ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Sanayi devriminden beri, insanın çevreye verdiği zararlar durmadan artarak gelecek kuşakların varoluşunu tehlikeye atma noktasına gelmiştir. İnsanoğlu sayısız canlı türünü yok etmiş, iklim değişikliklerine yol açmış ve kendi sağlığını dramatik bir biçimde tehdit eder olmuştur. Ekolojik çözümler bulmaya yönelik araştırmalara girişilmiş olmakla birlikte, sayısız siyasî ve ekonomik baskıyla engellenen bu araştırmalar yasalara uyulmasını sağlayamamaktadır.
HASTA BİR GEZEGENİN PORTRESİ
Çevre kirliliğinin tarihi insanlığın tarihi sayılır, çünkü doğal çevrimlerin bozulmasından insan sorumludur. Neolitik Çağ’da tarım için yoğun biçimde kullanılan ateşi ele geçiren insanoğlu,
o zamandan beri, adım adım çevresine hakim olarak çölleşme ve iklim değişikliği olgularına yol açmıştır.
Eski kirlenmeler sürerken yenileri durmadan artıyor
Köylü veya şehirli, atalarımız iki tip çevre kirlenmesiyle karşı karşıya kaldılar: biyolojik kirlenme (insanların ve hayvanların çevreyi kirletmesi) ve zanaatların yol açtığı kirlenme (mesela sepicilik); kaynakların kirlenmesi, uzaktaki sağlıklı insanlara hastalık bulaşmasına yol açıyordu. Bu nedenle suların yer altından künklerde şehirlere getirilmesi ve çeşmelerin suyunu kirletenlerin cezalandırılmasına başlandı. XIX. yy’ın sonundan beri, Batı’da toplumsal koşulların ve hijyenin düzelmesi, büyük salgınların ya-
yılmasına neden olan bu sorunun çözümünde açık bir sağlamıştır. Ama bulaşıcı hastalıkların (kolera, tifo, çiçet ğer iltihabı vb) özellikle çocukları kırıp geçirdiği gelişme ülkelerde söz konusu kirlenme sürüp gitmektedir.
Kirlenme, fosil kökenli yakıdardan (kömür, ardından d oluşan yeni enerji kaynaklarının keşfedilmesine dayanaı devrimi dönemecinden beri hep daha hızlı artmaktadır. Bu ların kullanımı fabrikaların çalışmasını sağlamakta, ama 1 olarak çözülmeyen atıklar üretmektedir (doğadaki biyolo nizmalar bunları yok edememektedir). Öte yandan sanayii bir emek gücü ihtiyacı vardır; bu ise, özellikle kirletici olan b hirlerde güçlü bir nüfus artışına yol açmaktadır. Batılı ülkelı mî makamlar XIX. yy’ın başından itibaren tehlikeli, sağlığa; rahatsızlık verici sınaî veya ticarî kuruluşları ülkeye yaymay rak sınaî çevrenin korunması sorunuyla uğraşmaya başlan Bu yüzyılda sağlığa aykırı olacak ve rahatsızlık yaratacak sa çevre bakımından başlıca özelliğiydi. XX. yy’da da sanayi l aynı hızla devam etmiş; demografik padamayla durum dah tüleşmiştir. Sınaî üretim organik ve inorganik kirleticileri çoğ tadır: çeşitli eşya, bitkisel ve hayvansal besinler, yeni malze:
Bugün tam bir değişim içinde olan gelişmekte olan ül bu modern kirlilik öğeleri eskisine eklenmektedir. Bazı üi (özellikle Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkeleri) uc ğı olmayan şehirlerin gelişmesi ve hızlı bir tempoyla sanay doğal olarak çevreye ve insanların sağlığına zarar vermı Yoksullukla mücadeleye doğanın korunmasından daha fa2 lık verilmektedir.
. TEHLİKEDE OLAN BİR «YAŞAM KÜRESİ»
Çevreyi kirletmek günümüzde, doğal, kentsel veya tartr «ortamı bozmak» anlamını taşımaktadır. Kirlilikle mücact ce, insanın kendi artıklarıyla kendini zehirlemesini önler oluşmaktadır. Bununla birlikte insanoğlu asla yalnız yaşarr. çevrenin bozulması burada yaşayan bütün canlı varlık!; çevreyi oluşturan bütün maddelere zarar verir. İnsanoğlu yan her şey gibi bir ekosisteme aittir. Ekoloji, bu sistemi.; nın sınırlı bir yerindeki bir ortam olarak tanımlar. Yeryüz: bütün ekosistemler, biyosferi yani «yaşam küresi»ni olu Bunların boyutları çok küçüktür; hayat, Yerkürenin birka metrekarelik bir alanında, yerin derinlikleriyle yüksek atr arasında gelişir.
Su ve sanayi toplumu
Sanayi son derece kirletici bir etkinliktir; kağıt, kimya, ve metalürji gibi sektörler bu alanda rekorlar kırmaktadır, imalat süreçlerinde önemli miktarda su kullanmaktadır. A: lar, zehirleyici oldukları henüz bazılarınca tam olarak bilini ağır metaller (cıva, kurşun veya kadmiyum, vb) gibi ürünle mektedir. Ama en büyük kirlilik tehlikelerinden biri, doğ doğruya insanın sanayi çağında benimsediği hayat tarz kaynaklanmaktadır. Mesela şehirlerde toplanma ve kanalız, sistemi, su ortamının sınaî kirlenmelerden daha fazla kırie sine yol açmaktadır. Su bugün en kirli doğal maddedir.
Su ve su canlıları soluk alamamaktadır. Bu alarm verici c. azalmasına neden olan en az üç olgu vardır. Birincisi doğrue san veya hayvan kökenli (lağımla taşınan veya hayvancılık^ ğan) organik kirlenmeden kaynaklanmaktadır. Bu orgaruk deler sularda mayalanmakta ve çürümektedir; her iki süreç s büyük miktarda oksijen gerektirir; bu durum, mesela beli noktasında yaşayan bütün balıkların ölmesi gibi, genellikle; meydana gelen bazı olayları açıklamaktadır.
Suların oksijensiz kalmasına yol açan ikinci önemli sure sinle zehirlenme (suyosunları için «besin fazlası») denen olg Bu olgu tatlı suların veya deniz sularının besleyici tuzlar bak. dan aşırı zenginleşmesinden ve bunun sonucunda yeşil suy: larının ölçüsüz biçimde büyümesinden oluşmaktadır. Be «yeşil gelgitler» kıyıları ve ırmakları istila etmekte, bu suyc= rı öldüklerinde, suyun oksijenini tüketecek kadar büyük rz. da çürük madde üretmektedir.
Üçüncü olgu sıcak suları dışarı atan sanayileri (özellikle trik santralleri ve nükleer santraller) ilgilendirmektedir. Bu islenme, temsil ettiği enerji savurganlığının ötesinde, suyun 5 lığını değiştirmekte ve birçok organizmaya zarar vermekte ta bunları yok etmektedir. Sıcaklığın anormal yükselmesi, s tamında oksijen miktarının azalmasına da yol açmaktadır.
Tatlı suyun, oksijen yetersizliği veya zehirli maddelerin
Kirlenmiş doğa. Zehirli maddelerle yüklü büyük miktarda su, her gün akarsulara boşaltılmaktadır. Doğal ortamın kirlenme tehlikesini azaltmak için, şehirler lağım ve kanalizasyon/annı arıtma tesislerine bağlamışlardır.
İÇİNDEKİLER
HASTA BİR GEZEGENİN PORTRESİ TEHLİKEDE OLAN BİR
«yaşam küresi»
NE YAPMALI? ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN DUYUMSAL ETMENLERİ RAHATSIZ EDİCİ KOKULAR ŞEHİR VE RAHATSIZLIKLARI
;’ ~esi, sanayileşmiş ülkelerde büyük bir sorundur.
……. in suları, insanlar tarafından kullanıldıktan sonra,
::…….- bir çevrim sayesinde ilk kalitelerine yeniden
,….. ; Sugün ihtiyacımız olan su miktarım ve suyun ka-
.çm önemli teknik araçlar kullanılmakta ve bü-«r ■- gınşilmektedir. Gerçekten de, gezegenimizin i: – ‘j’inın yüzde 90’mdan fazlası kirli ve içilemez ni-el: -.zh~ arındırma son derece pahalı bir işlemdir); geri-c * “srtte üçü de buz halindedir (kutup takkeleri ve a : ‘. ;t.c suyu, giderek daha değerlenen zor bulunur
– ı ~ıddesidir. Mesela Ren Nehri’nin suyu kimya sair: ; i- madencilik tesislerinin sodyum klorür gibi mi-” :;3İtması sonucu) öylesine kirletilmiştir ki, sanayi ti.- ‘ ; emden kullanılamamaktadır. İçme suyu ihtiyacı-: – yeraltı suları, özellikle de yeraltı su örtüleri de kir-=■- _-rjnektedir. Bunun en büyük sorumluları yoğun _ sunj gübrelerdir.
…….■_ – -ayvan ve bitki varlığı bakımından en zengin ve in-
.; *.r deniz bölgeleridir, ama bunlar, aynı zamanda, ko-
……■ .; ■ filanım nedeniyle en nazik alanlardır; buralarda
yaratan son derece yoğun bir nüfus yaşamak-z3zı kıyı şehirleri smaî atıklarından ve çöplerinden . – icmşu bataklıklardan yararlanmaktadır; oysa kom-l.’ ■..sz.sr. yararlanmaktadır; oysa bunların denizle kara a . : ■ .-Lrl^ik filtreleri işlevi görmesi gerekir. Haliçlerde ba-. tamamen yok olmuştur. Mesela sayısız limanıy-.: ; .r.yanın en kirli denizleri arasında yer almaktadır.
atık yüklü kara suları er geç okyanuslara ulaş-.. ;’_z kirlenmesinin en büyük bölümü karada yürütü-. r:£en kaynaklanmaktadır: sunî gübrelerin ve böcek
– – ;-âlızasyonların ve sınaî atıkların denizlere akması.
ıv.da başka kirleticiler doğrudan okyanusa boşaltıl-: . – senizde petrol çıkarma (deniz altındaki petrol de-… platformlarla çıkarılmaktadır) ve tankerlerle petrol . *ia, her yıl ortalama 6 milyon ton petrol okyanusla-_ -: : r Siyah gelgitler, aslında, okyanuslardaki kirlenme-.: bir bölümünü temsil etmektedir. Açık denizde ya-. -;şaltmalar (petrol tanklarının temizlenmesi) çok da-■.: .-^ilenmeye yol açmaktadır. Radyoaktif atıkların de-,|_lma haznelerinde birikmesi okyanus ve insan için ■; “.iıt oluşturmaktadır. Okyanus suları atıkları temiz-;r_âen çevrimi sağlamak için bütün özelliklere sahip . – -…ite, bugün kapasiteleri aşılmış durumdadır.
rş ulaşım ve ısınma
E_nan sınaî kirleticilerin oranı gerilerken, otomobil ve : -£ orantılı olarak egzos gazlarının oranı sürekli art-ı E – gazlar bugün, soba, kazan ve kalorifer tesisleriyle .r’.zsfer kirlenmesinin en önemli nedenidir. Her şeyden ; tehlikeli olan kirli hava, bitkisel ekosistemleri de-
• aktadır (Orta Avrupa ormanları bundan özellikle et-■-.zz . Evrensel mimarlık anıtlarını tehlikeye sokan -.■ -•:r;asi örneğinde olduğu gibi) ciddî bozulmaların da : – . leksiko şehri korkunç bir örnektir: dünyanın en bü-t : r illerinden biri olan bu şehir, felaket denecek bir hava ;; =:naktadır. Şehrin üstünde özellikle yoğunlaşan kirli _ıı;jların etkisiyle kırsal kesimlere de yayılmaktadır.
Kükürt dioksit, özellikle şehirlerde «smog» (bu İngilizce kelime ilk başta «sis» anlamına geliyordu) yaratarak sülfürik aside dönüştüğünde, canlılar için en tehlikeli kimyasal kirleticidir. 1950’li yıllarda Londra’da oluşan bir smog, tıbbî bir rapora göre, üç gün içinde 3 000’in üzerinde insanın ölmesine yol açmıştır.
Kükürt dioksit, azot oksitleri ve hidrokarbonlar (bunlar otomobillerin egzos gazlarında bulunan üç üründür), ormanlarda, 1980’li yılların başından beri gözlenen alarm verici bir bozulmaya yol açmaktadır (bu durum özellikle Orta ve Batı Avrupa ormanlarında gözlenmektedir). Asit biriminin zaten çok fakir olan topraklar üzerindeki sürekli etkisi bitkilerin beslenme sorunlarını ağırlaştırmaktadır. Asitlenme genellikle iki büyük kimyasal olgudan kaynaklanmaktadır. En basiti, kükürt dioksit ile azot oksitlerinin atmosferde, yağmur ve karla yere inen daha tehlikeli asit maddelere dönüşmesinin yol açtığı asitle çevre kirlenmesidir. Diğeri ise, güneşin azot oksitleri ve hidrokarbonlar üzerindeki etkisinden doğan ışıkla yükseltgenmenin yol açtığı çevre kirlenmesidir: güneşten gelen morötesi ışınlar, bu iki maddeyi, yani azot oksitlerle hidrokarbonları bitkiler üzerinde yanıkla eşdeğer bir etki yaratan iki maddeye, yani ozona ve peroksiasil nitrata (PAN) dönüştürmektedir.
Ama düşük yükseltilerde kirletici olan ozon, aynı zamanda yaşam için gerekli bir maddedir: yeryüzünün 25 km üzerindeki bir ozon tabakası, bir filtre görevi yaparak dünyayı korumaktadır, güneşten gelen morötesi B ışınlarının hemen hemen tamamım tutarak yalnız morötesi A ışınlarını geçirmektedir. Bu korumanın azalması durumunda, insan ve çevresi, cilde, gözlere ve bağışıklık sistemine zarar veren çok sayıda morötesi B ışınına maruz kalacaktır. Dahası, yer düzeyindeki ozon yoğunlaşması, feci bir biçimde artacaktır. Üst ozon tabakasının zedelenmesi (1985’te Güney Kutbu üzerinde keşfedilen ünlü «delik») her şeyden önce, başta aerosol tüpleri (püskürtücüler), buzdolapları ve klima cihazları olmak üzere her gün kullanılan eşyalarda büyük miktarlarda bulunan kloroflorokarbonlardan (freon olarak da adlandırılan kimyasal maddeler) kaynaklanmaktadır.
Bu gazlar karbon diokside (her türlü yanma olayından ve akaryakıtla çalışan ulaşım araçlarından çıkan C02), metana (atıklardan ve tarımsal etkinlikten kaynaklanan CH4) ve azot-protokside (özellikle tarımsal etkinlikten doğan N20) eklenmektedir. Bütün bu ilave kirleticiler atmosferin sıcaklığının artmasına yol açmaktadır. «Sera etkisi» denilen bu olgu kısmen doğaldır. Bu etki olmasaydı bugün ortalama 15 °C olan yeryüzü sıcaklığı yaklaşık -18 °C’ye düşerdi. Sayılan gazlar güneş ışınlarının bir bölümünü (kızılötesi ışınsal ısı) soğurarak dünyanın üzerinde tutmakta ve böylece biyosferin ısınmasını sağlamaktadır. Ama bu kirletici gazlar aşırı miktara ulaşınca sera etkisinin artmasına yol açmaktadır. Bugün önemli boyutlara ulaşmış olan ısınmayı frenlemek için hiçbir şey yapılmazsa, çevre, bütün canlıların uyum sağlayamayacağı kadar büyük sarsıntılara uğrayabilir. Hatta karamsar tahminlere göre 2025 yılına doğru denizlerin düzeyi 30-150 cm yükselecek ve çöller ılıman bölgelere yayılacaktır.
Kötü tasarlanmış sulama planlan.
Aral Gölü’nün otuz yıl içinde kapladığı alanın yaklaşık yüzde 40’ını kaybetmesine yol açmıştır. Bunun feci sonuçlan olmuş, su düzeyi 13 m düşmüştür.
Kıyı kirlenmesi. Petrol atıklannın yol açtığı kıyı kirlenmesi, hayvanların, özellikle de kuşlann kitleler halinde ölmesine yol açmaktadır (üstte, bir karabatağın temizlenmesi).
Asit yağmurlan. Kozalaklılar (çam ağaçları) bu olgudan en çok etkilenen bitki türleridir.
Çevrenin bozulması. Vahşice biriken çöpler sadece manzaranın doğallığını bozmamakta, aynı zamanda hayvanlan tehlikeye atmaktadır.
Suda yaşayan larvalara karşı kullanılan organoklorlu bir böcek ilacının biyolojik biiyöme örneği.
İncelenen su örneğinde milyonda
0,015’lik bir yoğunluğu olan bu böcek ilacı, beslenme zincirinin değişik halkalarından geçtikten sonra, balıkla beslenen kuşlarda milyonda 1,600‘lük bir yoğunluğa ulaşmaktadır.
Toprak ve sunî gübreler
Daha şimdiden «estetik» bir kirlilik oluşturan katı çöp yığınları, gelişmiş ülkelerin tanık olduğu atıklardan, araba mezarlıklarıyla plastik madde yığınları örneklerinde olduğu gibi özellikle zararlıdır. Sınaî atıklar veya «sınaî hurdalar» da aynı ölçüde ciddi sorunlar yaratmaktadır. Bunlar çoğunlukla işletmelerin kapanmasından, ama aynı zamanda tehlikeli maddelerin uygunsuz yerlerde izinsiz olarak depolanmasından (bu durumda onlara «kara noktalar» denir) kaynaklanmakta ve yıllardır biriken kirletici maddelerden oluşmaktadır. Bu durumda toprakların zehirli maddelerle kirlenme tehlikesi doğmaktadır.
Yeraltı sularının kirlenmesi, toprakların kirlenmesine sıkı sıkıya bağlıdır ve bu her şeyden önce tarımdan kaynaklanmaktadır. İki kirlenme arasında kısa veya uzun bir süre geçebilir: sunî gübreler, böcek ve ot ilaçları toprağa az veya çok hızlı bir biçimde geçerek yeraltı su örtülerine sızmaktadır. Öte yandan hayvancılık, insanlar tarafından üretilenden çok fazla organik atık üretmektedir.
RADYOAKTİF KİRLENME
Doğal bir radyoaktivite vardır ve sadece insan bunu arttırarak bir kirlenmeye dönüştürmektedir. Atom bombalan radyasyona maruz kalmanın dehşetini göstermiştir: yanıklar, lösemi ve özellikle sonsuz bir menzili olan genetik mutasyonlar. Bugün, nükleer sanayi askerî denemelerden daha fazla kirlenmeye yol açmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde üretilen elektriğin önemli bir bölümü, mesela Fransa’da yüzde 7O’i, uzun süre temiz bir araç olarak görülen nükleer santrallerden elde edilmektedir.
Dev boyutlardaki atıklar daha da ağır sorunlar yaratmaktadır, çünkü nükleer sanayi üretilen ışımaları yok edememektedir. Bizleri ancak ışımaları zayıflatarak veya araya siperler koparak koruyabilmektedir. Radyoaktif kalıntıları hayat alanlarından çok uzaktaki hendeklere gömülen cam silindirlere doldurmak geçici bir çözümdür. Bunların zararsız hale gelmesi için yüz yıllarla yarım milyon yıl arasında bir zamanın geçmesi gerekecektir: koruyucu silindirlerin bu süre içinde sızdırmazlığmı kimse garanti edememektedir. Nükleer sanayi geleceği ipotek altına almaktadır.
Bugün en büyük tehlike beslenmeyle ilgilidir, çünkü radyoaktivite oranı beslenme zinciri boyunca yükselmektedir. Bitkilerde bulunan, önce balıklar, ardından da diğer hayvanlar tarafından soğurulan radyoaktivite sütte yoğunlaşmaktadır.
Ama en ciddî sorun, yeni sentetik moleküllerin (buı le zararlı ot ve böcek ilaçlarında kullanılmaktadır) yara medir, çünkü bunlar biyolojik olarak son derece ağır çözülmektedir. Hatta bazen insan için son derece zar, yici maddelere dönüşebilmektedir. 1939’dan beri ta sıtma ve kolera salgınlarının yayılmasına neden olan karşı mücadelede kullanılan çok güçlü bir böcek ilacı (diklorodifeniltrikloretan) bunun bir örneğidir. Bugün, rece tehlikeli madde, özellikle ABD’de sık sık yasakla Ama Batı ülkelerinin nüfusu gelişmekte olan ülkeleriı ze ve meyvelerini tükettiğinden, bu böcek ilacının za rine hâlâ maruz kalmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, j keler tarafından üretilen ve satılan böcek ilaçlarının yü: kullanırken, gelişmiş ülkeler bu ilaçların kendi toprakl lanımını yasaklamaktadır. Gelişmekte olan ülkeler y zehirlenmekte ve doğal olarak kirliliğini gelişmiş ülke maktadır.
Dünya’mızdaki büyük kirletici kanşıı
Çevre kirliliği dünyanın biyosferi içinde çok hızlı dc zincirleme tepkimeler (ve bazen karmaşık kimyasal dc kirliliği kirletici kaynaktan çok uzaklara taşımaktadır. I ki ekolojik sonuçlar, kirleticilerin niteliğine göre az ve) olmaktadır: biyolojik olarak çözünen veya çözünmey zararlı (radyasyon) veya yalnız yüksek dozda tehlike maddeler; anında çevreyi kirleten veya uzun vadeli kiı maddeler (bu sonuncular canlıların gelecek kuşakların tehdit etmektedir). Bu yüzden kutup buzlarında bile P lorobifenil) veya lindan gibi kimyasal maddelere rastla tedır. Bir başka örnek de, Antarktika’da yasak olmasın penguenlerin yağında rastlanan ünlü DDT’dir: deniz a la taşınan bu madde, Güney Yarıküre’nin en uzak er ulaşmıştır.
Bir kirleticinin zararlılığının bir «beslenme zinciri» içi ma ve artma süreçleri bilinen, ama hep aynı ölçüde olan olgulardır («zincir» düşüncesi biri diğerine yem v olan canlı varlıklar ve maddeler arasındaki doğal ve zo kavramını içerir). Mesela Amerikalılar sivrisinekleri y için, Long Island’daki (üzerine New York’ta Brooklyn’in ğu ada) bazı bataklıklarda yıllarca DDT kullandılar. Büti lere rağmen, oradaki fauna bundan büyük zarar gördü, olarak çözünmeyen bu güçlü böcek ilacının sudaki oraı rece düşük olduğu halde, otçul balıkların etinde sudakir katına, etçil balıkların etinde 30 000 katma, balık yiyen ise 500 000 katma yükseldi! Nihayet, yırtıcı kuşların yı rında sudaki ilk miktarın 300 000 katım buldu. Radyoal benzer bir kirletici yoğunlaşmasına yol açarak aynı şeki maktadır.
NE YAPMALI?
I; ısye karşı işlenen suçlarla ilgili kanıtların yetersizliği ve ka-y“darlanmn ve sanayicilerin geneldeki kötü niyeti ekolojik i_=m uygulanmasına engel olmaktadır. Sanayiciler rekabeti
– Erimekte ve fabrikaları kapatma tehdidi savurmaktadır. : ı ?azar ve piyasa anlayışıyla ele alınırsa, çevre bir kâr kayna-ız’jâı (kirliliği giderme, ölçme, ekspertiz etkinlikleri, veya tu–î bağlı etkinlikler, vb). Bir malın ambalajına konan ekolojik : “ket de o malın satışında olumlu etki yaratır.
levre kirlenmesini önlemek için kirlenme sebeplerini araştırmak
1 ivre kirlenmesini incelemek, kimyasal bir bileşiğin, bir mikro-
■ ,sya Eziksel bir etmenin insan ve doğa için zararlı olduğunu _-_=yabilmeyi gerektirir. Bazı kirleticilerin bir canlı topluluğu ,-_-deki etkisi ancak araştırmalar sonucunda saptanabilir. Kirle-
■ oynakları araştırmak ve bunların çevrenin diğer bileşenleri (ha-= besinler veya bitkiler ve hayvanlar) üzerindeki sonuçlanm
lamak gerekir. Nihayet, kirleticilerin yerel, bölgesel ve dünya -ssndeki yayılma mekanizmalannı (bunlar çoğunlukla son de-; /.armaşık mekanizmalardır) anlamak temel bir önem taşır, ‘.ileticilerin zararlı etkilerinin değerlendirilmesini güçleştiren bir . vardır: canlı organizmalar üzerindeki etkilerinin son derece de-y ve çeşidi oluşu. DDT örneği alınırsa, bu madde soğukkanlı ^gasız ve omurgalı hayvanlann (sürüngenler ve balıklar) çoğu-ısdıal zehirlerken, kuşlarda hiçbir görünür rahatsızlığa yol aç-: buna karşılık, çok geçmeden, yumurtaların kabuğunun son izt incelmiş olduğu farkedilir: yumurtalar kuluçka sırasında kı-:ak bütün yavruların ölmesine yol açar. Öyleyse, çok basit zencilik ölçüderinden harekede, bir kirleticinin yayılmasının bü-Eonuçlarını öngörmek genellikle imkânsızdır. Öte yandan, yeni _aç veya madde piyasaya sürülmesinden önce, onun uzun süre-;.-irliliği, kanserojen veya genetik değişinim etkisi üzerinde tam a^ştırma yapılmasını zorunlu kılan hiçbir yasa yoktur. Oysa, Li]ı etkileri azaltmanın, hatta yok etmenin araçlan üzerinde dü-;aek için bu çeşit araştırmalar gereklidir. Gelişmiş bir uygarlığın .isine yaraşır bir doğa koruma anlayışına ihtiyacı vardır.
femizlemek
fileştirmek her zaman mümkün olmadığından, kötülüğü baştan =mek daha iyidir. Nitekim, bazı fabrikalar, kurulan filtre düzenlin henüz yetersiz olduğu bir dönemde, atmosfere çok büyük ;arda kirletici salmıştır. Bunun sonucunda, duman parçacıklan-çokeldiği topraklarda bugün ağır bir kirlilik yaşanmaktadır. Bu ik alışılmış çevre iyileştirme tekniklerini imkânsız kılmaktadır, ster yasal ister yasadığı olsun atıklar topraklarımızda gittikçe almaktadır. Çöpler bir yerde toplanmadan önce işlemden ge-se bile, geriye her zaman en azından küller, cüruf ve başka ideler («nihaî atıklar») kalmaktadır. Ama çöplerimiz için tek üm bu değildir. Ayıklama zahmetine katlanılması koşuluyla,
çöplerin büyük bölümü «değerlendirilebilir» (yani yeniden kullanılabilir) veya yeniden çevrime sokulabilir (dönüştürülebilir).
Bugün sadece sanayinin ve evlerin pis suları değil, ırmak ve derelerin suları da işlemden geçirilmektedir. Bununla birlikte istisnasız bütün kullanılmış suların bir arıtma istasyonundan geçirilmesi gerekir. Bu asgari bir önlem olacaktır, çünkü arıtma süreçlerinden çoğunun fosfatların (bunlar esas olarak deterjanlardan gelmektedir) ancak yüzde 10 ila 30’unu yok ettiği bilinmektedir. Öte yandan organik su kirlenmesine (insanların ve hayvanların tükettiği veya çıkardığı doğal maddelerden veya besinlerden kaynaklanmaktadır) karşı mücadelenin maliyeti öylesine yüksektir ki, bugüne kadar alman önlemler çevrenin bozulmasını frenlemekten öteye gidememiştir.
Kötü niyete karşı ne yapmalı?
İnsan toplumları kirliliğinin tutsağı olurken, tıpkı doğa gibi kirlenme de sınır tanımamaktadır, işte en büyük sorun budur. Kuşkusuz, bölgesel veya uluslararası kuruluşlar (mesela BM) tarafından ve devleder arası anlaşmalar sayesinde, doğal ortamların korunmasına yönelik dünya çapında bir işbirliği gerçekleşmiştir. Bu alanda Avrupa Topluluğu diğerlerinden öndedir. Mesela, diğerlerinin arasında suyun kıta çapında yarattığı özdeş sorunları bir araya toplamak için, Fransa’da «havza komiteleri», İsveç’te ise su mahkemeleri kurulmuştur. Sular arasında, temizliklerine göre bir sınıflandırma yapılmakta ve kullanımları düzenlenmektedir: beslenme, yüzme, balıkçılık, kürek sporu, sulama, elektrik enerjisi veya ulaşım. Sulara çöp boşaltılması yasaklanmış ve bazı kirli suların arıtılması zorunluluğu getirilmiştir. Bununla birlikte açık denizler serbest ve tehlikeye açıktır. Sadece kıyı şeridi (devlederin karasuları) denetlenmektedir. Bunun ötesinde, uluslararası yönetmeliklere rağmen, anarşi hüküm sürmektedir.
Hava kirliliğine karşı mücadelenin en iyi yolu yurttaşların eğitilmesi olacaktır. Halkı rasyonalist bir biçimde araba sürmeye (hızı sınırlamak, taşıüarın bakımını yaptırmak) ve her şeyden önce toplu taşıma araçlarım kullanmaya teşvik etmek yeterli olacaktır. Zehirli gazların çıkışım azaltma teknikleri (katalitik susturucular, benzin ve elektrikli taşıdar) aslında sadece kısmî çözümlerdir. Ama trafik yönetimine ilişkin bu yeni düşünce, karşısında bazı ekonomik çıkarları bulmaktadır.
Yönetmelik metinlerinin incelenmesi yetkililerin cezaî, sivil ve malî planlar üzerinde eşsiz baskı araçlarının olduğunu ortaya koymaktadır. Malî teşvik, gitgide gelişen arıtma istasyonları gerçekleştirmek için gerekli parayı toplamak üzere, tüketenlere ve kirletenlere ödetmekten oluşmaktadır. Ama bu önlemlerin uygulanması gerekmektedir. Her tür kaçamak mümkündür. Mesela açık denizde işlenen suçlar hava fotoğraflarıyla saptanmaktadır. Ama denizde sintine yıkayan kaptanlar kazadan kaynaklanan bir kaçak olduğunu veya kirlilik kaynağımn bir başka gemi olduğunu iddia edebilirler. Para cezasına çarptırılsalar bile, bu çok küçük bir ceza olacak ve sintinelerim karada temizletme giderlerinden tasarruf etmiş olacaklardır. Malî önlemler hâlâ yasaların önemli bir kozudur. Ama sık sık, ödeyenlere keyfî bir biçimde kirletme hakkım veren vergiler olarak kabul edilmektedir.
BAŞLICA KİRLETİCİLER
Madde Simge Başlıca kaynaklar İnsan için oluşturduğu tehdit Ormanlar için zarar türü
Kükürt dioksit so2 kömürün yanması, mazoda ısıtma, dizel motorları solunum yolu hastalıkları, astımın ağırlaşması asit yağmurları: sülfatlar, sülfürik asit
Azot oksit Non egzos gazı solunum yolu hastalıkları asit yağmurlan: nitradar, nitrik asit
Asıltı parçacıklar tozlar, kara dumanlar kanser
Hidrokarbonlar HTC egzos gazı, petrol rafinerileri çözücüler kanser
Karbonmonoksit co egzos gazı ağır zehirlenme bulantı başdönmesi
Kurşun Pb egzos gazı, kurşun tesisat boruları, boyalar sinirsel rahatsızlıklar kansızlık, kurşun zehirlenmesi
Ozon O3 morötesi ışınlarla NOn ve HTC dönüşümü bronş ve göz rahatsızlıkları asit yağmurları: ışıkla yükseltgenme kirlenmesi
Nitrat peroksiasil PAN morötesi ışınlarla NOn ve HTC dönüşümü asit yağmurları: ışıkla yükseltgenme kirlenmesi
Klorhidrikasit HC1 atıklann yakılması (PVC) havanın asidiği
Fluor F alüminyum, sunî gübreler, cam, kömür havanın asidiği
SERA ETKİSİNİN ŞEMASI
gelen ışınların bulutlarla ve atmosferle geri yansıması
Büyük şehirlerde yaşayan her iki kişiden biri, kendisini, yaşam kalitesine zarar veren gürültülerin kurbanı hissetmektedir. Rahatsızlık verici unsurlar özellikle duyumsal işlevleri ve sinir sistemini etkilemektedir: bunlar psikolojik olduğu kadar bedensel hastalıklara da yol açabilirler. Üstte, Hongkong semalannda bir uçak.
ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN DUYUMSAL ETMENLERİ
Dünyada milyonlarca insan sokaklarda ve işyerlerinde tehlikeli gürültülere maruz kalmaktadır; büyük şehirlerde otomobil sayısı ve hava trafiği çok artmıştır; uyarıcılar ve alarmlar şehirleri kuşatan ses düzeyini daha da yükseltmektedir. İnsan etkinliğinden kaynaklanan her tür rahatsızlık verici unsur, sadece yaşam kalitesine zarar vermekle kalmamakta, başta duyusal işlevler ve sinir sistemi olmak üzere sağlık üzerinde zararlı etkilerde bulunmaktadır. Maddî kirlilikten farklı olarak, duyumsal kirliliğin kaynağı ortadan kaldırıldığında rahatsızlık yok olur; ama özellikle gürültünün yarattığı bazı kötü sonuçlar bir daha düzelmeyebilir. Duyumsal kirliliğin yoğun olduğu başlıca iki kutup göze çarpmaktadır: şehir ve sanayi.
Gürültü
Gürültü başlıca duyumsal kirlenme kaynağıdır. Teknolojinin ve şehir uygarlığının yan ürünü olan gürültü, modem hayatın en sinir bozucu etkenlerinden biridir; davranışları ve dikkati etkiler, duyumsal ve devimsel işlevleri bozar. îç kulakta ve işitmede tahribata yol açabildiği gibi sinir bozuklukları gibi daha genel ve daha tehlikeli zararlar da verebilir.
Gürültünün süresi, yoğunluğu, duyulma anları arasındaki zaman aralıkları, bireyin duyarlılığı ve buna getirdiği yorum («gürültü, başkalarıdır») önemli rol,oynar. Mesela trende uyuyabiliriz (115 dB), ama bozuk bir musluktan damlayan suyun gürültüsüne (12 dB) tahammül edemeyiz. Bir atölyede 80 dB dayamlabilir bir gürültüdür, ama bir büroda en çok 60 dB’e katlanılabilir; bir odada «sessizlik» yaklaşık 30 dB’dir, ama çevrenin derinliğinden gelen gürültüler 5 dB’den 10 dB’e çıkar çıkmaz rahatsız edici olur.
Gürültünün zararı iş sağlığı açısından karmaşık sorunlar yaratır. Ayrıca smaî ortamda, çalışma veriminin düşmesi, kaza sıklığı-
nın artması ve bazen zihinsel bozukluklar gibi doğrudan lar da gözlenebilir. Bazen işitme duyusunun tamamen kör< ne yol açabilen sağırlıklara, birtakım başka bozukluklar ; çınlama) ve işitme kusurları (kulağın sanki pamukla tıkan, ması veya madenî ses) eklenir.
Meslekî sağırlık çok sayıda çalışanı tehdit etmektedir: uç; çalışan personel ve bakım görevlileri, bakırcılar, demirciler, baskıcılar, dokuma işçileri, kesme makinesi operatörleri, yeı nelleri açan işçiler, yuvarlak testere operatörleri, tersane işçi
Ama uzun süre aşın gürültüye maruz kalmanın yol açı hastalık sağırlık değildir; bunu çoğunlukla depresyon, sind: kalp-damar sistemi rahatsızlıkları gibi ikincil sonuçlar izler yet, hastalık nedeniyle işe verilen araların ve devamsızlığın dı edilemeyecek bir bölümü gürültüye bağlanabilir; bunlan: yetini kestirmek güç olmakla birlikte, sanayileşmiş ülkelere işgünü kayıplarının yüzde 15’inin ve hastanede tedavi edile: yatrik rahatsızlıkların yüzde 20’sinin gürültüden kaynak tahmin edilmektedir. Mesela Fransa’da her yıl, yarısından tek başına Paris’te olmak üzere, 20 000 şikâyet kaydedilme:
Büyük şehirlerde her iki kişiden biri kendini, yaşam kal: bazen de sağlığına zarar verdiğini düşündüğü gürültünün nı gibi görmektedir. Büyük karayolları, havaalanları veya . yolları, bunların çevresinde yaşayanlar tarafından «örselen kineleri» olarak kabul edilmektedir. Yapılara uyarlanmış akustik normların olmaması nedeniyle, konutlardaki ses \ kalitesi düşüktür. Ama sanayi, en güçlü ses rahatsızlığını ve buna maruz kalan sektör olmaya devam etmektedir.
Türkiye’de gürültüyle ilgili yasa ve yönetmelikler
Türkiye’de çevre ile ilgili koruyucu önlemleri ve bu ko: belli hükümler içeren Çevre Kanunu 11 ağustos 1983 18132 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş kanunda gürültü konusunda standartlara uygun ölçüleri aş türlü işyeri ve mekanda yasal yollara başvurulacağı açıklan. Bunun dışında 10 şubat 1990 tarihli 20429 sayılı Resmî Ga: yayınlanan Çevre Müsteşarlığı tebliği de trafiğe çıkacak ar; azamî dış gürültü seviyelerini belirlemektedir. 11 aralık 15 rihli ve 19308 sayılı Resmî Gazete’de ise Başbakanlık tara: hazırlanan Gürültü Kontrol Yönetmeliği yayınlanmıştır. ! netmelikte amaç, «… kişilerin huzur ve sükûnunu beden • sağlığını gürültü ile bozmayacak bir çevrenin geliştirilme! şeklinde açıklanmaktadır. Söz konusu yönetmelik gürültü s sinin tespiti ve uygun seviyenin belirlenmesi amacıyla a\ bir bölüme sahiptir. Bunların belirlenmesinde uluslararası s< ler dikkate alınmış ve bu tür kurum ve kuruluşların uygula: göz önünde tutulmuştur.
Türkiye’de gürültünün neden olduğu sorunların bilinci; nüz yeni varılmıştır. Ama düzenleyici önlemler hâlâ bölüi çük, kısıtlı, çoğunlukla da etkisizdir. Bütün ses kaynakları fc rileri için sınırlar koymayı amaçlayan genel bir yasanın, he: haklarını ve görevlerini belirlemesi ve gerekli yaptırımlar. ■ netimleri oluşturması gerekir.
Alman çeşitli önlemler; sesli uyarıcıların, radyo yayını; araçların ve hoparlörlerin kullanımını, şenliklerin yapılacaj ler ile bazı gürültülü atölyelerin (mesela araba atölyeleri) k cağı yerleri düzenlemeyi amaçlamaktadır.
1963’te Sosyal Güvenlik Yasası meslekî sağırlığı tanır: bundan zarar gören kişinin saptanmasını ve tazmin edij: sağlayan bir dizi ölçüt getirmiştir. 1969’dan itibaren, sanav lerinin gürültünün zararlı etkilerinden korunmasına yöne^ dizi tavsiyede bulunulmuştur. 1972’den beri de konut olara lanılan binalara bir akustik konfor sertifikası verilmektedı burada da ses düzeyi için emredici sınırlar değil, sadece ta’ ler söz konusudur. Aynı yıl binalara 50 m’den yakında kul!; şantiye makinelerinin sessizleştirilmesine yönelik önlemle lirleyen bir metin yayınlanmıştır.
1992’de kabul edilen yeni bir yasa yerel yönetimlere ve kalitesini korumakla ilgilenen kuruluşlara yeni eylem persp leri sunmaktadır. Nihayet, hukuksal bir çerçeve, gürültüye mücadelede bütünlüklü yerel politikaların uygulanmasını: maktadır; buna karşılık, işyerlerinde, şehirde ve konutlarda ve bireysel korunma için uluslararası bir yasanın yokluğu is ni hissettirmektedir.
Gürültüye karşı mücadele
Gürültü ölçümü, uzman personel tarafından özel aletler 1 mlarak yapılır: sesölçerler, kayıt aletleri, çözümleyiciler.
GÜRÜLTÜ DERECELERİ
Desibel
— 170
— 160
— 150
— 140
— 130
— 120 — 110 — 100
— 90
— 80 — 70
— 60 ; lü _
50
— 40
— 30
— 20 — 10 — 0
fo
ı IU
EK HASTALIKLARININ BİRİNCİ NEDENİ: GÜRÜLTÜ
ne göre, işitsel rahatsızlıkları olan kişi sayısı olduğunda» \ edilmektedir, asimda, nedeni gürültü olan bütün t ahat-t mesleki hastalıklar olarak kabul etmek güç, hatta imkânsızdır, c yanıltıcıdır, tehlike kendini hemen göstermez ve kişi farkı-ağırlaşır, Üstelik, bir kişinin gürültüye maruz kalma dü-plamak son derece karmaşık bir iştir. Elbette desibel sayısı-tayru zamanda gürültüye maruz kalma sıklığını ve süresini de nak gerekir. Brgonomistler. incelemeye işletme personelini : üreticilerini de katarak, etkinliğin global bir çözümleme-ktan yaradırlar. Böylece büyük şirketlerde, 85 dB’denyük-ıltü düzeyinden etkilenen ücretlilerin oranı azalmaktadır.
. nisanın mekân içinde yönünü bulmasını sağlar; tornacı, malarya bileyicide kulak gözün yerini alır: işçi aletlerinin yıpranmanı ve makinesinin çalışmasındaki muhtemel bir anormal-uyia saptar.
nenin başlarında, fabrika çalışmasının çaresiz bir biçimde t olduğu kabul edilmişti, işçiler buna uyum sağlıyorlardı ve ekleri yoktu. Yöneticilerse çalışanların sağırlığı için sosyal t aidat ödemeyi, sağırlığı önlemek için yatınm yapmaktan da-ı buluyorlardı.
• ses düzeylerine değil, performanslarına bakılarak satın t Makinenin kulak patlatıcı gürültüsü, kaçınılmaz, hatta normal : bile koruyucu malzeme (kask, kulak tıkacı) takılması sıkı-ıluluk olarak algılanır. Üstelik bu, ses ortamını değiştirir. îş yla iletişim değişir ve çevre gürültülerininyok olması bir gü-t duygusu yaratır. Öte yandan, gürültüye iş ortamında dışarıdan daha kolay katlanılıyor olması ilginçtir.
Ateşli silahlar.
Tepkili uçak.
Motor deneme tezgahı.
Bakırcılık.
Otomatik pres. Haddehane. Demir çekme. Otomatik çekiç.
Alarm. Makina atelyesi.
Diskotek. Matbaa.
Çark. Montaj bandı. Kahve değirmeni. Otobüs. Okul kantini. Aspiratör.
Daktilo kalabalığı.
Radyo sesi.
Lokanta, Büyük mağaza.
1 m uzakta konuşanlar. Büro. Kasabalar.
2 m’den mırıltı.
Geceleyin mahalle.
Bir ses kayıt stüdyosunda fon gürültüsü. İşitebilme sınırı,
.zler mimarların gerekçelerini göz önünde bulundura-:. .._<Le tavanlarda olmak üzere yeni ses yalıtım sistemleri _=Ierdir. Düşük ve alçak frekansların yanı sıra tiz fre-‘ zay.f bir biçimde emme özelliği olan bu sistemler, daha :.naneler, lokantalar, kantinler ve gösteri salonları vb için ;/:edir. Yol kaplaması için de 2-3 cm kalınlığında ses emi-
• ,’dB)r ses düzeyi birimidir, logaritmik olarak yükselir: 60-70 dB -ia, 0-40 dB arasında olduğundan algılanabilir bir fark vardır, 90 – .zerindeki her on desibel, sesin algılanmasını 100 kat artırır.
W
ci bir koruyucu kaplama, tekerlek gürültüsünün azalmasını sağlamaktadır.
Demiryolu ulaşımındaysa, gürültü düzeyini tekerleklerin ve rayların yüzeyi belirlemektedir; frenleme sistemlerinin iyileştirilmesi de gürültünün azalmasına katkıda bulunmuştur.
Kamyonlara gelince, Almanya’da 1984’ten beri, testten geçirilen ve isteklere uygun olan (80 dB’le sınırlı ses düzeyi) kamyonlara «düşük ses yayıcı kamyon» damgası vurulmasını sağlayan bir kararname yürürlüktedir. Bu kamyonlar normal modellerden biraz daha pahalı olmakla birlikte daha iyi incelenmiştir ve benzinden tasarruf edilmesini, motorun korunmasını ve kirlenmenin azalmasını sağlamaktadır. Avusturya gibi bazı ülkeler bazı taşıtların geceleri otoyollara çıkmasını yasaklayan sıkı bir politika izlemektedir.
Fransa’da gürültü haritacılığı 1992’de resmen başlamıştır. Bundan böyle belediye başkanları şehircilik planlarına gürültülü kesimleri kaydedecek ve yeni kurulacak yerleşim alanlarında sessizlik bölgeleri oluşturma ve imkânına da sahip olacaklardır (bu önlem zaten daha bir yasa çıkmamış oluduğu halde uygulanmaktadır).
Yerel yönetimlere yönelik bilgisayarlar, bir beldenin ses çevresinin genel bir çözümlemesini, gürültü düzeylerinin öngörülmesini veya izlenmesini yahut bir karayolunun karmaşık bir yerleşim merkezindeki akustik etki analizinin yapılmasını sağlamaktadır. Bilişimden yararlanılması akustik korumanın modelleştiril-mesine ve birçok tasarlanabilir çözümün (gürültüye karşı siperler, ses tepecikleri…) karşılaştırılmasına imkân vermektedir. Bu bilgisayarların kullanımı hafif ve ağır taşıdara ilişkin trafik verilerinin bilinmesini gerektirmektedir; değerlendirme dönemi (gündüz, gece, yollann en kalabalık olduğu saatler…) kullanıcının seçimine bırakılmıştır. Yöneticiler böylece şikâyetlerin devamlılığını değerlendirebilir, gürültü düzeylerinin gelişimini öngörebilir veya saptayabilir ve bir trafik planının veya yeni bir altyapının akustik etkisini tanımlayabilirler.
Gürültüyü yok etmeye yönelik fiziksel bir yöntem de aynı frekansta ve aynı genişlikte, ama ters yönde bir akustik dalga yaymak, yani karşı gürültü yapmaktır. Temel bir ilkeye dayansa da, bu elektronik tekniği uygulamak nazik bir iştir, çünkü bir diapo-zondan çıkan notanın katışıksız frekansının bozulmasında görece basit olsa bile, geniş bir frekans tayfı yayan bir sanayi tesisinin gürültüsünün azaltılması söz konusu olduğunda son derece karmaşıklaşır.
Onlarca yıllık laboratuvar deneylerinden sonra, etkin gürültü ve titreşim denetimi, bazı sanayilere, işçilerin akustik koruyucu bir kask takmaları dışında, düşük frekanslı tortul gürültülerin yok edilmesi için, çalışan makinelerin (kompresörler, pompalar, termik motorlar…) sessizleştirilmesi zorunluluğunu getirmektedir.
RAHATSIZ EDİCİ KOKULAR
Bir başka duyumuz da rahatsız edici unsurlardan olumsuz etkilenebilir: bu, iyi ve kötü kokulan algılamamızı sağlayan koku alma duyusudur.
insanda koklama duyusu başat bir duyu değildir. Geçmişte ad-landırılabilmiş olan kokuları sözle saptamak söz konusu olduğunda, kısa ve uzun dönemli koku belleğimiz kararsızlık göstermektedir.
Hemen hemen bütün kokular derhal ya beğenilir ya beğenilmez; çok az koku bize tamamen yansız gelir. Öte yandan «hoş» kokular için «nahoş» kokular için olduğundan daha geniş bir değerlendirme çeşitliliği saptanmaktadır. Koklama organının, çürümeden ileri gelenler gibi potansiyel olarak tehlikeli kaynakları bildiren, doğuştan bir alarm sistemi gibi işlediği varsayılabilir, ama aslında kokulara duygusal tepkilerimizin çoğunluğu edinseldir: karbon oksit gibi çok tehlikeli maddeler kokusuzdur ve hidrosiyanik asit gibi sayısız tehlikeli maddenin kokusu acı bademi andırır. Çoğu insanın idrar veya dışkı kokusuna karşı gösterdiği tiksinme tepkisi, küçük çocuklarda görülmez; bu tepki ilk çocukluk döneminde, tuvalet terbiyesiyle birlikte edinilir.
Tercihler ve tiksinmeler kısmen geçmişimizce belirlense de bazı genel kurallar saptanabilir. Her hoş koku, çok yüksek yoğunluklarda nahoşlaşır. Bir yerden yayılan kokunun hoşluk ya da nahoşluk özelliği, büyük ölçüde içeriğine ve anlamına bağlıdır; öte yandan bazı kokuların yarattığı tiksintiler, başka kokulara yönelik tercihlerden daha kalıcıdır ve nahoş kokulara tahammül düzeyi kişiden kişiye büyük ölçüde değişir.
Bugünkü bilgi düzeyinde, sadece bir insan bir molekülün kokulu olup olmadığını söyleyebilir. Sınaî kokuların ölçümüyle ilgi-
Her 30 ücretliden biri, 2-3 m uzaktaki bir kişinin söylediklerini duymasını engelleyen bir ortamda çalışmakta ve her 4 ücretliden birinden fazlası aralıklı olarak, yüksek bir ortalama ses düzeyine eklenen çok güçlü veya çok tiz gürültülere maruz kalmaktadır.
Otomobil rahatsızlık verici birçok ses ve kokunun kaynağıdır.
li olarak, atmosferin nicel ve nitel açıdan kesin olarak tanınmasını sağlayan kimyasal veya psikokimyasal analiz yöntemleri, bunların kokusal özelliklerinin belirlenmesine, hoş ya da iç bulandırıcı olup olmadıklarının saptanmasına yetmemektedir. Bir kokuyu ölçmek için, insanın koku alma sistemi tarafından alınan sinyal düzeyine müdahale etmek gerekir: bunun için, alıcıları insan burnunun mukozalarına yerleştirilen, kokuölçer denen bir alet kullanılır.
Laboratuvarda incelenen bir dizi katışıksız maddenin algılanma eşiği bilinmektedir. Ama uzmanlar laboratuvar dışında, hiç bilinmeyen kokulu ve kirletici gaz karışımlarıyla karşılaşmaktadır: mesela bir sanayi bölgesinde, bir çöp yakma merkezinden yayılan kokular, fabrika bacalarının saldıkları dumanlar ve rafinerilerin dumanları birbirine karışabilir. Bu durumda, ille de çevreyi en çok rahatsız eden koku olmasa bile, öncelikle ele alınması uygun olanı belirlemek için farklı kaynakları birbirinden ayırmak gerekir.
Rahatsız edici unsurları ölçme güçlükleri
Genel olarak, bir rahatsızlık unsurunun düzeyini değerlendirmek güçtür. Araştırmalar, koku kaynağının çevresinde yaşayan-
Haliç’te, uzun yıllar süren kirlilikten lann hissettikleri rahatsızlığı değerlendirmek için, bir kokunun sonra temizleme çalışmalan başladı. kabul edilebilirlik düzeyinin veya koku yoğunluğu düzeyinin
saptanmasında pek yarar olmadığını ortaya koymuştur. Aslında, bu alanda kirliliğin incelenmesiyle rahatsızlığın incelenmesini birbirinden ayırmak gerekmektedir. Mesela kokulu çöplerden kaynaklanan bir kirlenme, halk tarafından zorunlu olarak rahatsızlık verici olarak nitelenmeyecektir: yüksek kirlenme ve güçlü koku durumunda, insanlar rahatsız olmadıklarım açıklamaktadır. Kokuya alışılmıştır ve bir fabrika örneğinde, bu bir refah göstergesi gibi yaşanabilir.
Öte yandan, kirlilikle ilgili yasalar genellikle, başkasına verilen muhtemel zarar ilkesine dayanmaktadır. Öyleyse rahatsızlık unsurunun değerlendirilmesinde bu tür yasalara referans sağlamak amaçlanmalıdır. Araştırmalar sırasında kaynaktan örnekler alınmakta ve bunların yoğunluğu koku birimi temelinde ifade edilmektedir. Bir kez yoğunluk saptandıktan sonra, kokunun farklı mesafelere ve farklı yönlere yansımasını kestirmek için yayılma modelleri uygulanmaktadır. Böylece, hesaplanan yoğunluklar ve halkın duyarlılığı temelinde, kaynaktan farklı mesafelerde kokusal bir güç kestirilebilmektedir. Yayılmanın zamana bağlı olarak gösterebileceği bütün değişiklikleri kapsamak için çok sayıda örnek alınması gereklidir. Bununla birlikte, bu modeller, iklim koşullarındaki önemli değişiklikler veya coğrafî özellikler nedeniyle tartışma yaratabilir.
Bir başka yöntem, nüfusu temsil eden jüriler veya kokunun niteliğini belirlemeleri istenen bağımsız gözlemci grupları tarafından doldurulan soru formlarından oluşmaktadır. Bu yöntem, özellikle belli bir merkezde kokuların haritasının çıkarılmasında kullanılmaktadır. Mesela bir arıtma istasyonunun inşasından önce gerçekleştirilen bu tür incelemeler, merkezin başlangıçtaki du-
rumunun saptanmasını sağlamaktadır. Böylece yeni bir fe kuruluşundan önce var olan kokuların kendisine maledilme? likesinden kurtulmaktadır. Halk tarafından hissedilen rahat; lann belirtilmesiyle hesaplanan kokusal güçler, aniden belir; ku kirliliklerinin (sanayi kazaları) iyi göstergeleri olarak edilebilir, ama bunlar zorunlu olarak nüfusun gerçek hoşır. luk düzeyini temsil etmezler.
ŞEHİR VE RAHATSIZLIKLARI
Kentleşme sürekli artan bir olgudur ve bir gün ülkenin y. yeşil alanlar serpilmiş uçsuz bucaksız bir şehir olacağı hay: lebilir. Genelde, şehirlerin büyük bölümünde iki alan ayırc aşırı nüfuslu merkezî bir çekirdek ve her bakımdan eksiklik len bir banliyö (buralarda dükkânlar ve kalabalık yerler az s; dır). Dahası, bir «yatakhane kent»te yaşama duygusu, sık s hatsız edici ve kirletici sanayilerin yakınlığına bağlı rahatsı: ra eklenmektedir.
Merkez, katlamlamaz bir yoğunluk sınırına ulaşır ulaşır, tık konut olarak oturulmaz hale gelir. Aşırı nüfus yoğunluj şullarının yol açtığı mekân darlığı, insanda kaçma, ajitasy saldırganlık refleksleri yaratabilir. Şehir büyüdükçe ulaşım s rının işlevlerini yerine getiremediği, mahalleler arası ilif: yok olduğu, nüfusun değişik katmanları arasında bir top! kopuş doğduğu gözlenir. Barınma koşullan, gerek konuda: ütesi, gerekse sayısı bakımından tehlikelidir. Kamu hizme de, özellikle de okul ve üniversite donanımı düzeyinde ye: likler göze çarpar. Şehir yaşamının kalitesi bozulur, can s:, ve içe kapanma, şehirlinin yaşama riskiyle karşı karşıya c en tehlikeli sorunlar haline gelir.
Şehir havası
Şehirlerin havası sınaî atıklar ve her türlü tozla kirlenmiş hirde yaşayanların çokluğu ve nemli atmosfer nedeniyle, : bir mikrop kirliliği gelişir. Atmosfer kirlenmesinin etkileri s rece ağırdır: kronik bronşit vakalarının çoğalması, astım n; ri, solunumla ilgili alerjiler ve bunların yanı sıra cilt, burun-ve mide hastalıkları (bu sonuncular kirletici maddelerin yut sı sonucu gelişir).
Otomobiller bir rahatsızlıklar kumkumasıdır: gürültü, kokular, karbon dioksit ve kurşun, şehir atmosferini istila es dünyada yayaların çok sınırlı bir mekânı vardır ve sürekli otomobillerle ve bunların yol açtığı yüksek rahatsızlıklarla te yaşamak zorundadır.
Yeşil alanların rolü
Şehirlerdeki aşırı nüfus ve çevrenin insan üzerindeki eti yolojik ve psikolojik rahatsızlıklara neden olabilir. Çok say: şil alanın varlığı bu tür rahatsızlıkların önlenmesine veya : tilmesine son derece belirgin bir katkıda bulunur. Yeşil ai
İYONLAŞTIRICI IŞINLAR TEHLİKELİ MİDİR
Elektromanyetik dalgalar iki büyük gruba ayrılır: 3,25 • 101- H yüksek bir frekansı olan ve İyonlaştırıcı bir ışına (X ışını, gama yol açanlar ve frekansı bu değerden düşük olan ve İyonlaştırıcı yan bir ışın (ışık, radar dalgası, mikrodalga fırın, radyo, televizyc ratanlar.
Yirmi yıldır, bu konuda epidemiyolojik araştırmalar birbirin mektedir: elektromanyetik dalgalar insan sağlığı için tehlikeli ir
Bu son yıllarda, kuşkusuz, İyonlaştırıcı olmayan ışınların hc üretimi, protein sentezi veya hücre zarını geçen iyon akışların ğunluğuna bağlı olarak kalsiyum tutması üzerindeki bazı etkilen lanmıştır. Ama şu ana kadar hiçbir laboratuvar, elektromanyetik lann etkisi altında bir hücrenin yapısında değişiklikler meydana ğini saptamamıştır.
Bununla birlikte, 1979’dan beri yürütülen bazı incelemeler şu mayla sonuçlanmıştır: elektrik hatlarının veya transformatörleri kınında yaşayan çocuklarda kanser ve lösemi sıklığı artar gibi £ mektedir. Bununla birlikte incelenen kişi sayısının azlığı ve evler nan önlemlerin belirsizliği, bilim topluluğu içinde çok sayıda çe ye neden olmuştur.
1990’da Amerikan Çevre Koruma Ajansı düşük frekanslı el manyetik alanların kanser risklerinin değerlendirildiği ve 1979’c edilen sonuçları onaylayan bir rapor yayımlamıştır.
Bu kararsızlık içinde, temkinli davranmak ve maruz kalma î rini sınırlamak akıllıca olacaktır. Yüksek ve çok yüksek gerilim n hâlâ evlerin ve okulların yakınından geçmektedir. Buna gerek rak kabloları yeraltına döşeme maliyetinin aşırı yüksekliği gc mektedir.
y – ; canlandırıcı bir etkisi vardır-, bitkiler gürültü, koku, birey-eTi^şiar ve ruhsal denge üzerinde yararlı etki yapar, yorgunlu r-sunu azaltır, bedensel ve ruhsal gevşemeye yardım eder v : r-iaşma kapasitesi üzerinde olumlu etkilerde bulunur, iZarasındaki yeşil alanlar önemli akustik siperlerdir; daha F-: -.i ;a alınmasını, güneş görülmesini sağlar ve estetiği gelişti-t I-r—tüden rahatsız, yorgun kişilerin sığınabileceği sessiz uıc_i* r-uşturur.
îcyük siteler sorunu
■ i ;.„<sız yapılar hastalığı» (İngilizcede sick building syndrome) trr = âava durumuna bağlı bir alerjik belirtiler bütünüdür. Bu tr_e: daha başka sebeplerle birlikte yenilenmeyen havadaki
– -.-.üye. nemliliğe, havanın dolaşım hızına, binaların yapı ve c.i-3 malzemelerine bağlıdır. İnsanda cilt ve gözle ilgili, sinir-l ‘.sal, duyumsal rahatsızlıklar belirir. Kızarıklıklar ve kaşmir düşme ve uyku hali, bulantı, kötü koku veya kötü tat-: i_—i alenimi, gözlerde kuruluk veya yaşarma bunun belirti-
leridir. Fransa gibi sanayileşmiş bir ülkede bu büyük siteler hastalığı yeni binaların yaklaşık yüzde 30’unu ve buralarda oturanların yüzde 10-30’unu etkilemektedir. Mekâna bağlı sağlık sorunlarından şikâyet eden kişi sayısı yüzde 5-10’a ulaştığında, iklim mühendisleri ve mimarlık uzmanlan tarafından teknik bir araştırma başlatılabilir.
Görsel rahatsızlıklar
Beyne en doğrudan bağlı duyu olan görme de rahatsızlık verici unsurlardan etkilenebilir.
Reklam afişleri. Otoyollar, yollar, şehir ve beldelerin girişleri, mağazaların çok olduğu sokaklar, araba sürenlerin veya yayaların dikkatini çeken ve manzarayı örten çok sayıda reklam panosuyla donatılmıştır. Oteller, restoranlar, benzin istasyonları ve büyük alışveriş merkezleri kırsal kesime uzanan bütün yolların kenarlarına reklam panoları yerleştirmektedir. Bizzat donanımdan sorumlu olanlar yönetmeliğe uygun panoları ve afişleme sistemlerini çoğaltmaktadır.
Yasalar ilke olarak bütün yurttaşların reklam yapmasına izin vermektedir; bu izin, yaşamı korumaya yönelik bazı kurallara bağlanmış bir haktır. Aslında, sadece anıtlar ve belirli sider korunmaktadır. Kalan her yer çeşitli boylarda panolar, tabelalar ve bilgilendirici işaretlerle kaplanabilir. Ademimerkeziyetçi olan yasalar belediye başkanlarına kısıtlayıcı bir düzenleme yetkisi, ama aynı zamanda afişler üzerinden bir vergi alma hakkını vermektedir.
Hayat kalitesi
Hayat kalitesi genellikle Batılı ülkelerde şehirli nüfusun daha sağlıklı, daha gerilimsiz ve daha az stres yaratıcı olacağı bir topluma duydukları özlemi ifade etmektedir. Bu özlem, çalışma zamanının ve koşullarının daha iyi düzenlenmesini ve rahatsızlıkların azalmasını, hatta yok edilmesini gerektirmektedir.
İnsanın insan tarafından bozulması sorununun çözümü, şehirlerin yapısının iyileştirilmesinden ve doğal verilerin ve maddî donanımların örgütlenmesinden geçmektedir. Bu yapı, kalabalık, çeşidi, hareketli ve nazik bir nüfusa göre tasarlanmalıdır. Hayat kalitesi büyük ölçüde duyumsal verilere başvurur. Ama bütün duyumsal bilgiler beynimizde, duyuya hoş veya nahoş bir özellik yükleyen duygusal bir işlemden geçer. Öyleyse, sık sık polemiklere ve eylemsizliğe gerekçe olan, rahatsızlık verici bir unsurun neden olduğu acı veya hoşnutsuzluk derecesinde öznel bir yan vardır. □
Vahşice afişlemeler ve duvar yanlan. Görsel açıdan rahatsızım verdikleri kabul edilen bu unsurlar, 1990’it yıllarda bütün büyük şehirlerse duvarların bir kısmını kaplamakta ve bunlan ortadan kaldınp temizlemek için büyük meblağlar gerekmektedir
Ulaşım araçlarının verdiği sıkıntılar,
Aşın sıkışıklık ve kalabalığın dayattığı ritm, ajitasyona, saldırganlığa, kaçma arzusuna ve uzun dönemde sinir hastalı klan na yol açabilir.
AYRICA BAKINIZ
—*> \Um burun ve koklama duyusu —► W çalışma —► ıS.AMSLi doğanın korunması —► lEM ekoloji —► imnşu kulak ve işitme duyusu —► ib.msu nükleer enerji