wiki

DOKSANÜÇ HARBİ

3DOKSANÜÇ HARBİ; Aim. Der Krieg (m) de s 93, Fr. Guerre (f) de Van 93, İng. The 93 war. Son asır Türkiye târihinin dönüm noktalarından birini teşkil eden ve Rumî 1293 târihine Tasladığından târihimize “Doksanüç Harbi” diye geçen 1877- 1878 Osmanlı-Rus Harbi. Çarlık Rusya’sı; asırlık emellerini gerçekleştirmek için Osmanlıları Avrupa’dan atmak, İstanbul’u ele geçirerek sıcak denizlere inmek, Hıristi- yanları ve özellikle Islavları korumak bahânesiyle Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmaktaydı. Bu husus harbin en önemli sebebini teşkil edecektir. Os- manlı ülkelerine saldırmayı millî bir hedef kabûl eden Rusya, Kırım Hanlığını istilâ etmiş, Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarını almış, Volga boyla1
rındaki Türk ülkelerini istilâ ederek Türkistan’a ilerleyip kuzey kısımlarını elde etmişti. 1853 Kırım mağlûbiyeti, Rusların bu emellerini bir müddet için durdurmuştu. Ancak Rusya, büyük bir gayretle eski birliğini sağlamış ve Kırım mağlûbiyetinin acısını çıkarmak için fırsat gözetmeye başlamıştı. Os- manlı Devletinin toprak bütünlüğüne en çok taraftar olan Fransa’nın 1870 yılında Prusya karşısında ağır bir mağlûbiyete uğraması kuvvetler dengesinin Osmanlılar aleyhine bozulmasına yol açmış ve Rusya beklediği fırsatı elde etmişti. Bunu değerlendiren Rusya, Paris Antlaşmasının Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurulmaması hakkındaki maddelerini tanımadığını resmen îlân edip, bu teşebbüsünü Londra Konferansında tescil ettirdi. B öylece Rusya, Karadeniz’de kuvvetli bir donanma meydana getirme imkânına sâhib oldu. Bu gelişmeden sonra Rusya, Panislavizm fikirlerini Balkanlarda yaymak için Moskova’da bir kongre topladı. Rus Panislavistleri, Bosna-Hersek ve Bulgaristan Islavlarım ayaklandırmak için Balkanlarda yoğun propagandaya giriştiler. Ayrıca Romanya ve Karadağ’da birer teşkilat kurdular. Rusya bu tür faaliyetlerinden başka Osmanlı Devletine de baskı yapmaktaydı. Sadrâzam Mahmud Nedim Paşa, Bulgarların Fener Rum Kilisesinden ayrılarak millî bir kilise kurmalarını kabul etti. Böylece Bulgarların siyâsî bağımsızlıklarına yol açıldı. Çok geçmeden Panislavizm propagandası etkisini gösterdi. İlk olarak Bosna-Hersek eyâletindeki Hıristiyanlar ayaklandı. Daha bu isyân bastırılmadan yine Rus tahrikiyle Karadağlılar ve Sırplar da ayaklandılar. Osmanlı Devleti bu iki isyânı bastırınca bunlar Avrupa devletlerinden yardım istediler. İşe karışan Rusya, Osmanlı Devletine Karadağ ve 2Sırbistan’la anlaşma yapması için ültimatom verdi. Bunun üzerine muhtemel bir savaştan çekinen Avrupa devletleri Balkan meselesini görüşmek üzere İstanbul’da bir konferans tertib ettiler (23 Aralık 1876). Aynı gün Osmanlı Devleti Konferansın çalışmalarına mâni olmakiçin Kânun-i Esâsî’yi îlân etti. Çalışmalarına devâm eden Tersâne Konferansına Osmanlı Devletinden başka İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya katıldı. Yabancı delegeler önceden hazırladıkları metni Osmanlı delegelerine sundular. Buna göre, Osmanlı askeri, Karadağ ve Sırbistan’dan çekilecek, Bulgaristan’da doğu ve batı Bulgaristan adı ile iki ayrı eyâlet kurulacak ve Bosna- Hersek’le birlikte bu iki eyâlete muhtâriyet verilecekti. Osmanlı Devletinin bu şartları kabul etmemesi üzerine konferans dağıldı. Konferansa katılan İngiltere Başmurahhası Hindistan Nâzın Lord Salisbury, savaşı önlemek husûsunda çok gayret gösterdi. O, Midhat Paşanın aksine, bir savaş çıktığında İngiltere’nin Osmanlı Devletine yardım etmeyeceği kanâatindeydi. Lord Salisbury Sultan İkinci Abdülhamîd’le de görüşerek durumun vehâmetini îzâh etti. Pâdişâh savaş istemiyordu, fakat savaş isteyen devlet adamlarının baskısı altında idi. Bun- lann başında Sadrâzam Midhat Paşa ve Harbiye Nâzın vekili Müşir Redif Paşa geliyordu. Midhat Paşanın teşvikiyle yüksek medrese talebesi sokaklara dökülüp Pâdişâhın penceresi altına kadar giderek “Harb istiyoruz!” diye bağırdı. Tersâne Konferansında müsbet bir netice alınamayınca Londra’da bir konferans daha toplandı. Bu konferansta Bâbıâlî’ye Tersâne Konferansının kararlarından daha hafif ıslâhât şartları teklif edildi, ancak Osmanlı devlet adamları bu teklifi de reddettiler. Londra protokolünün Osmanlılar tarafından reddedilmesinden sonra Çar, Karadağ’a sâdece Nikşik kazası bırakılırsa savaşı önleyebileceğini Bâbıâlî’ye bildirdi. Ancak bu teklif de sadrâzam İbrahim Edhem Paşa tarafından reddedildi. Avrupa devletlerinin savaşa mâni olma teşebbüsleri başarısız kalınca, Rusya 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devletine savaş îlân eti. Sırbistan, Ro
manya ve Karadağ prenslikleri de Osmanlı Devletine isyân ederek Rusya’nın yanında yer aldılar. Yunanistan da düşmanca bir tavır takınınca Os- manlı Devleti savaşta yalnız kaldı. 93 Harbi, Tuna ve Kafkasya cephelerinde cereyan etti. Tuna cephesi başkumandanı, Serdâr-ı ekrem Müşir Abdülkerim Nâdir (Abdi) Paşa idi. Emrindeki kuvvetler üç orduya aynlmıştı. Bunlardan Garb ordusunun başında Müşir Osman Paşa, Şark ordusunun başında Müşir Ahmed Eyüb Paşa, Cenup ordusunun başında ise Müşir Süleyman Paşa bulunuyordu. Bu cephedeki denge Osmanlılarm hayli aleyhineydi. Abdülkerim Nâdir Paşanın düşmanın Tuna’yı geçmesine seyirci kalmasıyla harb yarı yarıya kaybedildi. Halbuki Osmanlılar için en büyük ümit, Rusları Tuna şeddi üzerinde durdurabilmek ve bu şeddi aşmalarına engel olabilmekti. Bu zaafiye- tinden dolayı Serdâr-ı ekrem bir müddet sonra Dî- vân-ı harbe verilip mahkum olacaktır. 7 Temmuz’da Tırnova, 16 Temmuz’da Niğbo- lu’yu alan Ruslar, Şıpka Geçidine hâkim olup, Balkan Dağlarını aşmaya başladılar. Abdülkerim
Nâdir Paşanın azledilip yerine çok genç müşir Mehmed Ali Paşanın başkumandan olması ve ordu içindeki diğer ayrılıklar müşirler arasında re- kâbeti artırdı. Bu husus savaşın kaybedilmesinde önemli sebeb teşkil etti. Müşir Süleymân Paşa, Şıpka Geçidini ele geçirmek için bir hafta gece- gündüz demeden taarruzda bulundu, ancak muvaffak olamadı. Bu defâ Şıpka’yı geçmek için Müşir Mehmed Ali Paşa taarruza geçti. Ayazlar, Ka- rahasan, Ablova ve Kaçılova Meydan Muhârebe- lerini kazandı ise de, devamlı takviye alan Rus kuvvetlerini söküp atamadı. Müşir Osman Paşa ise savunma savaşına yeni prensipler getirerek Plevne’de düşmanı üç defâ mağlub etti. Üçüncü Plevne Zaferinden sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından “Gâzi” ünvânı verildi. Yeni takviyelerle güçlenen düşman karşısında Osman Paşa yardım alamadığından Plevne de düştü. Plevne’nin düşmesi ile sayıca pek fazla olan Rus birlikleri serbest kaldılar. Bu sırada Sırplar Niş’e girmişler, Karadağlılar da İşkodra çevresine kadar ilerlemişlerdi. İleri harekâtlarına devâm eden Ruslar, Sofya, Niş ve Vidin’i aldıktan sonra Edirne’ye ve burayı da alıp Yeşilköy’e ulaştılar. Grandük Nikola, sulh şartlarını dikte etmek üzere umûmî karargâhını burada kurdu. Böylece Tuna cephesindeki savaş, OsmanlIların aleyhine neticelendi. 93 Harbi’nin ikinci cephesi Kafkasya idi. Kesin neticenin alınacağı ve alındığı Tuna cephesi kadar mühim olmamakla berâber, burada da pek büyük savaşlar oldu. Cephe kumandanı Ahmed Muhtar Paşa idi. 125.000 kişilik Rus ordusunun başında ise Ermeni asıllı Melikof bulunuyordu. Devamlı takviye alan Ruslar, 30 Nisan’da Doğu Bâyezıd’i ele geçirdiler. Muhtar Paşa Ruslara karşı 21 Haziranda Halyaz, 25 Haziranda Zivin, 25 Ağustosta Gedikler Meydan Muhârebelerini kazandı. Ahmed Muhtar Paşaya bu zaferlerden sonra “Gâzi” ünvânı verildi. 4 Ekimde Yahniler Meydan Muhârebesi de kazanıldı, ancak takviye alan Rusları durdurmak mümkün olmadı. 15 Ekim 1877 Alacadağ Meydan Muhârebesi, Kafkas cephesinin dönüm noktası oldu. Ahmed Muhtar Paşa, fazla zâ- yiât vermemek için Erzurum’a çekilmek zorunda kaldı. Kars açıkta kaldığından 18 Kasım’da Rusların eline geçti. Fakat Ruslar Erzurum halkının da katıldığı destanlaşan savunma karşısında Erzurum’u alamadılar. Bu sırada Ahmed Muhtar Paşa, Pâdişâh tarafından İstanbul’un muhâfazası ile görevlendirilip İstanbul’a çağrılınca yerine Müşir Kurd İsmâil Paşa getirildi. Böylece Doksanüç Harbi, Osmanlı Devletinin ağır mağlûbiyetiyle neticelendi. Rumeli Türklüğü, Rus birlikleri ve Bulgarların büyük katliamı sebebiyle büyük sarsıntıya uğradığından Türk nüfûsu azınlığa düştü. Son asır Türk târihinin en büyük göç fâciâsı vukû buldu. Balkanlardan Anadolu’ya uzanan yollar göçmen kâfileleriyle doldu. Bunların büyük bir kısmı yine Ruslar ve Bulgar- lar tarafından imhâ edildi. Rusların Yeşilköy’de karargâh kurmalarından sonra Bâbıâlî 19 Ocak 1878’de Rusya’dan mütâreke istedi. 9 ay 7 gün süren savaşa 31 Ocak 1878’de imzâlanan Edirne Mütârekesi son verdi. Sonradan 3 Mart 1878’de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzâ edildi, ancak yürürlüğe girmedi. Abdülhamîd Han siyâsî dehasıyla bu antlaşmayı yürürlüğe koydurmadı. Ayrıca bu antlaşma Rus nü- fûzunu son derece arttırdığından Avrupa devletlerini telaşa düşürmüştü. Avrupa devletlerinin iştirakleriyle tertiplenen Berlin Antlaşmasına göre (13 Temmuz 1878) önceki antlaşmanın bâzı maddeleri hafifletildi. Ancak Osmanlı Devleti bu antlaşmaya göre, bugünkü Türkiye’nin üçte birine yakın toprak ve büyük nüfus kaybına uğradı. Ayrıca 800 milyon altın franklık savaş tazminâtı ödeme mecburiyetinde bırakıldı. Balkanlarda ise Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız birer devlet oldular.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir