Elini yüzünü yıkayan çocuk mahmur hareketlerle mutfağa gelip masaya oturdu. Zeytinli ekmeği ve yarım bardak ç^yla kahvaltısını bitirdikten sonra Zehra vakit kaybetmeden üzerini giydirip oğlunun saçlarını taradı. Anne-oğul fabrika servisini kaçırmaktan korkarak acele adımlarla evden çıktılar. Servisin geçtiği köşe başına yürürken, Zehra’nın bir elinde çantası ve diğer elinde oğlu, oğlunun bir elinde annesi ve diğer elinde defteri vardı. Köşe başına vardıklarında servis homurtularla göründü. Bindiler ve fabrikanın yolunu tuttular.
Fabrika tam kırk altı işçi ve beş ustabaşmm çalıştığı, banyolarda kullanılan çeşitli eşyaların üretildiği, oldukça eski ve köhne bir imalathaneydi. Parlak çöp kovalan, fırçalıklar, ayna, ayna önü raf, tuvalet kâğıtlığı ve boy boy havlu askılıkları imal ediliyordu. Zehra eriyen demir, oksit, gaz ve kaynak kokusuna karışan ter kokusu, ustalann küfürle karışık şakalaşmaları ve bolca gürültünün ortasında, işçilerin çalıştığı sahadan plastik duvarlarla ayrılmış mutfağında yemek pişiriyor ve çay demliyordu. Pişirdiği yemeklerin yağ ve soğan kokusuna, imalathanenin demir ve kaynak kokusu karışıp yükseliyor ve o koku, servise bindiği an burnuna yerleştikten sonra, eve varıp oğluna sanlana kadar peşini bırakmıyordu. Çalışmaya başlayalı neredeyse üçüncü yılına girdiği yerde sıklıkla geciken üç kuruş maaşa, yazın Kerbela kadar sıcak, kışınsa öldüresiye soğuk mutfağa, sızlayan kemiklerine ve ağrıyan kollarına, kimi işçilerin münasebetsiz şakalanna hatta densizliklerine alışmıştı da; o kokuya hiç alışamamıştı. Fakat mecburdu. İlkokul tahsili ve bir başına haliyle yapabileceği başka bir iş yoktu.