ÇİÇEKLER

ÇİÇEKLERsevmek
Hem işlevsel, hem de dekoratif nitelik taşıyan çiçekler kapalıtohumlu bitkilerin üremesi için gerekli öğeleri içerir, bazı hayvanlan kendilerine çeken anatomik özellikleri sayesinde de tozlaşmayı kolaylaştırırlar. Süs için veya besin elde etmek amacıyla yetiştirilen çiçeklerin bir çok türü vardır.
mazlardı, çünkü bunlar atık karbon dioksit gazının önemli bir ■ _ m oksijene çevirerek yeniden doğal çevrime sokar. Diğer yar.rî çekli bitkiler de böcekler, yarasalar, kuşlar gibi çiçektozu taşr.’îr çek kokulannın ve renklerinin cazibesine kapılıp tohumlanr. masına yardım eden ve bundan başka dış kabuklanm değişr: tohumlann gelişimini sağlayan hayvanlar sayesinde serpilip ler. Tohumu ve meyvesi insanlar tarafından tüketilen çiçek tür-:; sayısı oldukça fazladır. Mantar, eğreltifilizi ve fıstık çamının k:: ğı dışında, tarımda yararlanılan bitkilerin çoğu kapalıtohuır. ^ bazı otsu bitkilerin meralara çok iyi uyum sağladığı görülme-

ÇİÇEĞİN ANATOMİSİ

Tıpkı sap gibi çiçek de bir tomurcuktan doğar. Tam bir ç.r değişime uğramış dört çeşit yaprak bulunur: dişiorgan ve er; ganlar (temel üreme organları); taçyapraklar ve çanakyapraier sır ikincil organlar). Çiçek üç bölüme ayrılarak incelenebilir: zl: yaprakları taşıyan çanakla taçyapraklan taşıyan taçtan me : gelen çiçekörtüsü; erkekorganlar ve dişiorgan. Çiçeğin başl,:i ganlarını (dişiorgan[lar], erkekorganlar, çanakyapraklar, taç;,’ar lar) birbirinden ayıran değişkenler farklı kapalıtohumlu bitk. rinin ayırdedilmesine yarar. Ancak bazen aynı sınıf içersinde : rine çok yakın türler birbirinin aynısı çiçeklere sahip olabilir.;:

Çiçekörtüsü

Genellikle göz alıcı renkte olan taçyapraklar tozlaşma;.: dım eden hayvanlan çektiği için büyük önem taşır. Çoğur-yaprağı andıran çanakyaprakların göreviyse çiçek açılma:r_. rumda iken tomurcuğun etrafım sarmaktır. Bazen taçyaprî.’-çanakyapraklar zambakta olduğu gibi birbirinin aynıdır, r durumlarda bunlar çanaktaçyaprak adını alır.

Taçyapraklann sayısından başka diğer özellikleri de kapat::’ luların birbirinden ayırdedilmesine yarar. Öncelikle çiçekört-; -yapraklan düğünçiçeğinde olduğu gibi sarmal biçimde veya tüme halinde sıralanmış olabilir. Bu durumda mesela almaşık ve;.; ka dizilişli taçyapraklardan sözedilir. Taçyapraklarla çanakyarr; serbest halde de bulunabilir (ayrıtaçyapraklı veya ayrıçanaky:: lı bitkiler), birbirine yapışık halde de görülebilir (bitişiktaçy:: veya bitişikçanakyapraklı bitkiler). Bundan başka örtü yaprat-i: eksen doğrultusunda simetrik de olabilir. Böyle durumlarda e: raklar çiçeğin ortasından her yöne doğru açılır. Düğünçiçeği, sı: -ya, zambak, gül gibi bu tür çiçeklere düzenli veya ışınsı (aktır.: ~ çiçekler denir. Çiçek, dikey düzlem üzerinde birbirinin ayc; : iki parçaya bölünmüş ise taçyapraklann biçimi değişiklik gc;t: lir. Böyle çiçeklere düzensiz veya bir bakışımlı (zigomorf) ç::t verilir. Hanımeli, aslanağzı, orkide düzensiz çiçeklerdir.

Taçyapraklar genellikle güneş tayfının morötesi ışıklacr_ t pigmentler içerir. Bu özellik sayesinde morötesi ışığa hasH çekler havada insan gözünün göremediği ışın şemaların; £ debilmektedir. Bazen bu ışınlar böceği balözü üreten beze -rır. Filbahar gibi bazı çiçeklerin gerçek taçyapraklan yokrj: ■ onun yerine renkli çanakyaprakları vardır.
Kapalıtohumlular (Angiospermae), veya başka bir deyişle çiçekli bitkiler, açıktohumlularla (Gymnospermae) birlikte tohum-lubitkiler (Spermatophyta) grubunu oluşturur. Kapalıtohumlular-la açıktohumlular arasındaki en belirgin fark, yumurtacıkların (tohum taslakları) yerleşme biçimidir. Açıktohumlularda yumurtacıklar, mesela çam kozalağında olduğu gibi değişime uğramış taçyapraklar üzerinde serbest halde bulunurken, kapalıto-humlularda bir yumurtalık içinde korunur. Yumurtalık, çiçeğin tam ortasında yer alır. Kapalıtohumluların üreme işlevini gerçekleştiren çiçekler birçok özellikler gösterir.

Bir çiçek, değişime uğramış taçyapraklar olarak nite-lendırilen dört bölüm içerir; erkekorganlar, dişiorgan //’

ve bunların ürettiği çiçektozu ve tohum. f

Yosunlar, eğreltiler ve kozalaklılar dışında, bilinen £

bitkilerin çoğu kapalıtohumludur. Çayırlarda, yay- a

van yapraklı ormanlarda, tropikal ormanlarda, çalı- / ‘ lık arazilerde, çöllerde, tundralarda görülen temel bitki örtüsünde çiçekli bitkiler esastır. Ayrıca, ekolojik açıdan bu bitkiler öteki bitki gruplarından daha fazla hayvanlara bağımlıdır. Mevcut hayvanlar (insanlar dahil) çiçekli bitkiler olmasaydı var ola-
Lale tomurcuğunun kesiti: henüz açılmamış altı çanaktaçyaprağın ortasında yumurtalık ve altı erkekorgan görülüyor.
Hatmi çiçeği, huni biçiminde, belirgin ve uzun erkekorganlı ve kısa ömürlü bir çiçektir. Yazın açar. Hatminin bir yıllı türlerinin yanı sıra bahçelerde yetiştirilen uzun ömürlü türleri de vardır.
İÇİNDEKİLER

ÇİÇEĞİN ANATOMİSİ ÇİÇEKLERİN DİZİLİŞİ TOZLAŞMA TOHUM VE MEYVE GELİŞİM DEVRELERİNİN VE BİTKİLERİN ÇEŞİTLİLİĞİ ÇİÇEKLİ BİTKİLERİN SINIFLANDIRILMASI ÇİÇEKLENME SÜS ÇİÇEKÇİLİĞİ ÇİÇEK SANATI

ÇİÇEK TİPLERİ

Çiçeğin esas parçalarından biri eksik olabilir. O zaman çiçeğe eksik çiçek denir. Erkek veya dişi üreme organlarından biri eksikse çiçek bireşeyli-dir. Terimler biraz karmaşıktır. Taç* yaprağı veya çanakyaprağı olmayıp erkekorganı ve dişiorganı bulunan çiçeklere eksik erdişi çiçek denir. Bu gibi çiçekler taçsız veya çanaksız da olabilir. Bireşeyli çiçekler ya dişi veya erkek olabilir.

Hem dişi hem erkek çiçek veren bitkiler birevciklidir. Eğer erkek ve dişi çiçekler ayrı ayrı bitkilerdeyse o zaman ikievcikli türden söz edilir. Mesela mısır birevcikli bir bitkidir. Erkekorganlar tepede bulunur, dişiorgan ise sapta yer alır. Kavak ıkiev-ciklidir, erkek ağaçlar çiçektozu, dişi ağaçlar tohum yapar.
dişiorganlar
çanakyaprak
taçyaprak
erkekorgan

dişiorgan
■sal çiçek
rkekorganlar

– – .• organlardaki ipçiğin ucunde yer alan başçık, çiçektozu ke-

içinde çiçektozu taneciklerini taşır. Genelde bir baş->_ kesecik bulunur. Erkekorganlar çok değişik biçimlerde :-_z2 çıkabilir, ancak bu değişiklikler yumurtalıklarda oldu-; r.r: belirgin değildir. Başçık yoksa ipçik kısır sayılır. Sıruflan-i ; .^temlerinde erkekorgan sayısının yanı sıra bu organların ; – •;.<]ara nasıl tutunduklarına da (almaşık veya ters) dikkat

– : _sır ve dişi çiçeklerde erkekorgan bulunmaz.

tşiorgan

:; içinden dışına doğru gidildiğinde dişiorganda üç kısım : rrpar: yumurtalık, yumurtalığın devamı olarak uzanan boyun-

– _r: ucunda da tefecik. Bunların üçü, dişiorganın üniter yapısı -.îyveyaprağı meydana getirir. Bir meyveyapraktan veya bir-;; – bağımsız meyveyapraklardan oluşan dişiorgana basit dişi-

■ ..umurtalık hizasında veya yumurtalıklar boyunca birbirine .< rseyveyapraklardan oluşan dişiorgana bileşik dişiorgan de-_r.:ve erkek çiçeklerde dişiorgan bulunmaz.

:;£n organlannı taşıyan sapın uç kısmına çiçektablası denir, ranın çiçektablasına göre aldığı konuma bakılarak da çiçekle–.mden ayırmak mümkündür. Çiçektablasına, diğer organla-.. Olduğu düzeyin üstünde bir yerde tutunmuş olan yumurta-ı ..sîdurumlu denir (hipogin çiçek); gebreotunda dişiorgan çiçek

■ dar bir uzantısı üzerinde yer alır. Yumurtalıklar çiçeğin ruganlarının altındaysa altdurumlu adını alır (epiğin çiçek); ku-renzer bir biçim alan çiçektablasımn içindeki yumurtalık seraya tablaya yapışık konumda olabilir. Yumurtalık bir veya bir-«murtacık içerebilir. Bunların meyve yapraklardaki yeri, inme düzeninde belirleyici unsurdur.
Düğ ünçiçeğ inin çiçeği (kesit A), hem dişiorgan hem erkekorgan içerir. Bu organlar çiçeğin ortasındadır (C-D). Her taçyaprağın (B) üstünde bulunan «bal göstergeleri» böcekleri çiçeğe çeker. Peygamberçiçeği, boru tipi kısır çiçeklerle üreme organlannı taşıyan ve ortada yer alan verimli çiçeklerden oluşur (E). Karakavağın tırtılsı başak biçimli erkek (F) ve dişi (G) çiçekleri ayn ayn ağaçlar üstünde bulunur.

ÇİÇEKLERİN DİZİLİŞİ

Çiçeklerden oluşan bütün bir çiçek topluluğuna çiçekduru-mu denir. Kapalıtohumlularda genel olarak pek çok çiçekduru-mu göze çarpar. En basit çiçek biçimi bir sapın ucunda bulunan bir çiçekle onun altındaki yapraklardan oluşan biçimdir. Lale gibi tek çiçekli bitkilere ender rastlanır. Genelde ana sapın ucunda bir çiçek ve onun altında, yaprakların koltuğunda sapın birleştiği yerde başka çiçekler vardır. Çiçekler ya tek tek, ya da çiçekdurumu halinde bulunur. Çiçekdurumu salkım tipi (belirsiz) veya talkım tipi (belirli) olabilir. Salkım tipi çiçekdu-rumlarında tek bir sapm her iki yanına serpilmiş çiçekler vardır. Bazen sapm dibinde yaprakçıklara da (bürgü) rastlanır. Salkımlar çeşitlidir: başak salkımlarda çiçeğin sapı yoktur; demet (birleşik başak) biçimi dizilişte sapların boyu çiçekler aynı hizaya gelecek şekilde ayarlanmıştır. Bütün çiçek sapları aynı noktadan çıkıyorsa düz veya yuvarlak şemsiye söz konusudur.

Şemsiyede yapraklar bürüm halinde birleşirler. Papatyada görülen kömeç biçiminde çiçekler doğrudan doğruya çiçektabla-sının üzerindedir. Talkım tipi çiçekdurumları belirlidir, çünkü ana eksenin ucundaki embriyon dokusu hemen çiçeğe dönüşür, bu da esas sapm gelişimini durdurur; alttaki yaprakçıkla-rın dibinde, ya her iki yanda (çiftyanlı talkım), ya da sadece tek tarafta (tekyanlı talkım) küçük dallar oluşabilir.

Birbirinin aynı iki çiçekdurumunun birleşmesiyle oluşan çi

çekdurumlarına türdeş bileşik çiçekdurumları (salkımlı salkım, başakçıklı başak vb.) denir. İki değişik çiçekdurumunun birara-ya geldiği de görülür. Bunlara karma bileşik çiçekdurumu (talkındı salkım, kömeçli demet, vb) denir. Başakçık salkımına koçan adı verilir. Bütün otlar gibi buğdayın da başakları vardır. Huş ağacı ile diğer bazı ağaç türlerinde görülen tırtılsı başak, sarkık çiçek başağının değişik bir biçimidir; bazı bitkilerde erkek çiçek başaklan dişi çiçeklerin üstüne çıkar, etraflarını bazen renkli olabilen büyük yapraklar sarar. Bu yapraklara yen denir Bu tür çiçekdurumları palmiyelerde ve yılanyastığında görülür.

Ana eksenin her iki yanında, kısacık sapların ucunda, birbirine sıkı sıkıya bitişmiş çiçekler tek bir çiçek görüntüsü uyandırabilir. Böyle yapılar bileşikgiller familyasının bir özelliğidir. Ayçiçeği veya koyungözünde kömeç iki cins çiçekten oluşur. Dış halkada dilsi çiçekler bulunur. Taçlar düzensizdir, tek ve uzun bir taçyaprakmış gibi görünür; her çiçekte bir yumurtalık ve bazen de erkekorganlar bulunur. Ortada çok küçük beş taç-yaprağı olan borumsu çiçekler vardır. Taçyapraklar ışınsal düzlemde simetriktir, taç borusunun ucunda yer alır. Yumurtalık ve bazen erkekorganlar da aynı yerdedir. Karahindiba örneğinde olduğu gibi bileşik çiçeklerin çanakyaprakları kimi zaman iplikçik biçiminde olabilir.

TOZLAŞMA

Kapalıtohumluların çoğunda çiçektozu böcekler tarafından taşınır. Fakat bazı bitki gruplarında bu görev rüzgâra düşer, çünkü ağırlık yeterli gelmez. Çiçektozunu böceklerin taşıdığı çiçeklerin taçyapraklan gözalıcı renklerdedir. Balözü aramaya gelen böcek, çiçeğin içine daldığında çiçektozuna bulanır. Çiçektozu dikenli ve yapışkan bir nesnedir, bu sayede taşıyıcı hayvanların bedenlerine kolayca tutunur. Hayvanlar aldıkları çiçektozunu başka bir çiçeğin dişiorganma ulaştırır. Birçok çiçek cinsinde tacın yapısı kelebeklerin, sinekkuşlarının ve yarasaların organlarına uygundur. Rüzgârın tozlaştırdığı bazı cinslerde ise başçıklar uzun iplikçiklere asılı olabilir. Bu durum çiçektozunun serbestçe yayılmasını sağlar; çiçektozu tanecikleri kanatlı olabilir, böylece daha kolay uçuşur. Biraz daha açıkta duran boyuncukların ve tepeciklerin görevi uçuşan çiçektozlarını tutmaktır. Çanakyapraklar ve taçyapraklar ya hiç yoktur ya da körelip küçülmüştür. En iyi bilinen bitkilerden biri olan çayır otları rüzgârla tozlaşır. Akça-ağaç, meşe ve ceviz ağacı da rüzgârla tozlaşma yapar.
Tohumun oluşumu. Dişi cinsiyet hücreleri yumurtacığın içinde bölünür (A-C), yumurta hücresi (2) ve iki besler çekirdek içeren başka hücreleri (3) taşıyan bir embriyon kesesi (D) meydana getirir. Başçıktan gelen çiçektozu taneciği (1) tepeciğe yapışır ve yumurtacığa kadar giden bir çiçektozu borusu (4) uzatır. Yumurta (5) böylece döllenir, besler çekirdekler (6) embriyonu (7) besleyecek endospermi oluştururlar.
TOHUM VE MEYVE

Çiçek olgunlaşınca, çiçektozu kesecikleri, başçığın su . betmesi veya kuruması sayesinde ya ufak bir delik açarak y bir çatlak meydana getirerek açılır. Çiçektozu taneciği dişic nin tepeciği üzerine konduğu anda döllenme başlar. Öne çektozu çimlenir ve meydana gelen çiçektozu borucuğu. cik borusu boyunca ilerler, yumurtalıktaki yumurtacıklar i dar ulaşır. Çiçektozu borusundaki sperm hücresiyle dölle oosfer (yumurta hücresi) yumurtacıkta oluşumunu sürdürt olgunlaşarak tohuma dönüşür. Tohum, bitki embriyonunu rir. Bunun dışında çoğu zaman yeni bitkinin büyümesi içir rekli besin maddelerini de barındırır.

Besin değeri olan bu tür maddeleri içerdikleri için tohumlar hayvanlar ve insanlar tarafından tüketilir. Tah bezelye, fasulye, mercimek, yerfıstığı, ceviz, fındık bura nektir.

GELİŞİM DEVRELERİNİN VE BİTKİLERİN ÇEŞİTLİLİĞİ

Bitkiler gelişim devrelerinin uzunluğuna göre üçe ayrılır, yıllık; ikiyıllık; çokyıllık veya uzun ömürlü bitkiler. Biryıllıi kiler filizlenir, çiçek açar ve bir yıl içinde ölür. Kış türleri sc: har sonunda filizlenir, tohumlar kışın kar altında yavaş y büyür, ilkbaharda ve yaz başında çiçeklenir. Çoğu tahıl bu girer, ama hem kışlık hem yazlık türleri olanlar da vardır. A çavdar ve buğday böyle bitkilerdir. İkiyıllık bitkiler ilkbah filizlenir, birinci yıl rozet biçiminde yapraklar sürer (panci karahindibada görülen toprak seviyesinde kat kat yaprai kışın yapraklar ölür ama kökler toprakta kalarak kışı ge. ikinci yaz başında kökten yeni bir sürgün çıkarak çiçek! Biryıllık ve ikiyıllık bitkiler bir kere çiçek açıp ölürler.

Çokyıllık bitkiler art arda birkaç mevsim boyunca büyr. çiçek açarlar. Ama birçok yıl yaşayan bitkiler arasında ba; ve Amerika’da yetişen agave gibi birkaç cins bütün ömürj de bir kez çiçeklenir, sonra ölürler.

Çiçekli bitkiler şaşılası bir çeşitlilik gösterir: kapalıtohı: bazı ağaçlar uzun boylarıyla en gelişmiş kozalaklılarla bile ölçüşebilir. Buna karşılık su mercimeğinin boyu ancak b:: nak kadardır. Tropikal ormanlarda orkideler ağaçların göv üzerinde yetişir; kaktüsler ve avize ağaçları keskin ve sivn rakları ve iğneleri sayesinde korunurlar. Etçil kapalıtohum tuzak kurup böcek yakalarlar. Çiçekli bitkilerin Antarktik yaşayan türleri bulunduğu gibi yüksek dağların zirvelerini kın yerlerde yetişenleri de vardır.
Tozlaşmaya yardım eden hayvanlar.

Kelebekler (aşağıda) veya kolibri gibi kuşlar (yanda) çiçektozunu çiçekten çiçeğe taşır.
I | dişiorganlar

I I erkekorganlar

I I embriyon

I 1 endosperm

İKLİM  BİTKİLERİN SINIFLANDIRILMASI

:oloji araştırmalarından elde edilen verilere göre ilk .leri yaklaşık 420 milyon yıl önce, çiçekli bitkilerse .40 milyon yıl önce, ikinci Zaman’m sonlarına doğru emiştir. Kapalıtohumlular o tarihten bu yana dünya d bitki örtüsüne egemen durumdadır. Çiçekli bitki sayısı 200 000’i aşar. Ilıman bölgelerin kuzeyindeki caksız kozalaklı ağaç ormanlarım oluşturan birkaç ulu bitki türü ancak bu bakımdan onlarla rekabet

ıdırma bilimiyle uğraşanlar bitkiler âlemini, özellikle umluları sınıflandırmaya çalıştılar. Kurulan ilk sistem-da bazıları yapay nitelikleriyle dikkati çekiyordu, çün-:ri kalıtımsal ilişkilerine göre değil, ekolojik özellikle-trak gruplandırıyorlardı. Mesela bütün çayır bitkileri grupta yer alabiliyordu. Belli bir kurala dayanmayan, : de yararlı ve çok kullanılan bir yöntem de bitkileri ot, aç gibi görüntülerine göre ayırır. Amaç birbirine en yarin, geçirdikleri evrimin sonucunda yeni ortak atalara ler olmasını öngören bir sistem bulmaktır. Kapalıto-

■ iki büyük grupta toplanabilir: birçenekliler (zambak, nemçe saparnası, buğdaygiller, orkideler, süsen, pal-ikiçenekliler (hanımeli, ayçiçeği, düğün çiçeği, yaban-;uhaçiçeği, floks, aslanağzı, nane, kazayağı, sardunya, ışında yayvan yapraklı ağaçların çoğu), eklilerde tohum embriyonunda tek bir çenek bulunur, lilerde ise, adından da anlaşıldığı gibi, çenek sayısı iki-mekli bitkilerin yapraklarındaki damarlar birbirine pa-.kiçenekli bitkilerde ise ağ biçiminde yayılır. Birçenek-rde her bir organın sayısı genellikle üç veya üçün kat-kiçenekli çiçeklerde ise çoğunlukla beşli bir düzene Birçeneklilerin saplarındaki damar demetleri bir hüc-ia çepeçevre sanlıdır ve özekdoku içinde dağınık hal-içenekli bitkilerde ise iletim damarları bir çember üzebilmiş durumdadır. Aynı zamanda sapm yıldan yıla kasını sağlayan bir de büyütkendoku (kambiyum) bulu-leneklilerin sapları, hatta palmiyelerinki bile enine bü-
yümez. Gerçekte de bu genellemeler dışında kalan durumlar da vardır, yine de iki grubun ayırdedilmesi için bu özellikler ye-terlidir.

Kapalıtohumluların sınıflandırılması, türler arasındaki ilişkilerin belirlenmesi sorununa takılmaktadır. Botanikçilerle zoologlar türlerin familya, takım, sınıf, grup ve âlem olarak bölümlere ayrılması konusunda hemfikirdirler. Sınıflandırma yapılırken bazen altsınıf, alttakım ve altgruplara da başvurulduğu görülür. Fakat kapalıhotumluların statüsü tartışmalara yol açmaktadır. Bazılarına göre bunlar bir grup, bazılarına göreyse bir sınıf, hatta bir altsınıf sayılır. Görüldüğü gibi, sınıflandırma bile henüz bir kesinliğe kavuşmuş değildir. Bir yanda birçenekliler-le ikiçeneklilerin kapalıtohumlular grubunda birer sınıf olduğu söylenmekte, öte yandan bunlar altsınıf olarak kabul edilmektedir. Başka bir görüş de sözü geçen bitkilerin altsınıfla takım arasında özel bir konuma yerleştirilmesi yolundadır. Her şeye rağmen bütün uzmanlar birçeneklilerle ikiçeneklilerin kapalıto-humlular dahilinde alt bölümler oluşturduğu konusunda anlaşmaktadır. Yine de sorun tartışmaya açıktır.

Birçeneklilerdeki takımların nasıl olacağı konusunda görüş birliği varsa da ikiçenekliler üzerinde tam bir görüşbirliği yoktur. Burada Linne zamanından beri süregelen iki sistem karşı karşıyadır. Birinde taçyapraklann yapısına önem verilir. Bitişik-taçyapraklı bitkiler bir grupta, ayrıtaçyapraklı olanlar başka bir grupta toplanır. Bitkilerin evrimi incelendiğinde bu grupları oluşturan bazı takımların diğerlerine oranla daha ilkel olduğu kabul edilir, ikinci sistemde temel ayırdedici kriter yumurtalıkların konumudur. Bu durumda üstdurumlu ve altdurumlu yumurtalıkları olan ikiçeneklilerden iki ayrı genetik soy ortaya çıkar. Çoğu bilim adamı ikinci sistemin doğal sınıflandırmaveya-ha yakın olduğu görüşündedir. Buna göre düzensiz taçlı bitişik-taçyapraklar, başlıca iki ana evrim dalında da vardı ve her ikisinde birbirinden bağımsız olarak paralel bir evrim izlemiş olsa gerektir, ilk sistemde paralel evrim örneğini altdurumlu yumurtalıklar vermektedir.

Birçenekliler

En önemli familyalardan ilki zambakgiller (lale, kuşkonmaz, inciçiçeği) familyasıdır. Bu bitkilerde çanağa yapışık olmayan bir yumurtalık ve altı adet erkekorganlı düzenli bir çiçek bulunur. Orkidelerin çiçekleriyse düzensizdir, tek erkekorgan da tepeciğe yapışıktır. Bataklık ve turbalık gibi nemli ortamlarda yetişen papirüsgiller birçok yönden buğdaygillere benzer. Bu geniş familya,yani buğdaygiller başakçıklar halinde kümelenmiş çiçekleriyle belirgindir.

İkiçenekliler

ikiçenekliler üç gruba ayrılır: ayrıtaçyapraklılar, bitişiktaç-yapraklılar ve taçsızlar. En önemli familyalardan biri düğünçiçe-ğigillerdir (filbahar, dağlalesi, çöpleme, düğünçiçeği). Bunlarda birbirine hiç benzemeyen cinslerin çok fazla sayıda erkekorgan-ları vardır. Yine ilk gruptan olan turpgillerin (hardal, tere, turp, frenkmenekşesi, lahana) türleri biçim açısından birbirine yakındır. Karanfilgillerin pekçok türü (baharyıldızı, karanfil, yıldızçi-çeği) süs bitkisi olarak yetiştirilir. Kelebekçiçekligillere (fasulye, üçgül, yonca, yalancı akasya, bakla, bezelye) baklagiller de denir. Gülgillerin (erik, gül, armut, böğürtlen, çilek) çoğu meyve bahçelerinde yetiştirilen meyve ağaçlarıdır; bunların çiçekleri düzgün ve yapraklan dişlidir. Maydanozgilleri (dereotu, maydanoz, kereviz, kişniş, frenkmaydanozu, baldıran) meyveleri olgunlaşmadıkça birbirinden ayırdetmek zordur.

ikinci grupta özellikle bileşikgilleri (koyungözü, kasımpatı, hindiba, marul) bir arada bulunur. Bunların çiçeklerinde taç kısmı ya dil veya boru biçimindedir. Bu türler besin, tıp veya süs bitkisi olarak yetiştirilir. Çuhaçiçeğigillerse süs bitkileridir. Hodangiller (karakafesotu, sığırdili, unutmabeni) oldukça fazla miktarda güherçile, yani potasyum nitrat içerir. Patlıcangillerin (güzelavratotu veya banotu) edi ve kuru meyveleri zehirlidir. Sıracagiller arasında (aslanağzı, yüksükotu, yavşan) buğdaygillere asalak olan türler vardır.

Üçüncü grup şu familyaları içerir: iki cins (Polycnemum ve Amarantus) içeren horozbibiğigiller, kenevirgiller (kenevir, şer-betçiotu), çınargiller (çınar), ama özellikle karabuğdaygiller (çanakları altı kısımdan oluşur) ve sütleğengiller. Sütleğengiller hem ağaçsı (şimşir, Buxus cinsi) hem de otsu (yerfesleğeni ve sütleğenin pek çok türü, Euphorbia cinsi) olabilirler.
201
Birçenekli bitkiler.

Bu gruptaki bitkilerin sınıflandırılması tamam gibi görünse de, türlerin biçimlerinde ikiçeneklilerdeki kadar çeşitlilik göze çarpar. Ophrys apifera (yanda) gibi salepgiller (orkideler) çiçekleri çok düzensizdir. En önemli familya olan zambakgillerin çiçekleri daha düzenlidir: colchicum autumnale (güz çiğdemi; yukanda, üstte) Hordeum murinum (arpa; yukanda) gibi buğdaygillerin çiçekleri de başakçıklardan oluşur.

Mimoza. Avustralya kökenli bir çalı bitkisi otan mimoza, çiçekleri için yetiştirilir. Bahçe düzenlemelerinde de önemli yeri vardır.
ÇİÇEKLENME

Bilim adamlarının elindeki önemli verilere rağmen bitkilerin gelişimiyle ilgili pekçok nokta hâlâ çözüm beklemektedir. Bitkiler âleminde olduğu gibi hayvanlar âleminde de hücreler bölünür ve belli bir takvime göre çoğalırlar. Bu aşamada önceden belirlenmiş bir gelişim programı izledikleri kesindir. Ayrıca kalıtımın rolü de artık iyice bilinmektedir. Gene de sözkonusu mekanizma hâlâ çözülmemiş sırtarla doludur.

Çiçeklerin oluşum süreci, büyümeyi inceleyen araştırmalar için uygun bir model oluşturmaktadır. Sap, ucunun hemen yakınında yer alan bir grup hücrenin bölünmesi sayesinde büyür; bu arada ucun birkaç santimetre ilerisinde dağılmış durumda bulunan diğer birkaç hücre de bölünme halindedir. Bitkilerde hücrelerin bölündüğü ve büyümenin meydana geldiği bölgelere meristem denir. Ağaç boy verirken kabukla odun arasında (büyütken-doku) kambiyum denen bir sürgendoku tabakası oluşur. Buradaki hücreler bölünerek büyürken iç tarafta odun, dış tarafta kabuk meydana gelir. Bitkinin gelişiminin belli bir zamanında, sapm ucunda veya yan tomurcukların içinde bulunan sürgendokular yaprak ve sap üretmeyi bırakıp çiçek yapmaya başlar.

Çiçeklenme olayı çoğunlukla ortam değişimine bağlıdır. Denebilir ki, bitki, çevreden yayılan sinyalleri alıp yorumlar ve ardından tomurcuk çiçeğe dönüşür.

XX. yy’ın başlarında, G. Klebs gibi botanikçiler çiçekletmenin besin maddelerindeki (karbon ve azot) özel bir dengeye bağlı olduğunu düşünüyorlardı. Bu düşünce bazı türler için hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Mesela domates bitkisi yeterince olgunlaştıktan sonra azotlu gübre uygulaması kesildiğinde bitki daha çok çiçek açıp meyve vermektedir. Beslenmeyle ilgili bu etkenlere meyve ağaçlarının tepkisi de aynıdır. Ancak çok sayıda bitki türü, tam tersine, azot miktarı artırıldığında daha fazla çiçeklenir. Elbet ısı ve ışık gibi öteki etkenler önemlidir.
Kışlama (vemalizasyon)

İkiyıllık bitkilerle kışlık bitkiler kışın, yani ısının di ğu aylarda çiçek açarlar. XIX. yy’da farkına varılan bu < sel olarak ancak XX. yy’da kanıdanabildi. Birçok bitki lığın donma noktasına yaklaşmasından günlerce, hatt ca sonra çiçeklenir. Yaz sebzeleri kısa bir süre düşük ıs bırakıldığında çiçeklenmeleri hızlanır. Birkaç uzun ör de aynı süreci izler. Öte yandan ışığın çiçeklenmeye et zaman aynı olmaz. Bazı türler aydınlıkta, bazılarıys; çiçek verir. Fakat bitkilerin çoğu ışığın yoğunluğundaı ve gündüzün uzayıp kısalmasından etkilenir.

Fotoperyoduk

1912’de, J. Tournois, kenevir ve şerbetçiotunun k de daha çok çiçeklendiğini kanıtladı. Daha sonra 192 rikalı iki bilim adamı, W. W. Garner ve H. A. Ali; land’da yetiştirilen dev tütün fidelerinin yazın değ: seraya konduklarında bol çiçek verdiğini saptadı! üzerine ortama bağlı etkenlerden, özellikle de g uzunluğundan yola çıkarak farklı deneyler yaptılar, kilerini yazın akşamüstü saat dörtten sabah saat se karanlıkta tuttular. Ertesi sabah, bu bitkiler seraya ] örnekler gibi bol miktarda çiçek açtılar. Böylece Ga lard, sonraki incelemelerde de ortaya çıkacak şu soı lar: pek çok bitki türü kısa gün ve uzun gecelerin biı ği dönemlerden sonra çiçek veriyorlardı. Pıtrak, ponsetya, çitsarmaşığı gibi türler kısa gün bitkisi; pi otu, delice, ıspanak, banotu, turp, bazı tütün çeşitle lann büyük bir bölümü de uzun gün bitkisi olaral İkinci grup, ilk grubun tersine günler uzadığında aç çek meyvelerin boyutunda ve sayısında gün ışığımı sedilse de, domates, salatalık, horozibiği, ayçiçeği, b tün türü ve bezelye gibi bitkilerin gündüz süresiyle tur. Garner ve Allard, ışığın bitkiler üzerindeki etk koyan bu olaya fotoperyoduk adım verdiler.

Florigen peşinde. 1930’lu yıllarda, Sovvet M. bitkilerin niktiperyodik (gündüz ve gece) sürelerine minin yaprak olduğunu kanıtladı. Mesela niktiperyı ki kara bir örtüyle örtüldüğünde, ilerde çiçeği verec ve tomurcuk uzun gün etkisinde kalmış olsa bile Tam tersine hemeroperyodik bitkilerin yaprakları 1 kisi yaratan kara örtüyle kaplandığında çiçeklenme

Yaprak, büyük olasılıkla, gündüz süresini algılan çekleri doğuran tomurcuklara sinyal göndermektec sel veya sinirsel tepi olarak da nitelendirilebilecek b ha gerçekçi anlamda kimyasal veya hormonsal bir yani çiçeğin içindeki florigenden ileri gelir. Gerçek gen yapraktan tomurcuğa doğru saatte birkaç santiı yerek ağır bir yol izler. Bu da kimyasal süreç iddials ler, çünkü elektriksel uyartılar daha hızlı yayılır. < henüz çiçek açmamış bitkilere özel şartlar altında örnekler aşılamak mümkündür. Bu deneyin som bitki çiçeklenir. Üstelik normalde çevreden gelen ş yararlanılmamış tır.

1938’de K. Hamner ve J. Bonner, uzun süre kar; sonra birden aydınlığa çıkarılan bitkilerin uzun gür leri tepkinin aynısını gösterdiklerini kanıtladılar. B taya çıkması uzmanları araştırmalara devam etm nuçta bu etkinin yaratılması için gerekli ışık yoğunl den türe değiştiği görüldü. Bazı türler için ay ışığı d la aynı işlevi görüyordu. Ama bunun için bitkinin g ışığında kalması gerekiyordu.

Her bitkinin ihtiyacı olan minumum aydınlık v süresi o bitkiye özgüdür. Mesela pıtrağın çiçek aç az sekiz buçuk saat karanlığa (kritik gece) ihtiyaç var ki, 16 saat karanlıkta bırakılan kısa gün bitkilf bol bol çiçek açacakken, sekiz buçuk saat sonra ışı larmda büyümeleri önemli ölçüde durur. Turuncu gece süresinin kesilmesi olayına en çok katkıda bu

1950’li yılların başında, turuncu-kırmızı ışığın eti laltı ışınlarla tamamen yokedilebileceğı ortaya ç: ışınlar güneş tayfında insan gözünün algılayabilec ışık dalgalarıdır). Mesela 16 saat karanlıkta bırakıl sürenin tam ortasında, yani sekiz saat sonra tur ışıkla temas ettirilirse çiçeklenme meydana gelmez, ardından kızılaltı ışın verilirse bitki çiçek açar. Bu da larının, kırmızı ışığın etkilerini ortadan kaldırdığını

Kesintisi olayının saptanmış olmasının da burada rolü r, çünkü bu sayede birçok bitkinin kısmen aynı şema-ği görülmüştür. Nitekim, marul tohumlan sulandıktan ıruncu-kırmızı ışığa tutulduklarında hemen filizlenir, uygulamanın ardından kızılaltı ışınlara maruz kalırlar-:nme olmaz. Kararan saplarda büyümenin durması, ırm gelişmesi, körpe filizlerin kıvrımlarının açılması, el-kızarması gibi pek çok olay da yine turuncu kırmızı iyesinde gerçekleşir. Sözü edilen bütün bu durumlarda rhangi bir kızılaltı ışıma, turuncu-kırmızı ışığın tüm etiller; bitki art arda farklı ışınlara maruz kalırsa o zaman ianm etkileri kalıcı olmaktadır.

ukçiler burada bitkisel bir pigmentin varlığını düşündü-jncu-kırmızı ışık bu pigmenti başkalaşıma uğratırken, ışık eski haline döndürüyordu.. 1952’de keşfedilen ve n adı verilen bu pigment bir proteindir. Bitki büyük ola-ıu protein sayesinde gündüzü geceden ayırır. Işık kay-un çoğu, özellikle de güneş, turuncu-kırmızı ışınlar ya-arada bitkiler fitokrom dışında süreleri değerlendirme-yan başka öğeler de içerir. Biyolojik saat de bunlardan

alojik saat

iriler ve suyosunları dışında, hemen hemen bütün canlı rın bir biyolojik saati vardır. Bitkilerde bu olay fotoper-biçiminde kendini gösterir, ama yaprakların gün boyun-enen hareketleri de bu düzenin bir açıklamasıdır. Mese-asulye filizinin yapraklan öğleyin yarı yatay bir konum-ı, geceyarısından sonra neredeyse dikey bir konuma ge-praklar, sabit ısı ve ışık alsalar bile, yani dışardan gece-’ sırasıyla ilgili hiçbir bilgi gelmese de aynı hareketleri ederler. Laboratuvarda yaratılan bu şardar altında hay-gibi bitkiler de günde en az bir saat süren, hızlı veya ya-;el bir ritm geliştirirler. Böylece, birkaç gün sonra, fasulye mın aldığı konumlarla laboratuvar dışında gelişen günce düzeni arasında farklı bir denge oluşur: yapraklar öğ-:i dikey konumda durabilir. Bu olgu açıkça göstermekte-canlı varlıkların basit bir iç saati vardır ve dolayısıyla bu a ölçebilirler. Doğal ortamda, bu saat güneşin doğuşu ve ‘la ayarlanır. Çiçeklerin oluşumu ve fotoperyoduk arasın-işki fitokrom ile biyolojik saatin beraber yürüttükleri gö-nükemmel bir örneğidir.

JS ÇİÇEKÇİLİĞİ

ekler ve kapalıtohumlu bitkiler doğada önemli bir yer tutar, çevreye renk katarlar. Aynı şekilde canlı renkleriyle yap-da ılıman bölgelerde sonbaharın süsüdür. Kapalıtohumlu-ı önce manzaraya açıktohumlular egemendi, fakat bu bitki-enkli yaprakları yoktu.

ek yetiştirmedeki asıl amaç süslemedir. Ama pek çok türün a, meyve, kök, sap ve yapraklarının gerek hayvanlar gerek-
se insanların işine yarayan besin değerleri de vardır. Fotoperyot etkisinin keşfedilmesinden sonra edinilen bilgilerden yararlanmayı bilen çiçekçiler bundan yararlanarak bitki yetiştirme ve ticaretine koyulmuşlardır.

Seracılık

Sera çiçekçiliğinden verim elde edilmesi ortamın tamamen kontrol altına alınmasına bağlıdır. Toprak, sıcaklık, nem gibi büyüme etkenlerinin yanı sıra kullanılan besin maddelerinin türü ve miktarı da titizlikle seçilir. Çoğu bitki çiçek açmak için ışığa ihtiyaç duyar. Işığa maruz kalman bu süreye fotoperyot adı verilir. Fotoperyot yapay ışıkla uzatılabilir veya gerektiğinde bitki doğal ışıktan mahrum edilerek kısaltılabilir. Özenle ayarlanmış formüllere dayanan sulama sistemleriyle bitki üzerine sıvı gübre atılır. Bitkinin soluduğu havaya ufak miktarlarda karbon dioksit atıldığında çiçeklar daha çabuk büyür. Büyük ve modern seralarda tüm bunlar otomatik olarak kontrol edilmektedir.
Soğan ekimi

Saksı ve çiçek üretimi dışında bir de çiçek soğanı sanayii vardır. Hollanda’da ortaya çıkmıştır. Lale, sümbül, nergis, safran, süsen ve daha pek çok bitki soğan veya köksap verir. Bunlar denizden ve göllerden kurutularak kazanılan topraklarda yetiştirilir. Çiçekler toplandıktan sonra soğanlar alınır ve asalaklardan arınmaları için termik muamele veya dezenfektasyon yapılır. Soğanlar hem bahçelerde, hem de geniş kapsamlı çiçek ekimlerinde kullanılır.

Nakliyat

Bu konu çiçek yetiştirme işinin en can alıa noktasıdır. Çiçekler kısa süre içinde solduğu için, koparıldıktan hemen sonra satışa çıkmalıdır. Uçak bir taşıt aracı olmadan önce, ticarî amaçla üretilen çiçekler, esas pazarı barındıran şehir merkezlerinin yakınındaki seralara ekilirdi. Fakat, sera çiçekçiliği hemen hemen en pahalı tarım tekniğidir. Bugün hâlâ yerini koruyorsa da artık daha az masraflı olan açık havada üretim tercih edilmektedir. Tropikal bölgelerde ekilen çiçekler uçakla kısa sürede şehir merkezlerine ulaştırılır.

Yüksek oranda nem isteyen ve narin çiçekler olan orkideler düne kadar satış yerlerinin yakınlarında yetiştirilirdi. Bugün gitgide daha uzaktan, Florida, Kaliforniya veya Hawaii’den uçakla dünyanın belli başlı merkezlerine gönderilmektedir.

Türkiye’deki ticari çiçekçilik genellikle büyük şehirlerde, küçük çapta ve aile işletmeciliği şeklinde yapıldığından uçakla nakliyata pek ihtiyaç göstermez.

ÇİÇEK SANATI

Çiçek sanatı, uyumlu bir kompozisyon elde etmek için çeşidi çiçek, yaprak ve dallan bir vazoda bir araya getirme sanatıdır. Çiçek demeti hazırlanırken plastik sanadarın bütün tekniklerinden yararlanılır. Genel görünümde mimarî, biçimlerde heykel, renk uyumunda da resim sanatı ön plana çıkar. Kişisel bir duyarlılığın anlatımı veya geçici bir sanat ürünü olarak nitelendirilen çiçek demeti çok sayıda ressamın eserine konu olarak sanat tarihinde yerini almıst-ır
Nice yalanlarındaki saralar.

Süs çiçekleri genellikle seralarda yetiştirilir. Camdan veya plastikten yapılmış uzun yapılar olan seralardaki iklim şartlan çiçeğin daha iyi ve çabuk büyümesini sağlayacak şekilde ayarlanır.
Çingeneler, büyük şehirlerin kaidınmlannda her mevsim çiçeklerini (sonsuz pazarlık koşullanyla) satarlar.

Kristal Vazoda Karanfiller ve Filbahar, Edouard Manet. Ressam yaşamının son iki yılında çiçekleri km alarak birbirinden güzel resimler yarattı.
Altın yapraklarla süslü tapınak Myanmar’ın en tanınmış ve en kutsal sayılan yapısıdır. Japon çiçek sanatına hayat veren Budacı çiçek sunma geleneği bu ülkede çok yaygındır.
Antikçağ’da çiçek

Antikçağ’da çiçekler ve yapraklar gerek toplumsal gerekse özel hayatla yakından bağlantılıydı: dinî törenlerde süs ve takı olarak kullanılır, tapmaklarda veya dindışı bayramlarda hazırlanan ziyafet salonlarında ise dekorasyon işlevi görürlerdi. O döneme ait çömleklerde çiçek ve yaprak motiflerine rastlanır. Ayrıca Mısır mumyalarının üzerinde de çelenkler bulunmuştur.

Herodotos, Midas’ın bahçelerinde altmış taçyapraklı katmerli güllerin varlığından sözeder. Diğer yandan atletlerin başlarına defne yapraklı çelenkler takan Yunanlılar süslemelerinde lotus, akasya, mavi kantaron çiçeğiyle defne, söğüt ve zeytin dalı kullanırlardı. Romalılar döneminde tapınaklar çiçeklerle bezenir, düğün törenlerinde damat, gelin ve davetliler çiçek takarlardı. Cenazelerde de ölen kişilerin anısına çiçek sunulurdu. Galya yöresinde çiçeklerle evler süslenir, bunun yanı sıra gül yaprağından hem reçel yapılır, hem de lezzetini artırmak için içeceklere gül yaprağı katılırdı. İran’da eskiden büyük toprak sahipleri ve krallar kendilerine, dağ lalesi, siklamen, glayöl, süsen, yasemin, zambak, nergis, düğünçiçeği, lale gibi ender bitki ve çiçeklerden cennet bahçeleri yaptırırlardı. Çiçekler günlük yaşamın, ziyafetlerin, bayramların ve dinî törenlerin vazgeçilmez bir parçasıydı.

Batı’da çiçek

Ortaçağ Avrupası’nda keşişler manastırlarda tedavi özelliği taşıyan şifalı bitkiler yetiştirirlerdi. Sanat alanına gelince, duvar halılarını kır çiçeği motifleri (bin çiçek motifi) süslerdi. İnce zarif çiçeklerle bezeli tezhipler de elyazmalarımn süsüydü (Çiçek Ustası, Jean Bourdichon).

XV. ve XVI. yy’larda çiçek yalnızca bir dekor olmaktan çıktı, portrelerde de yer almaya başladı. Flaman ve İtalyan zevklerinin birbirine karıştığı XIII. Louis devrinde, sanat eserleri dekoratif öğeler, çiçek ve meyvelerle dolup taştı. Bu akıma karşı ortaya çıkan sert, zarif, sade ama çok renkli demet üslubu, Nicolas Ro-bert’in resimlerle süslediği «Julie’nin Tacı» (Guirlande de Julie) adlı şiir derlemesinde (1634) sadeliğin doruğuna ulaştı. XVIII. yy’-
da çiçek, çoğu Flaman ressamın özellikle de Jan Bruegel’in ı ham kaynağı oldu. XIV. Louis döneminde Italyan etkisi tam, ortadan kalktı, Fransız klasik üslubu doğdu. Çiçek tarhla göze çarpan düzen, simetri ve denge (Andre le Notre’un b leri) bu üslubun egemen öğeleriydi. Bu arada demetler ze kompozisyonlar da çeşitliydi. Çiçekler, değerli kumaş ve d< kolarla belirginleştirilen vazolardan taşıyordu. Bu coşkulu i Jean-Baptiste Monnoyer tarafından doruğa ulaştırıldı («Rı çiçekçi ressamı»). İtalyan resmi de Caravaggioculuktan son koratif zenginliğe doğru benzer bir evrimden geçti.

XV. ve XVI. Louis zamanında demeder hafifledi, renkler y şadı. Sevr porselenlerinin ve Goblen duvar halılarının etkisiyl tel tonlar ağırlık kazandı, pembe ve mavinin uyumu ön plan tı. Anne Vallayer-Coste’in çiçek demetleri tadı renklerin eg olduğu zarif kompozisyonlardan oluşur. Başlarında çiçekl yapılmış taçlar, ellerinde çiçek sepetleri veya çelenkler taşıy; rif kadınlan resimleyen François Boucher’in eserlerinde de demeder göze çarpıyordu. Pierre Joseph Redoute ise titiz bir masıyla çizgilere kesinlik kazandırdı. Louis-Philippe döner ise tehlikelerden uzak genç gelin buketine hayranlık duyuld

XIX. yy’da modern sanatçılar çiçeklerin basit ve açılm lini yeniden keşfettiler. Gustave Courbet’in zengin ve cc demetleri «yuvarlak»tı: daire içine alınmış çiçekler yapı rıyla resmediliyordu. Edouard Manet, renkleri ve şakay çimlerini ele aldı (Ayaklı Şakayık Vazosu [1864], Şakayık Makas). Modern bir kompozisyon olan Kristal Vazoda K filler ve Filbahar adlı resimde saplar belirgindir, yüksek b zonun içinde yer alırlar, açılmış haldeki büyük mavi fiil karanfillerin ve yaprakların üzerinde ayırdedilir. Henri F< Latour parlak renkleri ve doğal görünümleriyle gülleri edinmiştir (Kupadaki Güller).

Odilon Redon, Kır Çiçekleri Demeti adlı eserinde pastel t kullanarak bir rüya havası yaratmıştır. Onun resminde saplaı nek çizgileri ve beyaz çiçeklerin hafifliği, çiçeklerin yalınl renklerin canlılığı etkileyici bir kontrast doğurur. Buna karşı) çekli Vazo, Kızıl Haşhaş adlı kompozisyonda yoğun ve kuvv< kitle görülür, vazo da yuvarlak ve biraz yüksektir. Birkaç yap açık renkli birkaç çiçek, bütünü ön plana çıkarır. Claude tv yaklaşık otuz yıl boyunca kendini Nilüferler’e adadı. Ressa tablolan Givemy’deki bahçesinden esinlenerek çizmiştir. 1 denemeler yapan Vincent van Gogh, özellikle çiçeklerin in meşine önem verir: İrisler, Ayçiçekleri serisi, Bakır Vazoda Imp Tacı. Bunun yanında Matisse’in çiçek demetleri her şeyder bir renk cümbüşüdür. Picasso’nunkilerde ise çizgi ve hacin mendir.

Demet türleri. Resim okulları gibi demetler de farklı ö; lere sahiptir: primitif demet için sade çiçeklerin bir kap için leştirilmesi yeterlidir. Su yüzeyine bırakılan bir kamelya ve; patya buna örnektir. Romantik demette yumuşak renkli çî
3ft 1

. Bir sepete yerleştirilen hoşta yapraklan, baharyıldızı, , i zambaklar, pembe güllerden yuvarlak bir buket ve Japon-

– çiçeklenmiş kiraz ağacı dalları romantik demete örnektir, demette çok renkli çiçekler lekeler halinde yerleştirilir, vazoda leylak, inciçiçeği, hasekiküpesi, hezaren çiçeği, -: küseni, acı bakla, lale ve keçisakalı bu tür bir demettir. Kul-.. ;r. çiçek türüne göre başka üsluplar da uygulanabilir: mese-

– r^k, peygamber çiçeği, gelincik gibi kırçiçeklerinin ağırlıklı ; – kullanıldığı kır demeti; ortanca, baharyıldızı, lunaria, sta-r.r: kurutulmuş çiçeklerden hazırlanan kuru çiçek demeti; _ “jn sıcaklığıyla metalin soğukluğu arasındaki kontrastı ve-~ek için metal bir tasa konan menekşe, şebboy, nergis ve

– -ak gibi kokulu çiçeklerden hazırlanmış parfümlü demet.

Demetin hazırlanışı

: * vazoya gelişigüzel konmuş birkaç lale kendiliğinden . bir görünüm kazanabilir. Çiçekçiden alınan veya bir ■makasıyla kesilerek toplanan (çiçekler elle koparılmama-bıtkiler kullanılmadan önce en az bir veya iki saat suda ;ür. İyi bir koruma sağlamak için suyun içindeyken saplarız daha kesilir. İyi bir kompozisyon için en az üç tane yap-ial ve iki veya üç değişik renkte çiçek gereklidir. Biçimler ;~jder yardımıyla uyumlu bir bütün oluşturulur.

‘.lalzeme. Düzenlemenin yapılacağı kap çiçek demetinin üs-gösterir. Gene de içine su veya sulu köpük konabilen her

– =sne ilham kaynağı olabilir. Alçak kaplarda ağır bir sapla-. kullanmak şarttır. Daha zarif görünüm veren yüksek kap-:s saplar esnek tel örgü, renkli bilyalar veya şeffaf bir vazo : «nusuysa selofan bant yardımıyla tutturulur.

5idm ve renk. Düzenlemenin hacmi basit geometrik bir bi-ae belirir. Böylece değirmi veya küresel, piramit, yelpaze de-;.=r birbirinden ayırdedilir. Kompozisyonun yüksekliği, kullar, kabın boyuna bağlıdır. Bir dal veya çiçekten oluşan ana -ir. ölçüleri, vazonun çapının iki katının yüksekliğe eklen–_yîe belirlenir. Öteki öğeler ana öğenin yarısına veya üçte _~e denk gelen boyutlardadır. Genişlik ve derinlik bütüne üç-jtiuluk kazandırır.

: ^na karşılık, Japon kökenli asimetrik demette merkezi sa-sva sola kaydırılmış bir ana doğru kullanılır. Dallarla yara-n düz çizgiler dinamizm getirir, eğimler esneklik, kırık çiz-■t âe sert bir hava verir. Öte yandan çiçekler de renk, ışık ve Unluk sağlar. Renkler arasındaki ilişki çok önemlidir: kırmı-;:cak, canlı ve güçlü bir renktir. Öteki renklerle yaratılan •.trast kırmızının etkisini artırır. Mavi derin, pasif ve soğuk-3asit ve primitif bir renk olan sarı demetlere ışık getirir. Ye-huzuru simgeler ve yumuşaklığıyla dinlendirir. Turuncu, -ser ve neşelidir. Horozibiği ve şakayık çiçeklerinin rengi

– lâl rengi, sıcak ve asildir. Pembe, narin ve kibardır. Saflı-ve dürüstlüğün rengi beyaz, çevresindeki öğeleri belirgin-::rır ve parlaklık verir.

^içek demetlerinin evdeki yeri. Çiçek sanatı her şeyden :e ıç mekânlara yönelik bir süsleme sanatıdır; bahçenin evde-amsilcisidir. Evin her bölümü için ayrı boyutlarda ve ışıltıda ;:şık demetler hazırlanabilir. Evin girişindeki merdivenlere :an ve gelenleri karşılayan çiçek demetleri genellikle yüksek büyük hacimli kompozisyonlardır. Su emdirilmiş sentetik rûkten kaideler üzerinde dururlar veya basamakların önünde raktan küplere yerleştirilirler. Büroları süsleyen demetler da-modern ve daha bir sıralanmış demetlerdir. Fazla yer kaplamaları gerektiğinden daha küçük boyutlardadır. Salonda seh-uzerine konan çiçekler küçük bir manzara görüntüsü verir, sela bir fındık dalının tomurcuklanması birkaç hafta süreyle :nebilir. Elbet kısa ömürlü olan diğer çiçeklerin sürekli yeni-mesine özen gösterilmelidir.

töminenin köşesinde yer alan alçak bir vazo çağlayan görü-nlü bir demet oluşturur, yani kompozisyonun temel öğesi a dal dışarı sarkmaktadır. Duvardaki bir panoya kancayla rurulan bir ağaç kütüğü de ilginç bir düzenleme olabilir. Ne-ı korunması ve çiçeklerin yaşaması için plastik içerisinde kö-c kullanılır. Bayramlarda, bir sepete yerleştirilen veya en ba-/öntemle bir tel örgüyle tutturulan çiçekler duvara asılabilir. Çiçekler erkeklerin (peygamberçiçeği, gardenya, karanfil) ve imların yakalarını da süsler (katleya, kamelya, gül). Saplar kli ve yapışkan bir kurdelayla kaplı nemli bir dolgu malze-sine batırılır. Bunun yanısıra törenlerde kullanılmak üzere ıırlanan geleneksel kompozisyonlar da vardır: yuvarlak gelin neti; uzun saplı çiçeklerden yapılan resmî davet buketleri, tem çelenkleri, vb.
Japon çiçek sanatı: ikebana

Japonca «çiçek düzenleme» anlamına gelen ikebana, çiçekleri yaşatma, onlara ikinci bir hayat verme sanatıdır. Keşiş Senmu, hayatının son yıllarını Buda sunağını çiçekler ve yapraklarla süslemeye adamıştı. Bu geleneği sürdüren yardımcıları ikebana ve ikeno-bo okulunu yarattılar. 1420’de büyük usta Senkei İkenobo, rikka da denen düzenlemeler için ilk kuralları koydu. Rikka, tüm evreni simgejeyen ve iskeleti yedi veya dokuz çizgiden (doruk, tepe, uzak dağ, yakın dağlar, yüzer kasaba, ufuk çizgisi, sıra tepeler, çağlayan dökülen bir tepe, tepenin eteği) oluşan sembolik bir demetti. Daha sonra toplumun bütün sınıflarına seslenmek amacıyla bu kurallar basideştirildi. Kendiliğinden oluşan bir üslup, nageire («düzenlenmiş çiçekler») gelişti. Çiçekler daha doğal düzenlenmeye başlandı. Çay töreniyle uyum sağlaması için çabana («çay için çiçekler») üslubu geliştirildi. XVIII. yy’da rikkanın sıkı kurallann-
dan kurtulmak amacıyla yeni bir üslup ortaya çıkarıldı. Şoka denen bu üslup Konfüçyüs’ün üçlü ilkesinden (gök, yer ve insan) yola çıkmıştı.

XIX. yy’ın sonunda Japonya dışa açıldı: Unsin Ohara, bir okul kurarak ilk kez batıdan gelen çiçekleri alçak kaplar içinde kullanmaya başladı. Böylece moribana («öbek çiçekler») doğdu. 1927’de Sofu Teşigahara sogetsu okulunu kurdu. Amacı, ikeba-nayı Japon evlerinde her zaman yerleştirildiği köşeden (takona-ma) çıkarmaktı. Japonya’da bu alanda yüzlerce okul vardır. Dış ülkelerdeki ikenobo, ohara ve sogetsu okullarında büyük Japon ustalardan diploma almış profesörler görev almaktadır. Birkaç Batılı öğrenci çok yüksek düzeylere çıkabilmiştir ve bugün ünlü ikebana okullarını yönetmektedirler.

ikebana, Japonya’da günlük yaşamın ve genç kızların eğitiminin ayrılmaz parçasıdır. Sonbaharda kızıl akçaağaçlarm gözler önüne serdiği renk tonlarını, çiçeklenen kiraz ağaçlarını, süsenleri, glisinleri zevkle seyredebileceğiniz büyük sergiler düzenlenmektedir. Japonya’da her geleneksel bayramı ayrı bir çiçek demeti simgeler: yeniyıl, gençkızlar bayramı (3 mart), delikanlılar bayramı (5 mayıs), mevsim değişimi. Bu düzenlemelerde tomurcuk ve gonca geleceği, açmış çiçek neşeyi, likenle süslü ağaç da geçmişi temsil eder. Şeftalinin çiçekleri dişiliğin, çamla birleştirilen erik çiçekleri uzun ömrün simgesidir. Ikebanada simetri yoktur, çünkü simetri hareketsizlikle, hayatın tükenmesiyle eşanlamlıdır. Kompozisyonlar çizgiseldir. Çoğunlukla abartısız ve ağırbaşlıdır. Çok sıkı kuralları vardır. Buna rağmen Japon çiçek sanatı bugün bol çiçekli, canlı renkli bir biçim alma yolundadır. Öte yandan eskiden beri simetrik ve hacimli olan batı dünyasının çiçek demetleri gitgide süsten arınmakta ve asimetriye yönelmektedir, iki demet türü arasındaki zıtlık yavaş yavaş silinirken, karşılıklı etkileşim kişisel anlatıma daha geniş bir serbesti vermekte, çiçeklerin dili evren-selleşmektedir. □
Japon çiçek sanalı Batı Avrupa ülkelerinde de öğretilmektedir. Paris’te Colette Merly tarafından yönetilen Paris Ohara Okulu buna örnektir. Burada bahçe makası, saplamalık, altın ve gümüş sırma, vb. malzemeler kullanılır.
AYRICA BAKINIZ

— [HM botanik

—*■ meyve ve tohum

—► BH tahıllar

—► ma tarım

—► HİS1 yağlı tohumlar

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*