DİNİN TARİFİ :
Dinin lügat manası: Âdet, yol, itaat ve inkıyad, alâmet ve ceza mânalarına gelir. Istılahı anlamı üzerinde din tarihi araştırıcıları ve sosyologlar ayrı ayrı fikir beyan etmişlerdir. Bu fikirlerden sosyologlarırrki, sosyoloji sahasında kalmak şartiyle büyük bir önem taşımaz. Zira dinlerin çok sayıda olmaları ve birbirlerinden ayrı özellikler göstermeleri «Efradını câmi ve ağyârını mâni» bir tarifin yapılmasını güçleştirir.
Dinler tarihi araştırıcıları ise kendilerine has birer târif yapmışlardır. Bu tariflerin hepsi çeşitli özellikler taşıdığından mükemmel oldukları kabul edilemez. Yalnız, şurasını söylemek lâzımdır ki, bu tariflerde hakikatin muhtelif cepheleri aydınlatılmıştır. Dinler tarihi araştırıcılarından etnolog Frazer, dini; «İnsanla onun inandığı tabiat üstü ilgiler.» olarak târif eder ki bu târifin doğru olabilmesi için Allah fikrinin dinde esas sayılması icap eder. Böyle olunca da Budizm Ve Ja1- nizm (1) gibi bâzı dinler târifin dışında kalır. Durkheim ise dini: «Din eşyayı ve fiilleri kutsal ve kutsal dışı diye ikiye ayıran bir inançlar sistemidir.» diye târif eder. Kanaatimce bu târif de eksiktir. Zira kutsal olan varlıklar tabiat üstünde oldukları gibi tabiat içinde de olabilirler. Max Müller, dinin tarifini daha geniş tutarak: «Din, insana muhtelif adlar ve dtğişen şekiller altında sonsuzluğu kavramak iktidarını veren, zihnin bir istidadı, kudreti ve hassasıdır.» (2) şeklinde yapmıştır. Bu târif e göre din, aklın ve duygunun kavrıyam’yacağı bilinmiyene müteallik inançlar ve işlemler sistemi oluyor. Evrimci felsefenin kurucusu H. Spencer, dini: «İnsan zekâsının üstüne çıkan her yerde hazır ve nazır bulunan bir varlığa inanç…» (3) olarak tarif e- derken ilkel milletlerin dinlerini nazan dikkate almıyor
Meşhur filozoflardan Kant, dini târif ederken semavî dinlere karşı bir sempati göstererek: «Din, vazifelerimize İlâhî emirler gibi bakmaktadır.» diyerek, ilkel dinleri târifin dışına bıraktığı gibi, dinî olmıyan bâzı vazifeleri dinî vazifelermiş gibi göstermiştir.
Dinler Tarihi Profesörü Hilmi Ömer Eudda, dini en oüzel şekilde târif e- derek: «Dinsel olan olaylar, inanılması mecburî cian îtikaflar ile bu îtikadlara bağlı ve îtikadlarda bulunan belirli esaslara ait mucyyen hareketlerden ibarettir. Bu cinsten olan oiaylar.n az çok düzenlenmiş ve sistemleşmiş şeklinin hepsine birden din denir.» (4) demiştir. Bu târifde, dinlerde bulunan veya bulunması lâzım gelen inanma ve kulluk etme îtikad ve ibâdet, akîde ve a- mel unsurları mevcuttur.
İslâm dini âlimleri dinin târifini Âl-i İmrân ve Kâfirûn sûresinden ilham alarak yapmışlardır. Bu itibarla İslâm dininin tesiri altında yalnız yalnız semavî dinlerin tarifi yapılmıştır. Bu tarifler içinde en-güzeli A. Hamdi Akseki’nin: «Din, Allah Teâiâ tarafından vaz’olunmuş İlâhî bir kanundur.» (5) şeklinde Keşşâfu Istılhat-ül-Fünûn’dan yaptığı nakildir (6).