Bitkisel Altın Soya ve Türkiye
Yüksek enflasyon, işsizlik ve dengesiz beslenme; güzel iklim, bol su, genç işgücü, geniş ve mümbit topraklara sahip bir ülkenin yazgısı olabilir mi? Her şeyi bir kenara bırakarak geleceğe bakarsak, bunları aşacak bir ışık, altın sarılığında parlamakta! Adı “Bitkisel Altın” diye de bilinen “Soya.”
Soya unu, ithal edilerek Türkiye’de üretilen ekmeklere % 5 oranında katıldığında, ekmeğin normal bayatlama süresi 3-4 günden 10 güne kadar çıkarak buğday israfı engellenmekte ve ithalata gerek kalmamaktadır. Bu şekilde pasta lezzetine de kavuşan bu ekmeğin bir bardak süte eşdeğer gıdayı da içermesi vatandaşı
10.000 TL kâra geçirmekte ya da diğer bir hesapla ekmek bedavaya gelmektedir. Tarım Bakanlığı’mn ekmekte % 5 soya unu katılmasını mecbur kılan bir kanun çıkanna« ve b:z-zat ithal ederek da£ı:ını:n!
en kökten çözüm (Meksika ve diğer birçok ülkelerde olduğu gibi).
% 50 proteinli soya çeşidi ithal edilip, un haline getirilerek, ekmeğe 100 gram miktarında ilave edilince, soya unu buğday unu ile aynı fiyatta olduğu için maliyeti değişmemekte; fakat 300 gramlık et proteini bedavaya gelmektedir. Bu ise, 300 gram et
100.000 TL olduğu için bir ekmekte
90.000 TL, günde 10 ekmek tüketen bir aile için ayda 27.000.000 TL. ek kâra karşılık gelmektedir. Ülke çapında maksimum bazda bu uygulama 50 milyar dolar kâr anlamındadır. Burada belirtilmeden geçilemeyecek bir husus var ki, o da soyalı ekmeğin batılı ülkelerde şeker hastaları için alternatif protein kaynağı olarak tüketilmesidir. Türkiye’de ise yaklaşık iki milyon şeker hastası olduğu tahmin edilmekte. Bu da tabii ki soyanın sağlık boyutunu ortaya koymaktadır. iyi bir organizasyon ile bu şekilde 3-5 ay içinde Türkiye’deki protein açığı ve dengesiz beslenmeyi gidermenin mümkün olduğu apaçık. Türkiye maalesef işsizlik sigortası gibi bir sisteme henüz kavuşamadığı için hiç olmazsa bu şekilde vantan-daşlarına bir yaşam garantisi sağlayabilir. Bu iki uygulama büyük Halk Ekmek Fabrikaları tarafından yapılmalıdır. Yine büyük şehirlerdeki fırıncı odaları da, örgütlü bir şekilde bu unu ithal ederek fırınlara dağıtmak yoluyla yapabilirler.
Yemeklik, çabuk pişirilen soya çeşidinden ithal ederek ülkenin her yanma dağıtım yapılmalı. Bu uygulama yine ya Tarım Bakanlığı’nca ya da belediyelerce yapılmalıdır. Çünkü özel sektör konuya kısa vadeli kâr beklentisi ile yaklaşabileceği için “etle eşdeğer, hatta iki misli proteine sahip bir gıdayı, etle aynı fiyata satarım” düşüncesi ile etin onda bir fiyatına satılabilecek bu protein deposundan azami miktarda faydalanmayı ön planda tutabilir. Halihazırda bazı dükkan ve marketlerde satılan soya fasulyesi yüksek yağ oranlı ve yenmeye müsait değildir. Bu yüzden de düdüklü tencerede 1,5 saatte, yani çok geç ve zor pişer. Halbuki yemeklik soya çeşitleri, aynı fasulye ve mercimek gibi kolay pişiyor ve lezzetli. Tabii ki bu gıda bazı vakıf ve hayır kuramlarınca, hayır amacıyla da ithal edilip Darülaceze, çocuk yurtları, üniversiteler, aşevleri, hapishaneler gibi yerlere bedava dağıtılabilir.
Soya’dan Uzun Dönemde Faydalanma Yollan
Yemeklik soyanın tohumlarını ithal ederek, özellikle doğuda, işsizliğin yoğun olduğu yerîere işsizlik sonınıısiia ¿e r:r
kalfa sa£âVil:ik::r ş-12. i.’, -it-
ken azotiu sunre çere!\s:n:”.:r.: .-.t fabrika gibi bedavaya karşılar. Soya, fasulye, nohut gibi diğer gıdaların maliyetini aşağıya çeken, böcek ve zararlılara karşı da çok dirençli bir bitkidir.
400 çeşide sahip ve dünya üretimi 136 milyon ton (Türkiye üretimi
32 bin ton) olan soyanın % 75’ i dış pazarlara satılmaktadır. Dünyada hiçbir pazar sorunu olmadığı gibi, hiçbir kota da yoktur. Çünkü sanayide 300 değişik yerde kullanılan bu bitki dünyanın her yerinde üretile-mez. Fakat, bu bitkiye her ülkenin ihtiyacı olduğu için “stratejik” olarak da tanımlanır. Türkiye ise 72 milyar olan dış borcunu soya ekimi ile “Bar-tering-Takas” metodunu kullanarak çok kısa zamanda kapayabilirken, belediyelerin de birkaç milyar dolar borcunu bu şekilde ödemeleri mümkündür. Bartering metodu şu anda Batıda çok popüler ve aynı zamanda Türkiye’ye gelecekte hazır pazar da sağlayacak bir yöntem. Tabii böylesi-ne büyük bir miktarda soya üretimi ise Türkiye’de işsizlik, göç, dolayısıyla enflasyon, pahalılık ve sosyal problemlere de çözümdür.
Yine Avrupa, Ortadoğu ve Asya için senelik en az 20-30 mijpr dolarlık bir yemeklik yağ pazarı bulunmakta. Yağı çıkartılan soyadan arta kalan küspenin bir kısmı hayvan yemi olarak değerlendirilirken bir kıs-
mından ise etin otuzda biri ucuzluğunda, kolesterolsüz (Batıda çok popüler olan) et ve kıyma taklidi gıdalar yapılmaktadır. Türkiye’nin şu anda hayvan yemi olarak yıllık 300.000 ton soya küspesini ithal ettiğini esefle görüyoruz. Yine sadece bu, doğada ekilse işsizliğe nasıl katkıda bulunacağı aşikâr. Unutmamak gerekiyor ki, soyanın en iyi üretildiği yerler; Türkiye’nin kuşağındaki 2400 derece ve yağış 650 mm olan yerler ve soya konusuna hayatım adamış kıymetli profesörlerimiz mevcut.
Yine soyanın bazı çeşitlerinden 8’de 1 ucuzlukta, besin değeri açısından sütle eşdeğer nitelikte ve kolesterolsüz süt, peynir, yoğurt, dondurma üretimi mümkün. Batıda çok popüler olan bu gıdaları üretecek 5-10 kişilik irili ufaklı atelyelerden günde 100 tane kurarak iç ve dış piyasaya mal satmak mümkün. Maliyeti çok düşük ve basit olan bu atelye veya fabrikalar çok kısa zamanda doğuyu, ters göçün merkezi haline getirerek, bölgenin makus talihini deşijrre^e-. basit ve ucuz yanr.nıhıiır Türki\e’de bunlar k^rır .î.:«- *_l -fiye uzmarfır is —s*
Soya Konusunca Dfcr Çarpıcı Noktalar
rıyor. Şiî anda ¿’¿r-vi-Ln ■ . –
van sıkıntısı var. El urecınrrie -için, hormon, kimyasal yemler gık maddelerin kullanımı zorunlu oluyor. Bu durumun en son yansıması da “deli dana krizi”. Halbuki soya, hayvan otlatmakta kullanılan 1 hektar arazinin bir yılda sağladığı 40 kg’lık hayvani protein yerine, aynı arazide bir yılda bize 500 kg’lık eşdeğer proteini sağlıyor. Şu anda (GAP hariç, GAP’la 2 misli oluyor) topraklarımızda dünya üretimine eşit kapasitede soya üretimi mümkün ve bu özelliği ile ülkemiz dünyanın protein başkenti olmaya aday konumda.
Bu konuda, Sri Lanka, Nijerya, Kenya, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Etyopya gibi ülkeler bile, milli soya koordinatörlükleri oluşturarak kendi aralarında sürekli kurslar ve toplantılar düzenlerken, Türkiye’nin konudan bihaber olması çok üzücü bir olay.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, bizi yönetenlerin (Sayın Başbakan, Sayın Tarım Bakanı, Sayın Belediye Başkanları) bu konuyu inceleyip, soya üretimi konusuna eğilmelerinin ülkemizin yararına olacağına inanıyorum.
H. İbrahim Tütüncüoğlu
Serencebey Yokuşu 3J/7 Beşiktaş/İstanbul
Bilim
tnsan beynini kasıp kavuran, kasvetinin altında can çekiştiren ve düşüncelerini diğer düşüncelerden aforoz eden ve karşısında apışıp kaldığımız kuzey soğukluğundan sıcak bilim.
Evet, bilim insanlığı bugün belki de teknolojinin üst seviyelerine çıkarmıştır ya da çıkarmak üzere olabilir; hatta bugün çalışkan, başarılı ve büyük bilim adamları da olabilir, ama gerçek çağdaş ve medeni insanlar çıkarmadığı da bir gerçektir. Peki bu katı gerçek karşısında intihar mı esmeli, yoksa oturup düşünerek bk çıkış yolu mu bulmaya çalışmalı: Şave: reenkarnasyona uğrama sibı b:r ş^r.-sımız varsa tamam… dunr.2′;r. : ;i-man belki 500. seferde hr «ii -• kalayabiliriz.
Yanlış arüjjf.ms:- rcr. r £> tülemivomrr I-sir^irr :-î-
mar: – t –j. ;
koyuiuyor. A~\. • r-_”. -mi\.>r ki, bu tez , ..’j.’ . .._ • bastığı yerden bir buz parvas krzrzs ve onu eriterek istediği suya enşete-ğini. Hem o kilometrelerce olan buz çölünü ayakları donarak ve dişleri zangırdayarak bir baştan bir başa ve bir o kadar da geri dönerek sefil bir halde yürümesine gerek kalmazdı.
O halde şu noktaya varıyoruz; İnsana devamlı bir teşvik gerek. Bir yol gösteren, doğruyu bildiren, pratiğe indiren ve birazcık su için bir buz çölünden bir parça buz kırması gerektiğini ve onu eriterek istediği suyu elde edebileceğini gösteren, mantıki bir düşünce teşviği gereklidir. Öyleyse insan bu mutaç olduğu desteği bulamadan ayakta kalamıyor. Ve işte insan, böyle bir yardımı elde edemediğinden, susuzluktan ölüp gidiyor.
Gayemiz sadece gerçek olanı bulmak ve onu tam tamamı ile ortaya koymak olsun. Bunun özünü bilmek, gerçeği bulmak olsun, ama şununla bununla, ama kendi başımıza…
Oğuzhan Aydın Eryaman 3. Etap, Ttnaz Tepe Cad.
147. Sok. 214 Etimesgut/Ankara