İkinci edeb: Kadınlarla iyi geçinmek ve akıllarının noksân olduğunu düşünüp onlara acıyarak eziyetlerine katlanmaktır. Nitekim Allaha Teâlâ:
«Onlarla güzel geçinin, iyi muâşerette bulunun» (4 – Nisâ: 19) buyarmuştur. Diğer âyet-i kerîme’de:
«Onlar, sizden kuvvetli söz aldılar» (4 – Nisâ: 21);
A
«Yakın arkadaşına iyilik et»
(4 -Nisâ: 36) buyurulmuştur ki, bu yakın arkadaştan murâdın kadın olduğu söylenmiştir. Resûl-i Ekre- min, dili pelteklediği ve sesi kısıldığı hâlde yaptığı son tavsiyesi şu üç şeydir:
«Namaz, namaz (namaza devam edin). Eliniz altında bulunanlara güçlerinden fazla iş teklif etmeyin. Kadınlarınız hakkında Allahtan korkun; onlar sizin elinizde (bir nevi) hürriyetlerini kaybetmişlerdir. Onları, Allah ile muahede ederek aldınız ve Allah adı ile onları kendinize helâl ettiniz. (Allahtan korkun, onlara iyi muâmelede bulunun)» (157) buyurmuştur. Yine Resûl-i Ekrem:
«Karısının kötü Huyuna tahammül eden erkeğe, Allahu Teâlâ, ibtilâya sabreden Eyüp aleyhisselâm’a verdiği mükâfat gibi, mükâfat verir. Kocasının kötü hûyuna tahammül eden kadına da, Firavn’m nikâhında bulunan Âsiye’ye verdiği mükâfatı verir.» (158) buyurmuştur.
Âile arasında güzel ahlâk, yalnız kötülük etmemek değil, karşı tarafın yaptığı kötülüğe tahammül etmek, biri kızdığı zamân, diğeri sabretmektir. Resûl-i Ekrem, böyle yapardı. Ona uyarak, öyle yapmak lâzımdır. Resûl-i Ekrem’in muhterem zevceleri kendisine çıkışıp, sabâh- tan akşama kadar yanma uğramadıkları olurdu. Bir gün Hz. Ömer (R.A.) in zevcesi kendisine çıkıştı. Hz. Ömer: «Sen kim oluyorsun da bana çıkışıyorsun?» deyince, zevcesi, «Resûl-i Ekrem senden hayırlı olduğu hâlde, onun zevceleri de O’na çıkışıyor.» dedi. Hz. Ömer kızı için: «Hafsa da böyle yapıyorsa, helâk oldu.» dedi (159) ve sonra kızı Hafsa’ya: «Sen Ebû Kuhâfenin (Hz. Ebû Bekir) kızı Âişeye bakma, Resûl-i Ekrem onu sever. Sakın Resûl-i Ekrem’e boş boğazlık etme.» dedi. Rivâyete göre, pâk zevcelerinden biri Resûl-i Ekrem’in mübârek göğsünü yumrukladı. Bunu gören annesi, kızını azarlayınca, Resûl-i Ekrem Efendimiz:
«Bırak onu, onlar (bana) bundan daha, fazlasını da yaparlar.» (160) buyurdu. Resûl-i Ekrem- üe Hz. Âişe arasında münâkaşa oldu da, Ebû Bekir (R.A.) i aralarında hakem tâyin ettiler. Ebû Bekir gelince, Resûl-i Ekrem Hz. Âişe (R.A.) ye hitâben:«Konuşur musun, yoksa ben mi konuşayım?» buyurdu. Hz. Âişe: «Sen konuş, ama doğru söyle» dedi. Bu söze çok cam sıkılan Hz. Ebû Bekir, kızı Hz. Âişe’ye attığı bir tokat ile ağzını kana boyadı ve: «Re- sûl-i Ekrem, hak ve hakikatten başka ne söyler?» dedi. Dayağı yiyen Âişe, hemen Resûl-i Ekrem’in arkasına kaçtı. Resûl-i Ekrem Ebû Be- kire:«Biz seni dayak atman için çağırmadık ve senden bunu istemedik (Ancak seni hakemlik için çağırdık;-» (161) buyurdu. Yine bir gün, öfkeli bir anında, Hz. Âişe (R.A.), Resûl-i Ekrem (S.A.V.)e:
— Sen de kendini Peygamber mi zannediyorsun? dedi. Buna karşı Resûl-i Ekrem, hilm ü kereminden gülümsedi (162) ve:
— Ben senin hiddetli olup olmadığını anlarım, buyurdu. Hz. Âişe:
— Bunu nasıl anlarsın? deyince, Resûl-i Ekrem:
— Hiddetli olmadığın zamân «Muhammed’in Rabb’ı hakkı için», hiddetli olduğun zamân da «İbrahim’in Rabb’ı hakkı için» dersin» buyurdu. Hz. Âişe de:
— Doğru söylüyorsun, adını dilimden anmasam da, kalbimden anarım, dedi (163). Denildi ki, müslümanlar anasında ilk sevgi, Resûl-i Ekrem’in Hz. Âişe’yi sevtnesiyle başlar
Resûl-i Ekrem Hz. Âişe’ye:«Ebû Zer Ümmü Zer’e nasıl idiyse ben de sana öyleyim, şu var ki ben seni boşamam» (165) buyurmuştur. (160) Yine Resûl-i Ekrem, diğer zevcelerine:
«Âişe hakkında bana eziyet etmeyin; zirâ vallâhi, Âişe’den başka hiçbirinizin yorganına bürünmüşken bana vahiy gelmemiştir» (167) buyurmuştur. Enes (R.A.): «Resûl-i Ekrem, kadınlara ve çocuklara karşı, insanların en merhametlisi idi» demiştir.