EKONOMİK PLANLAMA
1990’lı yılların başlarında Sovyet ekonomik sisteminin çöküşüyle birlikte, pazar ekonomisi dünyanın her yanında zafer kayanmış görünmektedir. Ne var ki, emredici planlama, artık tarihin çöplüğüne atılacak gibi görünmekle birlikte, pazar ekonomisinin mantığı eski planlı ekonomilere ancak devletin yürürlüğe koyacağı düzenleyici yöntemlerle uygulanabilmektedir.
XIX. yüzyılda sosyalist ve Marksist ekonomik doktrinler, özel mülkiyetin ve pazar ekonomisinin ortadan kaldırılmasını ve bunların yerine üretim araçlarının kamu mülkiyetine alınmasını, ekonominin planlanmasını ve kaynakların merkezden yönetilmesini öngörmüşlerdi. XX. yüzyıl boyunca planlama uygulaması, ekonominin yönlendiricilerinin geleceğe karşı olan bakışlarındaki belirsizlikleri azaltabilmeyi amaçlayan ve böylelikle, «pazarın genel bir incelemesini» sunan yol gösterici planlarla birlikte, eski planlı ekonomilere dahi dayatıldı. Planlı ekonomi önce SSCB’de, daha sonra da Doğu Avrupa’da ve Çin’de, kapitalizme karşıt ve rakip, gerçek bir ekonomik sisteme dönüştü. Ancak, içinde bir çok çelişki banndıran bu sistem yıllarca uygulandıktan sonra krize girdi ve bu kriz, Avrupa’da sistemin yıkıldığı 1989-1990 yıllarına kadar aralıksız sürdü. Bu eski planlı ekonomiler, o zamandan beri, kendilerini pazar ekonomisine dönüştürmeyi hedefleyen liberal ekonomik doktrinin kılavuzluğunda, bir geçiş sürecine girdiler.
Planlamadan XXI. yüzyıla ne kalacaktır? Hiç kuşkusuz, Sov-yetlere özgü planlama sistemlerini çağrıştıran hiçbir şey. Planlama düşüncesi sonsuza dek gözden düştü mü? Aykırı gibi görünse de, bu sistem, 1980’li yılların sonlarından beri, giderek ağırlaşan bir krizin etkisi altındaki geçiş ekonomilerini düzlüğe çıkartabilmek için, başka biçimler altında da olsa yeniden ve iyileştirilmiş bir biçimiyle kullanılabilir.