DİLBİLGİSİ

DİLBİLGİSİ

DİLBİLGİSİ

DİLBİLGİSİ

DİLBİLGİSİ blş. i. Bir dili veya diller bütününü inceleyen bilim dalı. (Genellikle kelime hâzinesi incelemesi ayrı tutulur); Dilbilgisi XIX. yy.da gerçek bir bilim oldu. j| Bir dildeki ses, biçim, sözdizimi ilişkilerinin bütünü: bazı dillerin dilbilgisi çok sadedir. || Dilbilgisi kitabı, bilimsel veya günlük kullanımındaki kurallarıyle bir dili metotlu olarak öğreten kitap. (Eşanl. gramer.) | Genel dilbilgisi, bütün diller için geçerli kurallar koyan dilbilgisi, | Karşılaştırmalı dilbilgisi, birçok dil arasındaki kesin uygunlukları inceleyerek kaynakları bakımından bu diller arasında ilişkiler kuran bilim: Hint-Avrupa dillerinin, Sami dillerinin karşılaştırmalı dilbilgileri. j| Kuramsal dilbilgisi, dilin doğru olarak kabul edilen belli bir durumunu tanımlayan ve bunun kurullarını araştıran dilbilgisi. || Tarihî dilbilgisi, dil olgularının kökenini ve tarihini inceleyen dilbilgisi. |j Tasvirî dilbilgisi, bir dilin belirli bir durumunu tasvir eden dilbilgisi.
— ANSİKL. Dilbilgisi hem bir bilim hem bir sanattır. Bilim olarak dilbilgisi ya tarihîdir, ya tasviri: tarihi dilbilgisi bir dilin (veya birçok dilin) tarih içindeki gelişmesini inceler; tasvirî dilbilgisi ya bir dilin sistemini ya da bir dilin belli bir durumunda görülen dilbilgisi olgularını anlatmağa çalışır. Sanat olarak dilbilgisi kuralcı öğretime dayanır ve «doğru» konuşmak veya yazmak isteyenlerin öğrenmeleri gereken kuralları ortaya koyar. Bir dilbilgisi şu temel bölümleri kapsar: sesleri inceleyen fonetik ve fonoloji; biçimleri inceleyen (meselâ fiil çekimleri ve isim çekimleri) morfoloji; cümle yapısını inceleyen sözdizimi. En eski gramercilerin hintli olduğu sanılır: hintli gramerciler (en önemlisi Panini M.ö. IV. yy), sanskritçe günlük kullanımdan kalkmağa başladığı sırada bu dilin biçimlerini tespit etmeğe çalıştılar ve sanskritçenin seslerini en ince ayrıntısına kadar tasvir ettiler. Yunanlılarda, V. yy.ın büyük fikir akımları dil çalınmalarına yer verdi. Ama Batı’da dilbilgisinin kurucusu olarak Aristoteles kabul edilebilir: on dilbilgisi kategorisi’ni hazırlayan odur. Ne var ki Aristoteles’in gramer anlayışında mantık çok ağır basar. Helenistik devirde İskenderiyeli filologlar metinler üzerinde incelemeler yaparken ister istemez dilbilgisiyle de ilgilenmek zorunda kaldılar. Bu filologlardan biri, TrakyalI Di-onysios M.ö, I, yy.da Dilbilgisi Sanatı başlığı altında batı dünyasınca bilinen ilk dilbilgisi kitabını yazdı. Romalılar her işte olduğu gibi dilbilgisinde de pek orijinal bir şey getirmeden metotlu bir şekilde çalıştılar. Yaptıkları bütiin iş yunan gramercilerinin doktrinlerini latinceye uyarlamak oldu. Donatus’un (M.S. IV. yy.) dilbilgisi kitabı uzun yıllar boyunca Batıdaki dilbilgisi araş-
tırmalarının temeli olmuştur.
Ortaçağda batı ülkeleri Donatus’un dilbilgisi kitabından yararlandılar. Donatus’un gramerini halk dillerine uygulamak için gösterilen çabalardan pek sonuç alınamadı. Buna karşılık İslâm ülkelerinde (İspanya dahil), müslüman ve yahudi dilbilginleri, arapça ve ibranice’nin kurallarını büyük bir başarıyle tespit ettiler. Batı dillerinde gerçek dilbilgisi kitapları ancak Rönesans devrinde hazırlandı. İlk dilbilgisi kitabı Antonio de Nebrija’nın 1492’de yazdığı Castilla dili grameridir.
Port-Royal Grammaire’i ile başka bir akım ortaya çıktı. Bu eseri hazırlayanların amacı dilbilgisini mantık ölçülerine uydurmaktı. Bu fikir, XVIII. yy.da dil ile düşünce kuralları arasındaki bağları meydana çıkarmağa çalışan genel dilbilgisiyle (Beauz^e, Condillac, Dumarsa’ıs, Destutt de Tracy) tekrar ele alındı. Ayrıca XVIII. yy.da, büyük klasik eserlerin dilbilgisi yönünden açıklanmasına dayanan bir «arı dil» akımı ortaya çıktı. Tarihî dilbilgisi bu akımın karşısında yer aldı. 1833*te alman filologu Bopp, sanskritçenin bulunmasından yararlanarak Hini-Germen Dillerinin Karşılaştırmalı Gra-meri’ni hazırladı. Bopp’un izinde yürüyen Friedrich Diez Roman Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri’ni yazdı. Karşılaştırmalı dilbilgisinden doğan tarihî dilbilgisi bundan böyle dil olgularına a priori açıklamalar yerine tarihî açıklamalar getirdi ve kullanım değişikliklerini belirtti. Tarihî dilbilgisi çalışmaları büyük ölçüde gelişti. Ama, XX. yy.da önceleri dilbilimciler tarafından bir kenara itilen tasvirî dilbilgisi de bilimsel inceleme konusu oldu.
Zamanımız dilin bütün görünüşlerini ince* leyen ve dilbilgisi öğretiminin mükemmelle şmesine katkıda bulunan çalışmalar bakımından çok zengindir.
İlk türk grameri olarak, Kâşgarlı Mahmud’-un (XI. yüzyıl) henüz elimize geçmeyen Kitabı Cevahir-ün-Nahv fi Lûgat-it-Türk’ü (Türk Dilinin Nahiv Cevherleri Kitabı) kabul edilmektedir. Zemahşerî’nin Mukaddi-met-ül-Edeb’i de devri için önem taşıyan gramerler arasındadır. XIV. yy. in sonunda Ebu Hayyan’ın arapça Kitab-ül-Idrak U Lisan-il-Etrak’i (Türklerin Dilini öğrenme Kitabı) [yazılışı 1894, basımı 1931] elimize geçen ilk türk grameridir. Sözlük ve dilbilgisi bölümlerinden ibaret olan eser, arapça gramer kitapları düzeninde hazırlanmıştır.
BergamalI Kadri Efendinin 1530’da yazdığı Müyessiret-ül-Ulûm (ilimleri Kolaylaştıran) [1946], ana kurallarını kapsaması bakımından Batı Türkçesinin ilk gramer kitabıdır. Yazar kendinden önceki türk gramer yazarları gibi eserlerinde türkçe kuralları ve kelimeleri arapça kurallara ve yazılışlara uydurmağa çalışmıştır.
XIX. yy. m ikinci yarısının ilk yıllarında sade Türkçeye doğru bir gelişme başladı. Bu devirde Mehmed Fuad ve Ahmed Cevdet Paşaların yazdığı Medhal-i Kavaid (1851), Kavaid-i Osmaniye (1865), Kavaiâ-i Türkiye (1875) görülür. Bu devirde yazılan öteki dilbilgisi kitapları arasında, Abdullah Ram iz Paşanın Lisan-ı Os manînin Ka-vaidini Havi Emsile-i TürkVsi (1866), Süleyman Paşanın îlm-i Sarf-ı TürkVsl (1875), Selim Sabİt’in Sarf ve Nahv-ı OsmanVsi (1881), Abdurrahman Fevzi Efendinin Mik-yas-ül-Lisan Kıstas-üI-Beyan’ t (1882), Ali Nazîma’nın Lisan-ı OsmanV si (1880), Mehmed Rıfat’ın Külliyat-ı Kavaid-i Osmaniye* si (1885), Şemseddin Sami’nin Nev Usul Sarf-ı Türkî’si (1892), Necip Âsım’ın Osmanlı Sarfı (1894), Mehmed Rifaı’m büyük Hace-i Lisan-ı OsmanVsı (2 cilt, 18941895) sayılabilir.
Meşrutiyet yıllarında okullarda genellikle Şeyh Vasfi Efendinin Mufassal Yeni Sarf-ı OsmanV si ile Mufassal Nahv-i Osmant1 si (1901), Hüseyin Cahid’in Türkçe Sarf ve Nahv’i (1908) ve Ahmet Cevat’ın (Emre) Lisan-ı OsmanV si (1912) okutulmuştur. Cumhuriyetten sonra yayımlanan yeni gramer kitaplarından başhcaları şunlardır: İbrahim Necmi Dilmen. Türkçe Gramer (2 cilt, 1939); Ahmet Cevat Emre, Türk Dilbilgisi (1945), Osmanlı Edebiyatına Hazırlık Dersleri (1948), Dilbilgisi Dersleri, I, II (1951); Tahsin Banguoğlu, Ana Hûtlarıyle Türk
Grameri (1940), Türk Grameri, I. Sesbilgisi
(1959); Tahir Nejat Gencan, Dilbilgisi I, II (1950-1951); Muharrem Ergin, Osmanlıca Dersleri (1958), Türk Dil Bilgisi (1958); Faruk K. Timurtaş, Osmanlıca I (1962); Kemal Demiray, Temel Dilbilgisi (1963); Haydar Ediskun, Yeni Türk Dilbilgisi (1963) v.d, Avrupa’da Türkiye Türkçesi üstüne çalışmalar XVI. yy.ın sonunda başlamıştır. Avrupa’da ilk Türkiye Türkçesi gramerini alman
H. Megiser yazdı: Institutionum Linguae Turcicae, Libri Quatuor (1612).
XIX. yy.da Avrupa’nın bazı ülkelerinde (İtalya, İngiltere, Fransa, Rusya) doğu dilleri yanında Osmanlıcayı da öğrenmek ve Öğretmek amacıyle birçok okul ve enstitü açıldı, üniversitelerde kürsüler kuruldu, sözlük ve dilbilgisi kitapları yayımlandı. Yabancı dillerde yazılan bu dilbilgisi kitaplarının en önemlileri şunlardır: A, Ti-etze, Grammatik und Lehrgang des Türkischen (Türk Dilinin Grameri ve öğretim Metodu) [1943]; J. Németh, Türkische Grammatik (Türkçe Gramer) [1916]; L. Rasonyi, Török Nyelvtan (I960); Ettore Rossi, Manuale di Langua Turca, / (1939); i. W. Redhouse, A Simplified Grammar of the Ottoman-Turkish Language (Osmanlı Türkçesinin Basit Grameri) [1884]; G. L. Lewis, Teach Yourself Turkish (Kendi Kendine Türkçe) [1953] ve Türkish Grammer (Türkçe Gramer) [1967]; J. Deny, Grammaire de la Langue T urque, Dialecte Osmanli (1912) [türkçe tercümesi Türk Dili Grameri, Osmanlı Lehçesi (1941-1953)]; A. N. Kononov, Grammatika Turetskogo Yazıka (Türk Dili Grameri) [1941] ve Grammatika Sovre–mennogo Turetskogo literatumogo Yazıka (Çağdaş Türk Edebî Dili Grameri) [1956], v.d. Bunlardan başka birçok yerli ve yabancı dergide Türkiye Türkçesi üzerine çok sayıda inceleme yayımlandı. Bugüne kadar türk dillerinin bir karşılaştırmalı (mukayeseli) grameri yazılmamış olmakla beraber, bu alanda yapılan çalışmalar oldukça de* ğerlidir: W. Radloffun Vergleichende Grammatik der Nördlichen Türk-sprachen
I, Phonetik (Kuzey Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri, I Fonetik) [1882-1883]; Ahmet Cevat Emre’nin Türk Lehçelerinin Mukayeseli Grameri, I. Fonetik (1949); Philologia Turcicae Fundamenta I (Türk Dili Elkitabı) [1959]; rus türkologu N. K. Dimitriev’in başkanlığında hazırlanan Issledovaniya po Sravnitelnoy Grammati-ke Tyurkskih Yazikov (Türk Dili üstüne incelemeler) [/ Fonetika, 1959; II Morfología, 1956; III Sintaksis, 1961; IV Leksika, 1962]; A. Dilaçar’ın Türk Diline Genel Bir Bakış (1964) adlı eseri. (-> Bib-liyo.) [ML] DİLBİLİM blş. i. Konusu dilleri incelemek olan bilim dalı. Eşanl. LENGOîSTİk. ¡I Dural dilbilim, dilin gelişimini belli bir döneminde inceleyen dilbilim. |[ Görev sel dilbilim, belli bir dildeki fonemleri görev lerine göre sınıflayan ve anlatan modern dilbilim öğretisi. (Görüş açısı yapısal dilbilime sıkı sıkıya bağlıdır; gerçekten de, bir dil olgusunun görevi, dil sistemindeki yerinin ve bu sistemdeki öteki dil olgularıyle olan ilişkilerinin etkisi altındadır). ¡¡ Yapısal dilbilim, dünya dillerinin yapı’larını belirlemeyi, yani belli bir dil sisteminin farklı bölümlerini birbirine bağlayan temel. (Yapısal dilbilim geleneksel dilbilim tasvirlerinden elde edilen malzemeleri rasyonel bir şekilde kullanarak dilbilimin son zamanlarda büyük hamleler yapmasına imkân verdi.) [Bk. fonolojî.] ANSiKL. Konu. Dilbilimcilerin çalışmaları başlıca üç dala ayrılır: tasvirî dilbilim, tarihî dilbilim ve genel dilbilim; kendi aralarında sıkı bağlar bulunan bu üç dalın her birinde hem somut olgular üzerinde hem de nazarî ve genel araştırmalar yer alır. Tasvirî dilbilim konuşulan veya bugün ölü kabul edilebilecek dil biçimlerini ayrıntıla-rıyle bilmeye çalışır; ama kendi tasvir metotlarını da kurmak zorundadır. Tarihî dilbilim, çeşitli dillerin evrimini ye eğer mümkünse,insan dilinin genel evrimini anlatır, dillerin evriminin genel sürecini inceler; başlıca dallarından biri (karşılaştırmalı dilbilgisi) her dile uygulanabilecek bir karşılaştırma metodu hazırlar. Genel dilbilim, diller bütünü hakkında derlenen verilerin sentezini yapar (özellikle dillerin tipolojisini
DİL
kurmayı dener), ama başlıca konusu dillerin i§leme şartlarını (senkronik dilbilim denen «dil durumlarının» incelenmesi) ve evrimini (ıdiyaksonik dilbilim) genel olarak inceler. Dilbilim, yazılı belgelerin incelenmesini ve aktarımını konu seçen filoloji*den farklıdır. İnsan faaliyeti olarak dilin incelenmesi, oldukça kaypak bir terim olan dil felsefesi kavramı içinde yer alan genel düşüncelerden ve öteki insan bilimlerinin sınırlarında dolaşan kesin bilimsel araştırmalardan meydana gelir. Bir sosyal kurum olarak dili inceleyen dilbilim, sosyolojinin bir parçasıdır. Dilin psikofizyolojik görünümlerinin incelenmesi açısından dilbilim, insan organizmasını inceleyen bilimlerin bir koludur; sesleme (konuşma) ve işitme mekanizmasının araştırılması fonetikçilerin işidir; bu bakımdan fonetikçilerin çalışma alanı ikiye ayrılır: fizyoloji açısından (konuşma) fonetik ve ses fonetiği (ses dalgalarının yapısının ve algılanmasının incelenmesi).
Dilbilim, dilin patolojisini (söz yitimi) üzerine yapılan araştırmalardan yararlanır. Çocuk dilbilimi (dil edinme) alanında dilbilimci ve psikologlar işbirliği yaparlar.
• Tarih. Dilbilim henüz yeni bir bilimdir. Bilim dalı olarak önce «karşılaştırmalı filoloji» biçimiyle ortaya çıktı. Diller arasındaki bazı akrabalıklar çok çabuk bulundu (Sami dilleri: X-XI. yy.; roman dilleri: XVI. yy.dan itibaren karşılaştırma metodunun uygulanması). XVI. yy.da çok sayıda farklı diller biliniyor ve coğrafî bakımdan birbirinden uzak Hint-Avrupa dilleri arasındaki benzerlikler ortaya çıkarılıyordu (Sans-kritçe ve İtalyanca); önemli karsılaştırmacı çalışmalar XVIII. yy.da^ başladı; ama karşılaştırmalı dilbilgisi sağlam metodunu ancak XIX. yy.da Hint-Avrupa dilleriyle (özellikle Sanskritçe) ilgili bilgilerin gelişmesiyle belirleyebildi. Dil tiplerini karşılaştırmağa yönelen Rask’ın denemeleri ve metotlu karşılaştırmanın büyük öncüsü Bopp’un araştırmalarından sonra karşılaştırmalı dilbilgisi metotlarını, elde ettiği sonuçların kapsam ve sınırlarını tayin etti. Brugmann gibi «yeni gramerciler»’in çalışmaları sayesinde 1870-1880 arasında kesin ilerlemeler oldu. Hint-Avrupa dillerinin karşılaştırmalı dilbilgisi için hazırlanan metotlar bütün dil ailelerine uygulandı. Karşılaştırmalı dilbilgisinden başka bütün tarihî dilbilim de büyük ölçüde gelişti, mükemmelleşti ve coğrafî dilbilim kazançlarından yararlandı (Fransa’da 1900’e doğru dil atlaslarının yapılması).
Genel dilbilimden önce XVII. ve XVIII. yy.da dili evrensel zihin kanunlarının bir uygulaması olarak gören genel dilbilgisi vardır. Tarihî dilbilimin ağır basmasına yol açan pozitivist düşüncenin etkisiyle XIX. yy.da genel dilbilgisi terkedildi. Tarihî dilbilimin sağladığı kazançlar sayesinde XIX. yy.ın sonunda ve özellikle XX. yy.m başında dilbilimciler, önce tabiat bilimlerine, fiziğe, psikolojiye bağlamak istedikleri kendi bilim dallarının ana konusunu bağımsızlığa kavuşturdular. Bunun üzerine dillerin işlemesi konusundaki genel düşünceler dilbilimcilerin, çalışmalarında daha da büyük bir yer tutmaya başladı. Genel dilbilim tarafından işlenmekte ve böylece tarihî dilbilim yeni görüşlerle zenginleşmektedir.
• Metot ve sonuçlar. Dilbilimin mümkün olduğu kadar sağlam ve geniş malzemeye ihtiyacı vardır; dil kelimesi aslında konuşulan dili ifade ettiği için bu malzemeleri de ancak konuşulan dilde bulabiliriz. Coğrafî dilbilim soruşturmaları önceden hazırlanan soru cetvelleriyle yapılır. Fonetik, telaffuzların incelenmesinde (radyografi) ve sözün çözümlenmesinde (spektrografya metotları) bugün değişik araçlardan yararlanmaktadır.
Diller üzerinde yapılan araştırmalar her bölgede aynı seviyeye varmamıştır. Bilinip çözülmemiş dil (etrüsk dili) sayısı çok azdır; ama Afrika, Amerika veya Asya’nın birçok bölgesi henüz taranmamıstır.
Dillerin belli kurallara uyarak geliştikleri bilindiğinden (fonetik kurallar) tarihî dilbilim aynı kaynaktan gelen dillerin arasındaki akrabalıkları ve evrim süreçlerini ortaya çıkarabilecek karşılaştırmalı bir metot kurabilmiştir. Tarihî dilbilim, ilişki halindeki
Foto. N. Erkrtıç (MEYDAN) .
dillerin karşılıklı etkilerini giderek daha çok gözönünde tutmaya başlar ve böylece akrabalık kavramı yanı sıra ilişki kavramını da geliştirir, insan dilinin kaynaklarına gelince, bu kaynaklar tartışmalıdır; ilkel top-lumların dili medenî topluluklarınki kadar karmaşık ve çeşitlidir.
Genel dilbilimde bugün iki düşünce hâkimdir: dilin sosyal niteliği ve sistemli düzeni. Dil, kendine göre evrim şartları ve kendine has bir değişmezliği olan sosyal bir kurumdur; dil, topluma dayanır ve onu geniş çapta yansıtır, ama aralarında ne kolayca farkedilebilecek uygunluklar, ne de evrimlerinde tam bir paralellik görülür. F. de Saussure’ün düşüncesi (dil, içindeki bütün unsurların birbirine bağlı olduğu bir sistemdir) çağımızda genel dilbilim büyük yeniliğin temelidir; çağdaş dilbilimciler dil unsurlarının görevlerini belirlemeğe (görev-sel dilbilim) ve birbirleriyle karşılaştırılarak tanımlanan bu görevlerin yapılar halinde nasıl düzenlendiklerini (yapısal dilbilim) göstermeğe çalışırlar. Bu görüşler, önce, yapısı bakımından ses malzemesini inceleyen fonolojide ele alındı (Prag okulu ile N.S. Trubetskoy’un çalışmaları). Yapısalcı hareket bugün bütün dil görünümleriyle ilgilenir, çeşitli ve oldukça soyut biçimlerde ortaya çıkar. Bu doktrinler çok teknik tasvir metotlarına dayanır: bunlardan biri Kopenhag okulu tarafından uygulanan Glossematik, öteki de davranışçılığın ve L. Bloomfield’in etkisinde gelişen amerikan yapısalcılığıdır. (Bk. EKCÎLT)
♦ Dilbilimci i. Dilbilim uzmanı. (-» Bib-liyo.) [IM\
DİLEK i. (dilemek’ten dile-k). isteme, arzu etme: Bu dervişlik bir dilektir / Bilene büyük örnektir (Pir Sultan Abdal). || Dilenen, istenen şey, istek, arzu: Hattâ bir düşünüşe göre bir dil, bir dilek, bir kültür altında birletecek bu insanların vatanının adı Turan olacaktı (Ş.S. Aydemir). || Dilek etmek (eylemek), arzu etmek, bir şey istemek: Dünya döner çarkı felek / Yeter eylediğim dilek ! Altı kızlar altı kızlar (Halk türküsü).
— Leng. Dilek kipi, arzu belirten kip. || Dilek şart. Bk. ŞART.
♦ Dilekçi i. Yeni. Dilekçe veren kimse. Esk. M

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*