BUNU SENİN VE BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN İYİLİĞİ İÇİN YAPIYORUM
Talebelerinin önde gelenlerinden imâm:ı Ebû Yûsuf’a şu vasiyette bulundu:
” Ey Yâkub (Ebû Yusuf)! Sultana saygı göster. Makam ve mevkiine hürmet et. İlmî bir mesele için seni çağırmadığı zaman yanına gitmekten kaçın. Çünkü ona gidip gelmeyi çoğaltırsan, îtibâr etmez olur.
Sultanın dostları ve tarafları ile buluşma. Etrafındakilerden uzaklaşırsan, şerefin ve merteben yerinde kalır. Halk önünde konuşma, yalnız ¡sorduklarına eevap ver; Halk ve tüccar arasında da dînî ve zarurî bilgiye âid olmayan sözlerden kaçın. Zîrâ onlar, kötü
zanda bulunabilirler ve yaklaşmanı kendilerinden rüşvet almana atfederler.
Hanımının yanında yabancı kadınlardan konuşma. Sen başka kadınlardan bahsedince, o da kendinde yabana erkeklerden söz etmek hakkını bulur.
Her halde Allahü teâlâdan kork, kötülüklerden korun. Emânetlere riâyet et. Küçük-büyük, zengin-fakir herkese iyilik ve nasîhatta bulun., Hiç kimseyi küçük görme. Vakarlı ol ve herkese değer ver. Ziyaretine gelenleri iyi karşıla. Meselelerine cevap ver. Eğer o,
meselenin ehli ise ilim ile meşgul olur, değilse sana muhabbet ve sevgi besler.
Hoca ve üstâdlarına hürmet et, onlara dil uzatma. İnsanlardan dâimâ çekin. Allah için gizli hâlinde ne İsen, açık durumda da öyle ol.
Çok gülme. Zîrâ çok gülmek kalbini öldürür. Vakarlı bir şekilde yürü. Acele acele ve salına salına yürüme, işlerinde aceleci olma. Konuşurken yüksek konuşma, bağırıp çağırma. Dâimâ kendin için sükûn ve sükûtu tercih et.
Nefsini her zaman murakabe edip gözet ve kontrol et. Ölümü hatırından çıkarma. Hocalann ve kendisinden ilim aldığın zâtlar için
Allahü teâlâdan af ve mağjfîret-dile. Kur’ârn kerîm okumaya dşvâro ; et. Kabirleri, büyük zâtları ve mübârek yerleri çokça ziyaret et.
Hayvânî zevklerine ve nefsinin arzularına düşkün kimselerle düşüp kalkma. Yalnız dîne dâvet yolunda böyleleriyle birlikte bi> lunmakta bir mahzur yoktur. Oyun ve eğlence yerleri ile söğülüp sayılan yerlere gitme. Ezan okununca câmiye gitmeye hazırlan.
Seninle bir hususta isti$âre etmek, danışmak isteyen kimseyi dinle. Seni Allahü teâlâya yaklaştıracağını bildiğin şeyleri ona şöyle. Bu tavsiyemi de kabûl eyle. Çünkü bundan dünyâ ve âhirette istifâde edeceksin. ~
Cimrilikten sakın. Zîrâ herkes cimrilere buğzeder. Onları sevmez. Aç gözlülük ve yalancılıktan sakın. Güzel huylu ol. İnsanları incitmekten kaçın. Her zaman her yerde temiz elbise giy. Dünyâya rağbeti ve hırsını azaltarak nefsini temizle. Dünyâ sevgisini içinden at. Kalbin temiz olsun.
Yolda giderken sağa sola bakma. Dâimâ önfî’he bakarak yürü. Münâzara âdâbını bilmeyen ve iddiâlarını delilleriyle isbât edemeyen kimselerle söze girişmekten kaçın. Mevki ve makam peşinde koşan, halk arasındaki meselelere dalan ve bu sûretle kendilerine şöhret ve menfaat sağlamak isteyenlerin sözlerine ve aralarına karışma. Çünkü onlar bu hususta seni haklı bilseler de, sözlerine önem vermezler. Şarlatanlıkları ile seni susturmak ve utandırmak isterler. Bir cemâat içinde bulunduğun zaman seni saygı ile öne geçirmedikçe kendiliğinden ileri safa geçme. Aynı şekilde muamele görmeden de mihrâba geçip imâm olma.
Zâlim sultan ve âmirlerin yanında bulunma. Belki onlar yanında, doğru ve helâl olmayan bir iş yaparlar da onları men edemezsin. Senin sustuğunu gören insanlar onların söz ve hareketlerinden o işin hak ve doğru olduğunu sanırlar.
İlim meclislerinde hiddet ve şiddet göstermekten sakın. Beni de hayırlı duâdan unutma. Bu nasîhatımı kabûl et. Onu ancak sana, senin ve bütün müslümanların iyiliği için yapıyorum.”
Allah bize, insanların mümin olanlannı sevmemizi, onlara karşı saygı beslememizi ve aslâ kırıcı olmamamızı, kalplerinde ne sakladıklarını bilemeyeceğimizi, hareketlerimizi buna göre ayarlamamızı emretmiştir.
Talebesi Yûsuf bin Hâlid es- Semtî bir vazifeye tâyin edilip, Basra’ya giderken, Ebû Hanîfe ona şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Basra’ya vardığında halk seni karşılayacak, ziyâret ve tebrik edecek. Herkesin değer ve yerini tanı, ileri gelenlere ikrâmda bulun, ilim sahiplerine hürmet et, yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster, halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk, Sultanı küçümseme, hiç bir kimseyi hafife alma. İnsanlığında kusur etme, sımnı hiç kimseye açma, iyice yakınlık peydâ etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme, cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma, kötü olduğunu bildiğin hiç bir şeye ülfet etme!..
Seninle başkalan arasında bir toplantı akdedilir veya insanlar mescidde etrafını sarıp aranızda bâzı meseleler görüşülürse, yahut onlar bu meselelerde senin bildiğinin aksini iddia ederlerse onlara. hemen muhâlefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver! Sonra bu meselede şu veya bu şekilde görüş ve delillerin de bulunduğunu söy- fa. Serçin bu türlü açıklamalarını dinleyen halk, hem senin, hem de başka türlü düşünenlerin değerini tanımış olur. Sana,1 bu görüş kimindir? diye sorarlarsa, fakihlerin bir kısminindir, de. Onlar, verdiğin cevâbı benimserler ve onu sürekli olarak yaparlarsa, senin kadrini daha iyi bilir ve mevkiine daha çok hürmet ederler…
Seni ziyârete gelenlere ilimden bir şey öğret. Bundan faydalansınlar ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umûmi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Onlara güven ver, bâzan onlarla şakalaş ve ahbablık kur. Zîrâ dostluk, ilme devamı sağlar. Bâzan da onlara yemek ikrâm et. İhtiyaçlarını temine çalış, değer ve itibarlarını iyi tanı, kusurlarını görme. Halka yumuşak muâmele et, müsâmaha göster, hiç bir kimseye karşı bıkkınlık gösterme; onlardan biri gibi davran.”
Haram ve şüphelilerden şiddetle sakınan İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretleri helal lokma hu- sûsunda buyurdu ki!
“Dînin alış-veriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibâdetlerin sevâbını bulamaz. Zahmetleri boşa gider, azâ- ba yakalanır ve çok pişman olur.”
İmâm-ı A’zam’ın yaladığı devir, Emevîler ve Abbâsîler zamânı- na isâbet etmektedir. Ömrünün elli iki yılını Emevîler, on sekiz yılını da Abbâsîler devrinde geçirdi. Emevî Devletinin son bulup, Ab- bâsî Devletinin kuruluşuna ve bu arada vukû bulan çeşitli hâdiselere şâhid oldu. Bütün hâdiseler
Bağdat’ta İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe adına yaptırılan câminin içinden bir görünüş. |
içerisinde İmâm-ı A’zam, bir taraftan dîni öğrendi ve öğretti, diğer taraftan da, Ehl-i sünnet îtikâ- dında olan insanları, îmândan ayırmaya çalışan sapık ve bozuk fırkalarda olanlarla mücâdele etti. Bu fırkaların herbiri ile yaptığı mü- nâzaralarda onlan kesin delillerle susturuyordu.
Emevîlerin son zamanlarında Emevî vâlisi, İmâm-ı A’zam’a devlet idâresinde bir vazife vermek istedi ve bu hususta zorladı. Fakat İmâm-ı A’zam bâzı sebeplerden dolayı kabûl edemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine hapsedilerek işkence yapıldı. Daha sonra serbest bırakılınca, 747 (H.130) yılında Mekke’ye gidip orada altı yıl kadar kaldı. Mekke’de de talebelere ders ve fetvâ vererek ilmî mütâlaalar yaptı. Ab- bâsîierin bir devlet hâline gelip kuvvetlenmesinden sonra Kû- fe’ye döndü. Buradaki derslerine ömrünün son yıllarına kadar devam etti. Otuz yıllık müddet içinde verdiği derslerinde yetişen talebelerinin herbiri, o-zaman çok genişlemiş olan İslâm dünyâsının her tarafına yayıldılar. Müftîlik, müderrislik, kâdılık gibi çeşitli vazifelerle büyük hizmetler yaptılar. Böylece Peygamber efendimizin bildirdiği yol olan Ehl-i sünnet îti- kâdını ve fıkıh ilmini her tarafa yaydılar ve bu hususta kıymetli kitaplar yazdılar. İnsanlara doğru yolu gösterip saâdete kavuşturdular. Bu hizmeti kendilerinden sonraki asırlara da aksettirdiler.
Emevîler devrinde bâzı baskı ve işkenceler gören İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretleri, Abbâsîler devrinin ilk zamanlarında ilim öğretmeye ve talebe yetiştirmeye devâm etti. Abbâsî Devleti içinde de karışıklıklar ve ayaklanmalar baş gösterdi. İmâm-ı A’zam hazretleri bu karışıklıklara rağmen ders verme işini devâm ettirdi. 762 (H.145) senesinde meydana gelen hâdiselerden sonra Abbâsî halîfesi Ebû Cafer Mansûr onu Kûfe’den Bağdât’a getirtti. “Mansûr haklı olarak halîfedir, diye herkese bildir.” dedi. Buna karşılık temyiz mahkemesi reisliğini verdi. Çok zorladı. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretleri çok takvâ sâhibi olup, dünyâ makamlarına kıymet vermediğinden kabûl buyurmadı. Mansûr onu habsettirdi. Her gün otuz değnek vurdurdu. İmâm-ı A’zam’ın mübârek ayaklarından kan aktı. Halîfe Mansûr bir ara pişman olup otuz bin akçe gönderdi ise de kabûl buyurmadı. Tekrar hapsedip her gün on değnek fazla vurdurdu. On birinci günü halkın hücûmundan korkulup zorla sırt üstü yatırıldı. Ağzına zehirli şerbet döküldü. 767 (H.150) senesinde şehîd edildi. Vefat ettiği anda secdeye kapandı. Vefât haberi duyulduğu her yerde büyük üzüntü ve göz yaşıyla karşılandı. Cenâzesini Bağdât kâdısı Haşan bin Ammâre yıkadı. Yıkamayı bitirince şöyle dedi: “Allahü teâlâ sana rahmet eylesin! Otuz senedir gündüzleri oruç tuttun.
Kırk sene gece sırtını yatağa koyup uyumadın. En fakihimiz şendin! içimizde en çok ibâdet ede* nimiz şendin! En iyi sıfatları kendinde toplayan şendin!” Cenâze- sinin kaldırılacağı sırada Bağdât halkı oraya toplanıp o kadar büyük kalabalık olmuştu ki, cenâze namazını kılanlar elli bin kişiden fazla idi. Gelenler çok kalabalık olduğundan cenâze namazı ikindiye kadar kılındı. Mı defâ cenâze namazı kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammâd kıldırdı. Bağdât’ta, Hayzeran kabristânının doğusunda defnedildi. İnsanlar günlerce kabrinin başında toplanıp ona duâ ettiler. Vefâtına çok üzüldüler, imâm-ı Şâfiî’nin hocasının hocası İbn-i Cerîhe vefât ettiğini duyunca istirca âyetini (innâ lillah…) okuyup, “Yâni ilim gitti deseniz
ya!” buyurdu. Büyük âlimlerden Şu’be’ye vefât haberi ulaşınca, o da; “İlim ışığı söndü, ebediyyen onun gibisini bulamazlar.” dedi. Vefâtından sonra çok kimseler onu rüyâsında görerek ve kabrini ziyâret ederek, şânının yüceliğini dile getiren şeyler anlatmışlardır. İmâm-ı Şâfiî buyurdu ki: “Ebû Hanîfe ile teberrük ediyorum. Onun kabrini ziyâret edip faydalara kavuşuyorum. Bir ihtiyâcım olunca iki rekât namaz kılıp, Ebû Hanî- fe’nin kabrine gelerek onun yanında Allahü teâlâya duâ ediyorum ve duâm hemen kabûl olup isteklerime kavuşuyorum.”
“Yüz elli senesinde dünyâ-| nın zîneti gider.” hadîs-i şerifinin- ‘ de, İmâm-ı A’zam için olduğunu İslâm âlimleri bildirmiştir. Çünkü o