Genel

CERRAHÎNİN TARİHÇESİ

CERRAHIcerrahi
Cerrahî, dışarıdan elle müdahale tekniklerini kapsayan bir tedavi şeklidir. Günümüzde bu tıp dalı, gerek uygulamalar ve kullanılan aletlerle ilgili araştırmalar, gerekse ameliyatların sonuçlan açısından büyük bir gelişme göstermiştir. İnsan vücudundaki yapıların çeşitliliği, bilimsel alandaki özelleşmelere paralel olarak bu dalda da, uzmanlık

alanlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır.
CERRAHÎNİN TARİHÇESİ

Arkeolojik kazılarda çıkarılmış kafatasları üzerindeki ameliyat izleri, cerrahî girişimlerin tarih öncesi çağlara dayandığının göstergesidir. Bu kafatasları üzerinde çok çeşitli boyutlarda deliklere rastlanmıştır (içlerinde 13 cm’ye ulaşanları vardır). Kemik iyileşmesine dair izler taşıyan kafatasları, bazı hastaların ameliyattan sonra yaşadıklarını gösterir. Bu müdahalelerin çoğunun, ayinler sırasında büyücüler tarafından gerçekleştirildiği sanılmaktadır. Bunun yanında ampütasyonlar, kırıkların yerine oturtulması, küçük apselerin açılması ve basınç uygulayarak kanamaların durdurulması gibi tedavi amaçlı müdahaleler de gerçekleştirilmiştir.

Eski uygarlıklar

Cerrahî, insan vücudu için bir bakıma sakatlayıcı sayıldığından eski Çin’in tedavi uygulamaları arasında yer almaz; MÖ 475-221 yılları arasında yazılmış olan Neijing adlı tedavi el kitabında akupunktur ve aynen onun dayandığı ilkelere göre uygulanan bir çeşit dağlama yöntemi olan moksalama yer aldığı halde cerrahîden söz edilmez. Bu dönemdeki uygulamalar daha çok ruhsal nitelik taşımaktadır. İnsan vücudunda dolaşan yaşamsal enerji kavramına dayanan Çin tıbbı, iç hastalıklarına yakınlık göstermekle birlikte, kırık, apse ve travma lezyonlarının tedavisi için cerrahî uygulamalarda da bulunmuştur. Bu tür ameliyatlarda, hintkeneviri gibi bitkilerin kullanımı yaygın olsa da hastalar, kontrol altına alınamayan ağrılarından dolayı acı çekmişlerdir.

Gözlem anlayışının çok gelişmiş olmasına rağmen Eski Mısır’da, yaralara dikiş atılması, ur veya kistlerin dağlanması gibi birkaç uygulama dışında pek fazla cerrahî tedavi uygulanmamıştır. Burada yalnızca sünnet uygulamasının yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan başka ölü yıkayıcılar, yaraların kapatılması ve kesik kenarlarının zamk emdirilmiş bezlerle yaklaştırılması gibi yöntemler geliştirmişler, ancak bu girişimlerin de çoğu başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Yunan ve Roma Dönemi

Yunan tıbbı birkaç aşamada kurulmuştur. O dönemde Etrüskler-den kalma inanışlara göre, tannsal güçlerin ve kahinlerin iyileştirme gücü olduğu kabul ediliyordu. Romalılarda olduğu gibi Yunanlılarda da tıbbî tedavi ve özellikle de cerrahî küçümsenmekteydi. MÖ III. yy sıralarında tıbbî uygulamalar, çoğunu kölelerin oluşturduğu aşağı sosyal sınıftan kişilerce gerçekleştiriliyordu. Yunan-Roma uygarlığının yükselme döneminde, Hippokrates’in kuramları tıbbî kavramları altüst etti. İlkçağ’ın en büyük hekimi olarak kabul edilen Hippok-rates, mantığa dayalı gözlemleri sayesinde bilimsel düşünceyi geliştirerek, eski inanışların önemini yitirmesini sağladı. Onun Hipyokm-tes’in Toplu Eserleri’nde (Corpus Hippocraticum) toplanan yazılarında anatomi ve cerrahî de dahil olmak üzere pek çok konu ele alınmıştır. Hippokrates’in cerrahî konusunda titizlikle tanımladığı durumlar acil vakalarla sınırlıdır. Eserlerinde birtakım yöntemler açıklanmakla beraber, o dönemde bunları uygulama olanağı bulunamamıştır. Anatomi ve fizyoloji bilgilerinin, gerçek cerrahî müdahalelere imkân vermesi için daha birkaç yüz yılın geçmesi gerekecektir.

Roma’da olduğu gibi İskenderiye’de de Hippokrates’in eserleri tercüme edilmiş ve Celsius gibi filozoflar tarafından da yorumlanmıştır. Hippokrates’in eserlerinin değeri tartışılamaz, ancak tıbbî uygulamalarının desteksiz olduğu söylenebilir. Betimlemeye dayanan bilimsel çalışmalar ise Plinius tarafından başlatılmıştır.

Hellenistik Çağ’ın en önemli kişilerinden biri de şüphesiz Ga-lenos’tur. Yunan asıllı olan Galenos Roma’ya geldikten sonra, yeteneği ve yaratıcılığıyla hemen dikkat çekmiştir. Gladyatörleri tedavi etmek için en çok cerrahî alanında uzmanlaşmakla beraber anatomi, fizyoloji, farmakoloji, diyetetik ve felsefeyle de ilgilenmiştir. Hem bilimsel düşünce tarzı, hem de deneysel çalışmalarıyla kısa sürede büyük bir ün yapmıştır. Gözlemleri ileri derecede zengin ve ayrıntılı ise de, özellikle fizyoloji ve patoloji alanlarında eksik ve yanlış genellemeler de yapmıştır.
Ortaçağ’da cerrahî

Ortaçağ’da Kilise cerrahîyi «barbarlık»la suçlamış, hastalıkların yalnızca Tanrı tarafından iyileştirilebileceğini savunmuşr_: Pekçok yasak konulmuş, teşrih gibi uygulamalarla bu yasaklar çiğneyenlerin idam cezasına çarptırılmalarına karar verilmiş;.: Hiçbir araştırmaya izin verilmemiş, bunun sonucunda da büyücüler ve kırıkçıların sayısı artmıştır. Bununla beraber XIII. yy ;r. sonları ve XIV. yy’ın başlarında, önce İtalya (Salemo), sonra Fransa’da (Montpellier ve Paris) rahipler sınıfına bağlı tıp okula-rının açılması, yeni hekimlerin yetişmesine yardım etmiştir. yazık ki, rahiplerin ölümle sonuçlanabilecek müdahalelerde i–lunmalan yasak olduğundan, tedavi etme görevi berberlere ka mıştır. Daha sonra tıp fakültesi, kuramsal eğitim gören ve «k_r: önlüklü» berberleri küçümseyen «uzun önlüklü» cerrahlara aır.^-liyat yetkisi vermiştir.

XVI. yy’da, cerrahînin gelişimi için gerekli anatomi bilgili r alanında büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Sanat alanındaki F :-nesans, insan vücudunun incelenmesine katkıda bulunmuştur. 5 -dönemin en ilgi çekici kişisi, berberlikten Fransa Kralı II. Her. ri’nin cerrahlığına yükselen Ambroise Pare’dir. Gözlemciliği, C-şünce mantığı ve sonuç çıkarma yeteneğiyle Pare Fransız cerrar.!-sinin gerçek öncüsüdür. Yazdığı eserlerde, ampütasyon sırasın;: atardamarların bağlanması, sistemlerin tanımlanması ve o c: nem için şaşırtıcı sayılan, erbezlerinin kasık fıtığı tedavisi sırasr-da korunması gibi temel uygulamalarına rastlanır. Eserlerini Latince değil de Fransızca yazmış olması, çağdaşı olan cerrahlar.: bunlardan kolaylıkla yararlanabilmelerini sağlamıştır.

Artık cerrahînin yolu açılmıştır. Tıp fakültelerinde cerrahî eğ rimine başlanmış, doktorlar, belirtilerin nasıl doğru olarak değe: lendirildiğini hasta başında gösterme olanağı bulmuştur. Ana::
Cerrahî müdahale artık birçok uzmanın bir araya geldiği bir ekip işidir.
Bu bronz cerrahî aletleri,

Roma Devri’ne aittir.
İÇİNDEKİLER

ERRAHÎNlN TARİHÇESİ ANESTEZİ VE ASEPSİ XX. YY’DA CERRAHÎ CERRAHLIK MESLEĞİ CERRAHÎNİN GELECEĞİ

rzvs-oji, cerrahî alamndaki bilgilerin artmasına yardım et-I .ar. bu gelişmelere rağmen, XVIII. yy’da ve XIX. yy’m bugünkü anlamda cerrahî uygulamaları nadirdir. O

– r – rs pastanın ameliyatlardan sonraki durumu rasdantılara c en basit müdahalelerin bile iltihabı enfeksiyonlara, -: ; —_ye iltihabın kana karışması) yol açtığı görülmüştür. Bu ■. 1 ;;ğüse ve karına yapılacak müdahaleler kesinlikle yasak-

. ‘ r Diğer bir güçlük de şiddetii ağrı nedeniyle çığlıklar atan :i: ezerinde ameliyat yapmanın verdiği sıkıntı olmuştur. -. – r- zorluklar, ameliyadarm daha uygun koşullarda gerçek-

– : “_s^esi için, ağrı denetimi ve enfeksiyonlarla mücadele .–sa çözümünü gündeme getirmiştir.

ANESTEZİ VE ASEPSİ

– – : * ve diğer bazı bitkilerin ağrı kesici ve uyuşturucu özellik-

iskıden beri bilinse de, XIX. yy’ın ortalarına kadar, has-.. – _ ‘_tmak için etkili yöntemler geliştirilememiştir. Sünnet çocukların şahdamarları üzerine bastırarak koma oluştu-

• r.bı. daha önceleri kullanılan yöntemler, uygulama zor-:. ; Tehlikeleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

-i I re 1846’da Wells ve Morton tarafından uygulamaya ko-p~ei anestezi, başlangıçta şüphe uyandırsa da, kısa sürede -. – Avrupa’ya yayılmıştır. Kullanılan ilk anestezik olan kloro-

– _>_sa sürede yerini daha az zehirli bir madde olan etere bı-;t:i Bu gelişmelerin hemen ardından batın, göğüs ve hatta

r ameliyatları yapılmaya başlanmıştır. Anestezi alanındaki -. devrim, günümüzde kullanılan pek çok yöntemin kay– rluşturur.

■israzınin yarattığı coşku, enfeksiyona bağlı ameliyat sonra-rranının çok yüksek olduğunun fark edilmesiyle azalmış– araların, ameliyatı izleyen birkaç gün içinde peritonit (karı-;:<‘jtarm iltihabı) ve septisemiden öldükleri gözlenmiştir. – =rr. o dönemde hastalık etkenlerinin bulaştırılabileceğini

– . eklerinden, otopsiler, hasta muayeneleri, giysiler ve ameli-

eriyle, enfeksiyonları bilinçsiz olarak bulaştırmayı sür-

– .jlerdı. Ameliyat hazırlığı ve müdahale sırasında hijyen ku-..ı • .ra uyan pek az cerrah vardı. Ameliyatlarını beyaz önlük ve

– – ; banarak» gerçekleştiren Jules Pean ve alederini kaynata-

___man cerrahlar, en iyi sonuçları elde etmekteydi.

: . îşrp.a süreci, ABD’de Oliver Holmes ve Avusturya’da İgnaz : Semmelweis tarafından aynı zamanda tanımlandı. Bu iki

– adamı, birbirlerinin araştırmalarından tamamen habersiz

– • loğusa hummasının yayılması ile ilgili gözlemlerde bulun-

s aynı sonuca varmışlardı: enfeksiyonun nedeni hijyen ye-Z-fcydi. Çalışma arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen her

– _m adamı da kuramlarını savunmaya devam ettiler, ancak

– t elweis bunu ruh sağlığını kaybederek ödedi ve kapatıldığı j.rranede bir enfeksiyon sonucunda hayatını kaybetti. Bir ar-ra; r.:n. loğusa hummasına yakalanmış bir kadının otopsi sıraca paralandıktan sonra ölmesi üzerine Semmelvveis, öğrenci-r = aki müdahale arasında ellerini kireç klorürüyle dezenfekte -z.iû şartını koymuştu. Bu önlem sonucunda doğum sonrası

nam yüzde 30’lardan yüzde l’in altına indirilebilmişti.

_: -a Pasteur, mikropların ortamın havasından geldiğini dü–rr.-ştü. Araştırmalarına karşı çoğunlukla düşmanca tavır takı-

– r_amsel bir çevrede çalışmalarım sürdüren Pasteur, laktik fer-.-.a-ere ve kendiliğinden türeme olmadığına ilişkin çalışmaları-: :_<ladı. Cerrah Joseph Lister, mikropların bulaşmasıyla ilgili

Zarında onun bu çalışmalarından da yararlandı. Lister, kan-r_î ilgili araştırmalarından yola çıkarak antiseptik yöntemi .-.îdi ve bu amaçla kullandığı fenolle şaşırtıcı sonuçlar elde . Ne yazık ki 1865’lerde tıp camiası bu kuramları kabul et-î hazır değildi. Ancak 1875’te, Lister ve Pasteur’ün çalışma-“ian yararlanarak, fenol solüsyonu emdirilmiş kompresler _;rjimaya başlanmış, böylece ameliyat sonrası enfeksiyonlar

– en hemen tamamen ortadan kaldırılmıştı.

: rjarımn anahtarı olarak görülen antisepsinin, yine de bazı bü-

• =akmcaları bulunmaktaydı. Antisepside kullamlan yakıcı ve _-.ş edici maddeler, hem cerrah için rahatsız edici bir ortam yardakta, hem de hastada bazı rahatsızlıklara neden olabilmek-

İç organlarda bile bu maddelerin tahrişine bağlı hasarlar gö-“uştü. 1885’te mikropların, ameliyattan önce ortadan kaldırı-_eceği anlaşıldı. Ameliyat alederinin sterilizasyonu, hastaya antisepsisi uygulanması ve steril eldiven kullanımı, daha gü-müdahalaler yapılmasını sağladı. O yıllarda N.S. Halsted, Z ‘de, Pasteur yöntemiyle sterilize edilebilen kauçuk eldiven-_ygulamaya koydu.
CERRAHÎDE ÖNEMLİ TARİHLER

-3000 Hindistan’da ilk deri otogrefleri uygulandı.

Milat –

1290 Lafranchi Fransız cerrahîsinin temellerini attı.

1545 Ünlü cerrah Ambroise Pare, demiri kızdırarak dağlama yöntemiyle dikiş attı.

1731 Fransa’da Kraliyet Cerrahî Akademisi kuruldu.

Ingiltere’de ilk apandisit ameliyatı yapıldı.

1809 MacDowell bir yumurtalık kistini çıkardı.

1831 Dupuytren, büyük atardamar ve toplardamarları bağlama yöntemleri geliştirdi.

1847 Anestezide kullanılan eterin (1846) yerini kloroform aldı.

Malgaigne, metal parçaları (çiviler, vidalar) kullanarak kemik kırıklarını yerleştirme yöntemlerini geliştirdi.

1864 Koberle tarafından hemostaz pensinin geliştirilmesi.

1875 Genellikle başarısızlıkla sonuçlanan ilk kan nakli denemeleri.

1890 Bütün asepsi yöntemlerinin uygulamaya koyulması: aletlerin sterilize edilmesi ve steril giysi giyilmesi (eldiven, galoş, ameliyat gömleği vb).

1895 Röntgen tarafından X ışınlarının keşfedilmesi.

1901 BecquereFin ilk radyoterapi uygulamaları.

1903 Kelly’nin, Edison tarafından keşfedilen küçük elektrik ampulleriyle (1878) ilk rektoskopi denemesi.

1927 ilk akciğer lobektomisi (akciğer loplarından birinin çıkarılması).

1936 ilk frontal lobektomi (beyindeki alın lobunun çıkarılması).

1938 Toplardamar yoluyla ilk kez başanya ulaşan kan verilmesi.

1940 Penisilinin piyasaya sürülmesi.

1941 Radyoterapinin betatron ile etkinleştirilmesi.

1944 Kolff tarafından ilk sunî böbreğin yapılması.

1953 Vücut dışı dolaşımın uygulamaya konulması.

1959 Canlı vericilerden alınan ilk böbrek nakli.

1963 ABD’de ilk karaciğer ve akciğer nakilleri.

1967 Christian Barnard’ın 3 aralıkta ilk kalp naklini başarıyla gerçekleştirmesi.

1970 Ölü vericilerden böbrek nakillerinin yaygınlaşması. Fransa’da ilk kemikiliği nakillerinin denenmesi.

1971 Bilgisayarlı tomografi ve nükleer manyetik rezonans (MRl) aletlerinin kullanıma girmesi.

1980 Bağışıklık önleyici ilaçların uygulamaya konması (heterogrefler).

Osteosentez tekniklerinin kullanılması.

Ekografinin geliştirilmesi.

1982 Litotritörün (böbrek taşı kırma aygıtı) keşfi. Sunî kalp nakli.

1992 Ana rahminden kısmî olarak çıkanlan dölütün, ameliyat edildikten sonra yerine yerleştirilmesi.
Hippokrates bir öğrencisiyle birlikte.

Ortaçağ’da tıbbın babası olarak kabul edilen Hippokrates için Galenos «güzel olan her şeyin harika yaratıcısı» diyordu.

Mikrocerrahî. Bu uzmanlık dalı, optik aletler ve gelişmiş araç-gereçler sayesinde çok ince müdahaleler yapabilmektedir.
CERRAHI UZMANLIK DALLARI

j Cerrahî, erişkin ve çocuk cerra-

I hîsi olarak başlıca iki holümde

i ele alınır. Bu iki bölüm de aynca

I kendi içinde, organ ve kemik j cerrahîsi olarak ayrılır.

I Organlarla ilgilenen cerrahî, bazı uzmanlık dallarına ayrılmıştır. Sindirim sistemi cerrahîsi, sindirim borusunun ve ilgili salgı bezlerinin hastalıklarıyla ilgilenir. Jinekolojik cerrahîsi kadın cinsel organlarının,, boşaltım sistemi cerrahîsiyse erkek idrar yolları sistemi ve cinsel organlarının tedavisini üstlenir. Beyin cerrahîsi beyin ve omurilik lejyonlarıyla, göğüs cerrahîsi kalp ve akciğer hastalıklarıy^ la, damar cerrahîsi atardamar ver toplardamar patolojileriyle, ku-Iak-burun-boğaz ve göz cerrahîleri de ilgili organların hastalıklarıyla ilgilenir.

Ortopedi, bütün kemik ve eklem hastalıklarının tedavisi:, ile ilgili cerrahî dalıdır. Plastik cerrahî de genellikle ortopediyle birlikte anılmaktadır.
Lazer, tıpta ve özellikle de göz cerrahîsinde giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Göz cerrahîsinde fotokoagülasyon için argonlu lazer kullanılmaktadır.
XX. YY’DA CERRAHÎ

îlk yutak ve mide ameliyatları, XIX. yy’ın sonunda Theodor Billroth tarafından uygulanmaya başlamıştır. Kasık içi cerrahîsinin kurucusu olan ve cerrahî jinekolojiyi geliştiren Marion Sims, ilk safrakesesi ameliyatını da gerçekleştirmiştir. Beyin cerrahîsinin öncüsü ise Victor Horsley olmuştur.

XX. yy’ın başında, insan vücudunun sırları birer birer çözülmeye başlamıştır. Cerrahlar daha sık ameliyat yaparak becerilerini geliştirmiş, histologlar hastalıkların gelişim süreciyle ilgili ayrıntıları ortaya çıkarmış, fizyologlarsa organların işlevlerini ve patolojik mekanizmalarını açığa çıkarmaya çalışmışlardır. Böylelikle 1891’de, peritonitin akut apandisitin şiddetlenmesi sonucunda ortaya çıktığı anlaşılmıştır.

Cerrahî uygulamaların gelişimine, bu dönemlere rastlayan iki dünya savaşının da büyük etkisi olmuştur, pek çok kişinin hayatım kurtaran cerrahî girişimler artık basit teşrih uygulamaları olarak görülmemeye başlanmıştır.

Radyoterapi

1895’te William Röntgen tarafından keşfedilen X ışınları, cerrahîye büyük katkılarda bulunmuştur. X ışınlarının kullanıldığı radyoterapi, vazgeçilmez bir tanı ve araştırma yöntemi durumundadır. Sindirim borusu, boşaltım sistemi ve damarlar gibi boşluklu organların daha iyi görülebilmelerini sağlayan kontrast maddelerin kullanılmaya başlanmasıyla, bu yöntem daha da geliştirilmiştir.

Ekografi, bilgisayarlı tomografi ve nükleer manyetik rezonans gibi diğer tıbbî görüntüleme yöntemleri, klasik radyolojinin tamamlayıcısı haline gelmiştir. Bu yöntemlerle daha iyi nitelikte ve net görüntü elde edilebilmekle beraber, bu gelişmiş aletlerin fiyatının çok yüksek olması, yaygınlaşmalarım sınırlamaktadır.

Bu alandaki gelişmeler sayesinde, klasik ameliyat yöntemlerine gerek kalmadan, radyolojik girişimlerle tedavi olanağı doğmuştur. Böbrek veya safrakesesi taşları, endoskopi yöntemleriyle çıkartılabilmekte, bir kanser metastazım in loco (bulunduğu yerde) yok edici maddeler, vücudun istenen bölgesine gönderilebil-mektedir. Bu alandaki en önemli yeniliklerden biri de 1970’li yıllardan itibaren minyatür aletlerin geliştirilmesidir.

Reanimasyon

Uzun yıllar boyunca ameliyatı tek başına yürüten cerrah, daha sonraları müdahaleyi yöneten kişi konumuna gelmişti. Günümüzde ise ameliyat bir ekip işidir. Uygulamanın uygun şartlarda gerçekleştirilmesini sağlayan ve hastayı uyanırken izleyen reani-matör, temel rollerden birini üstlenmiş durumdadır.

Kan nakli. Kan naklinin şartları ilk olarak 1900’lere doğru Kari Landsteiner tarafından ortaya atılmış, ancak kan ve zenginleştirilmiş fizyolojik sıvıların kullanımıyla ilgili kesin kurallar, İkinci Dünya Savaşı sırasında belirlenmiştir. Yaralılar çoğunlukla ciddî bir şok tablosu içinde hastaneye başvurduklarından, ameliyat girişiminden önce kaybedilen kan ve sıvıların yerine konması gerekmektedir.
Antibiyotik tedavisi. Penisilinin, Sir Arthur Fleming tar; dan tesadüfen bulunan antibiyotik etkisi, 1940 yılından itib. kullanılmaya başlamıştır. Giderek daha karmaşık nitelik kaza cerrahî uygulamaların yol açtığı enfeksiyonlar, antiseptik pa: manlarla önlenemez hale geldiğinden, antibiyotikler hayat kı rıcı olmuştur. Yeni geliştirilen antibiyotik türleri, mikropların yük bir çoğunluğunu ortadan kaldırma etkisine sahiptir.

Antikoagülanlar. 1948’de Howell ve Holt adlı iki Amer bilim adamı tarafından keşfedilen antikoagülanlar, ameliyat: rası ölümlerin önemli bir yüzdesinden sorumlu olan trorn olaylarının (pıhtının yol açtığı damar tıkanması) önüne geçii sini sağlamıştır.

Gelişen teknolojinin ürünü olan otomatik solunum cihazı ve m böbrek, mucizevî reanimasyon yöntemlerine örnek olarak i terilebilir. Bu tıp alanındaki gelişmeler, ağır cerrahî girişimi yol açtığı organ yetmezliklerinin tedavisi için umut vermekte:

Kalp cerrahîsi

1896-1923 yılları arasında gerçekleştirilen birkaç başarılı uyg mayla kalp cerrahîsinin temelleri atılmış, ancak 1940’lı yıllardan ce denenen açık kalp ameliyatları başarısızlıkla sonuçlanmıştı: dönemden beri tıp alamnda gerçekleştirilen yenilikler, günümü kullanılan yöntemlerin uygulamaya konulabilmesini sağlamışdr

Açık kalp ameliyatları, 1953’te vücut dışı kan dolaşımının : nakli hale gelmesinden sonra gelişmeye başlamıştır. Kalbin c ması organizmada çok tehlikeli sonuçlara yol açmakta, bu s birkaç dakikanın üzerine çıktığında ise ölüm görülmektedir cut dışı kan dolaşımı sayesinde, kalbi durdurmadan ameliyat me olanağı doğmuştur. Bu yöntemin yanında, dokuların meta lizma hızım azaltmak için vücut ısısı da düşürülmektedir. Gibbon, kalbin geçici olarak durdurulduğu süre boyunca diğe: ganların kanlanmasını sağlamak için, kanın yolunu değiştiren sistem geliştirmiştir. Böylece 1959 yılında, ilk kalp kapağı arr. yatları başarı ile gerçekleştirilmiştir. Günümüzde baypas atardamarın kan dolaşımının düzeltilmesi), kapakçık nakli ve . ğuştan kalp hastalıklarının tedavisine yönelik uygulamalar kc. lıkla gerçekleştirilebilmektedir. Bu uzmanlık dalındaki ilerler ler, yeni malzemelerin kullanıma girmesine ve organ nakli: temlerinin geliştirilmesine dayanmaktadır.

Organ nakli

Kişinin yaşamım sürdürmesine birinci derecede etki etmeye: zı organların çıkarılması, daha sonra yerine konulsalar da kontsalar da hayatı tehdit etmez. Kalp, her iki böbrek veya akciğerle: bi temel organların organizmadan çıkarılması ise imkânsızdır organlarda yetmezlik durumu ortaya çıktığında yetmezliğin ya ~ kineyle ya da başka bir kişiden alman organlarla giderilmesi geri

CERRAHİ
; r:~ naklinde en büyük başarı 1960’da, doku reddi oiaymın . icavuşturulmasıyla sağlanmıştır. Uygun vericilerin bulu-

– _ss: ıçm bu alanda etkili bir sağlık politikasının yerleştiril-rsrekmektedir. Bağışıklığı önleyici ilaçların bulunması, cer-

– ru yeni alanında başarı yolunu açmıştır. Bu başarıda, or–;/1ti gerçekleştiren cerrahın el becerisi kadar immünoloji-:: -uyük payı vardır.

Onarım cerrahîsi

~elde bütün cerrahî girişimler onarma amacı güder, ancak . – -„cudunun dış görünümüne eski halini kazandırmak, daha bir beceri ve dikkat gerektirir.

. kemerini düzeltme ameliyadarı ilk olarak MS I.-V.

;:£a, hintli cerrahlar tarafından gerçekleştirildi. Daha sonra :: yaygınlaşan bu uygulama, ancak 1960’lı yılların başından

– pastaya başlangıçtaki görünümünü kazandıracak niteliğe :: “ila:.

1 – =nm cerrahîsi, ameliyatla çıkarılan veya işlevsel ve anato–:zukluklar taşıyan organları düzeltme amacını taşır. Vücu-

– zış görünüşündeki şekil bozukluklarıyla uğraşan dalma ırjk cerrahî», doğuştan anomalileri düzeltmekle uğraşan da-

5 s onarım cerrahisi denir. Farklı cerrahî alanlarım kapsayan ~ cerrahîsi, görüldüğü gibi çok çeşitli alanlarda hizmet ver-: :ai:r. Mesela günümüzde uygulanan yöntemlerle, geniş ya-. ::ia yaşama şansı artırılmıştır; yanan deri yüzeyi, homogref-raşkasından alınan deri parçaları) veya otogrefler (hastanın

– esinden alınan deri parçaları) yardımıyla kapatılabilmekte-2rîopedinin tamamlayıcısı olan el cerrahîsi sayesinde, yara-

■ i – bir ele eski estetik ve işlevsel bütünlüğü yeniden kazandırı-

• enektedir.

:1 ve bacakların veya bunların kopan parçalarının yemden ye-; ikılmesi artık gündelik bir uygulama haline gelmiştir. Ancak r.-dahaleleri gerçekleştirebilmek için mikroskopla çalışmak ‘-emektedir. Giderek gelişmekte olan mikrocerrahî yöntemle-: milimetrik dikişler atılabilmektedir. Estetik cerrahî ise, vücu-

– estetik görünüşünü bozan patolojilerin düzeltilmesiyle uğ-—.aktadır.

CERRAHLIK MESLEĞİ

“snahlık, meslekî yeteneğin yanında kişisel, bedensel ve ruh-raz: özellikler gerektirir. Cerrah uzun süren müdahalelere da–rzak ve çabuk karar verebilmek zorundadır. Uygulamamn her .-da büyük bir sorumluluk altındadır. Hastayla cerrah arasın-■: karşılıklı güven ameliyatın başarısını artırmaktadır. Doktor, ;r!:yat öncesinde açık ve tam bilgi vererek hastayla iyi bir di-ng kurmalı, böylece hastanın da güvenini kazanmalıdır.
Günümüzde tıp alamndaki bilgilerin genişliği, cerrahların uzmanlaşmasını gerektirmektedir. Uzmanlıklar yalnızca bir organla değil bir sistemin işlevleriyle ilgilenir. Üroloji, kulak-burun-bo-ğaz ve göz hastalıkları cerrahîden ilk ayrılan uzmanlıklardır.

Deneyimli cerrahların uzmanlaşması, genç doktorların eğitimi açısından zorluklara neden olmaktadır. Genç bir cerrahın, uzmanlaşmadan önce genel cerrahî ile ilgili bütünsel bir bakış açısı edinmesinde büyük yararlar vardır. Çünkü tam yaklaşımı, teknik yöntemler ve ameliyat sonrası dönemde hastamn izlenmesiyle ilgili kurallar bütün uzmanlık dallarında ortaktır. Eğitim ve çıraklık aym temele dayanmalıdır; deneyimli cerrah, öğrencilerini eğitirken uzmanlık alamnın etkisinden kurtulup, başarılı bir cerrahî uygulamanın temel özelliklerini aktarabilmelidir. En ideali, uzmanları deneyimli bir cerrahın gözetiminde bir araya getirerek, temel uygulama yöntemlerini öğretmektir.

Cerrahî, kültürlere göre inançlardan, bilgilerden, bilimlerden ve yöntemlerden elde edilen deneyim ve gözlemlerden yararlanarak gelişmiştir. Claude Bernard şöyle der: «Cerrah, bir insanın hayatım kurtaracak, hastalığım iyileştirecek veya ona kişisel bir üstünlük kazandıracak müdahaleleri uygulamakla yükümlü ve dolayısıyla buna hakkı olan kimsedir» ve şunu ekler: «Sonucu bilime, yani diğer insanların sağlığına katkıda bulunacak olsa dahi, hiçbir zaman kişiye zararlı olabilecek müdahalelere kalkışmamak gerekir». Bu sentez, çok hassas temellere dayanan etik yaklaşımın yerleşmesine katkıda bulunmuştur.
CERRAHÎNİN GELECEĞİ

Büyü, inançlar, din ve vücudun tabu olarak kabul edilmesi, yüzyıllar boyunca cerrahînin gelişimine engel olmuştur. Günümüzde ise cerrahî müdahaleler, başka türlü iyileştirilemeyen hastalıkların tedavisiyle sınırlıdır. Artık tıp bilimi, klasik cerrahîden uzaklaşarak, endoskopi gibi daha elverişli yöntemlerin arayışı içine girmiştir. Bu tür araştırmaların amacı vücut bütünlüğünü mümkün olduğunca korumak ve ameliyat izlerini en aza indirgemektir. Organların büyük bir çoğunluğunun yerine yapay dokular veya protezler uygulanabilmekteyse de asıl amaç, organ bankaları sayesinde doğal organ nakillerini yaygınlaştırmaktır.

Gelecekte, ultrason ve lazer gibi, dokuları zedelemeden inceleme, tam ve tedavi olanağı sağlayan yöntemler geliştirilecektir. Almanya’da uygulamaya konulan ve kullanımı Türkiye gibi başka ülkelerde de yaygınlaşmaya başlayan titreşim dalgalarının darbe etkisiyle, böbrek taşları cerrahî müdahaleye gerek kalmadan parçalanıp çıkarılabilmektedir. Bu yöntemin temeli, taşları sesötesi dalgaların etkisiyle parçalamaya dayamr. Müdahale için hastamn gövdesi bir havuza sokulur veya doğrudan doğruya alede temas ettirilir ve hiçbir zarar görmeden işlem tamamlanır. Görüldüğü gibi yöntemler geliştirildikçe girişimin cerrahî yönü azalmaktadır. □
Acil serviste karar ve uygulamada çabukluk esastır.
Açık kalp ameliyatı. Bütün şaşırtıcılığına rağmen, kalbin işlevlerinin yerine geçen vücutdışı kan dolaşımı sayesinde, bu müdahale artık gerçekleştirilebilmektedir.
AYRICA BAKINIZ

-1 e. an su anatomi

– ib.ansli anestezi

– [B.AfjşL[ antibiyotikler

– [B..AHSU bakteriler

– İB.ANSLI beyin

– IB-ANSii görüntüleme (tıbbî)

– BS kalp ve dolaşım

sistemi

■ [b.ansli kanser

■ ib.ansli organ ve doku nakli

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir