hâris ei-muhâsibî; Evliyanın büyüklerinden. İsmi Hâris bin Esed, künyesi Ebû Abdullah’tır. Nefsini çok hesâba çekmesi sebebiyle Muhâsibî denilmiştir. 857 (H.243)’de Bağdat’ta vefât etti. Aslen Bağdatlıdır. Za- mânında Bağdat’ın en büyük âlimlerindendi. Ye- zîd bin Hârûn ve daha birçok âlimden rivâyette bulunmuştur. Kendisinden de Ebû Abbâs bin Mes- rûk, Ahmed bin Haşan
bin Abd-ül-Cebbâr es-Sû- fî, Cüneyd-i Bağdâdî, İsmâil bin İshâk es-Serrâc, Ebû Ali Hüseyin bin Hay- rân el-Fakîh ve daha başka büyük âlimler rivâyette bulunmuşlardır. İmâm-ı Şâfiî hazretleri ile aynı asırda yaşamıştır. Şâfiî mezhebindedir. Rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîf şöyledir: Ebüd- derdâ hazretleri haber verdi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “(Kıyâ- met günü) mîzânda en ağır gelecek olan şey, güzel ahlâktır.” Büyük âlim Ebû Abdullah bin Hafîf der ki: “Büyüklerimizden beş kişiye uyunuz. Diğerleri hakkında da doğruyu söyleyiniz. Bu beş kişi şunlardır: Hâris bin Esed el-Muhâsibî, Cüneyd bin Muhammed, Ebû Muhammed Ruveym, Ebû Abbâs bin Atâ, Amr bin Osman el-Mekkî. Bunlar, zâhir ve bâtın ilimlerinin arasını birleştirmişlerdir Hârisel-Muhâsibî hazretleri elini şüpheli bir yiyeceğe uzatınca, parmağının damarı hareket etmeye başlardı. Eğer bu harekete mâni olamazsa o yiyeceğin helâl olmadığını anlar ve yemekten vaz geçip, yemezdi. Abdullah bin Meymûn der ki: “Hâris el-Muhâsibî hazretlerine, zühd, dünyâya rağbet etmemek, niçin kıymetlidir? Bunun sebebi nedir? diye suâl edildi. O şöyle cevâp verdi: “Bunun beş sebebi vardır. Birincisi, dünyâ insanı, bir çok meşakkat ve sıkıntılara düşürür. İnsanın kalbini Allahü teâlânın rızâsından ve âhireti düşünmekten alıkor. İkincisi, dünyâyı sevenlerin derecesi, dünyâya rağbet etmeyenlerin derecesinden çok aşağıdadır. Üçüncü- sü, dünyâyı sevmemek, insanı Allahü teâlâya yaklaştırır ve cennetliklerin derecelerine yükseltir. Dördüncüsü, dünyâyı se
venlerin, kıyâmet gününde hesapları uzun olur. Beşincisi, Allahü teâlânın katında dünyânın bir sinek kanadı kadar bile kıymeti yoktur.”(Burada ve benzeri yerlerde dünyânın mânâsı: Allahü teâlâ- nın rızâsından ve beğendiği şeylerden uzaklaştırıp, âhireti unutturan şeyler demektir.)” Hâris el-Muhâsibî hazretlerine sabrı suâl ettiler. O da: “Sabır, Allahü teâlâdan gelen her şeyi hoş ve iyi bir şekilde karşılayıp, heyecan ve ümidsizli- ğe düşmemek, sıkıntılı ve meşakkatli zamanlarda dayanıklı ve tahammüllü olmaktır” şeklinde cevap verdi. Ahmed bin Muhammed bin Mesrûk anlatır: “Hâris el-Muhâsibî hazretlerine, “Allahü teâlâya muhabbetin, sevginin alâmeti nedir?” diye suâl edildi. Soru soran şahsa; “Senin bu hususta bir bildiğin var mı?” dedi. O zâ”Evet bir âyet-i kerîmede meâlen; “Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahü teâlâ- nın da sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz. Allahü teâlâ bana tâbi olanları sever” (Âl-i İmrân: 31) buyrulduğunu biliyorum. Bu âyet-i kerîmeden, Allahü teâlânın kullarını sevmesinin alâmetinin, Resûlullah efendimize tâbi
-* rır î i
Ûû i*» ! jitİH
Hâris el-Muhâsibî hazretlerinin tasavvuftan bahseden “Er-Riâye li-Hukûkıllah Azze ve Celle” adlı eserin kapak sayfası olmak ve O’na uymak olduğunu, anladım” dedi. Hâris hazretleri bu cevâbı çok beğendi.” Buyurdular ki: “Allahü teâlâ kulunu sevdiği zaman, ona, farzların edâsı için sevinç ve gayret verir.” “Bir kimsenin kalbinde Allahü teâlânın korkusu kalmaz ve âhirette azap göreceğini unutursa, günahları çoğalır ve tehlikeli durumlara girer. O zaman, iyi şeyleri idrâk edip yapamaz, kötü şeylerin kötülüğünü görüp, ondan sakınamaz. Nefsinin esîri olur. Allahü te- âlânın katında kıymeti düşer. Kalbi paslanıp, îmânı zayıflar.” Bir defâsında ona, “Zühd sâhibi insanların dereceleri nasıldır?” diye sordular. O da şöyle buyurdu: “Akıllarının derecesi ve kalblerinin temizliği kadardır. Zâhidlerin en üstünü, en akıllı olanıdır En akıllı olanlar, Allahü teâlânın emirlerini iyi anlayıp, onları yerine getirmek için bütün güçleriyle çalışanlardır. Bunlar, dünyâya düşkün olmayıp, âhirete yönelenlerdir. (Haram ve şüphelilerden sakınıp, mübahlara fazla dalmamak; dünyâdan yüz çevirip, âhirete yönelmekle olur.)” “Kim cennetliklerden olmayı isterse, sâlih kimselerle berâber olsun.” “Kulluk, insanın, âcizli- ğini idrâk edip, anlamasıdır.” “Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlâktandır.” “Kanâatkâr bir kimse aç bile olsa, onun gönlü zengindir.” “Eğer kulun başına bir belâ gelecekse, bunun alâmeti kalbin Allahü teâlâyı anmamaya başlamasıdır. Artık kalb, bundan sonra, gaflete dalar.”
“İlim sâhipleri, Allahü teâlâdan daha çok korkar. Zühd, insanın kalbini dünyâ sıkıntılarından uzak tutar. Allahü teâlâ- nın yüceliğini ve büyüklüğünü tanımak, tövbe etmeyi temin eder.” “Her şeyin bir cevheri, özü vardır. İnsanın da cevheri, akıldır. Aklın cevheri sabırdır. Kim Allahü teâlânın verdiği nimetlere şükretmezse, o nimetin elinden alınmasını istemiş olur.” “Gayretini, başkasının ayıplarını aramakta değil, kendi nefsini ıslâh etmek için harca.” “Allahü teâlânın senin için murâd ettiğine, dilediğine râzı ol. Abdullah bin Mes’ûd şöyle buyurur: Allahü teâlânın senin hakkında yaptığı taksimine râzı ol. Böylece, insanların en zengini olursun. Allahü teâlânın haram kıldığı şeylerden uzaklaş, onları yapma. Böylece günahlardan en çok sakınan bir kimse olursun. Allahü teâlânın emirlerini yerine getir. İnsanların en âbidi olursun. Hâlini Allahü teâlâya arz et. Sâdece O’ndan yardım iste. Hâlini insanlara şikâyet etme.” “Namazını, artık dünyâdan ayrılıyormuş gibi kıl.” “Hayâ, Allahü teâlânın beğenmediği kötü huylardan vazgeçmektir.” “Sâdık, doğru olan, insanlar kendisine kıymet vermeseler bile, hiç korkusu olmıyan, kalbinin doğruluğuna inanıp, in
sanların, kendi amellerinden hiçbirisini görmelerini istemeyendir.” “Nefsinin isteklerinden ve öfke ile hareket etmekten uzak dur. En önde gelen vazifelerinden birisi de, yumuşak olmak ve dikkatli hareket etmek olsun.” “İlm iyle takvâsım , ameliyle basiretini ve aklıyla mârifetini arttıran kimsenin izinden yürü.” “Kul için en doğru yol, ilimle amel etmek, Allahü teâlânın korkusuyla haramlardan sakınmaktır. Günahla nefsini yâd etme. Günahta ısrâr etme. Fakirlik zamanında Allahü teâlâya sığın, her hâlinde Allahü teâlâya muhtâc ol ve O’nun her emrinde O’na tevekkül et.” “Sana zulmedeni affet. Amelinle mağrûr olmaktan sakındığın gibi, ilimle gururlanmaktan sakın. Yakınının, fakirin ve komşunun hakkını gözet. Konuşmadan hoşlanmayanın yanında konuşma. Mazlum kardeşine yardım et. Zamânını iyi değerlendir.”
“Günahlar gaflet geti rir. Gaflet ise, kalbin katı laşmasına sebeb olur. Kal bin katılaşması, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır ve Allahü teâlâdan uzaklık ise, Cehennem’e götürür.” “Câhillerin ahlâkından, günahkârların meclisinden, kendini beğenenlerin iddiâlarından, mağrürların isteklerinden ve ümitsizlerin ümitsizliklerinden sakın ve uzak dur. Hak ile amel et. Allahü teâlâya güven. Emr-i mârûf ve nehyi anil- münker yap.”
“Şu üç çeşit muhabbet çok mühimdir: Birincisi, ibâdeti günaha tercih etmek sûretiyle Allahü teâlâyı sevmektir. İkincisi, kuvvetli bir îman ile Resûlul- lah’ı sevmektir. Bunun alâmeti, Resûlullah’ın sünnetine yapışmaktır. Üçüncü- sü ise, Allah için mü’min- leri sevmektir. Bunun alâmeti mü’minlere eziyet etmemek ve onlara faydalı olmaktır.””Dilin farzı ve vazifesi; sükûnet ve öfke zamanlarında doğruluktan ayrılmamak. Gizli ve açık hiç kimseye eziyet etmemektir. Gözün farzı ve vazifesi; haramlardan korunmaktır. Kulağın farzı ve vazifesi, helâl olmayan şeyleri dinlememektir. Lisanından sonra, insanoğlu için en tehlikeli âzâ kulağıdır. Çünkü kulak, kalbin en büyük elçisidir. Fitne bataklığına en fazla dalan kulaktır. Burnun farzı ve vazifesi; burun, kulak ve göze tâbidir. Dinlemesi ve bakılması câiz olmayan bir şeyin koklanması da câiz değildir. Ellerin ve ayakların farzı ve vazifesi; Allahü teâlâ tarafından haram kılınan şeylere uzanmaması ve başkalarının hakkından sakınmasıdır.” Eserleri: 1) Âdâb-ün-Nüfûs, 2) Şerh-ul-Ma’rifet, 3) El- Menâzil fi’z-Zühd ve Gay- rihi, 4) El-Ba’s ve’n-Nü
şûr, 5) Er-Riâye li-Hukûkıl- lah Azze ve Celle, 6) El- Halvet ve’t-Tenekkul fi’l- İbâdet, 7) Muâtebet-ün- Nefs, 8) Risâlet-ül-Müs- terşidîn.
1) Vefeyât-ül-A’yân; c.2, s.57 2) Hilyet-ül-Evliya; c.10, s.73 3) Târih-i Bağdâd; c.8, s.211 4) Câmiu Kerâmât-il-Evliya; c.l, s.387 5) Tezkiret-ül-Evliya; s.144 ■ 6) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.56 7) Risâle-i Kuşeyrî; s.72 8) Dirâsât fit-Tasavvuf-il-İslâmî; s.153 9) Sıfat-üs-Safve; c.2, s.24 10) Nefehât-ül-Üns; s.52 11) Tabakât-ül-Evliya; s.175 12) İslâm Âli
hâris ei-muhâsibî
08
Kas