Bütün mezheblerin ittifak ettikleri bir nokta da müsiüman- ların, ölüleri üzerine «cenaze namazı» kılmalarının farz-ı kifâ- ye olduğudur. Bu hükmün mesnedlerinden birini nakledelim: Ebû Hüreyre rivâyet ediyor: Hz. Peygamber (s.a.) borçlu bir müslümanm cenazesi getirilince borcu için birşey bıraktı mı diye sorar, eğer yeteri kadar bıraktığı söylenirse namazını bizzat kıldırır, yoksa müslümanlara «kardeşinizin namazını kılın» buyururdu. (Buhâri, Müslim) İbnu’l-Kayyim borcu ödenemeyen ölünün namazını niçin bizzat Rasûlullâh’m kıldırmadığını şöyle açıklıyor: «Rasûlul- lah’ın bir kimse üzerine namaz kılması, gereğini hâsıl eden, istediğini alan bir şefaat mahiyetindedir; halbuki borçlu borcuna karşı rehin vaziyetindedir.» Yukarda işaret edildiği üzere fetihler sonu beytü’l-mal zenginleşince bu gibilerin borcunu Hz. Peygamber oradan ödemiş ve namazlarını kılmıştır. Allah’a ibâdet ve ölüye dua niyetiyle kılman bu namazın farzı kifâye olduğunda ittifak edilmekle beraber bazı noktalarda ictihad ve anlayış farkları vardır.
a) Şartlan:
Bu da bir namaz olduğu için tahâret, kıbleye yönelmek, avret yerlerini örtmek gibi şartlar cenaze namazında da aranır. Bu namazın farkı vakit şartında ortaya çıkar. Hanefî ve şafiî- lere göre «namaz kılmak memnû ve mekruh olan vakitler» de dahil olmak üzere cenaze ne zaman hazır olursa namazı kılınır. Bazı müctehidler güneş doğarken, zeval vakti ve batarken kılmak mekruhtur demişlerdir.
b) El Kaldırmak:
Hadisler ve tatbikatın desteklediği görüşe göre el yalnız ilk tekbirde kaldınlır. (26)
c) Fatiha Okumak:
Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel bu mevzudaki hadislere dayanarak cenaze namazmda ilk tekbirden sonra fâtiha okunması gerekir demişlerdir. Ebû Hânife, Sevrî, gibi müctehidlere göre ise bu namaz Allah’a övgü, Rasûlü’ne salâvat ve ölüye duâdan ibarettir, fâtiha okumak gerekmez, ancak duâ niyetiyle okunabilir. Hadisler birinci görüşü desteklemektedir. (27)
d) Namazı Kılınanlar ve Kılınmayanlar :
Erkek kadın müslümanlarm, canlı doğup ölmüş çocuklann namazı kılınır. Şehid üzerinde çeşitli görüşler vardır; Hanefi- lere göre namaz kılınır. Canlı olarak doğup ölen çocuklar yıkanır ve namazlan kılınır, idama mahkûm olanlann namazı kılınır. İslâm müctehitlerinin cumhuruna göre müslüman olduğu bilinen hâin, âsi, şâki her nevi ölünün namazı kılınır. (28
Hanefî fukahası şunları istisna etmiş ve namazlarının kılınmayacağım ifade etmişlerdir:
aa) Devlete başkaldırıp savaşırken ölen asiler (bugât), ab) Haksız olduğu halde kabilecilik gayretiyle kavgaya kanşıp ölenler, ac) Yol kesip, şehir basıp soygunculuk yapan eşkiyâ, ad) Ana veya babasından birini öldürenler.
îlk üçü kavga ve savaşta iken ölürse, sonuncusu da kısasen öldürülürse namazları kılınmaz. (29)
e) Cami İçinde Namaz :
İmam Ebû Hanife ve Mâlik’e göre cami içinde cenaze namazı kılmak mekruhtur. Bu hükmün delili «Mescidde cenaze üzerine namaz kılan kimseye birşey yoktur -bir başka rivayette «namazı yoktur»- hadisidir.
İbn Âbidin meseleyi bütün ihtimalleriyle ele alarak mezkûr hükmü şöyle açıklamıştır: Cenaze mescidde cemaat dışarda veya cemaat mescidde cenaze dışarda, yahut, her ikisi de mescidde, yahut da cenaze içerde veya dışarda olup cemaatin bir kısmı mescidde bir kısmı dışarda olsa da namaz mekruhtur; çünkü hadis bunların hepsine şâmildir. (30)
Ahmed b. Hanbel, Şâfiî, İbn Hazm, İbnu’l-Kayyim gibi müctehidlere göre cami içinde cenaze namazı kılmak mekruh değildir. Çünkü Rasûlullah (s.a.) Süheyl b. Beyda’mn namazını mescidde kılmış, sahâbe de Ebû Bekir ve Ömer’in (r.a.) namazlarını mescidde edâ eylemişlerdir. Bu tatbikata aykın olarak rivâyet edilen yukardaki hadis Ahmed b. Hanbel’e göre zayıftır. Diğer bazı alimlere göre de sahih rivâyette «mescidde namaz kılana birşey yoktur» ifadesi vardır ki bu cevaz ifade eder.
İbnu’l-Kayyim meseleye şöyle bir çözüm getirmiştir: Hz. Peygamberin devamlı sünneti cenaze namazını mescid dışında kılmaktır. Mazeret bulunduğunda bazen mescidde de kılmıştır. Bu caiz olmakla beraber efdal olanı mescid dışında kılmaktır. (31)
f) Gıyabi Namaz:
Habeşistan Necâşısi Ashame vefat edince Rasûl-i Ekrem (s.a.) ashabım toplayıp saf saf eyledi ve müveffânın namazını gıyabi olarak kıldılar. Şafii, Ahmed b. Hanbel, İbn, Hazm Şevkâni gibi müctehid- ler bu hadis-i şerife dayanarak, uzak veya yakın başka bir yerde bulunan cenaze üzerine namaz kılmanın caiz olduğu hükmünü benimsemişlerdir. Buna göre kıbleye dönülür, saf bağlanır ve hazır cenazeye kılındığı gibi namaz kılınır. Ebû Hanife ve Malik yukarda geçen vak’anın Hz. Peygam- ber’e ait ve ona mahsus bulunduğuna kani olarak gıyabi namazı caiz görmemişlerdir. İbn Teymiyye’ye göre bulunduğu yerde namazı kılınmamış ise gıyaben kılınır. Nakli delil birinci içtihadı desteklemektedir. (32)
g) Kabir Üzerine Namaz :
Şafii ve Ahmed b. Hanbel bu mevzuda rivayet edilen sahih hadislere dayanarak definden sonra kabirdeki cenaze üzerine namaz kılmanın caiz olduğunu ileri sürmüşlerdir. İbn Hanbel bunu azami bir ay ile kayıtlamış, daha sonra kılınmaz demiştir. Daha önce kılınmış olması bu hükme tesir etmemektedir. Hanefılere göre ya daha önce namazı kılınmamış olmak ya da salâhiyetsiz birisinin kıldırmış olması gibi mazeret bulunmadıkça defnedilmiş cenaze üzerine namaz kılınmaz. Ayrıca çürümemiş olduğuna kanaat getirmek de şarttır. (33)
7. Tezkiye, Şâhidlik ve Ölünün Ardından Konuşmak:
Bizdeki adete göre cenaze namazı kılınınca imam «ey cemaat bu kişiyi nasıl bilirdiniz?» diye sorar; cemaat de» iyi bilirdik, Allah rahmet eylesin!» derler. Büyült şehirlerde rastladığımız bir âdet daha var: Namazdan sonra imam cenazenin başında nutuk çekiyor, onun iyiliklerinden bahsediyor, duâ edip cemaatin tezkiyesini alıyorBu âdetler karşısında önce naslara, sonra da İslâm alimlerinin açıklamalarına bakalım: a) Zeyd b. Sâbit rivayet ediyor: Osman b. Maz’un, Ansâr’- daıı Ummu’l-alâ isimli hanımın evinde vefat etmişti. Rasûlullâh (s.a.) ölünün yanma geldi. Ümmü’l-alâ anlatıyor:
— Ey Ebû Sâbih (Osman b. Maz’un) Allah sana rahmet eylesin. Ben üzerine şahidlik ederim ki Allah sana ikram eylemiştir. Dedim. Rasûlullâh: — Allah’ın ona ikram eylediğini nerden biliyorsun?
— Babam yoluna kurban yâ Rasûlullâh! Allah ona ikram etmezse kime eder?
— O gerçeğin tâ kendisiyle karşı karşıya gelmiştir. Vallahi ben de onun için hayır umuyorum. Vallahi Allah’ın Rasûlü olduğum halde bana ne yapılacağını bilmiyorum!
— Allah’a yemin ederim bundan sonra ebediyyen kimseyi tezkiye etmeyeceğim.
b) Enes b. Mâlik rivayet ediyor: Sahâbe bir cenazeye rastladı ve iyiliğini söylediler. Rasûlullah (s.a.) «gerekli oldu» buyurdu. Sonra bir başka cenazeye rastladı, onun da kötülüğünü söylediler; Hz. Peygamber gene «gerekli oldu» buyurdu. Hz. Ömer «gerekli olan nedir?» diye sorunca Rasûl-i Ekrem: «O- nun iyiliğini söylediniz, övdünüz de cennet ona gerekli oldu; berikinin kötülüğünü söylediniz, yerdiniz de ateş ona gerekli oldu. Siz yeryüzünde Allah’ın şahidlerisiniz» buyurdu
c) Hz. Ömer’in rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştu: Hangi müslümanın iyiliğine dört kişi şahidlik ederse Allah onu cennete cokar, Sahâbe üç ve iki şahidi de sormuşlar ve aynı cevabı almışlardır.
d) Hz. Âişe’nin rivâyet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem (s.a.) şöyle buyurmuştu: Ölülere sövmeyiniz; çünkü onlar ettiklerini bulmuşlardır.
e) İbn Abbas, Ebû Leheb’den bahsederken «Allah lâ’net etsin» demiştir.
(34) Birinci hadis bir ölü hakkında kesin olarak «cennetliktir, kurtulmuştur» demenin caiz olmadığım ifade ediyor. İkinci hadis müslümanlar içinde iyi intiba bırakmış, iyiliği söylenen ölülerin bıraktıkları bu intiba ve haklarında yapılan iyi şahidlik sebebiyle af ve rahmete nail olacaklarını, kötü in
34tiba bırakan, kötülüğü söylenen ölülerin de cezayı hak edeceklerini ifade etmektedir. Buradaki şahidlik, tanımadan, bilmeden, kafadan atarak «iyi idi» diyenlerin şahidliği değil; iyi bi- lip iyi diyenlerin doğru şahidliğidr. Dördüncü hadis yaptıkları kötülük yüzünden ölülerin arkasından kötü söz söylemek ve sövüp saymanın caiz olmadığını ifade etmektedir. Ancak ulemâ-i İslâm Kitab ve Sünnet’in umumatım gözönüne alarak şöyle demişlerdir: Ahlâksızlık, fısk ve bid’atı açık olan kimselerin kötülüklerini söylemek -eğer bunda bir fayda varsa- caizdir. Müslümanları uyarmak, yolundan yürümelerini önlemek, halinden ibret almalarını temin etmek niyetiyle bazı ölülerin kötülüklerini anmak faydalı ve caizdir. Son hadis kâfir ölüleri hakkında la’net ve benzerlerinin caiz olduğunu ifade etmektedir. Ancak her caizin ulu orta kullanılamayacağı, müslümanm abes ile meşgul olmayacağı tabiîdir.
(35) Bu bahsin başında bazı âdetlerden bahsetmiştik; hadislerin ışığı altında bunları kısaca tahlil edelim: a) Ölü başında nutuk çekmek hem cahiliyye âdetidir, hem de ölünün teçhiz ve defninde acele davranma sünnetine aykırıdır.
(36) b) Müslümanların bilmedikleri kişiler için yalanyere iyi veya kötü diye şahidlik etmeleri caiz değildir.
(37) «Allah rahmet eylesin!» denilir; bu bir duadır, şahidlik değildir. İyi bildiğimize iyi demek sünnettir, faydalıdır. Kötü bildiğimiz kişi hakkında susmak evlâ, fayda var ise durumunu anlatmak caiz, bazen vazifedir.