DÜŞKÜN sıf. (düşmek’ten düş-kün). Refah
ve mutluluğunu kaybetmiş: Eski bir sınıf
arkadaşıma kendimi bu kadar düşkün
bir vaziyette göstermek izzetinefsimi kırmıştı
(R.N. Güntekin). || Vücuttan düşmüş,
çalışma gücünü kaybetmiş: Bakıyor arkalarından
dayanıp değneğine / Hayli’ düşkün
bir adam (M. Â. Ersoy). || Onurunu yitirmiş:
İhtiyar Avrupa aç köylülerin torunlarını şimdi düşkün bir orospu gibi eğlendirmek
için çırpmıyor (F.R. Atay). || Kendini bir
şeye aşırı vermiş olan, meraklı, müptelâ:
Ahmed Efendi içkiye, düşkün değildi (B. Felek).
Eli açık ve eğlenceye biraz fazla düşkündü
(Sabahattin Ali). }| [•••] düşkünü,
[…] meraklısı, […] ya fazla önem veren:
Para düşkünü. Şöhret düşkijnü Bazı tarikatlarda ve özellikle
Bektaşîlikte, tarikatın âdap ve erkânına uymayan
işler yaptığından ötürü cezalandırılan
dervişlere verilen ad. (Bu cezaya çarpılmağa
düşmek denilir.Bektaşîler düşküne yolsuz derler.
Düşkünlük cezası baba veya, yetkili tarafından
verilir. Bu ceza çeşitli şekillerde
uygulanır; dövmek, köyden bir süre için
uzaklaştırmak, âyinlere sokmamak gibi.
Alevîlerde düşkünler âyin-i cem’e giremez,
âyin-i cem lokması yiyemez. Kimse kendisiyle
görüşmez. Düşkünler ya cezasını çektikten
veya baba tarafından affedildikten
sonra eski haklarını kazanırlar ve âyinlere
katılırlar. Alevîlerde düşkünün affedilmesi
için erenler meydanında kusurunu itiraf etmesi
ve kendisine verilecek cezayı çekmesi
gerekirdi,
DÜŞKÜN
01
Kas