Foster, William Z(ebulon)
(d. 25 Şubat 1881, Taunton, Massachusetts, ABD – ö. 1 Eylül 1961, Moskova), ABD’li sendikacı ve Komünist Partisi başkanı. 1924, 1928 ve 1932’de ABD başkanlığına aday olmuştur.
Kendi kendini eğiten Foster 1894’ten sonra militan bir sendikacı olarak çalıştı. 1909’da, işçilerin bütün işkollarında örgütlenmesi yoluyla sosyalizme ulaşmayı amaçlayan Dünya Sanayi İşçileri Birliği’ne (IWW) katıldı. Tutucu basın tarafından “kızıl tehlike” olarak damgalanan Foster, 1919’daki kanlı çelik grevinde Amerikan İşçi Federasyonu’nun (AFL) önderi olarak tüm ülkede ün kazandı. Foster’ın 1920’de kurduğu Sendika Eğitim Birliği, 1921’de Rusya’da Sovyet iktidarını kuran Bolşevik-
lerin önderliğindeki Uluslararası Kızıl Sendikalar Orgütü’nün (Profintern) ABD kolu olarak belirlendi. Böylece ABD komünist hareketinin en yüksek yöneticisi konumuna gelen Foster, kapitalizme son verilmesini ve bir işçi cumhuriyetinin kurulmasını öngören bir platformla üç kez başkan adayı oldu.
1932’de ağır bir kalp krizi geçiren ve parti başkanlığını Earl Browder’a devreden Foster, Browder’in özellikle II. Dünya Savaşı sırasında izlediği politikayı onaylamadı. 1945’te uluslararası komünist hareket de Browder’dan hoşnutsuzluğunu belirtince, Browder’a karşı olan tutumunu iyice ortaya koydu. Bir kez daha parti başkanı olan Foster, 1948’de yıkıcı etkinliklerde bulunmakla suçlanan parti yöneticileri arasında yer aldı. Ama sağlık durumunun çok kötü olması nedeniyle mahkemeye çıkarılmadı.
1956’da Sovyetler Birliği’nde Stalin’in mahkûm edilmesi ve Kızıl Ordu’nun Macar Ayaklanması’m bastırması parti içinde çalkantılara yol açınca, Foster’ın da parti üzerindeki denetimi tehlikeye girdi. Sovyet-ler’e bağlılığı ısrarla savunan Foster, partinin New York kentinde yapılan ulusal kongresinde (Şubat 1957) onursal başkan seçildi; böylece fiilen iktidardan indirilmiş oldu.
Fothergilla, Hamamelidaceae familyasından, kışın yapraklarını döken beş çalı türünü içeren cins. Anayurdu ABD’nin güneydoğusu olan bu bitkiler, baharda açan çiçekleri ve güz aylarındaki çekici renkleri nedeniyle süs bitkisi olarak da yetiştirilir. Çiçeklerinin taçyaprakları olmamasına karşın, beyaz ya da uçuk sarı renkli, pomponu andıran erkekorganlarıyla güzel bir görünümü vardır. Yapraklarının rengi sonbaharda turuncu ile koyu kırmızıya döner.
foto gerçekçilik, fotografîk gerçekçi-
LİK, FOTOREALİZM, HİPERREALİZM Ve SÜPERRE-
alİzm olarak da bilinir, 1960’ların sonunda ABD’de görsel sanatlar alanında ortaya çıkan bir tür gerçekçilik. Doğrudan fotoğraftan çalışan ya da fotoğraf gibi net odaklı resimler yapan sanatçıların ürünlerini kapsar.
Akım bir anlamda, 1960’ların sonlarına doğru ilk etkisini yitirmeye başlayan pop sanata(*) yeni bir ivme kazandırma çabası olarak da görülebilir. Foto gerçekçilerin amacı işledikleri konuyu öznelliğe ve şiirselliğe düşmeden, belgesel fotoğrafın algısal ve kavramsal yorumdan arınmış tarafsız bakış açısıyla vermekti. Net odaklanmış bir fotoğrafa benzer etki elde etmek için foto gerçekçilerin çoğu aerosoldan ve şablonla çalıştılar; bir bölümü de fotoğrafın perspektifi kaydırma, yakın planı yok etme ya da biçim bozma gibi gerçeği değiştirme yollarını denedi.
Hurda otomobilleri konu alan John Salt (d. 1937), kartpostallardan çalışan Malcom Morley (d. 1931), Amerikan yaşamına özgü nesneleri betimleyen Ralp Goings (d. 1928), kent yaşamını ve görüntülerini yansıtan Richard Estes (d. 1936), Amerikan taşra evlerinin gizemli etki bırakan boş iç mekânlarını işleyen Lowell Nesbitt (d. 1933) ve portreler yapan Chuck Close (d. 1940) akımın önemli temsilcileriydi. Foto gerçekçilik Avrupa’da 1971’deki 2. Paris Bienali’yle tanındı. Almanya’da Dieter As-mus (d. 1939), Peter Nagel (d. 1942), Nikolaus Störtenbecker (d. 1940) ve Diet-mar Ulrich’in (d. 1940) üyesi oldukları Zebra grubu sanatçıları bu akımın ilkeleri doğrultusunda çalıştılar. Öznel anlatım ve duygusallıktan uzak olmakla birlikte, konularını çoğu kez belli bir duygusallıkla seçtiler. Ayrıca çok farklı konulara yönelerek
renkle biçim arasındaki doğal ilişkilerden kaçtılar; canlı varlıkları grinin çeşitli tonlarıyla verirken cansız nesneleri parlak ve canlı renklerle betimlediler.