EMİR SULTAN

EMİR SULTAN (K.S.)Asıl adı Şemsettin Muhammed Buharî olan Emir Sultan, aslen Buhârâ-‘lıdır. Babası, Buhârâ mutasavvıflarından “Emir Külâl” ünvanıyla tanınmış Seyyîd Ali Hüseynî’dir. Nesebi Hz. Ali’ye dayanır.Manevî hak katlarını ve Hz. Muhammed’in sünnetinin inceliklerini bilir ve yapardı. Bu sayede, Allahü Teâlâ’nın esmâ ve sıfatlarının tecellîsine nâil olurdu. Peygamber-i Hüdâ Efendimiz’den (s.a.v.) nûr alırdı. Gönlü ilâhî aşkla doluydu. Cenâb-ı Hakk’ın garibelerini görürdü. Gençliğinde, zamanın kerâmet sahibi en büyük şeyh ve velîleri ile birlikte olmuştu.Bir gece rüyasında, Fahr-i Kâinat Efendimizi (s.a.v.) gördü. Yanlarında Hz. Ali de (r.a.) bulunuyordu. Kendisine, Anadolu’ya gitmesi emrolundu.Önce İşâret-i Peygamberi ile, Medine-i Münevvere’ye gitti. Kabr-i saadete yakın tenha bir yer aradı; hacıların çokluğundan dolayı bulamadı.Son­radan boş bir oda buldu ve oraya yerleşti. Meğerse burası, Seyyîd ve Şeriflere (*) mahsus bir yer imiş. Az sonra Seyyid olduklarını ve bu odanın kendilerine tahsis edildiğini iddia eden bazı kimseler geldiler ve:Bilmiyor musun? Burası, seyyîdlere mahsustur. Çık dışarı! dediler. Hz. Emir:Ben de seyyîdim, dedi.
Senin seyyîd olduğunu burada kim bilir? Seyyîd olsaydın, hâl-i şânından belli olurdu, dediler.Ben burada garibim, beni kimse bilmez. Fakat gelin, Resûlullah’ın türbesine gidelim. “Ey ceddim!” deyip, selâm verelim. Hangimizin selâmını “Ey oğlum!” diyerek alırsa, o seyyîdlerin reisidir; onun nesebinin doğruluğu, halkça bilinsin, dedi.O kimseler, Hz. Emir’in bu teklifini kabul ettiler ve Türbe-i Saadet’e gitmeye lüzum görmeden orada Hz. Muhammed’in (s.a.v.) türbesine doğru yüzlerini döndürerek, yüksek sesle:- Esselâmü aleyke, Ya Ceddi! dediler.(*) Hz. Hasan’ın (r.a.) sülâlesine “şerif, Hz.Hüseyin’in (r.a.) sülâlesine “seyyid” denilir.372EMİR SULTAN (K.S.)Evlâd-ı Resûl’den oldukları için, kuru kuru övünenlerin hiç birisine cevap gelmedi. En son, Hz. Emir aynı selâmı tekrarladı. İki Cihân Serveri (s.a.v.) cevaben:- “Aleykesselâm Ya Veledi, Ya Seyyîd Muhammed Buhârı” kelâmımübârekesi ile iâde-i selâmda bulundu. Orada bulunan seyyîdler ve başkaları,hiç ummadıkları ve hakîr gördükleri bu adama karşı, Nebî-i Zişân tarafındangelen bu yüce iltifatı işitince, hep bir ağızdan:- Esselâtü veselâmü aleyke Ya Resûlullah!, diye haykırdılar. Ruhlarınıbürüyen derin bir mahcubiyetle, Emir Sultan hz.’nin ayaklarına yüz sürerek,huzurunda küstahça söz söylediklerinden ötürü af dilediler. Birlikte, seyyîdle-rin makamına gitmek ve kıymetli nasihatlarını almak için yalvardılar. EmirSultan bu ricalarına mukabelede bulundu; yanlarında bir kaç gün kalarakgönüllerini hoş etti.Ceddinin yanına, Medine-i Tâhire’ye yerleşmeyi düşündüğü halde aldığı emir üzerine esas vazifesi için yola çıktı. Gittiği yolda, kendisine üç kandil yol gösteriyordu. Kandillerin söndüğü yerde yerleşip, ömrünü orada geçirmesi gerekiyordu. Mumlar Bursa’da söndü. Yeşil Bursa’mızı şereflendirip, bu mübârek beldeyi kendisine yurt yaptı ve burada büyük hizmetlerde bulundu. (*)Âşık Yunus bu Zât-ı Muhterem için şöyle der:Aşkın fırtınası aştı başımdan Yeşil donlu Emir Sultan merhaba Gündüz hayalimde, gece düşümde Yeşil donlu Emir Sultan merhabaBuhârâ’dan Medine’ye gelmiştir Fahr-i Âlem selâmını almıştır İrşâd için Rûm iline salmıştır Yeşil donlu Emir Sultan merhabaBursa’lı Ahmed Paşa da:”Ey velilik dünyasına padişah olan ve ey Anadolu Müslüman Türk halkına, ilâhî feyz ve nûr vermek için, Hak tarafından gönderilen Emir Sultan! Seni candan seven, Allah’ın sevgilisi olur.Ey iç âleminin şâhı! Bize muhabbetin devlettir.” diye, bir kaside söyle­mekten kendini alamamıştır.Emir Sultan hz.’nin Bursa’ya gelişinde, o zamanın padişahı Yıldırım(*) Bursa halkı hâlen, bu üç kandilin ara ara yandığını görürler. Ziyaret ederek, Emir Sultan hz.’nin rûhâniyyetinden istifade ederler.HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’İN VÂRİSLERİ 337
HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ373Beyazıd, Rumeli’nin fethinde bulunuyordu. Bu seferden avdette Bursa’ya gelmeyip, Edirne’de kalmıştı. Bu sırada, Yıldırım’ın Bursa’da bulunan güzel, sevimli ve sâliha kızı Hundi Sultan – imân bütünlüğü ve temiz bir kalp ile ibâdet-i taâtte bulunduğu için – bir gece mânâ âleminde, Cenâb-ı Peygamber Efendi-miz’den (s.a.v.) şu hitâbı aldı:- “Oğlum Seyyîd Mehmed Buhârî ile evlen! Sözüme sakın, uymamazlıkyapmaSultan Hatun utancından, rüyayı kimseye söyleyemedi. Ertesi gece, aynı rüyayı yine gördü. Cenâb-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu defa:- Niçin sözüme kulak asmadın? Eğer benden âhiret günü şefâat umuyor­san, dediğime aykırı hareket etmel buyurdu. Bu ikinci rüyadan sonra, HundiSultan hayretler içinde kalarak: “Yarabbi! Bu vak’adan Seyyîd MehmedBuhârî’nin haberi var mı?” diye mırıldandı. Kendi ruhu gibi saf bildiğihizmetçisini çağırdı; rüyalarını anlattı ve bunları, Emir Sultan hz.’ne bildirme­sini söyledi.Hz. Emir elçiden vak’ayı dinleyince, dedi ki:- “Bu husus, bizim de malûmumuzdur. İkimizin arasında olan nikâhhutbesi, arş-ı âlâ’da okunmuştur. Şeriat üzere burada da olmak gerekir.”Hundi Hatun, elçinin getirdiği habere şaştı. “Takdîr-i ilâhî bozulmaz!” diyerek, rüya âleminde gördüğü tecellîleri lâlâlarına, sırdaşlarına da anlattı. Vakit geçirilmeden, Bursa’nın ileri gelenlerine haber gönderildi; nikâhları kıyıldı. Hundi Sultan ile Hz. Emir’in gönüllerinde, birbirlerini gördükleri o mesut anda, ezelî bir sevgi belirdi.Fakat bu hayırlı izdivâcı çekemeyenler, padişahı bir takım yalan haber­lerle doldurdular. Beyazid, kırk askerini Emir Sultanı ve kızını öldürmek için vazifelendirdi. Fakat askerler, evin avlusundan içeri giremediler. Emir Sultan Hundi Hatun’a:- Şu ok torbasına, bir ok koy /da evliyânın cümbüşünü seyret, dedi.Torbadan fırlayan kırk ok, askerleri yere serdi.(*) Bu kırk askerinkumandanı Süleyman Paşa da arkadan gelirken, attan düşüp öldü. O sırada Yıldırım devrinin ve İslâm âleminin ilk şeyhislâmı olan Molla Fenârî, padişaha bir mektup yazdı; durumu bildirerek, Emir Sultan hz.’nin değerini anlattı. İhbârın yanlış olduğunu da ilâve etti.Bu mânidar ve tarihî mektuptan sonra Yıldırım Beyazid, derhal bir elçi yollayarak, Emir Sultan’dan özür diledi. Daha sonra kendisi de Bursa’ya(*)Bugün, bu olayın olduğu yere “Kadidler Mezarlığı” denilmektedir.374EMİR SULTAN (K.S.)gelerek, Emir Sultan ile görüştü, sohbetlerinde bulundu ve pek çok kerametle­rine şahit oldu.Eflâk ve Buğdan’ı kısa zamanda fethetmesi üzerine,  1. Beyazid’a “Yıldırım” lâkabını Emir Sultan hz. vermiştir.Fenârî’nin mektubu, Sultana erişince, Okuyup yaptığına, pişman oldu bir nice.Dedi: “Eyvah, ne yaptık, elimizle mâlesef, O kırk sipâhimizi, oklara ettik hedef.Emir verip başını, istediğiniz o er,Resul’ün Evlâdın’dan, bir velî imiş meğer.Âlim ve evliyâdan bir kişiymiş hem dahî, Mollam böyle yazıyor, O hak söyler Vallahi.”Bu hadiseden sonra, günler geçti aradan, Bursa’ya dönüş yaptı, Yıldırım Bayezid Han.Cihâttan zafer ile, dönüyordu ki ordu, Yavaş yavaş Bursa’ya doğru ilerliyordu.Karşılamak üzere, gelmişti nice insan, Onların arasında, vardı hem “Emir Sultan.”Padişah tâ ilerden görünce birden Onu, Anladı damadının, bu kimse olduğunu.Düşündü ki “İşte O, o yaraları saran, İşte, O Niğbolu’da, kapıyı bize açan.Bu nohudî elbise, var idi üzerinde, İşte bu nûrânîlik, vardı yine yüzünde.”Yanına yaklaşınca, dedi ki: “Evet, sendin, Sen dahî bu cenklerde, bizimle beraberdin.”Emir Sultan dedi ki: “Mübarek olsun gazan, Allah noksan etmesin, sizi hiç başımızdan.”Padişah attan inip, sarıldı damadına, Gözünden sızan yaşlar, aktı yanaklarına.Yıldırım Bayezid Han, sordu ki O’na şöyle: “O el çabukluğunuz, ne idi cenkte öyle?”HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ375O da Fetih sûresi, onuncu âyetini, Okuyup yaptı sonra, meâl-i şerifini.Demek istemişti ki: “Hak’tandır yardım, medet, Benim yardımlarım da, O’nundur yine elbet.”Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Rûm’un ışığı ve ruhu”’ hitâbına mazhâr olan Emir Sultan hz.’leri, padişahları ve vezir-ü vükelâyı irşâd ile vazifeliydi. O devirde devlet ricâlinin böyle bir nimete ermesi, Allahü Teâlâ’nın bir lûtfu ve bir in’âmı ihsânıdır. Zâhir ile bâtının, madde ile mânânın böyle birbirine kucak açıp, sarmaş dolaş olmasıyladır ki; akıl üstü muzafferiy-yetler, dünyanın nâdir gördüğü efsânevî muvaffakiyetler, zuhura gelmiştir.İşte bunlardan biri de Türkler’e, Avrupa kapılarını ardına kadar açan, Niğbolu zaferidir. Bu zaferden dönen Yıldırım Beyazid – sefere çıkarken, zaferle döndüğü takdirde yaptırmayı vâdettiği – yirmi cami hakkında, damadı Emir Sultan hz. ile görüştü. Emir Sultan hz. ceddi Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’den (s.a.v.) aldığı emir ile Yıldırım’a, “Yirmi cami yerine, yirmi kubbeli bir cami yaptırmasını, böylece her kubbe altının, bir caminin yerini tutacağını” söyledi. Daha sonra Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) işaret ettiği mahâl istimlâk edildi ve Cami-i Kebir’in inşaatına başlandı.Bugünkü havuzun bulunduğu yer, bir kadına aitti. Kadın, bu yeri vermek istemedi. Bedeli, âdilâne bir şekilde kararlaştırılarak, kendisine ödendi. Lâkin, burası gönülsüz alındığı için, orada namaz kılınması uygun bulunmadı; oraya havuz yapıldı. Böylece, ortasında büyük şadırvanı ile ismiyle müsemmâ, böyle büyük bir “Câmi-i Kebir” vücûda geldi. Yeri, Resûlullah’ın mânevî işareti ile tesbit edildiğinden buraya, “Beşinci Makam” denir.Emr-i Peygamberî Emir Sultan’la erişti Yıldırım Bayezid’in fikri ile birleştiVelîler nazargâhı, Cami-i Kebir yükseldiBu cami, Makam-ı Hams, güzelim Yeşil Bursa (*)(*) Makam-ı Hams, beşinci makam demektir. Bu makamların birincisi, Mekke-i Mükerreme’ -de Beytullah; ikincisi, Kudüs’te Mescid-i Aksa; üçüncüsü, Medine-i Münevvere’de Ravza-i Mutahhara yani Peygamberimizin mescidi; dördüncüsü, Şam’da Cami-i Emeviyye; beşincisi, Bursa’da Câmi-i Kebir yani Ulu Cami’dir.Hz. Üftâde, beşinci makam olan Bursa’daki Ulu Cami hakkında: – ‘Ey Ulu Câmi! Ey Kibâr Evliyâullah’ın toplandığı mahâl! Müjdeler olsun o kimseye ki; gündüz ve gecede seni ziyaret eder,” buyurmuştur.376EMİR SULTAN (K.S.)Yıldırım Beyazid inşaat tamamlandıktan sonra, Emir Sultan hazretlerine camiyi gezdirdi ve sordu:- Beğendiniz mi?Emir’in cevabı net ve kesindir:- Güzel, çok güzel. Lâkin eksiği var. Hani bunun meyhanesi? Dörtkapısına birer meyhane de yapılmalıydı.Hünkâr:- Burası Beytûllah değil mi? Allah’ın evinde, meyhanenin işi ne? dedi.Emir Sultan da zaten bunu beklemekte idi, şöyle buyurdu:- Beytullah’tır. Lâkin kul yapısıdır; insan elinden çıkmıştır. Sen Allah’ınelinden çıkmış olan vücûdunu – ki asıl Beytûllah odur – bir meyhane hâlinegetirmekten çekinmiyorsun da; içkiyi bu taş, toprak yapısının içine sokmaktanmı korkuyorsun?Yıldırım Beyazid, o sıralarda, biraz içki kullanmaya başlamıştı. Bunu da kendisi, eşi ve Allah biliyordu. İşte Hünkâr’ ı bu afattan, yol yakınken kurtarmak isteyen Emir Sultan, bu sebeple böyle konuşmuştu. Allah’a şükür ki, hayırlı söz meyvesini verdi; o günden sonra koca Hünkâr, ağzına bir damla içki koymadı.Câmi-i Kebir’in açılışında; ilk cuma namazının kıldırılması, vaaz ve hutbenin verilmesi, Emir Sultan’dan istenmişti. O tevâzu göstererek:- Burada bizden büyük birisi var. Hutbeyi onun vermesi daha uygundurdiyerek, bu emâneti Somuncu Baba’ya devretmiştir.O devirlerde Bursa, makarr-ı evliyâ ve makarr-ı ulemâ yeri olmakla, parlak bir irfan merkeziydi. Bir tarafta Emir Sultan, diğer tarafta Somuncu Baba ve Sultaniye Medresesi Müderrisi Şeyhislâm Molla Fenârî!Bu zevât-ı kiramın vermiş oldukları ilim ve irfân, hikmetli ve ibretli hayatları sadece Bursa’yı değil; bütün Türk İslâm âlemini aydınlatıyor, kâinata ışık tutuyor, âdeta nûr saçıyordu. (*)Emir Sultan hz. hayatını, hasırdan bir seccade üzerinde, namaz kılarak geçirmiştir. Gösterdiği keşif ve kemâlleriyle, çevreye bürhân ve ışık olmuştur. Gönüllere hitâb eder, ruhları yükseltirdi. Nakşibendî idi. Yüce vasıfları, hâl ve ahvâli, dillerde senâ olmuştu. Kerâmetlere ermiş, büyük bir velî idi.(*) Bol mahsûl alabilmek için, bir memleketin rahmet celbine vesile olacak büyük dağ ve ormanlara ihiyacı olduğu gibi; mânâ gıdasını alabilmek için de mânevî zirvelere, ulu kimselere ihtiyacı vardır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.):- ‘ ‘Mevt-il âlimü mevt-ül âlem – Bir âlimin ölümü, bir âlemin ölümüdür” buyurmuşlardır.HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ377Şöyle anlatılır:”Düşman kalesine tırmanan bir asker, ümitsiz kaldığı kayalıklar arası­nda:- “Yâ Pîr Emir Sultan! Allah’tan aşağı, tek ümidim sen kaldın. Yetişimdadıma!” diye yalvardığı sırada uyur; Pîr’i rüyasında görür. Hz. Emir birurgan sallandırarak: “Yapış evlât!” der. Asker ipi sımsıkı tutar, selâmetle yereinince, uyanır. Hakikatte de, kurtulduğunu sevinçle görür.”Bir menkıbe de şöyle anlatılır:”Yıldırım Beyazid’ı Ankara savaşında yenen Timur, Bursa’ya kadar dayanmış ve talan etmek için gün bekliyordu. Günler geçtiği halde, bir türlü şehre girmek nasip olmuyordu. Muhâsara altında bulunan şehirde sıkıntı baş göstermeye başlamıştı. Şehrin ileri gelenleri, Emir Sultan’a başvurdular. “Şehrin açlıkla karşı karşıya bulunduğunu, eğer beş on gün daha böyle devam ederse, bütün şehir halkının helâk olacağını” söyleyip duasını taleb ettiler.Emir Sultan hz. derhal sözü tesirli, bağrı yanık bir ihvânını yanına çağırtıp şu emri verdi:- “Hemen Timur’un ordusuna git. Orada sarı sakallı, pembe yüzlü,kimsenin yüzüne bakmayan, bizi yürekten sevenlerden, âşık bir eskici kişi var.Ona selâm ve sevgimi bildir, Bursa halkının sıkıntıda olduğunu söyle! Artıkgöçme zamanının geldiğini hatırlat.”Elçi derviş gitti ve âşık eskiciyi gördü. Emir Sultan hz.’nin sözlerini ulaştırdı. Eskici:- Yâ öyle mi? Biz de gideriz. Evet, buraya geleli epey zaman oldu göçvakti erişti, diyerek, elindeki iğne ve ipliği kutuya koydu.Elçi, eskicinin çadırından çıkınca, bir de ne görsün? Orduda bir hareket başlamış, etrafdaki çadırlar devrilip, eşyalar hayvanlara yükletiliyor. Elçi Emir Sultan’ın yanına gelinceye kadar, ovada Timur’un askerlerinden bir fert, çadırlarından bir çadır kalmadı.”Medine’den bir kuş uçtu Türbesinin önü sofaUçtu da Bursa’ya düştü Sofada gördüm sefaGörenlerin aklı şaştı Ceddi Muhammed MustafaBenim pîrim Emir Sultan Benim pîrim Emir SultanTürbesinde güller biter Başında selvi ağacıİçinde bülbüller öter Ona varan alır harcıOna derler Emir Sultan Başında Peygamber tacıBenim pîrim Emir Sultan Benim pîrim Emir Sultan378EMİR SULTAN (K.S.)Sağ yanında oğlu yatır Sıklık ağacın kurusuSolunda kızları yatır Muhammed ümmet ulusuVar kendini nura batır O’dur Peygamber yavrusuBenim pîrim Emir Sultan Benim pîrim Emir SultanEmir Sultan Hicrî 883 – Milâdî 1429 yılında irtihâl etmiştir. Hâlen mâmur bir ziyaretgâh olan türbesini Hundî Sultan yaptırmıştır. İçinde Emir Sultan, oğlu Emir Ali Çelebi ve iki kızı nurlar içinde yatmaktadır. Türbede Emir Sultan’ın, sevgili Peygamber’imizin (s.a.v.) asasından bir parça olan bastonu da bulunmaktadır.Emir Sultan hz.’nin hikmetli sözleri- Derdi olan gelsin, dermânı buldumCânım içinde cananı buldumCanlar mezât olmuş, dellâlda gezerCevherler saçan dükkânı buldumZerrece cihân görünmez gözümeHakk’a karşı duran divânı buldum.- Allah yolunda olan bir kimsenin gönlünde, Hak’dan başka bir arzubulunmaz.Rahmetullahi aleyh rahmeten vâsia.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*