BEŞ VAKTİN DAVETGÂHl NAMAZ

BEŞ VAKTİN DAVETGÂHl NAMAZ

1

Ne zaman bir İslam şehri canlansa أ؛ااإ,edzümüzög ince uzun siluetiyle minareler vardır ه manzarada. Bulundukları beldenin en güzel noktalarında ve mekânla tam bir ahenk içerisinde birbirlerini takip ederler. Yapıldıkları devrin kimliğini, mimarî üşlubunu yansıtması cihetiyle de mühim bir yeri olan minareler, ilk yapıldıklan zamandan itibaren camilerin vazgeçilmez bir unsuru olmuştur.

Minare, Arapça, “nur mevkii” manasındaki “menare” kelimesinden gelmektedir.

Minare yerine, “ezan okunan yer” anlamında “mizene” kelimesi de kullanılıyordu.

Tarihte bilinen ilk minare, Emeviler zamanında Mısır valisi Mesleme tarafından Fustat’taki (Eski Kahire) Amr b. Âs Camii’ne yaptırılmıştır (M. 673). Bu tarihten sonra, her bölgenin iklimi, mimarîsi ve sanat zevkine göre farklı tarzlarda; umumiyetle taş, tuğla ve ahşaptan minareler inşa edilmiştir. Kuzey Afrika, Endülüs ve Suriye’de dört köşe kule şeklindekiler tercih edilirken; doğuda, daha çok yuvarlak ve ince gövdeli minareler yapılmıştır.

Asırlar boyunca minarenin, caminin farklı yerlerine inşasını görmekteyiz ki, bu bir tür mekân arayışının ifadesidir. Osmanlılar mekân arayışında aceleci davranmamış, minarenin artık değişmeyecek şekilde buldukları biçim, oran ve yerini -mesela 1425-26 Edime Muradiye Camii’yle- elde etmelerine rağmen, minare yerinin arayışı devam etmiştir.

Edime üç Şerefeli Cami’iyle  minare artık yerini bulmuştur. Bu cami, dört minarenin yer aldığı ilk Türk camisi olmakla beraber; minaresinin yüksekliği, bir minarede üç şerefe bulunuşu ve bir minaredeki her üç şerefeye ayrı yollardan çıkılması gibi özellikleriyle de Türk mimarîsinin ilklerindendir.

16. yüzyıla gelindiğinde Mimar Sinan’ın, minareleri, bağımsız bir abide gibi gözükmekten kurtarıp; caminin büyüklüğü ve yüksekliği ile orantılı, ana binayı geri planda bırakmayıp, onu kuşatan çok daha yüksek bir bina gibi tasarladığını görmekteyiz. Ayrıca, müstakil olan bu minareler, yeni konumlarıyla, cami ve ona ek gibi duran avluyu birleştirici bir unsur olarak da değerlendirilmiştir. İşte bu ahenk dolayısıyla minareler en endamlı ve dengeli şeklini bulmuştur. Elbette böylece asıl mekân olan cami ön planda tutularak, minarelerin “namaza davet edilen yer” özelliğine en uygun şekilde inşa edilmesi, İslam mimarîsinde bir başarı timsali olmuştur. Süleymaniye ile başlayan bu yükseliş, Selimiye Camii ile en güzel halini almış ve kendisinden sonraki mimarlara da ilham vermiştir. Bugün altı minaresiyle bir sanat ve mimarî şaheseri olarak yükselen Sultanahmed, işte bu ilhamla, Mimar Sinan’ın talebesi Sedefkâr Mehmed Ağa tarafından yapılmıştır.

Klasik Osmanlı mimarîsinde, istisnalar olmakla beraber, minareler caminin kuzeyinde, ya giriş cephesinin sağma, cami binasına veya avlu köşelerine yerleştirilmiştir. Elbette Azapkapı Sokullu Mehmed Paşa Camii’ndeki gibi sol tarafa yerleştirilmiş minareler de vardır.

Mimar Sinan’ın eserlerine bakıldığında, çok ince minareler yapmak gibi bir gayenin olmadığı anlaşılmaktadır. Zira ona göre minare tasavvuru hem kendi içinde, hem de kubbeyle olan münasebetine göre biçimlendirilmiş ve mevcut şeklini almıştır.

1710 yılında yapılan Üsküdar Yeni Valide Camii minareleri bu esaslara sadık kalınarak yapılan son numunelerdir. Bilhassa 18. yüzyılın ortalarından itibaren, minareler iyice inceltilmeye başlanmıştır. Nusretiye ve Bezmiâlem Sultan Camii minareleri buna örnektir.

Minareler hakkında bilinmesi gereken bir başka şeyse, sultan camilerinde minare sayısının en az iki adet olmasıdır. Bugün, Osmanlı devrine ait iki veya daha fazla minareli bir cami gördüğümüzde, bunun padişah veya padişah ailesine mensup biri tarafından yaptırıldığını kolaylıkla anlayabiliriz. Bunlara “Selâtîn Camileri” ismi verilir. İstanbul’daki ilk selâtin camii ise kiliseden camiye çevrilen Ayasofya’dır ve ilk minaresi ahşaptan yapılmıştır.

UZAKTAN 2,YAKINDAN 4 MİNARELİ SELİMİYE

2

Doğu ya giden sefer ve kervan yolları üzerinde yer alan Osmanlı’nm ikinci başşehri Edirne’de Sultan İkinci Selim tarafından bir külliye inşa edilmesine karar verildi. Sıra külliyenin yapılacağı yere karar vermeye geldiğinde devrin mimarı Sinan, şehrin orta yerinde ve şehre hakim bir tepeciği tercih etmişti. Gami diğer müştemilatı4le birlikte e-tepecik üzerine – inşa edildi. Bu sebeple, uzaktan geienler önce caminin iki minaresini görmekte, ancak belli yakınlığa gelindiğinde 4 minare ortaya çıkmaktadır.

DÜNYADAN MİNARELERSamarra Cami-i

Samarra Cami-i Kebiri

Bağdat/IR A K :
847-852 yılları arasında Abbasi Halifesi Mütevekkil tarafından askerî birliklerin namaz kılabilmesi için yaptırılan ve kapladığı alan bakımından dünyanın en büyük camisi olan Samarra Camii’nin minaresi 52 metre yüksekliğinde ve 33 metre genişliğinde olup, dıştan dönüşlü helezon şeklindedir. Bu tip minarelere “malviye” ismi verilir.

İbn-i Tolun Camii

İbn-i Tolun Camii

K ahire/M ISIR :

Tolıınoğulları tarafından 9. yüzyılda inşa edilmiştir. Mısır’ın en eski camisidir. Minaresi, Samarra Camii’tıinkine benzemekle beraber, kireç taşından yapılmıştır.

Sidi Ukbe Camii

Sidi Ukbe Camii

Kayravan/TUNUS:

724 yılında Emeviler tarafından yaptırılmıştır. Minare, Afrika’nın bilinen en eski minaresidir. Bu bölgede minareye “savmaa” ismi verilir.

Cenne Ulu Camii

Cenne Ulu Camii

 Djenne / MALİ:

Dünyanın en büyük kerpiç camii olan Cenne Camii ilk olarak 13. yüzyılda inşa edilmiştir. Batı Afrika’ya has malzemeyle yapılan cami minarelerinde, toron ismi verilen palmiye sopalan bulunmaktadır. Bu sopalar, gerektiğinde tamirat için iskele vazifesi görmektedir.

Kutup Minar

Kutup Minar

D elhi/H İN D İST A N :

Bir Türk eseri olan minare, aynı zamanda zafer anıtı olarak 1199 yılında Kutbeddin Aybek tarafından yaptınlmıştır. Aynca 73 m yükseklikte olup dünyanın en yüksek tuğla minaresidir.

Kutlug Timur Minaresi

Kutlug Timur Minaresi

Ürgenç/ÖZBEK İSTA N :

Orta Asya’nın en yüksek minaresi. (14• yy.)

Burana Kulesi

Balasagun / KIRGIZİSTAN:

11. yüzyıldan kalma bir Karahanlı minaresidir. Aynı zamanda gözedeme kulesi olarak da kullanılmaktaydı. Karahanlılar bu tarz abidevî minareleri tuğladan yaptığından, bu bölgedeki en eski minareler hep bu dönem den kalmadır.

2. Hassan Camii

Hassan Camii

Casablanca / FAS:

1993 yılında tamamlanan caminin minaresi, 2 10 m uzunluğu ile dünyanın en uzun minaresidir.

Halep Ulu Camii

Halep Ulu Camii

1-lalep/SURlYE:

1090-1094 yıllarında Zenciler tarafından yaptırılmıştır. Suriye, dört köşe minarelerin anayurdudur.

Âlî Minare

Âlî Minare

İsfahan / İRAN:

12. yüzyılda yapılmış bir Selçuklu eseridir. Türkler çeşitli minare şekillerini denedikten sonra, Selçuklular İran’da ince uzun, silindirik minareleri geniş ölçüde yerleştirerek kendi zevklerine uygun şekli bulmuşlardır. İran’da günümüze ulaşmış birçok Selçuklu eseri bulunmaktadır.

ANADOLU’DAN MİNARELER

Siirt ulu camii

Siirt  Ulu Camii

12. yüzyılda Büyük Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. Tuğladan yapılmış ve firuze çinilerle süslenmiş olup Anadolu’daki ilk çini mozaik süslemeli camidir.

İznik Yeşil Camii

İznik Yeşil Camii

Osmanlı mimarisinin ilk örneklerinden olup sırlı tuğla, taş kakma ve çini tekniği ile Selçuklu geleneğini devam ettiren yapıdır.

Yivli Minare Antalya

Yivli Minare Antalya

1219-1238 yılları arasında yaptırıldığı tahmin edilen caminin minaresi, cami binasından ayrı olarak abidevî şekilde inşa edilmiştir. Yıldız biçimindeki gövdesiyle, eski Türk kule minare ve türbe mimarîsine dayanmaktadır.

Çifte Minareli Medrese / Sivas

Çifte Minareli Medrese

Yapılış tarihi 1217. Selçuklular Anadolu’da, bilhassa medreselerde büyük cümle kapısı ve bu kapının üstünde yükselen çift minare yapmışlardır. Osmanlı’da bu lısul tamamen terk edilmiştir.

Timurtaş Camii / Bursa

Timurtaş Camii

Şadırvan üzerine yapılmış müstakil bir minaresi vardır. İslam mimarîsindeki şadırvanlı tek minaredir. Bursa’daki minarelerin çoğu 1855 tarihindeki zelzeleyle yıkılmıştır. Meselâ Bursa Ulucami’nin çifte minareleri, aslında yivli sütunlar biçiminde ve çinilerle süslüydü.

Şehzade Camii / İstanbul

Şehzade Camii

M imar Sinan eseri bu caminin minarelerindeki kabartma örgü şekilleri, tek örnek olarak kalmıştır.

KLASİK OSMANLI MİNARELERİNİN BÖLÜMLERİ

1- Alem: Minarenin en üst kısmında bulunan alem, daha çok Osmanlı minarelerinde görülür ve gövdenin zarif biçimde sona ermesini sağlar. Alemler, Anadolu Selçuklu devrinde beyaz mermer, Beylikler devrinde beyaz mermer, tunç ve bakırdan yapılmıştır. Osmanlı devrinde ise alemler, beyaz mermerden yapılmaya devam edilmiştir. Ancak asıl Osmanlı alemlerinin bakır, tunç ve pirinçten yapıldığı görülmektedir. Alemlerin; kaide, gövde ve tepelik (mahçe) olmak üzere üç kısmı vardır. Osmanlı alemi, genellikle büyük ve yüksek dilimli bir alt kısım ile bir küp, iri bir armut ve göğe açılan hilal şeklinde tepelikten meydana gelmektedir.

2- Külah: Genellikle ahşap iskeletli ve kurşun kaplamalı olan külah, minarenin en çabuk eskiyen ve en çok tamirden geçen kısmı olduğundan orijinalliğini çok fazla koruyamamıştır. Ahşap iskeletli külahların dışında, İslam coğrafyasının farklı yerlerindeki minarelere benzetilerek yapılmış taş ve değişik biçimli külahlar da bulunmaktadır. Bunlar umumiyede daha geç devirlerde inşa edilmiştir.

3- Petek: Üzerinde asılı gövdeden biraz incelerek yükselen ve gövdenin devamı olan kısma denir. Son şerefeyle külahın arasında kalır. Bu kısmın şerefeye kıble tarafından açılan bir kapısı bulunmaktadır.

4′ Gövde: Pabuç üzerinde yükselen gövde, minarelerde en önemli kısımdır. Klasik Osmanlı minarelerinde gövdenin dış yüzündeki taşlar, hafif köşeli görünüm verecek şekilde yontulmuştur. Genellikle aynı çapta yükselmekte, nadir olarak bazı minarelerde yükselirken incelmektedir.

5- Şerefe: Yapıldıkları devrin mimarîsini yansıtması açısından ayrı bir ehemmiyeti olan şerefeler, minare üzerinde birkaç adet olabilmektedir. Bunun ilk örneği Edime Üç Şerefeli Cami’dir. Şerefeler, üstünde yürünen taban, tabanı taşıyan çıkmalar ve kenarlardaki korkuluklardan meydana gelmektedir. Korkuluklar, ezan okumaya yarayan balkonun etrafını çeviren çokgen geçmeli geometrik motifli şebekelerdir. Osmanlı minareleri, bazı istisnalar dışında, diğer İslam ülkelerinden farklı olarak, şerefenin üstü örtülmeksizin inşa edilmiştir. Şerefe tabanlarında genellikle mukarnas adı verilen konsollar kullanılmıştır. 18. asrın ortalarından itibaren minarelerin şerefe altlarındaki mukamasları artık unutulmuş ve bunun yerini boğumlu çıkıntılar, bilezikler almıştır. Şerefe altları, nadiren de olsa istiridye kabuğu biçiminde çizgilerle süslenmiştir.

6- Pabuç: Kürsü ile gövde arasındaki geçişi sağlar. 15. yüzyılda minare gövdelerinin kaim olması sebebiyle pabuç kısmı daha kısaydı. Gövdeye geçiş, geniş baklava motifiyle sağlanmaktaydı. Ancak 16. yüzyıldan itibaren minare gövdeleri inceldiğinden, bu kısa pabuç kısmıyla gövdeye geçiş, teknik imkânları zorlamaktaydı. Bunun yerine “Türk üçgeni” adı verilen ve piramit şekliyle yükselen pabuçlar yapılmıştır.

7′ Kürsü: Minarenin toprak üstündeki tabanıdır ve camiye bitişik yahut ayrı, kübik, silindirik, çokgen prizma şeklinde olabilir. Kürsü, şerefe ile birlikte sanat ve teknik yönünden en hareketli ve süslü (tezyinatlı) kısımdır. Selçuklularda çoğunlukla minare kaidesi, bina duvarları içinde gizlenmiş, minare gövdesi bina üzerinden, saçak hizasından birdenbire yükselivermiştir (Sivas Gök Medrese gibi). Osmanlılarda ise 15. yüzyılın ilk yarısına kadar bu şekilde yapılmıştır. Daha sonra cami beden duvarına kısmen yapışık veya tamamen ayrı; ama mutlaka zeminden itibaren ayrı (müstakil) bir şekilde başlayan kaideler üzerine minareler inşa edilmiştir.

2

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*