Meşhûr altı hadîs kitabından
(Kütüb-i sitte) İkincisi olan, Sahîh-i
Müslim’in müellifi, ismi, Müslim bin Haccâc
bin Müslim el-Kuşeyrî en-Nişâbûrî.
Künyesi, Ebü’l-Hüseyn’dir. 206 (m. 821)
senesinde Nişâbûr’da doğup, 261 (m. 875)
târihinde burada vefât etmiştir. Araplann
Benî Kuşeyr kabilesine mensuptur. Büyük
hadîs imâmlanndan birisidir. İmâm-ı
Müslim hazretleri, zamanın büyük hadîs
âlimlerinden hadîs-i şerîf dinlemek ye
öğrenmek için, Hicâz, Irak, Şâm ve Mısır’ı
dolaştı. Yahyâ bin Yahyâ en-Nişâbûrî,
Ahmed bin Hanbel, Kuteybe bin Sa’îd,
Ebû Bekir bin Ebî Şeybe, Osmân bin Ebî
Şeybe, Şeybân bin Ferruz, İmâm-ı Şâfîî
hazretlerinin talebelerinden Harmele bin
Yahyâ gibi büyük âlimlerden (r. aleyhim)
hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyette bulunmuştur.
Ondan da, Ebû îsâ et-Tirmizî, Yahyâ
bin Sa’îd, Muhammed bin Mahled, Mekkî
bin Abdan ve daha başka âlimler, hadîs-i
şerîf bildirmişlerdir. Imâm-ı Müslim hazretleri,
Bağdad’a bir kaç defa gşlmiş ve
Bağdad âlimleri ondan hadîş-i şerîf dinleyip,
rivâyette bulunmuşlardır. Bağdad’a
en son 259 (m. 872) senesinde gelmiştir.
İmâıtı-ı Buhârî hazretleri ile Nişâbûr’
da görüşmüş, onun ilim meclisine devâm
etmiştir. îmâm-ı Müslim, îmâm-ı Buhârî
ile bir hadîs-i şerifin müzâkeresini yaparken;
Imâm-ı Buhârî, hadîs-i şerifin senedinde,
onun bilmediği bir illeti gösterince,
İmâm-ı Müslim ayağa kalkıp,, Buhârî’nin
alnından Öperek, onu çok medhetmiştir.
Imâm-ı Buhârî hazretleri için, “Sana buğzedenler,
ancak hasedinden dolayı buğzeder.
Dünyâda bir benzerin olmadığına
şehâdet ederim” demiştir.
Hadîs-i şerîf öğrenmek ve öğretmek için
çok yerlere yolculuk yapan İmâm-ı Müslim
(r.a.), ömrünün son yıllanın Nişâbûr’da
geçirmiştir. Nîşâbûr’da hadîs-i şerîf dersi
vermekle ve ticâretle, meşgûl olmuştur.
Nişâbûr’da 55 yaşında iken .vefât etmiştir.
Kabri eskiden çok ziyâret edilirdi. “Zamanımızda,
o havâlideki diğer büyük zâtlar
gibi, onun kabrinin de bakımsız hâlde bırakıldığı
söylenmektedir.”
Eserleri:
1- Sahîh-i Müslim: Kütüb-i sittenin İkincisi
olup,içinde [7 2 7 5 ] h a d îs – i ş e r îf
vardır. Bunlan, bizzat kendisinin topladığı,
300.000 hadîs-i şerîf arasından seçmiştir.
O sahihini kitaplara ayırmıştır.
Fakat aynca bâblara bölmemiştir. Buhârî
ise, kitaplan aynca bâblara ayırmıştır.
Her bâb için de lüzumlu açıklamalarda
bulunmuştur. Müslim’in diğer bir husûsiyeti
de, isriad üzerinde önemle durmuş
olmasıdır. Çünkü, o, sâhihînde biraz farklı
metinler için, değişik isnadlar vermiştir.
Değişik olarak verdiği isnad, metinde (hâ)
harfi ile gösterilmiştir. Bu (hâ) tahvil veya
havâle (hâ)’sıdır. Imâm-ı Müslim, sahîhini
52 kitaba ayırmıştır. Sahihinin baş kısmında,
hadîs ilmi ile alâkalı ıriühim bir
açıklama vardır. Bütün bu özelliklerine
rağmen, Sahîh-i Müslim, Buhârî’nin, sahihinden
sonra gelir. Müslim hazretlerinin
diğer eserleri şunlardır:
- el-Müsned-ül-Kebîr
- el-Câmi’ ale’l-ebvâb
- el-Esmâ ve’l-Kûnâ
- el-Efrâd vel-v^hdân
- Tesmiyet-üş-Şuyûh-u Mâlik ve Süfyân
ve Şu’be - Kitâb el-Muhadramîn
- Kitab evlâd es-Sahâbe
- Evhâm el-Muhaddirîn
- et-Tabakât
- Efrâd-eş-Şâmiyyîn
- et-Temyiz
- el-îlel
Sahîh-i Müslim’deki hadîs-i şeriflerden
ba’zılan:
“Herhangi bir müslümanın başına,
yorgunluk, hastalık, düşünce, keder,
acı, diken batmasına kadar, her ne
gelirse, Allahü teâla bunları, o müslümanın
hatâlarına keffâret kılar
Ebû Abdurrahmân Abdullah bin Mes’
ûd rivâyet etti: “Resûlullah (s.&.v.) efendimiz,
Peygamberlerden birini hikâye
buyururlarken, dikkatle dinliyordum.
Kavmi onun yüzüne vurmuş ve kanatmışlardı.
Bir yandan, yüzünün kanını siliyor,
bir yandan da, uAllahım! Kavm imi af
ve m a ğ fir e t e t. Ç ünkü o n la r ,
bilm iyorlar99 diyordu.
“Başına gelen belâ ve musibetten
dolayı, hiçbir kim se ölüm istemesin.
Eğer bunu yapm ak mecburiyetinde
ise, Allahım! Benim için yaşam ak
hayırlı ise, beni yaşat. Ölüm hayırlı
ise, beni öldür99 desin.
Süleymân bin Sûred rivâyet etti. Günün
birinde Resûlullah (s.a.v.) efendimiz ile
oturuyorduk. îki adam birbirine çirkin sözler
söylüyorlardı. Birisinin yüzü kıpkırmızı
olmuş ve şah damarları şişmişti.
Bunun üzerine Resûlulle1 (s.a.v.) şöyle
buyurdu: Ben bir kelâm (*>Öz) biliyorum
ki, eğer bu kim se onu söylerse, üzerindeki
hâl ondan gider; eğer (Eûzü billa
h i m in e şşe y tâ n irra c îm ) d erse,
üzerindeki hâl ondan gider99 buyurdu.
“Doğru sözlü olmak, iyiliğe götürür.
İyilik, Cennete götürür. K işi
doğru söyleye söyleye, Allahü teâlânın
katında, sıddîk olarak yazdır.
Yalan söylem ek, günaha, günah
Cehenneme götürür. İnsan yalan söylem
ekte devam eder de, nihâyet
Allahü teâlânın indinde yalancı diye
yazılır.99
“Dünyâ tatlıdır, yeşildir, y a 9nî
çekicidir. Allahü teâlâ onu başkalarından
alıp, size verecek ve nasıl amel
edeceğinize bakacaktır. Binâenaleyh
dünyâdan ve kadınlardan sakının.
Çünkü Isrâiloğulları arasında ilk
fitne, kadın yüzünden olmuştur.99
“İyi ameller hususunda acele ediniz.
Yakın zamanda karanlık geceler
gibi bir takım fitneler meydana gelecektir
ki, insan mü9min olarak sabahlar,
kâfir olarak geceler, mü9min
olarak geceler ve kâfir olarak sabaha
çıkar. Dünyâ malı karşılığında dînini
satar.99
Zübeyr bin Adiy’den bildirilmiştir.
Enes bin Mâlik’in (r.a.) yanma geldik.
Haccâc’dan gördüğümüz zulüm ve haksızlıkları
ona anlattık. O zaman bize: Peygam
berim izin (s.a.v.) “ R a b b in ize
k a vu şu n c a y a k a d a r s a b re d in iz.
Çünkü, her gelen zaman, geçen
zamandan kötüdür99 buyurduğunu, işittim
dedi.
“K u v v e tli m ü’m in, z a y ıf m ü9
minden daha hayırlı ve (Allahü teâlâmn
katında) daha sevgilidir. Bununla
berâber hepsinde de hayır vardır.
Dünyâ ve âhıretine faydalı olan şeye
çok çalış. Allahü teâlâdan yardım iste,
Âcz gösterme. Eğer başına bir iş
gelirse, “Şöyle yapsaydım , şöyle
olurdu99 deme, Allahü teâlâ takdir etti
ve dilediğini yaptı, de. Çünkü, şöyle
yapsaydım , deyip durmak, şeytanın
vesvesesine yöl açar.
“Cehennem nefsin arzu ettiği şeylerle,
Cennet ise, nefsin sevmediği
şeylerle kuşatılm ıştır.99
Resûlullah (s.a.v.) efendimiz Allahü
teâlâmn şöyle buyurduğunu bildirmişdir.
“Ey kullarım! Zulmetmeği kendime
floram kıldığım gibi, onu sizin
aranızda da haram kıldım. Binaenaleyh
birbirinize zulm etm eyiniz.
Ey kullarım! Benim doğru yola
kavuşturduklarımdan başka, hepiniz
yolu şa şırm ışsın ızÖ yleyse, benden
hidâyet isteyiniz ki, sizi doğru yola
kavuşturayım.
Ey kullarım! Benim duyurduklarım
d a n ba şk a , h e p in iz a ç s ın ız .
öyleyse, benden doyurmamı isteyiniz
ki, sizi doyurayım.
Ey kullarım! Benim giydirdiklerimin
dışında, hepiniz çıplaksınız.
Bununla berâber, benden giydirmemi
isteyiniz ki, sizi giydireyim .
Ey kullarım! Gece-gündüz, günah
işliyorsunuz. Ben de bütün günahları
bağışlıyorum. Bununla berâber, benden
dffmızı ve mağfiret olunmanızı
isteyin ki, sizi af ve mağfiret edeyim.
Ey kullarım! Bana zarar verm ek
elinizden gelm ez ki, bana zarar verebilesiniz.
Bana fâide verm ek elinizden
gelmez ki, bana fayda veresiniz.
Ey kullarım! Sizden öncekiler ve
sonrakiler bütün insanlar ve cinler,
en iyi vç en takvâ sâhibi bir kim se gibi
olsalar, bu benim mülkümde en ufak
bir şey bile artırmaz.
Ey kullarım! Sizden öncekiler ve
sonrakiler, bütün insanlar ve cinler,
en kötü bir insanın duygu ve düşüncesini
taşısalar, bu benim mülkümden
en küçük bir şeyi noksanlaştırm az.
Ey kullarım! Sizden öncekiler ve
sonrakiler, bütün insanlar ve cinler
bir yere toplanıp, benden ihtiyaçlarını
dileyecek olsalar, ben de hepsinin
dileklerini yerine getirsem, bu benim
mülkümden ancak, iğne denize batırıldığında,
onun denizden noksanlaştır
dığı kadar ^azalır.
Ey kullarım! Ancak sizin için amellerinizi
saklar, sonra hiç eksiksiz olarak
karşılıklarını veririm, öyleyse,
iyiliğe kavuşanlar, Allahü teâlâya
hamdetsin. Kötülükle karşılaşanlar
ise; k en d isin d en başka k im se yi
kınamasın. “
Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular
ki:
“Her kul, hangi amel ütere ölürse,
o amel üzere diriltilir.”
“Ümmetimin, iyi ve fena bütün
amelleri bana arzolundu. İyi amellerin
içinde, eziyet verecek şeyin yoldan
kaldırılması da vardı. Mescidin
kirletilm esini ve o hâlde bırakılmasını
da,, kötü ve çirkin ameller arasında
gördüm.”
“Kardeşini güler yüzle karşılamaktan
ibâret bile olsa, hiçbir iyiliği
hor görme.” 1
“E y m üslüm an kadın lar! B ir
komşu kadın, komşusunun verdiği
paça bile olsa, hor görmesin. “
“Müslüman yahud mü9min kul,
a b d est a lırk e n yüzünü y ık a d ığ ı
sırada, gözüyle işlediği günahlar su
ile yahud suyun son dam lasiyle
yüzünden dökülür. Sonra elini yıkadığı
zaman, elleriyle yaptığı her
günah ta m a m iyle te m izle n in c eye
kadar su ile yahud) suyun son damlasıyla
dökülür. Sonra ayaklarını yıkadığında,
ayaklarıyla kazandığı bütün
günahlar su ile veya suyun son damlasıyla
çıkıp, gider. N ihâyet insan
gUnahlarından tertem iz olur.”
“Bir müslümanm diktiği ağaçtan
veya ektiği ekinden insan, hayvan ve
kuşların yedikleri şeyler, o müslüman
için sadaka olur.”
“Allahü teâlâ, kulunun yem ek
yedikten sonra, yahut bir şey içtikten
sonra kendisine ham detm esinden
râzı olur.”
Ebû Mûsâ (r.a.) rivâyet etti. Resûlullah
(s.a.v.) “Her müslümanm sadaka
verm esi lâzımdır.” buyurdu. “Sadaka
verecek bir şey bulamazsa ne yapar? dediler.
Bunun üzerine Resûlullah efşndimiz
(s.a.v.): “Eliyle çalışır, kendisi de istifâde
eder, sadaka da verir” buyurdu.
(Bunu) yapamazsa, dediler. “Sıkıntıya
düşmüş bir muhtâca yardım eder”
buyurdu. (Bu da) elinden gelmezse, denildi.
“Hayrı (iyiliği) emreder” buyurdu. Bunu
da yapamazsa? denildi. “Fenâlık yapmaktan
çekinir, bu da sadakadır”
buyurdu.
“Bir kimse, dînimizde olmayan bir
am el (iş) ya parsa, o şe y kabûl
edilmez.”
“Başkalarını doğruluğa çağıran
kim seye, kendisine uyanların sevâbı
gibi sevâb verilir. Bununla berâber
onların sevâbm dan hiçbir şey eksilmez.
Sapıklığa çağıran kim seye de,
ona uyanların günahı gibi günah verilir.
Bununla berâber ona uyanların
günahlarından hiçbir şey eksilmez.”
“Kıyâm et gününde bir kim se getirilip,
Cehenneme atılır, bağırsakları
karnından dışarı fırlar. O halde,
değirmen çeviren merkep gibi döner.
Cehennemdekiler onun yanm a toplanır
ve “Ey filân!Bu ne hâl?Bize iyiliği
emreden, kötülükten nehyeden (sakındıran)
sen değil mi idin? derler. O da:
“E vet iyiliği emrederdim. “Fakat, onu
(kendifrı) yapm azdım . K ö tü lü k ten
m e n e d e r d im d e, on u k e n d im
yapardım” der.”
“İnsanlar, Allahü teâlânın em riyle
(kabirlerinden) kalkarlar. Onlardan bir
kısmı, kulaklarının yanlarına kadar
ter içinde kalırlar .”
Resûlullah (s.a.v.), Eshâbınm bir hâlinden
haber alması üzerine, bir hutbe îrâd
buyurmuşlar ve: ” Bana Cennet ve
Cehennem arzolundu. Bugün Cennet
ve Cehennemi gördüm. H ayır ve şerrin
çokluğu bakımından o günkü gibis
i n i g ö r m e d im . E ğ e r b e n im
bildiklerimi bilmiş olsaydınız, herh
âlde az gü ler çok a ğ la rd ın ız99
buyurdu. Eshâb-ı kîrâm hazretleri, bu
kadar kederli bir gün geçirmediler, başlarını
örtüp, hıçkırarak ağladılar.
Hz. Âişe vâlidemiz (r. anhâ), Resûlullahın
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu bildirdi:
“İnsanlar kıyâm et günündef yalınayak,
çıplak olarak haşrolunacakür.99
Yâ Hesûlallah! Kadınlarla erkekler bir
arada mı haşrolunacaklar? Bunlar birbirine
bakarlar, dedim. Bunun üzerine: “YiI
Âişe, iş bunu hatıra getirm iyecek
kadar şiddetlidir99 buyurdular.
“Aüahü te&lûmn yüz rahmeti vardır.
Bunlardan birini, cin, insan, hay_
vanlar ve haşûrat tıraşına indirmiştir.
İşte bununla birbirlerini severler,
bu yüzden birbirlerine şefkat ve merhamet
gösterirler. Yabânî hayvan
yavrusu üzerine titrer. Allahü teâlû
doksandokuz rahmeti de, kullarına
m erh am et etm ek için k ıy â m ete
bırakmıştır.”
Muâz bin Cebel (r.a.) rivâyet etmiştir.
Ben, birgün, Resûlullahm (s.a.v.) bindiği
bir merkebin terkisinde idim. Resûlullah
efendimiz (s.a.v.) bana: “Ey Muâz!
Allahü teâlânın kullan üzerindeki
hakkını ve kulların, Allahü teâlâ üzerindeki
hakkını biliyor musun?”
buyurdu. Ben “Allahü teâlâ ve ResûUL
daha iyi bilir” dedim. Resûlullah efendimiz:
“Allahü teâlânın kulları üzerindeki
hakkı: Onların Allahü teâlâya
ibâdet etm eleri ve hiçbir şeyi 0 9na
şerik (ortak) koşmamalarıdır. Kulların
da Allahü teâlâ üzerindeki hakkı:
Allahü teâlânın kendisine ortak koşmıyan
kim seye azâb etmemesidir”
buyurdular. Bunun üzeriıfe: “Ey Allahın
Resûlü, halkı müjdeliyeyim mi? deyince:
Onları müjdeleme. Çünkü onlar buna
g ü v e n ir le r (iyi işlerde gevşeklik
yaparlar)” buyurdu.
“K ıyâm et gününde müslümanlardan
bir kısmı, dağlar gibi günahlarla
gelir de, Allahü teâlâ, onların o kadar
günahını af ve mağfiret eder.”
“K ıyâm et günü mü9min, Rdbbine
(Rabbinin lütuf ve ihsâmna ve yardımına)
o kadar yaklaşır ki, Allahü teâlâ onu
setreder (onu herkesten gizler), günahlarını
ikrâr ettirir. Ve şöyle buyurur:
Falan günahı biliyor musun? Filân
günahı biliyor musun? (O mü’min): “Yâ
Rabbî! Biliyorum, der. Allahü teâlâ
da: Ben bu günahı dünyâda örtmüştüm.
Bugün de onu af ve m ağfiret ediyorum,
buyurur. Sonra o kimseye,
iyiliklerinin yazıldığı defter verilir.”
“Sizden hiçbir kim se yoktur ki,
abdest suyunu hazırlar, ağzına bur-
nuna su verir ve burnunu temizlerse,
yüzünün, ağzının ve burnunun günahları
dökülür. Sonra, Allahü teâlânın
em ir buyurduğu şe k ild e yüzünü
yıkarsa, şüphesiz sakalının etrafından
yüzünün günahları su ile berâber
düşer, sonra, dirsekleriyle berâber
ellerini yıkarsa, elinin günahları parm
aklarından su ile b irlikte akıp
gider. Sonra başını meshederse, saçının
uçlarından, başının günahları su
ile berâber dökülür. Sonra topuklan
ile b irlik te a ya k la rın ı y ık a rsa ,
m uhakkak ayaklarının günahları
parm aklarının ucundan su ile birlikte
gider. Bu şahıs, kalktp namaz kılar.
Allahü teâlâya hamd ve senâ eder, lâyık olduğu sıfatlarla O’nu ta’zim
eder ve tam m a’n&siyle kalbini Allahü
te&l&ya bağlarsa, şüphesiz o kim se,
anasından doğduğu g ü n d eki gibi
günahlardan sıyrılır
îbn-i Mes’ûd hazretleri bildirdi: “Birgün
Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana,
Kur’ân-ı kerîm oku diye emir buyurmuştu.
“Kur’ân-ı kerîm sana nâzil olmuş iken,
sana ben mi Kur’ân-ı kerîm okuyayım?’’
dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
“B en K u r’ân-ı kerîm i başkalarından
dinlem eyi severim 99 buyurunca, Nisâ
sûresini okumaya başladım. “B iz her
ü m m e tte n ş&hit g e tir d iğ im iz ve
onlara seni şâhit kıldığım ız zaman,
onların hâli nice olurV 9 meâlindeki
âyet-i kerîmeye geldiğimde: “Şim dilik bu
kadar okum an yeter99 buyurdu. Bir de
baktım ki (Resûlullah efendimizin) gözlerinden
yaşlar akıyordu.”
“Benden sonra size dünyâ nV
m etlerin in ve zîn e tle rin in açılıp,
onlara gönlünüzü kaptıracağınızdan
korkuyorum .”
“Dünyâda iken en rahat ve m üreffeh
bir hayat yaşam ış olan Cehennem
liklerden birisi, kıyûm et günü
getirilir. Cehenneme bir kere daldırılır.
Sonra dm “E y Âdemoğlu! Sen
hayatında hiç iyi bir gün geçirdin mi?
Hiç rahat bir hayat gördün mü?99diye
sorulur. O şahıs: “Vallahi görmedim
yâ Rabbi!99 cevâbını verir.
D ünyâda en fazla sıkıntı ve ızdıraba
uğrayan C ennetliklerden biri
getirilir ve Cennete bir kere daldırılır.
Sonra buna da: “E y Âdemoğlu!
Sen hayatında hiç sıkıntıya uğradın
m ı?H iç acı ve izdirap çektin mi?99diye
sorulur. O da: Vallahi hiçbir acı ve
sıkın tı görmedim, der.99
“Â hırete göre dünyânın kıym eti
ancak, sizden birinizin parm ağını
denize daldırm asına benzer. Parmağı
ile denizden aldığı suyun ne kadar
olduğuna bahsin,99
Abdullah bin eş-Şıhhîr rivâyet etti: Birgtin
Resûlullaha (s.a.v.) gelmiştim. O
sırada “Tekâsür” sûresini okuyorlardı.
Sûreyi tam am ladıktan sonra şöyle
buyurdu: “Adem oğlu m alım malım
diyor. E y Âdem oğlu! Yiyip, bitirdiğin
veya giyip de eskittiğin yahut sadaka
verip, önceden gönderdiğinden başka
senin m alın var mı? (Geride bıraktığın
senin değil, mirâsçıl annındır.) ”
“Yarım hurm ayı sadaka olarak
verm ek süreliyle bile olsa, Cehennem
den korunm aya çalışınız. (Ya’nî,
az veya çok iyi amellerinizi, Cehenneme
karşı siper yapınız.)”
“N a m a zın p e ş in d e sö y le n e c e k
güzel kelim eler vardır ki, onları her farz nam azın ardında söyliyen ve
yapan kim se, hiçbir vahit hüsrana
uğramaz. Onlar da otuz üç kere teşbih
(sübhânallah) otuzüç kere tahm îd
(elhamdülillah), otuzüç kere de tekbîr
(Allahü ekber) dir.99
“Sizden biriniz, her gün bin iyilik
kazanm aktan âciz m idir?99 buyurunca
Eshâb-ı kirâmdan biri, “Ey Allahın
Resûlü! însan bin haseneyi nasıl
kazanabilir?” diye sordu. Bunun üzerine
Resûlullah (s.a.v.), “Yüz kerre Sübhânallah
derse, o kim se için bin hasene
yazılır ve ondan bin günah silinir.99
“Allahü teâlânın yollarda gezen,
zikir ehlini arayan m elekleri vardır.
Onlar, A llahü teâlâyı zikreden (anan)
bir cemâat (topluluk) bulunca, birbirlerine,
aradığımız işte buradadır, geliniz
diye seslenirler, M elekler bu
zikredenleri, dünyâ göğüne kadar
k a n a tla r iy le ç e v re le rle r. A lla h ü
teâiâ, onların durumlarını m eleklerden
daha iyi bildiği halde, m eleklere:
K ullarım ne söylüyorlar, diye sorar,
m elekler: Seni tesbîh ve tenzih ediyorlar,
Allahü ekber diyerek seni ta9
zim ediyorlar, sana ham d ve senâ
ediyorlar, derler. Allahü teâiâ: Bu
kullarım beni gördüler mi ki, böyle
beni tesbîh ve tekbîr ediyorlar, buyurunca melekler: Hayır, vallahi seni
görmezler, derler.
Kutlarım beni görseler ne yaparla
r? Onlar seni görseler, ibâdet ve
kullukları, tanzimleri, hamd etmeleri
ve seni teşbih etmeleri daha çok
olurdu. Kullarım benden ne diliyorlar?
Cennet istiyorlar. Onlar Cenneti
görmüşler mi? Hayır yâ Rabbî! Vallahi
onlar aslâ Cenneti görmemişler.
Cenneti görseler ne yaparlar? Cenneti
görmüş olsalardı, ona karşı arzu
ve istekleri daha çok olurdu. Bunlar
Allahü teâlâya niçin sığınıyorlar?
Cehennemden sığm ıyorlar. Cehennemi
görmüşler mi? Vallahi görmediler.
Ya görselerdi? Eğer Cehennemi
görselerdi, ondan daha fazla kaçar ve
pek çok korkarlardı.
AUahü teâlâ: Ey meleklerim, sizi
şahit kılarım ki, zikir yerinde bulunanların
günahlarını af ve mağfiret ettim,
buyururBunun üzerine melekler: Yâ
Rabbî! Falanca, onlardan değildir, o
zikir için değil, şahsî bir işinden dolayı
gelmişti, derler. Allahü teâlâ: onlar
öyle olgun kimselerdir ki, onlarla
berâber onlar şaki olmazlar, iyilerden
olurlar, buyurur.”
“Herhangi bir cemâat, Allahü teâlâyı
zikr için bir araya gelirse, şüphesiz
melekler onları kuşatır, onları
rahmet kaplar, onların üzerine’sükûnet
ve vekar iner, Allahü teâlâ, onları
katında bulunan meleklere över.”
“Bir kimseye şer olarak, müslüman
kardeşine hakaret etmesi yeter.”
“Her kim, her günün sabah ve akşamında
üç kerre:t “Bismillâhillezî lâ
yedurru measmihî şey9ün filerdi velâ
fissemûi ve hüvessemî-ül-alîm (Yüce
ismi sâyesinde, yerde ve gökte hiçbir şeye
zarar vermeyen ve her şeyi işiten bilen
Allahü teâlânın adiyle) derse, ona hiçbir
şey zarar vermez
Hz. Âişe (r. anhâ) buyurur ki: Resûlullah
(s%a.v.) yatağına yatacağı zaman, Ihlâs-ı
şerîf (Kulhü vallâhü ehâd) ile Muavvizeteyn
(Kul eûzü birabbilfelak ve Kul eûzü birabbinnâs)
sûrelerini okuyup, iki eline üfleyerek
vücûdunu meshederdi.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle duâ buyuruyor- j
lardı: “Allahım! Ben âcizlikten, tenbell
i k t e n , c i m r i l i k t e n , b u n a k lık
derecesinde ihtiyarlıktan, ktibir azâbından,
sana sığınırım. Allahım! Nefsime
günahlardan korunmasını ilhâm
eyle. Onu (günah kirlerinden) temizle.
Sen günahlardan temizliyenlerin en
hayırlısısın. Nefsimin mâliki ve tasarruf
sahibi serisin. Allahım! Fâidesiz
ilimden, doymak bilmiyen nefsten,
k a b û l o lm a y a c k k du âdan sa n a
sı&ınırım. “
“Allahım! thsân etm ekte olduğun
ni*metinin elimden gitmesinden, âfiyetin
değişmesinden, âniden karşılaşacağım
m u s ib e tle r d e n , g a z â b ın i
gerektirecek şeylerin hepsinden sana
sığınırım. Beni bunlardan muhafaza
öyle yâ Rabbî!”
“Müslüman birinin, din kardeşinin
gıyâbında yaptığı duâ kabûl olunur.
Onun borucunda görevli bir melek
vardır ki, o müslüman ne zaman bir din
kardeşi için hayır ile duâ ederse, o
melek ona (Duâri kabûl olsun, onun
için istediğin kadar da senin için olsun)
der.”
“Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve
mallarınızın aleyhine sakın bedduâ
etmeyiniz ki, duaların kabûl olunacağı
bir saata rastlarsınız da, bedduânız
kabûl olur.”
“Müşteri kızıştırmayın (alıcı ile satıcı
arasına girip, kendisini alıcı gibi göstererek
müşteriyi aldatmak için malın kıymetini
artırmaya uğraşmayın.)”
“Her Pazartesi ve Perşembe günleri,
mükellef olan kimselerin amelleri
Allahü teâlâya arz olunur. Allahü
teâlâ kendisine şirk (ortak) koşmıyan
her müzmini affeder. Ancak, din kardeşi
ile aralarında düşmanlık bulunan
kimseyi affetmeyip, birbiriyle barışıncaya
kadar bunları bırakır.”
“Üç kişi bir arada bulunduğu
zaman, ikisi, diğerini bırakıp da kendi
aralarında konuşmasınla^.”
“Bir kadın, açlıktan öUinceye kadar
hapsettiği bir kedi yüzünden azâba
uğradı ve o yüzden Cehenneme girdi.
K ed iyi hapsettiğinde ona yem ek
yedirmemiş, su içirmemiş, yerdeki
böcekleri yem ek için salıvermemişti.”
Ebû Mes’ûd el-Bedrî (r.a,) anlattı: Hizmetçimi
kamçı ile dövüyordum. Arkamdan:
“Ey Ebû Meş’ûd! Sen bil ki” diye bir ses
işittim. Öfkemden, bu sesin ma’nâsım anlayamadım.
Bana yaklaşınca, bir de ne göreyim.
Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana
hitâben “Ey Ebâ Mes’ûd, Allahü teâlânın
senin üzerindeki kudreti, senin bu
hizmetçiye karşı kudretinden daha
büyüktür” buyurdu. Bunun üzerine ben,
bundan sonra hizmetçimi bir daha dövmiyeceğim,
dedim.
“Her kim, yaptığı bir hayrı şöhret
kazanmak için halka duyursa, Allahü
teâlâ onu rezil ve rüsvâ eder. Kim de,
halkın nazarında makam ve mevki
elde etmek için, yaptığı bir hayrı halka
gösterir ve riyâkârlik yaparsa, Allahü
teâlâ kıyâmet gününde onun gizli hâllerini
yayar ve duyurur.”
Hz. Âişe vâlidemiz anlattı. Resûlullah
(s.a.v.) rüzgâr şiddetli esdiği zaman: “Allahım!
Bu rüzgârın hayrını, taşıdığı ve getirdiği şeylerin faydalarını diler,
bunun kötülüğünden vereceği zararlardan
sana sığınırım 99 diye duâ
buyururlardı.
“Kim benim üzerime salevdt getirirse,
Allahü teâlâ bu yüzden o kim seye,
getirmiş olduğu salevâtm on katı
m ağfiret buyurur
“Bir kim se her nam azın peşinden
otuz üç kere sübhânallah, otuzüç kere
elhamdülillah, otuz üç defa Allahü
ekber der ve “Lâ ilâhe illallahü vahdehü
lâ şerike leh, lehü9l-mütkü ve lehüt-
hamdü ve hüve alâ külli şey9in
kadir99 dem ek suretiyle yüzü tamamlarsa,
deniz köpüğü kadar çok günahı
olsa bile, Allahü teâlâ onları a f ve mağfiret
eder.99
“Sizi, kabirleri ziyâ retten m en
e t m i ş t im . F a k a t, a r tık z iy â r e t
edebilirsiniz.99
Başka bir rivâyette: “Kabirleri ziyâret
etm ek isteyen, ziyâ ret etsin .
Ç ü n k ü , k a b ir z iy â r e ti, â h ır e ti
hatırlatır.”
“Cehennemlikleri size haber vereyim
mi? Onlar katı yürekli, malını
hayırdan esirgeyen kibirli kim selerdir.
99
“Sizin en hayırlılarınız, ahlâkça en
güzel olanınızdır.99
“Allahü teâlâ kullarına yum uşaklıkla
muamele buyurur. Bütün işlerde
yum uşaklığı sever.99
“K o la y la ş tır ın , zo rla ştırm a y ın ,
müjdeleyin, nefret ettirm eyin.99
“ Y u m u şa k lık ta n m ahrum olan
kimse, bütün hayırlardan mahrum
olur.99
Birisi “Yâ Resûlallah! Bana bir şey
tavsiye buyur” dedi. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.v.): “Hiddetlenme, kızm a99
buyurdu. O zât sözünü birkaç kere
tekrarladı. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) her
defâsında: “K ızm a99 buyurdular.”
“Hoş söz, bir sadakadır.99
“Sizden biriniz ayakkabı giyeceğinde,
önce sağından giysin. Çıkaracağı
zaman önce solundan çıkarsın.99
“Sizden biriniz cem âate im âm
olduğu zaman, namazı h a fif kılsın.
Çünkü içlerinde zayıf, hasta ve yaşlı
olanlar vardır. Eğer kendi kendine
kılar8a, istediği kadar uzatsın.99
“Birbirinizi kıskanm ayınız. A lışverişte
birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize
dargın durmayınız. Birbirinizden
yüz çevirmeyiniz. Birinizin bitm ek
üzere olan pazarlığını bozmayınız.
Allahü teâlânın kulları, kardeş olunuz.
M üslüman m üslüm anın kardeşidir.
Ona zulmetmez. Onu yardım sız bırakmaz.
Onu hor ve aşağı görmez.99 Resûlullah
(s.a.v.) üç defa mübârek göğsüne
işâret buyurarak: “Takvâ işte buradadır.
Bir kimsenin, müslüman kardeşini hor
görmesi, kötülük olarak ona yeter.
M üslüm anm müslümana, ka m , malı,
ırzı haram dır.99
“İnsanların, vücutlarındaki mafsalların her biri için, Güneş doğan her
günde (Sağlık ni’metine şükür olarak)
sadaka borçlatı vardır.”
“İki kimse arasında adâlet etmek
sadakadır.”
“Bir kimse hayvana binerken, ona
yardım edip bindirmek, yahud yükünü
hayvanına yükleyiverm ek de sadakadır.
99
“Güzel söz de bir sadakadır .”
“Gelip, geçenlere.ezâ verecek şeyi
yoldan gidermek de sadakadır.99
“Cennet ehlinin kimler olduğunu
size bildireyim mi? H alk tarafından
hor görülüp hiçe sayılan bir zaîf ve
mütevâzî olan mü9mindir ki, Allahü
teâlâya yem in ederse, muhakkak
Allahü teâlâ, önün yeminini yerine
getirir. Size Cehennem< ehlini haber
vereyim mi? Onlar da katı yürekli,
kaba ve kurularak (böbürlenerek) yürüyen,
iri yarı ve kibirli kimselerdir
“Taûmm (yiyeceğin) yaramaz olanı,
fakirlerdeki esirgenip, zenginlerin
çağırıldığı düğün yem eğidir. (Mazeretsiz)
düğün yemeğine icâbet etmiyen,
Allahü teâlâ veResûlüne (s.a.v.) isyân
etmiş olur.”
“Sizden birisi, imâmdan önce başını
secdeden veya rükü9dan kaldırdığında,
Allahü teâlânın, onun başını
merkep başına yahûd sûr etini merkep
sûretine çevirmesinden korkmaz mı?99
“Yemek hazır iken veya küçük,
büyük abdest bozma sıkıntısı varken
kılm an namaz, kâm il bir namaz
olmaz.99
“Her kim birisine “Ey kâfir veya ey
Allahın düşfnam!99 diye hitâp eder de,
kendisine bu sözlerin söylendiği kişi
bu sözlere lâyık değilse, bu sözler söy7
üyene döner.99
“Akılh birmü9min, bir yılandeliğinden
iki defa ısınlmaz. (Ya’m, .zarannı
gördüğü bir şeyi tekrar yaprçıaz*)”
“A llahü teâ la ya b elcelerin en
sevimlisi, oraların mescidleridir. En
sevim sizi de çarşılardır. (Ya’nî oralardaki
hîle ve aldatmalardır.)”
“Cennetlikler, Cennetter (ihtiyaç
duyduklarından dolayı değil, sadece,
devamlı bir zevk ve lezzet için);yer ve içerler.
Fakat, onlar abdeste çıkmazlar,
aksırıp, sümkürmezler. Ağız ve burunlarından,
tiksinilecek şeyler çıkmaz.
Onların yedikleri vücûdlarından ter
olarak çıkar. Terleri ise m isk gibidir.
Onlar rahatça nefes alırlar, sabahakşam
Allahü teâlâyı nçksan sıfatlardan
tenzih edip, kemâl şıfatlariyle
anmaktan zevk alırlar.
Resûluljah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allahü teâlâ; “Sâİih kullarım için
Cennette, hiçbir gözün görmediği, hiçbir
kulağın işitmediği, hiçbir insanın
gönlünden bile geçirmediği bir takım
nVmetler hazırladım99 buyurdu.99
“Cennette bir pazar yeri vardır ki,
Cennet sâkinleri oraya her Cum9a
gelirler. Şimâl rüzgârları eser, onların
yüzlerine ve elbiselerine Cennet
kokuları saçar. Bu yüzden onların
güzelliği artar. Onlar bu şekilde güzellikleri
artmış olarak, çarşıdan âilelerinin
yanına dönerler. Aileleri onlara:
“Vallahi, siz bizden ayrıldıktan bonra
güzelliğinizi artırmışsınız99 dprlfr.99
“Cennetlikler, Cennete girdikleri
zaman bir münâdî (Seslenen birisi): Şüphesiz,
siz (Cennette) ebedî (sonsuz) yaşay
a c a k v e h iç ö lm iy e c e k s in iz .
hastalanmıyacak, dâima sağlık ve sıhhat
içerisinde olacaksınız. İhtiyarlamıyacak,
devamlı, genç kalacaksınız.
Sonsuz nimetlere kavuşacaksınız.
Aslâ, üzüntü ve keder görmiyeceksiniz.