Vaktiyle Mısır’da iki kardeş vardı. Birisi ilim öğrendi. Birisi de esnaf oldu. İlim öğrenen, asrının (zamanının) en büyük âlimi oldu. Diğer kardeşi de Mısır’ın en zengini oldu.Zengin olan kardeş, fakir olan bilgüi kardeşinehakaret gözüyle bakar, onu dâima küçük görür:— Ben zengin oldum, büyük saltanata kavuştum,sen ise fakir ve yoksul, miskin kaldın, diyerek küçümserdi.Alim olan kardeşi, onun sözlerine hiç değer vermez ve aldırmazdı. Zengin olan kardeşine şöyle derdi:— Ey kendini bilmez kardeşim! Düşünmeden ilerigeri konuşup durma! Ben Cenâb-ı Hakka ne kadarşükretsem azdır. Çünkü beni peygamberlerine vâriskıldı. Yâni, bana ilim servetini verdi. Benim nazarımda ilimden, büyük, ilimden faziletli bir değer yoktur.Sen ise Fir’avunun, Hâmâmn ve Kârunun mirasına kondun. Sen ömrünü mal toplamakla geçirdinmalının başında çobanlık yapayım, onu koruyayım diye ömür sermayen gitti. Sen öldüğün zaman bir eskiçprap dahi götüremiyeceksin. öyle ise malı el içintopladm. Sana hesabından azabından başka bir şeykalmıyacaktır.Ben ise ayak altında çiğnenen bir kannca gibimütevâziyim. Sen de iğnenle herkesi sokan, inciten kızıl an gibisin. Bana insanlan iri’citecek bir kuvvet vermediği için Cenâb-ı Hakka ne kadar şükretsem azdır.Demiştir.
İZÂH VE AÇIKLAMA:İlim sahibi saygı ve hürmet görürken, ilimdennasibi olmayan da hakaret görmekten kurtulamaz.İlim, sahibiyle âhirete kadar gider. Zenginlik dünyadakalır. Sahibi de hesabım veremezse cehenneme boylar, ilim insanın şerefini yükseltir. Zenginlik, insanıkorumaz. Malı sahibi korur.