Carl Sağan ile Söyleşi
Bu yazı, NOVA adlı bilimsel yayın yapan bir televizyon kanalının Cari Sağan ile yaptığı söyleşiden aktarılmıştır.
NOVA: Bir an için insan doğası üzerine düşünecek olursak, bir yaraa başka dünyaMarca kaçırılma, UFO görme gibi inanışların, diğer yanda da evrende başka yaşam formlan arama tutkusunun çok yaygın olduğunu görüyoruz. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
SAĞAN: Dünyadışı yaşam, özellikle de dün-yadışı zekâ arayışı çocukluğumdan beri çok ilgili olduğum bir konu. Bu fikir beni öylesine etkiledi ki, meslek yaşamımda en büyük hevesle çalıştığım alanlar, yakın gezegenlere uzay aracı gönderilmesi projeleri ve radyo dalgalarıyla dünyadı-şı zekâ arama çalışmaları oldu. Bu projelerden olumlu sonuç alınabilse, insanlık tarihinde bir dönüm noktası yaşanmış olacaktı. Ancak bu öylesine tartışmalı bir konu ki, doğru olup olmadığını belirleyebilmek, kesinliğinden emin olmak için standarttan çok yüksek tutmak zorundayız. Dünyadışı yaşam arayışının heyecan dolu bir süreç olması da bir başka olumsuz etken aslında. Ufacık bir umut ışığı, bazen bir bilim adamının bile tüm şüpheciliğini alıp götürüyor. Bu nedenle,dünyadışı yaşam arayışı alanında çalışan araştırmacılar olarak çok dikkatli olmalıyız. Geçmişte bazı ilginç örnekler yaşandı. Bir keresinde gerçekten birşey bulduğumuzu sandık, fakat daha sonra aldığımız sinyallerin mantıklı bir açık-; laması olduğunu anladık. Sonuç olarak, dünya-dışı zekâ arayışı için uygulanan projelerde, en sıkı türünden bir şüphecilik her zaman hakim oluyor. Ancak, uzaylılarca kaçırılma hikâyelerinin bilimsel şüpheciliğe eşdeğer türden hiçbir süzgeç ten geçirilmediği açıkça ortada. Tersine, bu hikâyeler ve hikâye sahipleri hiç sorgulanmaksan i kabul görüyorlar. Dünyadışı yaşam arayışına ilişkin bilimsel çalışmalar da bundan büyük zarar j görüyor.
Bana göre, dünyadışı yaşam olgusuna yönelik iki yaklaşım arasında büyük fark var. Bazı çevrelerce sık sık “nasıl olur da hem dünyadışı zeki varlıklara inanır, hem de başka dünyalılarca ziyaret edildiğimizi kabul etmez” diye suçlanıyorum. Ben burada herhangi bir çelişki görmüyorum. Uzaylılarca ziyaret edilmiş olmamız harika bir varsayım, ama çok ciddi ölçütlerle sorgulanarak kanıtın doğruluğu ölçülmeli.
NOVA: Uzaylılarca kaçırılma hikâyeleri olan kişilerin sunduğu kanıtların niteliği konusundaki düşünceniz nedir?
SAĞAN: Biri ortaya birşey atıyor ve kamuoyunda derhal bir çalkalanma görülüyor. İnsanlar herşeyi söyleyebilir, fakat herkesin söylediği mutlaka doğruluk taşıyacak diye bir kural yok.
Bir savın ciddiye alınması için somut fiziksel kanıtla birlikte sunulması ve sonra da konunun uzmanı bilim adamlarınca incelenmesi gerekir. Örneğin Dünya’da bulunmayan izotopik oranlar, çok ağır elementler ya da çok garip maddesel özellikler içeren bir uzay gemisi kalıntısı gibi bir kanıt, oldukça düşündürücü olabilirdi. Ne var ki sözü edilen ve kanıt diye öne sürülen tek şey, hiçbir dayanağı olmayan hikâyeler. Şimdiye değin ne bir gemi kalıntısına ne de kaptanın seyir defterine rastlandı. Kimileri, daire seklinde yanmış ya da kazılmış arazileri kanıt gösterdiler. Elinize bir kazma alıp toprağı siz de kazabilirsiniz. Kimileri de UFO’lara fenerle ışık tuttuklarını, karşılığında UFO’ların da ışıklarını yakıp söndürdüğünü iddia ettiler. Ama aynı şeyi, UFO meraklılarıyla dalga geçmek isteyen herhangi bir uçak pilotu da yapmış olabilir. Bu gibi ifadeler bilimsel kanıt sayılamaz.
UFO hikâyelerine en iyi örneklerden biri de İngiltere’deki buğday, çavdar ve diğer tahıl tarlalarında 1970 ve 80‘ti yıllarda görülen, daha sonra da daha karmaşık geometrik şekillere dönüşen dairelerdi. Birçok kişi bunlann alana inen UFO’lar-ca bırakılmış izler olduğunu, herhangi bir insan tarafından yapılmış olamayacak kadar karmaşık olduklarını öne sürdü. Ama sonradan anlaşıldı ki,
Güney Ingiltere’de yaşayan iki muzip kafadar bir gece barda otururlarken, UFO meraklılarına böyle bir şaka yapmanın iyi bir fikir olduğuna karar vermişler. Yaptıkları planda, tarlaları her seferinde farklı bir şekilde biçerek, bir önceki şekil için geliştirilen “rüzgâr nedeniyle olmuş” gibi savları geçersiz kılmayı amaçlamışlar. İnsan zekâsının böyle birşeyi yapmaya yetmeyeceği gibi ifadeler de onları çok keyiflendirmiş. Sadece tahta ve ip kullanarak tenha gecelerde gerçekleştirdikleri bu faaliyeti, 15 yıl boyunca sürdürmüşler. 60 yaşlarına geldiklerinde, tarlaları nasıl o hale getirdiklerini b’ gösteri eşliğinde nihayet basına açıkladıklarında, itiraflanna ne gazeteler ne de televizyon kanallar fazlaca yer verdi. Üstelik, tarlalara UFO’lann ineğine ilişkin iddialar sürdü.
NOVA: John Mack ile ilgili görüşleriniz neler’
SAĞAN: UFO hikâyelerinin doğruluğuna inananların çoğu, inandırıcı kanıtlar olmaksızın anlatılanların bilimse! olarak geçerli sayılmasını istiyorlar. John Mack koşut evrenler ve diğer boyutlardan söz ederken bilimsel fikirler kullanıyor Aynı konular uzun süre fizik ve gökbilim çevrelerini de peşinden koşturdu, Ne var,ki ortada b-hipotezlerin doğruluğunu gösterebilecek kan: yok. Mack, şüpheciliğe dayanan bilimsel yöntemi de eleştiriyor. Ancak, koşut evren ve beşine boyut gibi savlar henüz kanıtlanmadı. Şüphece -ği esas alan bilim adamları olarak, yaklaşımım,z şöyle özetleyebilirim: Bir sava inanmıyorsak, nedeni önyargı değildir. Ama inanıyorsak, somu: kanıtları olduğu içindir.
NOVA: Uzaylılarca kaçırılma hikâyelerini doğrulayacak fiziksel kanıtın yokluğu göz önüne a>-narak, uzaylıların var olduğu savı doğru kabu edilecek olursa, bilim uzaylıların varlıklarını kan:-lamalan için neyi öngörüyor?
SAĞAN: İnsan teknolojisinin son birkaç yüzyıl içinde aldığı yola bakın. Voyager’in uzaya gönderildiği yıl ile Charlemagne zamanında bildiklerinizi bir karşılaştırın. Bu baş döndürücü gelişmelerin hepsi, bin yıldan kısa bir zaman içinde ola-
Demek istediğim, bir uygariğıp çok ileri or teknolojik düzeye ulaşması, bilinen fizik yasalarıyla çeilşmeksizln, milyonlarca olmasa da, birlerce yıllık bjr süreç gerektirir diyebiliriz. Yıldızar arasında çok hızlı yol- almak, fizik yasalarına oc
Bilimin önemini ve yarattığı
■ .’ikaları halka duyurma konusunda
başarılı bilim adamlarından biri
– , şüphe yok ki Cari Sagan’dı. “Bi-r_:n geleceği, halktan göreceği des-r^e bağlı. Peki halkın, anlamadığı
■ rşeye destek vermesi olası mı?” di-rdıı son yıllarda yaptığı bir konuşmada.
Cari Sağan, meslek yaşamı bo-_nca bilime, edebiyata, eğitime ve _ -vrenin korunmasına katkılarından : layı Amerika’nın çeşitli üniversi-.erince 20’den fazla onur ödülüne ,’nk görüldü.
Ne var ki, popüler bilim alanın-:aki başarılarına bilim çevrelerinden “-çbir zaman destek gelmedi. Birçok ‘::ıı adamına göre, Sağan iyimser ~:r maceracıydı sadece. Ama o, gök-
r îdz konusu bile değil. Duvarlardan geçmek, toŞaısu benim için akıl almaz birşey. Olağanüs-c;r teknoloji kullanarak uzayın bir ucundan I^.a’ya geldikleri iddia edilen sözde uzaylılar : çoğunu ciddiye alacak olursanız, biyolojik ya-: a-^ın, fizikte ulaştıkları düzeyin çok çok altın-:,a <a:mış olduğunu görüyorsunuz. Biyolojilerini re- şt rmek istiyorlarsa neden insanlarla bire bir :/:eşne gibi ilkel ve yavaş bir yöntem izliyorlar? .«en Dünya’dan birkaç insan çalıp, DNA yapı-r” inceleyerek istedikleri genetik değişikleri . =c~ yortar? Biz insanların bile artık böylesi ge–e:- değişiklikler yapmaya gücü yetiyor. Mole–„.e- oiyoloji açısından düşünecek olursanız, jn. hikâyeleri oldukça tutarsız.
‘3a^ olarak hepimizin hata yapma potansiyeli ;a yüksek. Bu nedenle de sıradışı iddialar, sr=.z ş Kanıtlar gerektirir. Budd Hopkins bunu, sı–az’i ^dialar sıradışı araştırma gerektirir diye dü-^■rrz eminim. Buna vereceğim iki tür karşılık var.
îLgün brontosaurus’un Kongo ormanlarınca :c aşıığı söyleniyor. Onu bulmak için devlet : • -son büyük bir ödenekle yola mı çıkılmalı ;e”; yoksa araştırmaya bile değmeyecek •s- :-vk bir iddia olarak mı kabul etmeliyiz?
-■: karşılığım da şu: sıradışı iddiaların sıra-2!s a ama gerektirdiği ölçüde, bu kovalama-ar ~sel yaklaşıma uygun olmalı, Bu da, -s’“-3′ ş^oneci, sorgulayıcı ölçütlerle ele almak »-■=- ~’„.or. Ne var ki, başka dünyalılarla kar-3E£i~ 3 ■ sayelerinde şüpheci, sorgulayıcı yak-sst~ – z “e Dile rastlamıyorsunuz. İddianızı bi-r~se i’î’aK kayda değer kılmak için bu süz-pc-i«’ ‘meniz şart. Bize 40 yıldır, kanıta çok “. açıklanmak üzere olduğunu, üze-<annı söylüyorlar. Sözü edilen kanıtı -;ss pi’rC :”rtş değiliz.
v?. – Ş “idi de gündemde uzaylı otopsisi T«»“, .2′ eforsunuz. Bu konuda neler söy-
■ea en film kaydını ben henüz c~-ş olanlardan ayrıntılı bilgi ; _;-aon’da yayınlanmış bir S’-açnoktadlkat çekici. Bi-a:> carmaklı olmasının ‘ – â. esnn.de tasvir edilen
– • .’.¡r Filmde yaratığın
Cari Sağan, 1972 yılında uzaya gönderilen Pioneer uzay aracına yerleştirilen ve üzerinde Güneş Sistemi’nin şifreli bir haritası, Dünyalı erkek ve dişi tasvirleri gibi bilgilerin kazındığı plaka ile görülüyor. Bir milyon yıl dayanma süresi olan bu plaka, altından yapılmış ve üzerindeki tüm bilgiler bilim diliyle yazılmıştır.
bilim bilgisini ve uzayı keşif merakını kamuoyuna aşılamaya ve bilimi popüler kılmaya yönelik çabalarından hiç vazgeçmedi. Verdiği son de-
çeşitli yerleri kesiliyor ve bu arada kamera da yakın çekim yapıyor. Otopsiyi gerçekleştiren insanlar, 1950’ierin radyasyon giysileri içindeler ve yüzleri yalnızca gözlerini açıkta bırakan bir başlıkla kaplı. Kimliklerini belirlemek olanaksız.
Filmin sahte olmadığına kanıt olarak Kodak (biliyorsunuz film incelenmek üzere Kodak firmasına verilmişti), ilk makaranın, filmin 1947 ya da ona yakın bir tarihte çekilmiş olduğunu gösterdiğini ifade etti. Ve bu da İddialara göre filmin sahte olmadığını gösteriyor. Gözden kaçan nokta, Kodak’a üzerinde otopsi olan makaranın değil, sadece makaranın baş kısmından kesildiği söylenen küçük bir film parçasının verilmiş olması. Bana kalırsa bu oldukça akıllıca tasarlanmış bir başka düzmece, Ama bilimsel olarak kayda değer bir özelliği yok.
NOVA: Hopkins ve diğerlerine göre, somut kanıt olmasa da, bu hikâyelerin doğruluğunu gösteren asıl kanıt ayrıntıların benzerliği. Size göre bu hikâye ya da halüsinasyonlardaki ayrıntıların benzerliğinin başka ne gibi açıklamaları olabilir?
SAĞAN: Filmler, televizyon programlan, kitaplar, dergiler bu gibi görüntü ve betimlemelerle dolu. Televizyonlarda sık sık, uzaylıiarca kaçıntdı-ğını iddia eden kişilerle yapılmış ateşli söyleşiler yayımlanıyor, Bu yayınlar, hiç şüphe yok ki, uzaylı masallarına inanmaya meyilli kişileri kışkırtıcı rol oynuyor. Her biri, birbirinden habersiz bir takım deneyimler yaşıyor ve sonra da yaşadıklannın ne kadar benzer olduğunu keşfediyor değiller ki, Onyıllardır sayfalan, ekranları süsleyen, herkesin çok iyi bildiği uzaylı tasvirleri var. Bana katırsa ay-nntıların benzerliği, hikâyelerin doğruluğunu değil, tersine, geçersizliğini gösteren en iyi kanıt.
NOVA: Bu hikâyelere inanan ya da yaşadığını iddia eden kişilere doğrudan seslenebilecek olsanız neler söylerdiniz?
SAĞAN: Onlara seslenebilecek olsaydım söyleyeceğim ilk şey şu olurdu: “Eminim birçoğunuz bunları uydurmuyorsunuz; yaşadığınıza gerçekten inanıyorsunuz.” Onlara karşı anlayışlı davranmak çok önemli. Hemen ardından da, halüsinasyonla-rın insanlar ıpsında oldukça sık rastlanan bir durum olduğânu, deli olduğumuzu göstermediğini eklerdim. Son derece normal insanların gerçekten ayırdedilmesi zor nitelikte balüsinasyonlar görebi-
meçlerden birinde “Göreı Ksr._,r tamamlanmadı. Güneş Sistemi üîe y;l-dızlararası boşluğu ayıran sının hıu’.j-cak ve ondan sonra da Güneş .Sistemi’nin dışına açılmanın yollarını arayacağız” diyordu.
Arkasında kitaplarını, yüzlerce makalesini, araştırma sonuçlarını, yetiştirdiği bilim adamlarını ve bilim sevgisi ile evreni tanıma merakını bıraktı. Ülkemizde de geniş bir okuyucu kitlesine seslenmiş olan Cari Sagan’ı saygıyla anıyoruz.
\Inya*e Gı’&ejrs:-:
^ -j. –
leceğını, fakat asi naa av: rscs – – ”sa-a beyninin oynadığı bir oyun aaugjn^ a” a: ra
Daha sonra onlardan olabııaığ nce ^es-e davranmalarını ve yaşadıklarını söySeaKie’i deneyimlere, halüsinasyon gibi bir durumun nenen olup olamayacağını tekrar düşünmelerini isterdim. Onlara, hangi ülkeden olursa olsun, tüm dünyadaki çocukların, özellikle 7-11 yaş arasında çok sık kâbus gördüklerini ve uykudan peşlerinde bir cadı, cin, şeytan ya da canavar olduğunu sanarak uyandıklarını anlatırdım. Bu yaratıkların gerçekte var olmadığını, yatağın altında ya da dolapta saklanıyor falan olmadıklarını çocuklarımıza anlatmaya çalışan bizler değil miyiz? Bunlar yalnızca beynimizde yarattığımız imgeler ve hepimiz çocukluğumuzda onlarla rüyalarımızda ya da hayallerimizde tanıştık. Gerçek olmadıklarına kendimizi inandırmaya çalışarak büyürken, bazı şeylerin aklımızda yer etmiş ya da bizi fazlaca etkilemiş olması son derece olası değil mi? Durup düşünecek olursak, başka dünyalardan geldiğini sandığımız yaratıkların çok eskiden, çocukluğumuzdan kalma tanıdık yüzler olması akla yatkın gelmiyor mu?
Son olarak onlardan, birbirinden farklı birçok hipotezi birarada gözönüne alan bilimsel yöntemi benimsemelerini rica ederdim. Şu an için tek bir hipoteze odaklanmış dürümdalar ve diğer alternatiflere gözleri kapalı. Yaşadıkları deneyimleri açıklayabilecek diğer alternatifleri ciddi olarak düşünmelerini salık verirdim.
NOVA: Biri size, başka dünyalardaki zeki varlıkların bizimle iletişim kurmaya çalıştıklarını doğrulayan güçlü bir kanıtla gelse tepkiniz ne olurdu?
SAĞAN: Dünya’nın başka dünyalfarca ziyaret edilmekte olduğunu gösteren ciddi, bilimsel bir kanıt bulunsa, ilk tepkim bir sevinç çığlığı olurdu sanırım. Kanıtın incelenmesi sürecinde rol almak; kanıtın türüne bağlı olarak, dünyanın dört bir yanından onu inceleyecek en ,iyi bilim adamlannın bir araya gelmesini sağlamak İsterdim. Eminim ki bilim çevreleri de bu çalışmaya büyük destek verirdi. Herşeyden önce, bilim adamları bu konuda sanıldığı gibi önyargılı değiller. Önyargı, işin iç yüzüne bakmaksızın karar vermek demektir, Oysa bilim adamları herşeyi iyice inceledikten sonra karar veren, yani temkinli kişilerdir. Önyargı ile temkin arasındaki büyük farkı gözden kaçırmamak gerek.