DİZGİN
DİZGİN i. (dizmek’ten diz-gin). Saraçl. ve
Binic. Binek hayvanlarının gemine bağla¬nan ve hayvanı yönetmeğe yarayan kayış: Kör Şaban, dizginlere gaddarca asılıp hay¬vanı art ayakları üstüne kaldırdı (K. Tahir). Dizginleri yakalayarak yüksek çerkez eğeri¬nin üstüne atladı (Sabahattin Ali). [Bk. AN- sİkl.] ü Dizgin ağzı, başlık takımının gemli¬ğe toka ile bağlanmış, dikili bir gem taşı¬yıcının bulunduğu dizgin kısmı. || Dizgin başlığı, dizginin kulakların arkasına geçen kısmı. || Dizgin kolu, sürücünün koşum ye¬rine oturduğunda elinde tuttuğu dizgin kıs¬mı. || Dizgin tesiri, süvari tarafından atı¬na, bir dizgin hareketi ile gideceği yönün belh edilmesi. (Genellikle dizgipin beş uy¬gulama biçimi vardır.) ¡| Dizginleri ayarla¬mak, doğrultmak. || Dizginleri gevşetmek, elle dizginlerin sıkılığını azahmak. Mec. Davranışlardaki sertliği, sıkılığı azaltmak.
|| Besinci dizgini almak, düşmemek için ye¬leye yapışmak veya eyer kabzasını tutmak. || Büyük dizginler, üç veya dört beygirli koşum¬larda, boştaki beygirleri yönetmeye yara¬yan dizginler. || İtalyan biçimi dizgin, yan yana koşulu iki atın-yönetilmesini kolay¬laştıran, iç kısmı çapraz dizgin. 1| Uzun dizginler, arabaya koşulmuş bir beygiri i¬dare etmek için kullanılan dizginlere benzer dizginler. (Süvari bunu bazen yular yerine kullanır, kendisi dairenin merkezinde a¬yakta durarak beygiri bir daire üzerinde çalıştırır ve dizginleri beygiri yumuşatmak veya yatıştırmak için kullanır.)
— çeş. dey. Dizgin etmek (eylemek). Esk. Hızla atılmak: Tek dizgin etme, halk ediyor inkisârdır (Muallim Naci). Atı¬na binende eyledi dizgin / Alayları çatıp eyledi bozgun (Köroğlu). || Dizgin kısmak, hükmetmek, baskıyı arttırmak: Onlar şah¬landılar, ben dizgini kıstım (A.H. Tanpı- nar). || Dizgine vurmak (çarpmak), durdur¬mak. || Dizginleri ele vermek (veya dizgin¬leri başkasına kaptırmak), başkasının yöne¬timine geçmek: Niçin, bilmem, dirilerin ve-rilmiş / Dizginleri ölülerin eline (Z. Gökalp).
|| Dizginleri ele almak (elinde toplamak), bütün yönetimi eline almak: Üzerinde, va¬zifesinden sıkılmışa, dizginleri elinde toplı- yamamışa benzeyen bir hal seziliyordu (Ş. S. Aydemir). || Dolu dizgin. Bk. DOLU.
— ANSiKL. Saraçl. ve Binic. Gem, iki çift dizgin’den ibarettir: bir çifti kantarma ağızlığına (kantarma dizgini), öbür çifti baş¬lığa (başlık dizgin) tespit edilmiştir. Bşşlık dizginleri, genellikle ortasında, halkası ile birleştirilmiştir, böylece onlardan her biri¬nin bir kelepser’in halkalarından geçmesini sağlar. ‘
— Arkeol. Atın ehlileştirilmesinden ye te-kerleğin bulunmasından sonra dizgin de kullanılmağa başlanmıştır. M.ö. III. binin birinci yarısında Mezopotamya’da Teli-Agrab kültüründen çıkan 3 atlı araba ye arabacı figüründe dizginler açıkça görülür. Bu de¬virden sonra ortaya çıkan Asuı, Hitit, U¬rartu, Pers ve daha birçok kültürlerden ele geçen kabartma ve heykellerde de diz¬gin vardır. En eski devirden beri kullanı¬lan malzeme kendir, kenevir ve deridir.
M.ö. III. bine ait Altay buluntularından atın ehlileştirildiği ve arabada kullanıldığı anlaşılmaktadır. Atlar eski ren geyiklerinin yerini almış ve dizginlenerek arabalara ko-şulmuştur. Güney Sibirya’da Minusinsk böl-gesindeki Andronovo kurganında ele geçen buluntulardan M.ö. II. binde dizgin kulla¬nıldığı anlaşılır. Bu tarihlerden sonra Altay ve Orta Asya’da atlar dizginlenerek kulla¬nılmağa başlanmış ve böylece hayatın ayrıl¬maz bir parçası haline gelmiştir.
+ Dizginlemek geçi. f. Dizgin takmak. || Mec. Buyruğu altına almak, taşkınlığını önlemek: Aşırı duygularını dizginledi.
+ Dizginsiz sıf. Dizgini olmayan. || Mec. Aşırı, başı boş, engel tanımayan, ölçüsüz: Dizginsiz bir ihtiras, (ML)