HİZMET VE MAĞLUBİYET
Bir Âyet-i Kerimede istişare etmemiz emredilmektedir. Müslümamn yapacağı işlerini mutlaka istişare hey’etine danışarak yapması Âyet-i Kerime emri icabıdır. Hal böyle iken, bazı Müslümanlar görmekteyiz ki. bunlar dindar ve faal cemaatler araşma giremiyor, dinî düşünce ve fikirlerini şuurlu Müslümanlar arasında inkişaf ettiremiyor, bu sebeple de, karşılaştığı her hadiseyi, içine düştüğü her buhranı şahsî fikir ve kanaatlarıyla izah etmeye uğraşıyor. Bir müşavere neticesi olmayan bu indi görüşleri ise onu müstakim bir yola sevketmedi- ği için, sonunda bu Müslüman, kurtuluş ümidini kaybeden akrebin kendirli zehirlediği gibi: «İslâmiyet gitti…
Müslümanlar mağlûp oldu.. Artık bizim için kurtuluş yoktur,..»- diyerek bir takım ümitsizliklere düşerek, yeis ve keder içinde kendi kendini öldürüyor, müşaveresiz fikrinin Verdiği ölidürücü neticeyi^ şaf dışı olup gidiyor. Böyle Müslüm anİard an biriyle evvelki gün yin4 kar şılaştım: Baktım, kendi kanaatim esas almış, başka fikir ve kanaatlarm varlığına bile ihtimal vermiyor, dü şündüklerinin’ îslânli olup olmadığını tedkik .etmek ihtiyacını bile duymadan ver yansın çdiyor., ■—. Komünistler…, dinsizler…, ahlâksızlar.., bilmem daha, kimler, ortalığı istila ettiler.. Bu gidişle istikbâlimiz korkunç!.. Daha doğrusu biz Müslümanlar .mağlûp olduk!. Kimse’ bu gidişi durduramaz… Uğraşmak beyhu* dedir!.. Gibi bir sürü yeis ve ümidsizlik veren zararlı vâveylâlar-.. Bu Müslümana dedim ki: — Sen bu düşündüklerinin doğru, olup olmadığım hiç tedkik etmek, ihtiyacı duydun mu? Şuurlu ye faal Müslümanlar araşma girerek: «Uğraşmak beyhudedir.» Sözünü orada da tekrar ettin mi? — Hayır, kimsenin yanma gitmedim. Kimseyle de bu konuştuğum mevzularda fikir teatisinde bulunmadım., dedi. — öyle ise, böyle hayatî ve ciddî mevzularda yeis ve ümidsizlik telkin eden fikirlerini’ sanki bir müşavere neticesi vanlan doğru bir fikirmiş gibi anlatıp durma. Bu sözlerinin en çök faydası din düşmanlarına dokunmaktadır- Örilarln istedikleri, bizim yeis ve ümidsizliğe düş memizdir. Onu da sen gayet rahatça yapıyor, yanma gelen Müslümanlar a İslâm düşmanlarını sevindiren bu yeis ve ümidsizliği feryad ü figânla telkin ediyorsun. Bu halinle onlar sana nerde ise madalya bile verebilirler. — Ne yapayım y a , meydanı dolduran rezaleti, ah Iâksızlıklan görmemezlikten mi gelelim ?. Baksana şu rezalete?.. / — Bunları sayıp dökmek bir marifet değildir. Sanki kimsenin görüp, bilmediği bir şeyden mi bahsediyorsun?. Senin yaşadığın cemiyetin içinde biz de yaşamıyor muyuz? Senin gördüklerini biz de görmüyor muyuz? Bilinen ve rahatsızlığı her an hissedilen şeyi tekrara ne hacet? Şimdi bizim davamız işte bu şartlar içinde Müslüman olarak ne yapmaya mecburuz? Cemiyetin ahlâ kı, nesü bozuldu diye dinî mükellefiyetler üzerimizden kalkmış mıdır? Yoksa bu yaşadığımız ağır şartlar içinde de bize düşen hizmet şekli var mıdır? İşte mes’ele budur? Bunu düşünmeliyiz! Ctenab-ı Hak: — Niçin içinde yaşadığınız dünyanın gidişatını de ğiştiremediniz? diye bir sual sormaz. Ama neden halkettiğim şartlara göre Islâmiyetinize hizmet etmediniz? diye sual sorar. Çünkü, kâinatın gidişatını değiştirmek, AJlahu Azimüşşanın kendi hikmetine bağlıdır. Biz âcizlerin kudreti haricindedir. Ama, îslâmı şahsımızda ya şamak için gereken hizmette bulunmak ise, kudretimizin dahilindedir ve bugün bifcim mükellefiyetimiz de budur. Bütün dünya küfre düşse, herkes sapıtıp, dalâlete düş se Müslümana yine (vazifesini bildikten sonra) mağlubiyet yoktur. Çünkü Âyet-i Kerime: «— Netice müttekilerindir», buyurmaktadır. Bu sebeble biz Müslümanlar, hangi şart ve ahvâl içinde olursa olsun hizmetle mükellefiz. Lugatımızda (mağlubiyet) diye bir kelime yoktur. Sadece hizmet vardır. Anlaştfdı mı, dedim. înşaallah bu ikaz o dostu uyandırmıştır;