İBRAHİM BİN EDHEM

İBRAHİM BİN EDHEM (K.S.)Belh Sultanı İbrahim ibni Edhem hz.’nin künyesi Ebu İshak’dır. Hicrî 160 yılında dünyaya teşrif etmiş; Hicrî 262 yılında, yüz iki yaşında iken irtihâl-i dâri beka eylemiştir. Türbesi Şâm-ı Şerif de olup, el’ân ziyaretgâhdır.Neseb-i şerifleri Hz. Ömer’e ulaşır. İmâm-ı A’zam Ebu Hanife hz. onun için, “Efendimiz ve yazılı senedimiz”; Cüneyd-i Bağdadî hz. de, “İlimler anahtarı” derlerdi.Belh şehrinin sultanı idi. Bir gece sarayında gayet nadide yataklar içinde uyurken, damda şiddetli gürültüler duydu. “Bu nedir?” diye seslenince dam­dan, “Deve arıyorum” sedası geldi. “Damda deve aranır mı?” dediğinde, aynı ses cevap verdi:- Ya ipek döşekler içinde Allah istenir mi, ey gâfil?Bunun üzerine sabaha kadar uyuyamadı, huzuru kaçtı. Ertesi gün, devlet ileri gelenleri ile bir toplantı sırasında, aniden heybetli bir adam içeriye girdi ve dehşetle İbrahim Edhem ‘in tahtına kadar ilerledi. Adam öyle heybetliydi ki, herkesin dili tutulmuştu. İbrahim Edhem hz. güçlükle sordu:Kimsin, ne istersin? Bu tahtın benim olduğunu bilmez misin? Gelen kimse:Bu saray değil, kervansaraydır. Burası senden önce kimindi?Babamın ve atalarımındıOnlar ne oldular?Öldüler.- Senin sahip çıktığın saraya birisi gelir, birisi gider. Buna kervansaraydenilmez de ne denir?Bu sözleri söyledikten sonra-acele ile saraydan çıktı ve gitti. İbrahim Edhem hz. ile bu muhavereyi yapan Hızır’dı (a.s.). İbrahim Edhem hz.’nin bu sözlerden sonra, üzerine bir sıklet ârız oldu. Teselli bulmak için, bir av partisi tertip edip ava çıktı. Sahrada ne yapacağını bilemez vaziyette dolaşırken, ‘ ‘Uyan!” diye bir ses işitti. Duymazlıktan geldi. Bu sesi tekrar, tekrar işitti. BirHZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ285defa da “Ölmeden önce uyan!” denildi. Sultan atını mahmuzlayıp, sesin geldiği yere sürdü. Karşısına bir geyik çıktı ve dile geldi:- Ey İbrahim! Allah seni avlanmak için mi yarattı?Bunun üzerine içinde bir üzüntü ve korku zuhur etti; şevke geldi. Kendi çobanlarından birisi koyun güdüyordu. Çobanın külâhını ve elbisesini, kendi elbisesiyle değiştirdi. Çobana, “Bu koyunlar senin olsun” dedi. O saatte bütün Melâike-i Kiram da İbrahim Edhem hz.’nin mi’râcını kutlayarak, “Cennet ve Cemâlullah âşığı, padişah elbisesini çıkartıp âhiret elbisesini giydi” dediler.İbrahim Edhem hz. oradan ayrılıp Merv şehrine geldi. Yolda giderken, bir kimse köprüden aşağı düşüyordu. “Allah korusun!” dedi; düşen adam havada kaldı. Halk bu kerâmeti gördü ve şaşırıp kaldı. Daha sonra Nişabur’a geçti. Orada bir mağaraya girdi ve dokuz yıl ibâdetle meşgul oldu. O mağara sonradan, kendi adıyla anıldı. Perşembe günleri mağaradan çıkarak topladığı odunları satar, cuma namazını da kıldıktan sonra tekrar mağaraya dönerdi. Oruç ile vakit geçirirdi. Hızır (a.s.) ile ara sıra görüşür ve bazı öğütler alırdı.On dört yıl çöllerde dolaştı ve hacca gitti. Bu uzun yolculukta başından şöyle bir olay geçti:”Bir gün çölde kervan ile giderken, abdest tazelemek için kervandan ayrıldı. Sonra kervanı bulamadı. Sağa sola bakınırken, uzakta bir çocuk gördü. Çocuk, kâh ağlar kâh güler bir halde, elindeki sopa ile kumla oynuyordu. Yanına varıp ona kervanı sordu. Çocuk:Siz niçin selâm vermeden söze başladınız? dedi. İbrahim Edhem hz.:Seni çok küçük gördüm. İâde-i selâm edemezsin diye düşündüm, dedi. Çocuk:
Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) çocuklara selâm verirdi. Selâmı alamazsam, sen kendin alırsın veya Hafaza Melâikeleri alır, dedi. İbrahim Edhem hz.:Peki yanılmışım, kusura bakma! “Selâmünaleyküm” dedi. Çocuk:”Aleykümselâm ve rahmetullahi ve berekâtühü” diyerek selâmı alın­ca, İbrahim Edhem hz. çocuğun bu garip hâline hayret etti. Kervanı da unuttu ve:Oğlum, nedir bu hâlin? Bazen ağlayıp, bazen de gülerek önündeki kumlarla oynuyorsun, diye sordu. Çocuk:Ben annemle konuşuyorum, dedi.(*) İbrahim Edhem hz.:
Peki ne konuşuyorsun, toprak annenle? Çocuk:Ortalığın fetretini, bu bozuk gidişi, mâsiyet içinde yaşayışı görüyorum(*) İnsanın üç annesi olur: Kendi annesi, toprak ve mürşidi286İBRAHİM BİN EDHEM (K.S.)da; “Ah, Anneciğim! ne olurdu beni bu dünyaya getirmeseydin; o hakikî âlemde hâlim ne olacak?” diyorum ve ağlıyorum. Bir de Allahü Teâlâ’nın rahmetini düşünüyorum. Affına ve büyüklüğüne sığınıyorum; o zaman da gülüyorum.İbrahim Edhem hz.:- A’be Oğlum! Senin yaşın ne ki, böyle şeyler düşünüyorsun?Çocuk:- Ah! Ben evde annemin odun yakışına dikkat ettim; ocağa ilk önce çalıçırpıları yani odunun ufaklarını koyuyordu. Ben de Allahü Teâlâ rahmeti ilemuamele etmez de adliyle hükmederse; büyükleri yakmak için, ilk önce biziateşlerse diye düşünüyorum.İbrahim Edhem hz. çocuğun bu acâib hâllerine şaştı. Derken, aklına kervan geldi. Çocukla beraber kervana doğru giderlerken, “Ah! bu çocuk biraz yaşlı olsaydı da kendime onu mürşîd yapsaydım” diye aklından geçirir geçirmez. Çocuk:- Beni kervanı bulmak için mürşîd ittihâz ediyorsun da; bu kadar mânâmüşkülünü hallettim hâlâ düşünüyorsun, dedi ve onu kervana ulaştırdı.Nişabur’dan Mekke-i Mükerreme’ye giderken, halk Belh caddesinde toplandı. Kendisinden “hükümdar olması ve saraya dönmesi” için rica edildi, yalvarıldı, çok israr edildi. Lâkin bunlar hiçbir fayda vermedi; kendisine tesir edilemedi, geri dönmedi. Fikrini çelmek ve başlarına getirmek için, çocuğunu kucağına verdiler. “Belki insaf eder de yolundan vaz geçer” diyorlardı. Babalık şevkâti ile oğlunu kucağına aldı ve sevmeye başladı. O anda kulağına bir ses geldi, “Bize âşık olanlar başkalarına bakmazlar”; ağlamaya başladı ve, “Ya Rabbi! O halde beni bir nefes senden ayıranı, sen de aramızdan çıkar al ki, senden başkasına olan muhabbet bağları kopsun!” dedi. Oğlu kucağında can verdi.Daima helâl arardı. Helâl yiyecek bulamazsa toprak yerdi. Bir ay kadar kil yiyip, hayat sürdüğü olurdu. Bunu da kendisi için çok görüp, şöyle derdi:- Kil yemek, nefsime kolay geliyor. Onu bulunca onunla yetiniyor, helâliaramaktan kalıyor. Nefsime yardımcı olmaktan korkmasaydım, yalnız kilyerdim; helâli aramazdım. Onu ancak bulduğum yerde yerdim. Tâ ki ölünceyekadar!Çok az yerdi; sırf ayakta durabilmek için yerdi. Sebebini soranlara şöyle derdi:- Saf ve helâl bir şey bulup yemek, artık ihtimâl dahilinden çıktı.Bir şey yiyip içmediği için, tek abdestle on beş vakit namaz kıldığı günler olurdu. Onu görenler, cansız bir ceset sanırlardı.Yanına gelip nasihat isteyen ilim adamlarına, şu nasihati yapardı:- “Dip ol, baş olma! Dip kurtulur ama baş kurtulmaz, gider.”Kapısını dışarıdan kilitletirdi. Halk ziyaretine gelirdi. Evde olmadığını sanar, dönüp giderlerdi. Evzaî ona bir mektup yazdı. Mektupta şöyle diyordu:- “Ya İbrahim! Seninle arkadaş olmak istiyorum”Ona şu cevabı gönderdi:- “Bir kuş kendi uçuş şekline ve hâline uymayan birisiyle uçmayakalkarsa; öbürü uçar gider, kendisi yerinde kalır.”Huzeyfet-ül Maraşî’nin arkadaşları, kendisinden-bendesi ve hizmetinde çok bulunmuş bir zât olarak-İbrahim Edhem hz. ‘den görmüş olduğu en acâib bir şeyi anlatmasını İsrarla istediler. Bunun üzerine Huzeyfet-ül Maraşî anlattı:”Mekke yolunda giderken, günlerce aç ve susuz kalmış bir halde, bîtâb düşerek Kûfe’ye girdik. Harap bir mescide konduk. Hazret bana baktı ve:Ey Huzeyfe! Seni aç görüyorum, dedi. Ben de:Büyüğümün gördüğü doğrudur, dedim. Bunun üzerine:Bana bir kalem kâğıt getir, dedi. Getirdiğim kâğıda, “Bismillâhirrah-manirrahim. Her hâl-ü kârda maksûd olan sensin. Her mânâda işaret edilen sensin. Ben hamdeden, ben şükreden, ben zikredenim. Ben açım, ben kayıbım, ben ar edenim. O altı tanedir. Ben tâzim ederim yarısını. Ey Rabb’im! Sen de tazmin et diğer yarısını” diye yazdıktan sonra, kâğıdı bana verdi ve şu tenbihi yaptı:Git! Kalbini Allah’dan başka kimseye bağlama ve karşılaştığın ilk insana bunu ver.Mescidten çıktım. Karşılaştığım ilk adam, katır üstünde giden birisiydi. Kâğıdı ona uzattım. Aldı, okudu ve ağlamaya başladı. Sonra:Bu kâğıdı yazan nerede? diye sordu. Ben:İleride filân mescidte, dedim.Bana, içinde altı yüz lira bulunan bir kese uzattı. Biraz sonra başka bir adamla karşılaştım. Ondan, katır üstünde gidenin kim olduğunu sordum.- O bir hıristiyandır, dedi.Sonra mescide geldim. Hadiseyi Hazretime anlattım.- Paraya dokunma! O, biraz sonra buraya gelecek, dedi.Hakikaten bir saat sonra, o hıristiyan adam geldi. Üstâzım İbrahimEdhem’in elini öptü ve müslüman oldu.”İbrahim Ethem hz. bir gün rüyasında Cebrail’i (a.s.) görmüştü; şöyle anlattı:288İBRAHİM BİN EDHEM (K.S.)- Yeryüzüne inmişti. Elinde bir kâğıt ve kalem tutuyordu. “Bunlarniçin?” diye sorduğumda, “Yeryüzündeki evliyâları yazacağım” dedi. “Benide yaz” deyince, “Senin için emr-i ilâhî yoktur” cevabını aldım. İbrahimEdhem, “Ben evliyâ değilsem de onları severim” dedim. Bir süre sessizlikoldu. Sonra Cebrail’e (a.s.) fermân-ı ilâhî geldi. “Defterin başına senin adınıyazacağım” dedi.İbrahim Edhem hz., Allahü Teâlâ’nın “Bana duâ edin. Duânızı kabul edeyim” âyeti kerimesinden bahis ederek,- “Biz duâ ediyoruz. Fakat duâmız kabul olmuyor” deyip, soranlaraşöyle cevap verdi:- On şeyden dolayı kalbleriniz ölmüş olduğundan, duânız kabul olmuyor:Allah’ı bildiğiniz halde, hakkını edâ etmiyorsunuz; Allah’ın kitabını okuyorsu­nuz, O’nun buyruğuna uymuyorsunuz; şeytana düşmanlığınızı iddia ediyorsu­nuz, onun iğvasına ve vesvesesine uyup, kendinize önder tutuyorsunuz; Resû-lullah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, o sevgiye sahip olabilmek için iyi biramel yapmıyorsunuz; Cehennemden korktuğunuzu dâvâ ediyorsunuz, günah­tan sakınmıyorsunuz; ölümün hak olduğunu iddia ediyorsunuz, ona bir hazırlıkyapmıyorsunuz; başkalarının kusur ve ayıpları ile uğraşıyorsunuz, kendi kusurve ayıplarınızı görmüyorsunuz; Allah’ın size ihsân ettiği rızkı yiyorsunuz, O’naşükür etmiyorsunuz; ölülerinizi defnediyorsunuz, ibret almıyorsunuz.Bir gün, Dicle kenarında hırkasını yamıyordu. Suya düşen iğnesini aramaya başladı. Yanına tanıdıklarından birisi geldi.Ya İbrahim! Padişahlıktan vazgeçmekle ne kazandın? deyince, İbrahim Edhem hz. balıklara:İğnemi çıkarın, dedi.Bütün balıklar ağızlarında birer altın başlı iğne olduğu halde, başlarını sudan çıkardılar.İbrahim Edhem hz. itiraz etti:Benim iğnem, bunlar değil. Ben burnu güdük iğnemi istiyorum. İğnemi çıkarın! deyince, bir balık geldi ve ağzıyla iğneyi uzattı. Yanındakine:Belh’in hükümdarlığını ve dünyayı top yekûn terk etmekle bulduğum şeylerin en azı budur, geri kalanları sen nereden bilirsin? dedi.Padişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.İbrahim bin Edhem bir kimse ile uzun zaman arkadaşlık etti. Yolculuk­ları son bulunca o kimse, İmâm-üz Zühedâ İbrahim İbni Edhem’e dedi ki:HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ289- Belki sohbetlerimle, adaba muhâlif hareketlerimle sizi incitmişimdir;kabahatlerimi bildirir ve beni affeder misiniz?İmâm-üz Zühedâ:- Aramızdaki dostluk, sevgi ve muhabbet, hâllerimizi öyle gizledi ki; beno anda kendimi görmedim. Nerede kaldı ki, sizi görebileyim? Eğer kabahatle­rinizi öğrenmek istiyorsanız, onları görüp söyleyebilecek birine başvurunuz,buyurdu.Bir gün yolu İmâm-ı Â’zam hz.’ne uğradı. İmâm-ı Â’zam hz.’nin talebe­leri kendisine, müstehzi gözlerle küçümseyerek ve garipsiyerek baktılar. İmâm-ı Â’zam bu hâli görünce, İbrahim Edhem hz.’ne seslendi:- Buyurun, meclisimize şeref verin efendimiz, büyüğümüz!Ve hürmette kusur etmedi. İbrahim Edhem hz. ayrılınca, İmâm-ı Âzam’a talebeleri sordular:-Bu kimse efendilik ve büyüklük sıfatına ne bakımdan lâyıktır? İmâm-ı Âzam:- Şunun için ki; o, ara vermeden Allahü Teâlâ ile meşgul. Biz isededikodusu ile!O lokmayı ki tuza beler yerim İçi taşlı hurmadan tatlı derim (*)Bir gün, nasihat isteyen bir kimseye şöyle buyurdu:- “Şu altı şeyi kabul edersen hiçbir iş sana zarar vermez. O altı şeyşunlardır:Günah yapacağın zaman O’nun rızkını yeme! Rızkını yiyip de O’na isyan etmek doğru olur mu?O’na âsi olmak istersen O’nun mülkünden çık. O, mülkünde olup da isyan edilmeye lâyık mıdır?O’na isyan etmek istersen, gördüğü yerde günah yapma görmediği bir yerde yap. O’nun mülkünde olup, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah yapmak uygun değildir.Can alıcı melek ruhunu almaya geldiği zaman, tövbe edinceye kadar izin iste. O meleği kovamazsın. Kudretin varken o gelmeden önce, tövbe et. O da bu saattir. Zira Melek-ül Mevt âni gelir.Mezarda Münker ve Nekir isimli iki melek, suâl için geldikleri vakit onları kov. Seni imtihan etmesinler. Buna imkân var mıdır? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla.(*) İçi taşlı hurma, bir kimseye dini için veya iyi hâli dolayısıyla verilen hediyedir. Dini dünyaya değişmek kastı ile veriliyorsa, böyle bir hediye alınmamalıdır.290İBRAHİM BİN EDHEM (K.S.)* Kıyâmet günü Allahü Teâlâ, “Günahı olanlar, cehenneme gitsin” diye emredince, “Ben gitmem” de!”Soran kimse “Benim sözümü dinlemezler” diyerek, yapılan nasihatten gerekeni aldı ve ölünceye kadar da tövbesini bozmadı. Evliyâullahın sözünde muhakkak ki, Rabbâni bir tesir vardır.ibrahim bin Edhem hz.’nin hikmetli sözleriAllah’a karşı irfan sahibi olanın en büyük kasdı, hayır olmalıdır. İbâdet ve taat olmalıdır. Konuşmanın çoğu senâ ve Allahü Teâlâ’yı övmek olmalıdır.Biz dervişlik istedikçe, önümüzü mal keser. Başkaları mal istedikçe, dervişlik bulur.Birisi kendisine bin altın uzattı. Şöyle söyledi: “En hakir bir şeyle adımızı, dervişlik kütüğünden kazımak mı istiyorsun?”Hak yoluna düştükten sonra, nefsime en güç gelen iş kitap okumak oldu. O gün, bu gün sahifelere hiç göz atmadım.
Bizim sanatımız, bu dünyayı gönüllülerine, ötekini de isteklilerine bırakıp; burada Allah’ı anmayı, orada da O’nun güzelliğine ermeyi iş edinmek­tir.İlmi, amel için öğreniniz. Bir çok insanlar bu hususta yanıldılar. İlimleri dağlar gibi arttı ama amelleri zerre kadar kaldı.Dünyaya ve âhirete rağbet etme! Bunlara gönül vermek, Hak Teâlâ’dan yüz çevirmektir. Allah sevgisi için nefsinden fariğ ol, onunla meşgul olma. Nefsin arzusu, meyil ve hevesi daima kötüyedir. Onlar üzerinde durma. Yüzünü Hakk’a döndür; hakikî kıble O’dur.Hastalığı isterim. Bunu istememin bir kaç sebebi var: Biri o ki, hasta olurum cemâate gidemem. Gitmem gerekli iken, hasta olunca gereklilik kalkar. Böylece ne insanlar beni görür, ne de ben onları!
İnsanlardan uzağım. Çünkü benden büyük olanların kibirlerinden, küçüklerin ahmaklığından, emsâlimin kıskançlığından uzaklaştığımdan beri huzura kavuştum.”İşte şu âhiret var ya, orayı yeryüzünde üstünlük taslamayanlara vereceğiz” (28/53) meâlindeki âyet-i kerimeyi şöyle tefsir ederdi: “Bahsi geçen üstünlük, ayakkabının fiyongunu arkadaşmınkinden daha güzel etmen­di”Üç kimse vardır ki, sıkıntıya gelmez: Hasta, oruçlu ve yolcu.İşittiğime göre; kıyâmet günü, insan daha çok utansın diye, tanıdığı kimselerin yanında hesaba çekilir.HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ291Allah, kalbinde şöhret sevgisi taşıyanlara doğruluk nasip etmez. Ne ilminde, ne amelinde, ne de yaptığı iyilikte!Öbür âlemde en ağır tartı döven amel, burada bedene en ağır gelendir. Nefsini ezip bol bol hayırlı amel edene, öbür âlemde bol bol ecîr vardır. Bu âlemden âhirete amelsiz gidenin, öbür âlemde iki eli boş kalır.Lübnan dağında, Allah’a ermiş bir cemâatle konuştum. Hepsinin bana öğütleri şu oldu: “İnsanlara şöyle vaaz ve nasihat et: Çok yiyen, ibâdetten lezzet almaz; çok uyuyan, ömründe bereket bulmaz; çok konuşanın kalbi ölür, hayat bulmaz; halkın rızâsını isteyen, Mevlâ’nın rızâsını bulamaz; Allah’a içten duyarak ibâdet etmeyen, insanlara kul olur. Nitekim Allah, kendine hizmet etmeyeni, halka hizmetkâr eder.Rahmetullahi aleyh rahmeten vâsia.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*