En yaygın tanımıyla, çevresindeki topraklara oranla çok
daha yüksek doğal arazi yükseltisi. Aslında dağ terimini
tanımlamak oldukça güçtür. Birçok kişi dağ ile yükseltiyi
birbirine karıştırır. Bazı haritalarda bile aynı tutuma
raslanır. Bunun başlıca nedeni eğim, özellikle de iklim
bakımından dağ izlenimi veren az çok yüksek bölgeler
bulunması ve bu yükseltilerin, çevre halkı tarafından
dağ olarak benimsenmesidir. Ama bazı yerlerde halk
(sözgelimi 2 000 m yükseltide yaşayan Orta Meksika
halkı), kendini dağlı saymaz. Gerçekten, söz konusu
bölgede sürekli karlar ancak 3 000 m yükseklikte başlar.
Öte yandan, tropikal kesimde yükselti farkları varsa
bile, bunlar kıyı dağlarına oranla çok az olduğu için,
haklı olarak “dağ” değil, “yüksek yayla” diye nitelendirilir.
Dağ, sarp kayalarla, yer yer otlak, orman ve buzullarla
kaplı, duru ve gür suların aktığı, iklimi sert, ulaşımı
güç bir dünyadır (dağların oluşumu için Bk. DAĞOLUŞ).
İklim ve bitki örtüsü. Bölgesel ayrıntılara bağlı olarak
değişmeyen bir dağ iklimi vardır. Başlıca özellikleri yağışların
çok, sıcaklığınsa düşük olmasıdır. Bu iki özelliğin
birleşmesi, kar yağışına yolaçar. Çünkü, biçimi bakımından
bir engel oluşturan dağ kütlesi, bulut kümelerinin
giderek yükselip, yoğunlaşma noktasını aşmalarına
neden olur ve büyük ölçüde yağışlı bir bölge oluşturur.
Yükselti arttıkça, atmosfer basıncı yerçekimiyle birlikte
azalır; buna bağlı olarak sıcaklık da düşer (ortalama
her 100 m’de 0,5 °C); yükseltinin artması, mevsimler
arasındaki farklılığı azaltır. Öte yandan, atmosfer basıncı
ile yerçekimindeki azalma, bitki örtüsünün yayılmasını
etkiler.Meksika’daki Orizaba dağında olduğu gibi, tropikal
dağlarda, yanardağın eteğinde savanadan ve balta girmemiş
ormanlardan, yapraklı ağaçlı ormanlara, kozalaklılara,
dağ otlaklarına, sürekli karlara geçilir. Yamacın
30-40 kilometrelik bölümünde sıcaklığın düşmesi ve
yağış rejiminin etkisiyle, tropikal bölgeden soğuk ve kutup
bölgelerine kadar yeryüzündeki bütün iklim evrimine
rastlanır. Muz ve kakao ağaçlarını kahve tarımı işletmeleri,
mısır, sonra buğday, çavdar, patates ekili topraklar,
en sonunda da çayırlar izler.
Bu bitki örtüsü sırasına Alpler’de de raslanır: Sözgelimi,
Valais’nin (Fransa) hiç değilse güneş alan yamaçlarında
bağları, tahıllar ve çayırlar izler; öte yandan, gölgeli
kuzey yamaçlarında orman açılmamıştır ve yamacı
örter. Tarım, ekip biçmeyi eğim engellemediği sürece,
öteki yamaçta yapılır.
Yamaçlar arasındaki iklim çelişkileri, aynı dağ sırasının
iki yamacını karşıtlaştırabilir. Sözgelimi alizelere
açık dağlarda, bütün yağışı toplayan rüzgârlı yamaç,
rüzgârsız ama rüzgârlı yamacın tükettiği nemden yoksun
olan öteki yamaçla karşıtlaşır. Aynı olay, Alp dağlarında
Fransa’ya bakan yeşil yamaç ile Akdeniz bitkileriyle
örtülü İtalya’ya bakan yamacı karşıtlaştırır. Batı
rüzgârı, bütün nemini bırakır ve Piemonte’ye inerken
ışınır. Bu kuru ve sıcak rüzgâra İsviçre’de “fön” denir;
fön rüzgârı, çığların düşmesine neden olur.
Hayvan topluluğu. Dağ ortamı, bitkileri olduğu kadar
hayvanları da büyük ölçüde etkiler. Sözgelimi, sürekli
olarak 4 000 m gibi yükseltilerde yaşayan lama, vb.hayvanlar üstünde yapılan araştırmalardan, bu tür hayvanların
kanındaki hemoglobinin, düzlüklerde yaşayanlarınkine
oranla oksijenle daha çabuk birleştiği ve
alyuvar sayısının da daha yüksek olduğu anlaşılmıştır.
Sıcakkanlı omurgalıların bedeni, özellikle sık tüylü
bir postla örtülüdür. Dağda kışın yağan karlar ya da sürekli
karlar, omurgalı hayvanların hareketlerini engeller.
Dağ yaşamına uymuş küçük memelilerin parmakları,
düzlükte yaşayanlarınkinden daha iridir; bazı kuşların
pençeleri de pullarla örtülüdür. Bütün bu hacim ve
yüzey genişlemelerinin nedeni, hayvanın kara batmasını
önlemektir. Öte yandan, dağ kemiricilerinin büyük
bir bölümü, gece sıcaklığın düşmesi nedeniyle, gündüz
yaşamına uymuştur.
Dağ ve insan. Günümüzde insanların çeşitli etkinlikleri
(ormanlardan tarla açma, tarımın yayılması), özellikle
de yol ve dağ evlerinin yapımı, dağdaki bitki örtüsü ve
hayvan topluluğunun yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.
Dağ, gerçekte insanlar için tehlikeli bir ortamdır. Ancak
belli ölçüde yaşamaya elverişlidir. Gene de, günümüzde
ekonomik açıdan önemi gün geçtikçe artmaktadır.
Bunun başlıca nedenleri, hidroelektrik sandallarının
kurulması ve genellikle kayak yapmaya bağlı kış turizminin
gelişmesidir.
TÜRKİYE’NİN DAĞLARI
Ülkemiz haritasına bakıldığında, başlıca sıradağların
Kuzey Anadolu ve Güney Anadolu’da kıyıya paralel
uzandıkları, doğuya doğru birbirlerine yaklaşıp sıkıştıkyer yanardağ konileri biçiminde tek tek dağlar yükseldiği
gözlenir. Karadeniz kıyısına paralel uzanan Kuzey
Anadolu dağlarından, doğuda Doğu Karadeniz dağlarında
Kaçkar doruğunun yükseltisi 3 927 m’yi, Verçenik
doruğunun yükseltisi 3 711 m’yi bulur; orta kesimde
Canik dağlarında 2 000 m’yi aşmaz; batı kesimde kıyıya
ve birbirlerine paralel 3 sıra halinde uzanan Ilgaz-Bolu
dağları, İsfendiyar dağları ve Köroğlu dağlarındaysa 1
500-2 500 m arasında değişir. Güney Anadolu’da Beydağları,
Sultan dağları, Bolkar dağları, Aladağlar, Tahtalı
dağlar, Binboğa dağları, Amanos dağlarını içeren ve
topluca Toros dağları diye adlandırılan dağlarda, Demirkazık
tepesinin yükseltisi 3 756 m’yi, Kaldı tepesininki
3 734 m’yi bulur. Doğu Anadolu’da, ülkemizin en
yüksek doruklarından Buzul dağını (4 116 m) ve Reşko
doruğunu (4135 m) taşıyan Hakkâri dağlarının yanı sıra,
Tendürek dağı, Süphan dağı, Nemrut dağı gibi tek tek
sönmüş yanardağ konileri ile ülkemizin en yüksek dağı
olan Büyük Ağrı dağı (5 137 m) ve Küçük Ağrı dağı (3896 m) yeralır. Batı Anadolu’daki dağların başlıcaları
Uludağ (2 543 m) ve Honaz dağı (2 571 m), İç Anadolu’daki
başlıca dağ Erciyes dağı (3 917 m), Güneydoğu
Anadolu’daki başlıca dağsa Karacadağ’dır (1 919 m).
dağ
09
Eki