak zorundaydı. Bu «anlaşma» ya göre çırak ustasına 21 yaşına kadar çalışacağına söz veriyordu. Onu sinirlendirmemeği, evlenmemeği ve 10 seneden önce para almamağı kabul ediyordu. Bütün bu şartlar 12 yaşında bulunan Benjamin’e ağır ve güç geliyordu. F akat buna rağmen kardeşinin yanında 9 sene çalışmayı; babasına güveni ve çok sevdiği bu mesleğin kendisini kitaplara kavuşturacağını umarak kabul etti. Ağabeysi James sevimsiz, sinirli, kavgacı bir adamdı. Onu bir işten bir işe gönderiyor,^oraya buraya koşturuyor, paket bağlatıyor, makineleri temizletiyor, harfleri yıkatıyordu. Benjamin çalışkan ve zeki olduğundan, ağabeysine yaranmak ve sanatı tam olarak öğrenmek için canla başla çalışıyordu. Bu yüzden çok zaman yüzü gözü mürekkep ve yağ lekesi içinde kalırdı. Ağabeysi dışarı çıktığı zamanlar hurufat kasasına geçerek yazı dizerdi. Az zamanda hem iyi bir dizici, hem de iyi bir makinist oldu. Ağabeyi onun elinin işe yatkınlığını ve çalışkanlığını görünce maaşını arttırdı. Fakat ona karşı gösteregelmekte olduğu, kötü ve hırçın davranışları değiştirmedi. Benjamin Franklin’e, bu kötü davranışlara boyun eğmek çok güç geliyordu. Fakat matbaacılığı sevdiği ve sanatı bütün incelikleriyle öğrenmek istediği için ister istemez katlanıyordu. Çalıştıkça, sanatta ilerledikçe, bir kimsenin hayatta bir iş sahibi olmasının değerini daha iyi anlıyordu. Matbaanın müşterileri ona emanet olarak kitaplar veriyorlardı. Benjamin geceleri bunları yatağında yutarcasma okuyordu. Matbaada dizici olarak çalışırken grameri ve noktalamayı öğrenmişti. Fakat az kelime biliyordu. Hayatta başarı kazanabilmek için çok bilgili olmak gerekti. Bunun için birçok kaim sözlükler alarak bunları baştan sonuna kadar dikkatle okudu. Ağabeysi James; New England Courant adlı bir gazete çıkarmağa karar verdiği zaman Benjamin 14 yaşında idi. James’in gazetesi her iki yüzünde yazı bulunan küçük bir yapraktan ibaretti. Boston’un fikir adamları, hazırladıkları yazıları cezadan korktukları için, gazeteye takma adlar altında gönderiyorlardı. Benjamin Franklin de gazeteye yazı göndermek ve bunların yayınlanmasını görmeyi çok istiyordu. Bir süredir geceleri durmadan okuyup yazıyor ve her gün biraz daha ilerliyordu. Ağabey isinden çekindiğinden yazdıklarını ona gösteremiyordu. Bir gece uğraşarak, özenerek bir makale yazdı. Bunu, ertesi sabah erkenden, hiç kimseye göstermeden matbaanın kapısı altından içeriye attı. Ağabeyisi bu makalenin, imzasını atmak istemiyen değerli biri tarafından yazıldığını sanarak, gazetede yayınladı. Makalesinin gazetede çıkışı Benjamin’i çok sevindirdi. Akşamları yazı yazmağa, yazdığı yazıyı ertesi günü matbaanın kapısı altından atmağa devam etti. O zamanlar hükümetin hatalarını gazeteye yazmak tehlikeli idi. James’e, «hükümetin suçluları gereği kadar çabuk kovalamadığı hakkında makaleler yayınlandığı için», bir ay hapis cezası verildi. Onun bulunmadığı zamanda matbaayı ve gazeteyi Benjamin idare etti. Bu, 16 yaşındaki bir çocuk için büyük bir başarı idi. Ağabeyisinin dostları, artık ona değer vermeğe ve saygı göstermeğe başladılar. Bir yıl sonra, karışık haberler yaydığı, ve çok ağır kötülemelerde bulunduğu için James’in gazetesi kapatıldı. Bir arkadaşı bundan böyle gazeteyi Benjamin’in çıkarmasını söyledi. Nihayet James, gazeteyi, genç olduğu halde, iş adamlarının çoğundan akıllı ve becerikli olan Benajmin’e bırakmayı uygun gördü. O zamana kadar James, Benjamin’e karşı çok sert davranıyor, muntazam ve verimli çalıştığı halde onu çok zamanlar dövüyordu. Benjamin durumunu babasına anlatıyor, sızlanıyordu. Babası çok defa kendisine hak veriyor ve şöyle diyordu : — Zavallı oğlum, senin için hiçbir şey yapamam… Sen bir anlaşma imzaladın.. 21 yaşına kadar kardeşinle beraber çalışman lâzım. Bıı bir kanundur. Ancak sonunda hür olacaksın… Bir süreden sonra matbaada işler o hale geldi ki; Benjamin’in artık burada çalışmasına, barınmasına imkân kalmadı. Benjamin kardeşinin yanından ayrıldıktan sonra Boston’daki başka matbaalarda iş bulacağını düşünerek, onlara başvurdu. James bivtün matbaaları dolaşmış, kardeşine iş vermemelerini söylemişti. Nitekim Benjamin’e, matbaacılar : dar çok satıldı ki zavallı Rişardın sözleri, bizim memleketimizdeki Nasreddin Hoca’nın fıkraları gibi halk arasında yayılmaya başladı. Benjamin 25 sene bu Almanağı devam ettirdi. Yirmi beşinci sene sonunda bütün Almanaklarda yazdıklarını bir araya toplıyarak «Baba Abrahamm Sözleri» adı altında tek bir kitap olarak çıkardı. Bu kitaptaki düşüncelerden meşhur sözler olarak kalan bazıları şunlardır : ☆ Düşmanın küçüğü yoktur. ‘ k Çürümüş bir elma yanındakileri de çürütür. ★ Eldivenli kedi fare tutamaz. Âletleri elinizle tutunuz. ★ Bugünkü yumurta, yarınki bir tavuktan iyidir. ★ Sürekli damlalar taşı oyar. ★ Küçük vuruşlar bir meşeyi devirir. ★ Sıkıntı tembellikten doğar. ık Dükkânına bak, dükkânın da sana bakacaktır. ★ Küçük bir sızıntı bir gemiyi batırır. ★ Uyuyan tilki tavuk yakalıyamaz. ★ Erken yatmak, erken kalkmak, insanı sağlam, zengin ve akıllı yapar, ★ Üç taşınma bir yangına bedeldir. ★ Boş bir çuvalın dik durması zordur. ★ Avare kimseler en çok acı çekenlerdir. ★ Tembel uyuyadursun, sen derin sür sabanı. Bağdayım kendin ye, ellere sat samanı. ★ İşinin yapılmasını istiyorsan kendin git; istemiyorsan başkasını gönder. Bütün bu sözlerin hepsi, tabiî Franklin’in değildi. Bazıları Atasözü, bazıları başka yazarların, bir kısmı ise kendinindi. O, hayatta başarı kazanmasını sağlıyan görüşlerini bu sözlerle dile getiriyordu. Benjamin Franklin’in gazetesi; çevresinde işlerin iyiye doğru gitmesinde bir güven dayanağı olmuştu. İlk yaptığı işlerden biri de bir kitap kulübü kurmak oldu. Üyeler kendi kitaplarını getiriyor, diğer üyelerin kitaplariyle değiştirerek, birlikte kitap okuyorlardı. Benjamin bu tecrübelerin geliştirilmesi ile Amerika’da ilk «Genel Kütüphane» yi kurmuş oldu. Kitap ve kütüphanelerin kültür rolleri göz önünde tutulursa; bugün bize önemsiz görünen bu olayın değeri, çok daha iyi anlaşhır. Benjamin Franklin sonra ilk yangın sigorta şirketini kurdu. Daha sonra mahalle beçkileri teşkilâtını ele aldı. Bekçileri kaldırıp, yerine polis konulmasını sağladı. Philadelphia sokaklarının ışıklandırılması, kaldırımların yapılmasına da yardım .etti. Bunlar için dernek ve okul kurdu. Amerika’da halk için ilk «Genel Hastahane» yi açmak şerefi de kendisinindir. Benjamin Franklin, çevresinde ilerleme sağlarken; bir taraftan da kendi hayatını ve mutluluğunu kurmağa çalışıyordu. Onun hayat kuralları hakkında bir fikir vermek için önemlilerini aşağıya alıyoruz. Kendi hayatına çekidüzen vermek isteyen herkes bunlardan faydalanabilir.
BENJAMİN FRANKLİN 1706 – 1790
30
Oca