Çevre kirlenmesi, yeryüzündeki çevre dengesine
apansız (kısa dönemli) ya da süreğen (uzun dönemli)
zarar veren ya da verebilen (ya da yaşam niteliğini bozan)
maddelerin ya da enerjinin suya, toprağa ya da havaya
bırakılmasıdır. Kirleticiler, çevre üstünde doğrudan
belirlenebilecek etkisi bulunan birincil zarara yol
açabilecekleri gibi, biyolojik besin ağının hassas dengesinde
oluşan ve ancak uzun dönemde saptanabilen küçük
bozulmalar biçiminde ikincil zarara da neden olabilirler.
İnsanlık tarihinde nispeten yakın dönemlere kadar,
var olduğu yerlerde kirlilik öncelikle yöresel bir sorun
olmuştur. Ama toplumun sanayileşmesi, motorlu taşıtların
kullanıma sokulması ve nüfus patlaması, mal ve
hizmet üretiminde çok büyük artışlara yol açmış, bu
büyümeyle birlikte, atık yan ürünlerde de çok büyük bir
artış olmuştur. İşlenmemiş sanayi ve ev atıklarının suyollarına
gelişigüzel boşaltılması, binlerce ton parçacığın
ve gazın atmosfere bırakılması, katı atıklarla ilgili “at
gitsin” yaklaşımı ve yeni geliştirilen kimyasal maddelerin
yol açabilecekleri sayılar düşünülmeden sorumsuzca
kullanılması, 1940 yıllarının sonlarından bu yana pek
çok kentte hava kirlenmesi, Akdeniz’de geniş alanların
kirlenmesi gibi büyük çevre yıkımlarına yol açmıştır.
Teknoloji, günümüzde bazı kirlenme sorunlarını çözmeye
başlamıştır (Bk. KİRLİLİK DENETİMİ); kirlenmenin
kapsamı konusunda halkın bilinçlenmesi de, sonuçta
hükümetleri daha etkili çevre planlaması çalışmaları
yapmaya ve kirlenmeye karşı daha etkili önlemler
almaya zorlayacaktır.
çevre kirlenmesi
09
Eki