CUMA GÜNÜ VE NAMAZI

Hutbede ashabına İslâm’ın esaslannı öğretir, gerektiğinde onlara bazı şeyler emreder, bazılarını da yapmayın derdi. Nitekim hutbe okurken camiye giren adama iki rek’at namaz kılmasını emretmiş, halkın omuzlarına basarak ilerleyen birine de «böyle yapma, otur» demiştir. Bir sual sorulduğunda veya başka bir sebeble hutbesini keser, soruya cevap verir, sonra hutbesine devam eder, tamamlardı. Gerektiğinde minberden iner; sonra çıkıp hutbesine devam ederdi. Nitekim Hz. Haşan ve Hüseyin için inmiş, onları alıp tekrar minbere çıkmış ve hutbesini tamamlamıştır. Hutbede icabında «ey filân gel, otur; ey filân namaz kıl!» diye seslenir, gerekeni emrederdi. İçlerinde ihtiyaç sahibi birini görürse halkı yardıma çağınr, teşvik eder, Allah’ı andıkça şehâdet parmağıyla işâret eder, ellerini kaldırıp yağmur duası yapardı. Cuma günü -gerektiğinde- biraz bekler, cemâat toplanınca mescide girer, cemâate selâm verir, minbere çıkınca kıbleye dönüp duâ etmez, yüzünü halka çevirip otururdu. Bilâl ezana başlardı. Bitirince Hz. Peygamber hemen kalkar ve hutbesini irâd ederdi. Minber yapılmadan önce savaşta bir yay’a, cumada da bir değneğe dayanarak hitâbederdi. Minber yapıldıktan sonra bunları da terketmiş ve hiçbir zaman eline kılıç alarak hutbe okumamıştır. Minber yapılmadan önce mescide konan bir hurma kütüğüne yaslanarak hitâbede bulunurdu. Minber yapılınca bu kütüğü terketmiş ve kütükten çıkan iniltiyi mescidde bulunanlar işitmiştir. Minberi üç basamaklı idi. Mescidin batısına konmuştu. Minber ile batı duvarı arasında bir koyun geçecek kadar mesafe vardı. Cumadan başka günlerde Hz. Peygamber minbere çıkıp oturunca yahut da cuma günü ayakta hutbe irâd ederken sahâbe ona doğru dönük vaziyette otururlardı. Kendileri ayakta birinci hutbeyi yapar, sonra kısa bir müddet oturur, sonra kalkar ve ikinci hutbeyi yaparlardı. Hutbe bitince Bilâl (r.a.) kamet getirirdi. Daha önce de cemâatin Ftasulullâh’a yaklaşmalarını, sükût içinde hutbeyi dinlemelerini söylerdi. (25) îbn Hişâmi’n nakline göre Rasülullah (s.a.)’ın ilk hutbesi şöyledir: 25) İbnu’l-Kayyim , ag. esr. C.: I, s. 117; el-Buhârî, K. el-Cumua, bâb: 20-36; T ab’ul-Âmira, C.: I, s. 219-224; Ebû-Dâvûd maa -A vnl’l-M a’- bûd, C.: I, s. 433 vd.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*