wiki

çocuk

Doğumdan ergenlik çağına kadar, kız ya da erkekleri
belirten terim. Çocuğun doğumdan başlayarak ergenlik
çağına kadar gelişmesinin incelenmesi, günümüzde
bir alt bilim dalı özelliğini almıştır. Çocuğun düşünsel
yeteneklerinin gün geçtikçe gelişip karmaşıklaşmasını,
ruhsal etmenler ile bedenin adım adım gelişmesi arasındaki
karmaşık etkileşmeyi içeren kişilik gelişmesini,
çocuğun topluma ve toplumun isteklerine uyum gösterdiği
spreç olan toplumsallaşmayı konu alır.
Bilim dalının gelişmesi. Çocuğun gelişmesinin incelenmesi,
nispeten yeni bir bilim dalıdır. XIX. yy’ın sonlarına
doğru birkaç bilim adamı, çocuklarının davranışlarına
ilişkin rastgele günceler tutmaya başladılar ve öncü
ABD’li ruhbilimci G. Stanley Hail, gelişme ruhbilimini
kurma çabalarına girişti. John B. VVatson gibi bazı ruhbilimciler,
çevrenin baskın etken olduğunu ve her çocuğun,
içinde geliştiği çevreye bağlı olarak neredeyse her
şey olabileceğini ileri sürdüler. Buna karşılık, Arnold
Gesell gibi daha biyolojik yönelimli uzmanlarsa, kalıtım
ile çevre arasında her zaman zorunlu olarak karşılıklı bir
ilişkinin var olduğunu, “çevre etmenlerin gelişmenin
hız ve doğrultusunda değişiklikler yapabileceğini, ama,
gelişmenin ilerlemesini belirlemeyeceği”™ savundular.
Çocuk gelişmesini ele alan incelemeler, yıllar boyunca birçok aşamadan geçti. Sigmund Freud’un kuramlarının
yandaşları ve öteki “çevreciler”, uzun süre,
normal dışı çocuk davranışlarının, büyük ölçüde, anababanın
bu konudaki yanlış tutumundan kaynaklandığı
düşüncesinde direndiler. Bununla birlikte, o dönemden
bu yana, bir çocuğun iyi bir çevrede gelişmesinin
kuşkusuz önemli olduğu, ama çocuğun davranışlarının
büyük ölçüde belirlenmiş kalıplara göre ve önceden
kestirilebilecek biçimde geliştiği ve büyük ölçüde genetik
etmenler tarafından belirlendiği, aşağı yukarı bütün
uzmanlar tarafından kabul edildi. Sözgelimi, İsviçreli
ruhbilimci Jean Piaget, bir çocuğun düşünme etkinliğinin
çevre etmenlerine bağlı olmaksızın, belirli aşamalar
aracılığıyla geliştiği yolundaki düşünceyi destekledi.
Çocuk davranışlarına ilişkin ilk çalışmalar, akademik
düzeyde gerçekleştirildi ve genel olarak insan davranışları
konusunda bilimsel bilgi sağlamayı amaç alıyordu.
Uzmanlar ancak 1930 ve 1940 yıllarında, ortalama aileye
yardımcı olacak bilgiler sağlayan çalışmalar yürütmeye
başladılar. Günümüzde bebeklikten ergenlik çağına
kadar yemeyle, uyumayla, işeme ve dışkılamayla,
hareket işlevleriyle ve bunların yanı sıra dille, toplumsal
ve düşünsel davranışlarla ilgili gelişme aşamaları konusunda
ayrıntılı bilgiler elde edilmiştir. Bu bilgiler aileye,
öğretmenlere, çocuk hekimlerine, vb. çeşitli yaşlarında
çocuktan ne bekleneceği ve çocuk olgunlaştıkça davranışlarının
nasıl ele alınması gerektiği konusunda yapılan
önerilerle tamamlanmaktadır.
Yıllar boyunca, çocuklarda oluşan farklı kişilik tiplerine
ilişkin kuramlar da geliştirilmiştir. Bu tür bilgiyi sistemli
biçimde dile getirme yolunda ilk girişimi, ABD’li
ruhbilimci William Sheldon gerçekleştirmiştir. Onun
önerdiği, somatotipoloji (“beden tipi bilimi”) adı da verilen
yapısal ruhbilim, endomorf (tıknaz), mezomorf
(güçlü yapılı, atletik bedenli) ve ektomorf (zayıf ve uzun
boylu) adı verilen üç kategoride topladığı bireylerden
beklenen davranış türleri tanımlanmıştır. Bununla birlikte,
Sheldon’un yaklaşımına birçok uzman karşı çıkmış,
ABD’li ruhbilimci Stella Chess’in, çocukları etkinlik
düzeyi, dikkatini toplayamama, uyum yeteneği, vb.
dokuz farklı “davranış türü” içinde topladığı sistem daha
yaygın biçimde benimsenmiştir.
Yakın gelişmeler. 1960 yıllarında Gesell, çocuğun gelişmesine
ilişkin yeni bir anlayış getirdi: Her çocuk yalnızca
bir birey olmakla kalmaz; çocukluktaki her aşamanın
da kendine özgü bir kişiliği vardır. Yani, iki buçuk
yaşındaki bir çocuk, doğduğu günlere oranla yalnızca
daha büyümüş, daha becerikli ve daha yetenekli bir çocuk
değil, aynı zamanda birçok bakımlardan da bütünüyle
bambaşka bir “kişidir”.
Bebeklerin, yattıkları yerde, eşdüzenli hareketler geliştirmeden
önce kasların kasılması ve gevşemesi dönemlerinden
nasıl geçtiklerini araştıran incelemeler,
bütün çocuk davranışına uygulanmış, çocuğun dengeli
(yani tutarlı, rahat davranışı) olduğu yaşların, dengesizlik
yaşlarıyla dönüşümlü olarak ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.
Sözgelimi, ortalama iki yaşındaki çocuk, az
çok dengeli bir duruma yönelirken, iki buçuk yaşında
bir dengesizlik aşamasına girer (bu aşama ileri çocukluk
dönemine kadar da sürer). Çok yaygın olarak kullanılan
“iki yaşın dehşeti” ve “dört yaş çılgınlığı” gibi deyimleralmaşmalı olarak birbirini izleyen davranış dönemleri
anlayışından kaynaklanmıştır. Bunun yanı sıra, içe dönük,
sakin çağların, taşkınlık çağlarıyla dönüşümlü olduğu
da gözlemlenmiştir. Bu, ABD’li sinir hastalıkları
uzmanı Herman Epstein’ın, çocuklukta beynin birbirinden
farklı, hızlı ve yavaş büyüme dönemleri bulunduğu
belirlemesine de bir dereceye kadar uygun düşer. Sakin,
içe dönük çağlar, beynin yavaş büyüme gösterdiği
dönemlere denk gelir.
Yale Üniversitesi Çocuk Gelişmesi Kliniği’nde Gesell’in
geliştirdiği kurallar, uzmanlara dört alandaki
(uyum alanı, dil alanı ve kişisel alan-toplumsal alan)
davranışlar için testler sağlamış, ruhbilimciler ve çocuk
hekimleri, bir çocuğun davranışlarının yaşına uygun
olup olmadığını belirlemek için bu testlerden yararlanmışlardır.
Sonuçları, bazı kimselerin, öbürlerinden daha parlak
olduğunu gösteren zekâ testleri, yakın dönemde pek
çok öğretim sisteminde oldukça gözden düşmüştür.
Çocuklarda ve büyüklerde zekâya daha tutarlı bir yaklaşım,
1980 yıllarında ABD’li ruhbilimci Howard Gardnertarafından
dile getirilmiştir. Gardner, bir kişinin zekâ
düzeyinin belirli bir sayı olarak düşünülmesi yerine, zekânın
dilsel, mantıksal-matematiksel, uzamsal, müzikal,
bedensel hareket yeteneği, kişiler arası, kişi içi birçok
farklı biçimler alması biçiminde düşünülmesi gerektiğini
öne sürmüştür. Günümüzde birçok ruhbilimci,
bu yaklaşımı benimsemektedir.
Davranış incelemeleri. Davranış sorunları ve bozuklukları
olan çocuklara gösterilen ilgi, yıllar içinde artmıştır.
Freud döneminde, bozuk davranışların suçu çoğunlukla,
ana-babanın kötü davranışlarına yüklenirken, günümüzde,
çocuğun kendi temel kişiliğine daha çok ağırlık
verilmektedir. Sorunlu çocuklara, özellikle de okulla ilgili
sorunları olanlara bazı nitelendirmeler yakıştırılmış,
başlangıçta bu çocuklar “beyin hasarlı” çocuklar diye
nitelendirilirken, daha sonra bu terim “beyninde işlev
bozukluğu olan” biçiminde değiştirilmiştir. Daha sonra,
potansiyel olarak normal birçok erkek ve kız çocuğu,
“öğrenme yeteneğini yitirmiş” diye nitelendirilmiştir.
Günümüzdeyse, okulda başarısız çocuklar için en yaygın
olarak kullanılan terim “dikkati toplayamama bozukluğudur.
Son yirmi-otuz yıldır, özellikle Batı ülkelerinde, uzmanlar,
anne-babalara çocuklarının okuldaki davranışları
konusunda gün geçtikçe daha çok yardımcı olmaya
çaba göstermektedirler. Okul eğitimi eskiden çocuğa
öğretilmekte olan konuya ağırlık vermeye yönelikken,
gün geçtikçe, dikkat çocukların kendilerine yöneltilmektedir.
Günümüzde Batı ülkelerinde en çok üstünde
durulan alanlardan biri, çocuğun gelişme ya da “olgunlaşma”
düzeyi, yani, çocuğun okula başlamak için hazır
olma derecesidir. 1960 yıllarında çeşitli Batı ülkelerinde
yapılan araştırmalar, okulda başarısız çocukların büyük
bir yüzdesinin, yasanın öngördüğü yaşta (anaokulu
için beş yaş, ilkokul için altı yaş) okul için olgunlaşmamış
ve hazırlıksız olmalarından kaynaklandığını ortaya
koymuştur. Sağduyu da beş yaşında bütün çocukların,
beş yaşındaki çocuklardan beklenen ortalama performans
düzeyine ulaşamayacaklarını ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla, anaokulundaki beş yaşındaki ve ilkokuldaki
altı yaşındaki çocuklar, “öğrenmeye yeteneksiz”
oldukları ya da “dikkati toplayamama bozuklukları”
yüzünden değil, yalnızca yaşları için gereğinden ileri
bir eğitim aşamasına sokuldukları için başarısız olmaktadırlar.
Okula başlamadan önce, her çocuğun hazırlık derecesinin
-yani, gelişme düzeyinin- değerlendirilmesininöğrenme sorunları olan çocukların sayısında önemli ölçüde
azalma sağlayabileceğini deneyler göstermiştir.
Bu anlayış, büyük ölçüde yaygınlaşmıştır. Günümüzde
birçok eğitim sisteminde uygulanan testler sonucunda
bazı çocuklar, ilkokullara hazır olmadıkları anlaşıldığı
için, yasanın öngörmüş olduğu yaşa gelmiş olmalarına
karşın, ilkokulpncesi hazırlık sınıflarına alınmaktadırlar.
Toplumsal etkinlikler. Çocuk gelişmesi alanının geçirdiği
hızlı evrim, sağlanacak yeni bilgilerden çok, benimsenen
yeni yöntemler bakımından önem taşımaktadır.
Çocuk gelişmesi uzmanları günümüzde, çabalarını,
özellikle uzmanları ilgilendiren akademik araştırmalar
yerine, toplum içindeki çocukların gerçek sorunlarını
çözmek konusuna yöneltmişlerdir.
İlgi çekici ve oldukça etki uyandıran bir toplumsal
çaba, Head Start (“baştan avantaj sağlamak”) adı verilen
programdır. Yale Üniversitesi Çocuk Gelişmesi ve
Toplumsal Siyaset Bush Merkezi’nde, ABD’li ruhbilimci
ve eğitimci Edward Zigler’in 1965’te yönetmeye başladığı
bu program, düşük gelirli ailelerin çocuklarına
eğitimlerinde bir ön avantaj sağlama yolu olarak düşünülmüş,
bedensel, toplumsal-duygusal ve bilişsel bütün
davranış özelliklerine yardımcı olmak amacıyla
planlanmıştır ve gerek yoksul ailelerin erkek ve kız çocuklarına,
gerek bu çocukların ana-babalarına önemli
yardımlar sağlamıştır.
Zigler ve toplumsal yönü düşünen öbür uzmanlar,
bundan sonra daha da ötelere uzanmışlar, ABD’de,
okul çağındaki çocukların annelerinin % 70 kadarının
ev dışında çalıştıklarını ve çocukların günlük bakım gereksinmelerinin
çok yetersiz biçimde karşılanabildiğini
göz önüne alarak, yönetimi bu çocukların bakımında
daha büyük sorumluluk almaya yöneltmek için ciddi
çaba göstermişlerdir. Zigler, okullarda hem çocuk bakımının,
hem de aileye desteğin uygulamaya konulmasını
önermiştir.
Çocuğun beden bakımı, yakın döneme kadar öncelikle
çocuk hastalıkları uzmanlarının ve pratisyen hekimlerin
işi olmuştur. Ama, sağlık ile davranışlar arasındaki
sıkı bağın bilincine varıldıkça, çocuk gelişmesi alanı,
sağlık ve beslenme sorunlarına ağırlık vermek noktasına
uzanmıştır. Bu alandaki uzmanlar her yaştaki davranış
değişiklikleri ve farklı kişilik türleri konusunda ve
zor ya da sorunlu çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği
konusunda bilgi vermekle kalmayarak, birçok sağlık sorununu
önlemenin yolları konusunda önerilerde de bulunmaya
başlamışlardır. Günümüzde gelişmiş ülkelerde,
özürlü erkek ve kız çocuklar konusunda, özürlü çocuklar
için özel okullar açmak yerine, bütün çocukları
“genel öğretim sistemi” içine almak yolunda güçlü bir
eğilim vardır. Birçok okulda, genel eğitimin kapsamı
genişletilerek, eskiden çeşitli sorunları göz önüne alınarak
özel okullara yerleştirilmiş çocuklar da bu öğretimin
kapsamına alınmıştır.
Özet. Sonuç olarak, 100 yıldan kısa süre içinde çocuk
gelişmesi dalı, çocuklar büyüdükçe gözlemlenen çocuk
davranışlarının çeşitli yanlarına ilişkin istatistiksel incelemelere
ve anne-babalar ile öğretmenlere verilecek
uygulamalı bilgilere doğru gelişmiştir. İnsan davranışlarını
belirleyen ana etmenin kalıtım mı, yoksa çevresi mi
olduğu konusundaki başlangıçtaki çekişmeler bir yana
bırakılmıştır. Neredeyse her türlü çocuk işlev bozukluğundan
(otizm gibi aşırı işlev bozuklukları da dahil) anababayı
sorumlu tutulan freudcu görüşün doğru olmadığı
ortaya konmuştur. Küçük çocukları etkileyen aile yaşamı,
günümüzün dünyasında hızla değişmektedir. Bunun
sonucu olarak birçok çocuk gelişmesi uzmanı, yalnızca
bilgi sağlayan kişiler olmaktan çıkarak, çocuğunne olduğu ve davranışlarının nasıl değiştiği konlısunda
bilgi veren kişiler yerine, bütün çocukların yararına bilgileri
uygulayan kişiler haline gelmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir