Çayın Türkiye’deki İlk Macerası
Eskiden olduğu gibi bugün de bütün dünyada içilen içeceklerin başında çay gelir. Her yerde ve mekânda, evlerde, iş yerlerinde, toplantılarda, kahvelerde, davetlerde gece ve gündüz aranılan bir içecektir çay. Kahvehânelerin ismini çayhane olarak değiştiren bu küçük yeşil yapraklı bitki; çay saati, çay sohbeti, çay günü, çay daveti inceliklerini medeniyete dönüştüren; yediden yetmişe herkesin müptela olduğu; şekerli, şekersiz, limonlu, sütlü, sıcak veya soğuk içilebilen şifalı bir içecektir. Uzun gecelerin, edebî sohbetlerin, iş görüşmelerinin ve ziyaretlerin de baş ikramı…
İnsanlığın tarihi M.Ö. 2737 yılma kadar gider. Çay ticareti, Çin’de 780 yılında başlamış, 30 yıl sonra da Japonya’da çay tarımı revaç bulmuştur. Çay hakkmdaki ilk yazılı kayıt ise bir Arap seyahatnâmesindedir. Bu seyyah 879’dan sonra Kanton şehri gelirlerinin çaydan ve tuzdan alınan vergilerden ibaret olduğunu yazmıştır. Marco Polo da 1285’te Çin’de bir maliye nazırının çaydan alman vergileri artırdığı için azledildiğini söyler.
Çayı Avrupa kıtasına tanıtan Venedikli bir seyyahtır. Venedikli kitapçı Giambattista Ramusio 1559’da yayınladığı bir seyahatnamede İranlı bir tüccar olan Hacı Muhammed’in hatıralarına yer vermiş, doğu ülkelerini gezen bu tüccarın ağzından çayı çok renkli bir şekilde anlatmıştır.
On altıncı yüzyılın sonunda Felemenklerin (Hollandalılar) dilinde, Doğu’da bodur bir ağacın yapraklarından nefis bir içecek yapıldığı rivayeti vardı.
Hindistan, Seylan, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Batıklar tarafından tanınmasıyla çayın değeri de artmıştı. Ancak Avrupa, büyük keşifler sırasında Uzak Doğu hakkında daha iyi malumat sahibi olmaya başladı. 1610 yılında Avrupa’da ilk çay yükü, bir Hollanda limanına gelmişti. Çayı Fransa 1636’da, Rusya 1638’de öğrendi. İngiltere’ye girişi 1656’dır.
İngiltere’de çayın 300^500 gramı aşağı yukarı 1546 şiline satılır hale gelmişti ki bu rakam çok yüksekti. Bu sebeple çay “Yüksek tabakada kabul merasimlerinde prenslere ve diğerlerine yapılacak bir ikram” haline geldi. Böyleyken bile çay süratle yayıldı. On sekizinci yüzyılın ilk yarısında İngiltere kahveleri fiilen birer çayhâne haline gelmiş, şair ve ediplerin buluşma yeri olmuştu.
İngiltere’de, lehinde ve aleyhindeki cereyanlara rağmen çay ticareti gelişiyordu. İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası, doğu çayını tekeline almış ve büyük çapta ticaret yapıp, çayı Avrupa’ya yaymaya başlamıştı.
Bundan sonra bütün dünya, Çin hekimlerinin makbul saydıkları, Çinlilerin “ç’a”, başka milletlerin “tay” yahut “tee” dedikleri bu mükemmel içecekten söz etmeye başladı.
Çay, az bir zaman içinde hayatın vazgeçilmezleri arasına girdi ve bunun için de kıymetli bir ticaret malı oldu. Çayın tutunması, ithalat firmaları arasında rekabeti artırmış, hatta Fransa sahillerinden İngiliz sahillerine çay taşıyan tekneler 1866’da “çay yarışı” adı verilen yarışlar yapmışlar, limana ilk giren yük teknesi büyük fiyatlarla satılmıştır.
Çayın Türkiye Macerası
Çay, Batı’dan çok önce İpek Yolu vasıtasıyla Küçük Asya’ya; dolayısıyla Türkiye topraklarına girmişti. Bilhassa Kuzey Kafkasya ve Türkistan çayı çok eskiden beri Anadolu topraklarında bilinmekteydi.
Çayın üretimi için Osmanlılar zamanında ilk teşebbüs 1888’de oldu. Devrin Maliye Nâzın İsmail Paşa tarafından Japonya’dan getirtilen çay fidanları, Bursa’da dikilmiş, fakat bölgenin iklimi ve toprak yapısı buna elverişli olmadığı için netice alınamamıştı، 1892 senesinde yeniden bir teşebbüs daha yapılmış ise de verimli olmamıştır.
Osmanlılar zamanında çay üretimi yapılmaya başlamadan çok önce bu konuda kitaplar yazılmış ve bu arzu her defasında dile getirilmiştir. 1890 senesinde “Çay Risalesi” isimli küçük bir kitap bastıran Mehmet İzzet Efendi çaya fazlaca meraklı olmasından dolayı “Çaycı” lakabıyla isim yapmış, Hicaz Vali Vekilliği, Harenvi Şerif Müdürlüğü ve en son Adana Valiliği’nde bulunmuş ve kitabının giriş kısmında şunları yazmıştır:
“30 seneyi geçen zamandan beri büyük bir itina ile çay içtiğimden ve bu zamanlar içinde meydana gelen nice tecrübelerim ışığında söyleyebilirim ki çay içmeye devam etmek, sıhhat ve afiyet için tam bir devadır.”
Osmanlı Devleti’nde basında çıkan ve devletin resmî ziraat ve ticaret belgelerinde yer alan bilgilere göre, çay yetiştirilmesi ve üretimi için her zaman bir araştırma içinde bulunulmuştur. 11 Şubat 1888 tarihli Dersaadet (İstanbul) Ticaret Odası Gazetesi’nin verdiği bir haberde şunlar yer almaktadır:
“Çay Ziraati: Çay ve kahve batıda sabah kahvaltılarında, yemek aralarında ve sonlarında en çok kullanılan meşrubattır. 23 ila 25 arz derecelerinde, Çin ve Japonya’da Hüdaî nâbit olarak bilhassa dere, nehir kenarlarında ve en iyi cinsleri de denize yakın yerlerde yetişmekte olup, eldiven giyilmiş olarak elle toplanması tavsiye edilmektedir”.
Başka bir tiryaki Mehmed Ârif Bey’in yazdığı “Çay Hakkında Malumat” isimli kitapta da bilgiler bulmaktayız.
İlk Teşebbüsler
1917 Bolşevik ihtilali’nden önce, mevsimlik tarım işçisi olarak Kafkasya’ya çalışmaya giden Doğu Karadenizliler memleketlerine dönerken, yanlarında çay tohumu ve çay fidanı getirerek bahçelerinde bir süs bitkisi olarak yetiştirmeye başlamışlardı. Osmanlı memleketlerinde çay ciddi olarak ilk defa Batum ve çenesinde 1918’de üretilmiştir.
1890 Yılında Osmanlı Askerine Her Sabah çay Verişi!
“Osmanlı askerlerine her sabah çay verilmesi hakkında geçenlerde padişah hazretlerinin iradesinin çıktığı malumdur.
Bunun için gerekli semaver vesaireden bazılarının noksan olduğu arz edilmesi üzerine Saraçhane ambarı tarafından satın alınmış olduğu ve bir iki güne kadar taburlara dağıtılacağı işitilmiştir.”
(Sabah, numara: 171, 27 Cemaziyelahir 1307 [17 Şubat 1890])
1917 Sovyet ihtilali ve bilhassa Birinci Dünya Harbi’nden sonra Do§u Karadeniz bölgesi büyük bir iktisadi bunalıma düşmüştü. Bu probleme çareler arayan zamanm hükümetince, bölgeye gönderilen bir heyette görev alan Ziraat Yüksek Mühendisi Zihni Derin, Rize ve çevresinde çay ve turunçgiller ettirilebileceğine inanıyordu-
Doğu Karadeniz’in çay üretimine uygun toprak ve iklim yapısına sahip olduğu ve bu bölgede çay üretilmesi meselesi, ilk kez Halkalı Yüksek Tarım Okulu (Halkalı Ziraat Mekteb’i Âlisi) Botanik ve Bitki Hastalıkları öğretmeni olan Ali Rıza Erten tarafından gündeme getirilmiştir. 1918’de Kafkasya, Kars, Ardahan, Batum, Ar^in ve Rize’de yaptığı inceleme gezilerinde, Batum’da çay yetiştirildiğini ve bu yöre ile Rize ve çenesindeki doğal şartların benzerliğini gören Ali Rıza Erten, 1921’de “Yeni Oazete”deki makalelerinde ve 1924’te çıkan Şimaldi Şarki Anadolu ve Ka&asya’da Tetkikat’1 Ziraiyye adlı kitabında Rize ve çevresinde çay, limon, portakal, mandalina yetiştirilmesi görüşünü savundu.
Çaym kıymetini keşfeden Rize eşrafından Hafız Hulûsi Karadeniz ve arkadaşları da 1923’1924 senelerinde Batum’dan çay tohumu getirerek Vakkor adlı yaşlı bir Rus işçisi ile Rize’de çaym denemesini yaptılar. Dikilen tohumlar iyi netice verince devrin ziraatçılarından Zihni Derin ve Asım Zihnioğlu büyük bir gayretle bu işe sarılmışlar ve bölgede çay dikiminin yaygınlaşmasına önayak olmuşlardı.
Çay Kanunu
1924’te 407 sayılı “Rize ili Borçka Kazası’nda Fmdık’Portakal’Limon’ Mandalina ve Çay Yetiştirilmesine Dair” bir kanun çıkarıldı. Kanunu uygulamak üzere, bölgede çay ve turunçgiller tarımı için gerekli hazırlıkları ve denemeleri yapmak üzere, Çay Araştırma Enstitüsü kurulması görevi Zihni Derin’e verildi. Zihni Derin Batum’a görevliler gönderip çay fidanları ve tohumları getirterek, enstitü bahçesinde ilk çay fidanlığını kurdu. Bu dönemde getirtilen fidanlardan bir kısmı halka dağıtılmış fakat halktan gerekli ilgiyi görememişti. Bunun çeşitli sebeplerinden birisi de üretilen çay için gerekli sanayi olmayışı ve üretilen ürünün serbestçe ^zarlanamayacağı endişesi idi.
Rize ve çevresinde çay üretiminin yapılıp yollayacağı tartışmaları 1924’ten 1933 senesine kadar devam etti. 1933 senesinde çay yetiştirme isi yeniden ele alındı ve 1935’te zamanm Ta^m Bakam Muhlis Erkmen’in Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaptığı inceleme gezisinden sonra, bu konuda ciddi çalışmalar başladı. Bakanla birlikte geziye katılan Frof. Şevket Raşit Hatiboğlu, çay yetiştirmenin teknik ve ekonomik yönlerini inceledi. İncelemesinin sonuçlarını “Türkiye’de Çay i^isadiyatı” adlı bir kitabında açıkladı.
Bunun üzerine Çay Enstitüsü Müdürü Zihni Derin Batum’dan 2 ton çay tohumu getirterek, enstitüye bağlı 3 fidanlıkta, çay fidanı üretimine başlandı. 1939 ve 1940’da 2 defa daha tohum getirtilerek, halka dağıtıldı ve böylece çay üretimi hızlandırıldı.