İNSAN HAKLARI
İnsan doğasının özünde bulunduğu kabul edilen ve bundan dolayı siyasî iktidarların saygı gösterip gözetmesi gereken tüm hak ve özgürlükler bu adla anılır. Büyük Fransız Devrimi’nden beri gündemde olan bu haklar, Birleşmiş Milletler’ce de bir bildirgeyle bütün insanlığa ilan edilmiştir.
Fransız Devrimi sonrasında, Kurucu Meclis’in, 26 ağustos 1789’da bir bildirgeyle kabulünden beri «insan hakları» kavramı çok gelişmiş ve çok zenginleşmiştir. Fransız bildirgesinde ilan edilen haklara (güvenlik hakkı, mülkiyet hakkı, din ve düşünce özgürlüğü hakkı), o günden sonra yeni ekonomik ve sosyal haklar eklenmiştir (çalışma hakkı, dinlenme hakkı, grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı). Bunların yanında, insan ilişkilerinden doğan ve dayanışma hakları olarak adladırılan yeni haklar da vardır (barış hakkı, gelişme hakkı, temiz çevre hakkı). Ayrıca, insanların birtakım haklara sahip oldukarım ilan etmek yetmez, insanların bu hakları gerçekten kullanabilmeleri gerekir; demek ki, bir birey veya devlet, başkasının düşünce ve mülkiyet hakmı engellerse, o kişi, bu haklardan bütünüyle yararlanamaz. İnsan haklarına yapılan zararları önlemek için tarafsız mahkemelerce uygulanacak yasalar koymak gerekir.
İNSAN HAKLARI KAVRAMI
İnsan haklarının en eski kökeni dine dayanır. Hıristiyanlığa göre, Tanrı, insanı kendi suretinde yarattı. İnsan, bilgi ağacının meyvelerini yiyerek iyiyi kötüden ayırmayı öğrendi. Kutsala bu kadar yakın olan insan her şeyin üstünde bir değer kazandı ve yaradana bağlı olarak kendisi de saygınlık kazandı, durumu ne olursa olsun, ister efendi ister köle, ister yoksul ister varlıklı, ister saygıdeğer ister haydut olsun, her şeyin üstünde bir saygınlık kazandı. Sonra, din, devlet gücüne bir smır getirdi: ileri sürülen «Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya» formülü şunu demek istiyor: bir alan vardır ki, siyaset orada insan-sal amacı yargılama yeteneğine sahip değildir. Hıristiyanlık, insanlık onurunu savunma tekelini elinde tutmasa da, insan haklarını özümseyen ülkelerin Musevî-Hıristiyan kültüründen doğmuş ülkeler olduğunu unutmamak gerekir. İnsanlık onurunun tanınmasında Hıristiyanlık yaygın ve derin bir başvuru kaynağıdır.
Ama bu onur, yüzyıllar boyunca ve Hıristiyanlıkta da fetihlerle ayaklar altına alınmıştır; kölelikte ve dinsel hoşgörüsüzlüğün
sayısız gösterilerinde olduğu gibi. XVIII. yy’da, insanır.; değeri yeniden ortaya konacak, ancak kaynağı Tanrı def olacaktı. Çok sayıdaki Fransız (J.-J. Rousseau, Voltaire) ve (Hume, Locke) filozofu, insan doğasının ayrılmaz bir parçj özgürlüğü ve doğal hukuktan doğan eşitliğin savunmasır. neceklerdi.
Bu konuda ilk adımı İngiltere attı. 1215’te, Yurtsuz Joh: giliz soyluları, Magna Carta’yı imzaladılar: 1679’da, Haci pus Act imzalandı. Buna göre, hiç kimse kanıt olmaksızın dilemeyecekti. 1689’da, İngiliz Parlamentosu, Bili af (Haklar Bildirgesi) kabul etti. Bütün bu metinler, krallığ: çalıklarını sınırlandırmayı amaçlıyordu. Başlangıçta, ha bölümü bu haklardan yararlanıyordu (aristokrasi ve ruh nıfı); ancak daha sonraları bu haklar, İngiliz toplumunu: mına tamndı.
ABD’de insan hakları üç belgeyle ortaya kondu: 1776 sizlik Bildirgesi, federe devletlerin her birinin bildirgeleri v edilmesi 1789’a dayanan Federal Anayasa’daki çok sayıda lemeler. Bu metinlerde, Ingiliz Püriten geleneğinin mire Tanrı’yı kaynak gösterme ve her hakkın tanımlanmasında çıkan hukuksal kaygıyı unutmamak gerekir.
Aym dönemde, Fransa’da krallık yıkılıyordu, İnsan ve Haklan Bildirgesi, 26 ağustos 1789’da, görkemli bir oyl ilan edildi (bu hakların neler olduğu, 14 temmuz 1789’d; biliniyordu). Bildirgenin çok sayıdaki özel niteliği dikk yordu. İnsanların doğal hakları (özgürlük, eşitlik, mülki\ kı, güvenlik hakkı) yurttaşların siyasal haklarından ayn (oy hakkı, yönetimden hesap sorma hakkı). Özellik! ABD’nin tersine, Fransa’da doğal haklar, sosyal duruml. içinde değildi. Krallık rejiminin yasalarıyla ve eşitsiz bir t la ters düşen Kurucu Meclis üyeleri, güçlü bir siyasal tu yasama iradesi sergilediler; yasa, yani «genel iradenin : mutlak bir başvuru kaynağı oldu. Son olarak, Fransız İ: Yurttaş Haklan Bildirgesi, yalmzca bireye sesleniyordu sosyal yapıları bilmiyor (aile gibi), onları yasaklayabi (sendikalar, demekler).
İnsan hakları uğrunda verilen kavga tam olarak kaza mıştı: köleliğin otadan kalkması için Fransa’da 1848’i, 1865’i beklemek gerekecekti, Fransa’da kadınlara oy haki 1946’da kabul edilecekti (.ABD’de 1920’de kabul edild yy’daki Sanayi Devrimi’nden ve XX. yy’ın başındaki ek bunalımlardan doğan sosyal yoksulluk, yeni hak isteı kaynağı olacaktı, bu istekler, 1946 Fransız Anayasası’nı zünde dile getirilecekti.
Sonunda, bu hakların gelişmesindeki önemli noktays; rarası düzeye yükselmeleridir; daha da güçlü duruma ge istenen bu haklar, ulusal haklar alamndan uluslararası ha nına geçti ve yalmzca kimi insanların değil, tüm insanları rı oldu.
Düşünce özgürlüğünün çerçevesi evrenseldir. BM’d Hakları Evrensel Bildirgesi 1948’de imzalandı. Bu metnin laşma olmadığı için) gerçek hukuksal sonuçları olmasa d; sal sonuçları çok önemliydi; uluslararası antlaşmalar bu r mamlayacaklardı. Bu bakımdan, 1966 tarihli her tür ırk ; kaldırmaya ilişkin Uluslararası Konvansiyon ile 23 mart yürürlüğe giren siyasal ve medenî haklara ilişkin uluslara tı sayabiliriz. İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi’nin ne öl kültür ürünü olduğu konusu oldukça ilgi çekicidir. 19. ir tanınan din değiştirme hakkı Müslümanlıkta yasaktır, bı dan, laik olmayan Müslüman ülkelerin bu metni kapalı £ ri anlaşılır bir şeydir. İnsan hakları bölgesel düzeyde de e bilir: 1950’de Avrupa Konseyi’nde kabul edilen Avrupa Yurttaş Hakları Sözleşmesi, 21 Avrupa ülkesini kapsama
Özgürce oy kullanma hakkı: 1990yılında Romanya seçimleri.
İtiraf (L’Aveu). Sinema yönetmeni Costa-Gavras’ın başından geçenlere dayanarak çektiği bu film, Lise ve Arthur London ’m bir insanın diktatörlükle yönetilen bir ülkede boyun eğmek zorunda olduğu acımasız koşulları gözler önüne serer.
Gizli polisin seçim aracı olduğu totaliter rejimlerde, insan hakları, tümden yok sayılarak, tüm bireysel faaliyetlere el koyan siyasî güç tarafından belirlenmektedir.
SAN HAKLARININ HUKUKÇA ıRUNMASI
akkı korumak, bu hakka verilebilecek her türlü zararı ön-‘çin kurallara ve zorlayıcı bir örgütlenmeye gerek vardır, arası hukuk ve ulusal hukuk insan haklarının korunmasm-ılaşılan güçlüklerle doludur.
‘ararası hukukta dokunulmaz bir ilke vardır: devletin ege-. Bu, devletin kabul etmediği hiçbir şeyin zorla yaptınlama-ınlamma gelmektedir. Bu ilke, biraz daha ileri götürülebilir: rası sözleşmeleri ve andaşmaları imzalayan bir devlet (ve-yönetenler) keyfe bağlı tutuklamalar yapması durumunda, olarak, yargı önüne çıkarılırken, böyle bir durumla karşılaş->run, yargılamada bulunacak, cezaya çarptıracak ve devlet-slararası hukuka uygun davranmaya zorlayacak bir ulusla-daletin ve polis gücünün olmamasmdadır. BM, bir mahke-il, bir araştırma, tartışma kürsüsüdür. BM’nin kimi sözleş-le komiteler kurulmuştur (mesela, işkenceye karşı komite ı komiteler, bir devletin, yükümlülüklerini yerine getirme-başka devlete karşı yürüttüğü davaları incelemekle görevli-undan başka, insan hakları komitesi, bağlı oldukları devle-munun yükümlülüklerine uygun olmadığı kanısında olan <uk kişilerinin davalarını da kabul eder. Buradaki temel nok-ireyin uluslararası mahkemeye başvurma hakkının bulun-Ama, bir komitenin hiçbir biçimde polis yetkisi yoktur; ah-aptırımların dışında baskı yapma olanağı bulunmaksızın [er yapmak ve önerilerde bulunmakla yetinmek zorundadır, ı hakları, uluslararası bölgesel örgütler düzeyinde daha ;nce altına alınabilir. Avrupa insan Haklan ve Temel Öz-;ri Koruma Sözleşmesi, çok gelişmiş bir sistem kurmuştur, aşma ile oluşturulan Komisyon, sözleşmede öngörülen ve özgürlükleri çiğneyen bir devlete karşı bir bireyin veya letin yapmış olduğu şikâyetleri dinleyebilir. Komisyon, le yapılacak başvuruları inceler ve taraflar arasında uzlaş-olları arar. Uzlaşmanm sağlanmaması durumunda, Avru-ı Hakları Divanı duruma el koyar. Yakın zamanlara kadar, î devleder ve Komisyon, Divan’a başvurabiliyordu; ancak önce Komisyon’a başvurmuş olmak ve uzlaşma sağlana-Dİmak kaydıyla özel kişi de Divan’a başvurabilir. Son olağan kararlarının bağlayıcı gücü vardır, bu kararlan devlet-rine getirmeleri gerekir (sözleşmenin 53. maddesi), klan açlıktan, hastalıktan, çalışmaktan, fuhuştan, savaştan k için uluslararası hukuk yeni bir belgeyle zenginleştirildi: ?0 kasım 1989’da kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi. :re yol göstermek gibi bir görev üsdenen bu sözleşmenin kesi, çocuğun yaşamsal çıkarlarım araştırmaktır. On sekiz
yaşın altındaki kişiler olarak tanımlanan çocuk, geleneksel insan haklarından yararlamr: dil, din ve ırk eşitliği, düşünce ve dünce özgürlüğü gibi… Çocuğun geliştiği yer aile ortamıdır, eğitiminin so-rumululuğu öncelikle ailesine aittir. Devletse, bu çerçeveyi korumak ve eğer bir yanlışlık varsa gidermek zorundadır. Ama, kaçınılmaz olarak, kimi yasaların uygulanması için birçok ülkenin erişemediği bir gelişmişlik düzeyi istenmektedir: öğretim yapılanmasının oluşturulması, kimi devlederin ekonomik durumlarıyla bağdaşmayan pahalı hizmederin güvence altına alınması gibi. Sözleşmenin uygulanışını izlemek amacıyla bîr Çocuk Hakları Komitesi şu anda işbaşındadır: denetim, raporlar düzenleme yoluyla yapılmaktadır (sözleşmeyi kendi iç hukuklannda uygulamak için hükümederce alınan tedbirler göz önünde bulundurulmaktadır); bu denetim çerçevesinde devletler, hiçbir zorlayıcı gücü olmayan bu komiteye düzenli olarak rapor vereceklerdir.
Türkiye, BM’nin medeni ve siyasi haklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin 1966 tarihli uluslararası antlaşmalarım imzalamadı, ama Nihai Senet’i onayladı. 1988’de BM’nin işkenceyle ilgili söyleşmesini de imzaladı. 1987’de Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuru hakkım kabul etti, ama Avrupa İnsan Hakları Divam’mn zorunlu yargı yetkisini tanımadı.
TBMM tarafından onaylanmış uluslararası antlaşmalar T ürk hukukunda yasa değeri taşır. Ancak yargı organları bugüne kadar bu antlaşmalara dayanan kararlar vermekte çekingen davranmışlardır. □
Bir altın madeninde çalışan Filipinli çocuklar. Uluslararası Çocuk Haklan Sözleşmesi, 18 yaşın altındaki çocuklara aşın yorucu veya tehlikeli işleri yasaklamıştır.
Irk ayrımcılığı, Güney Afrika’da 1993’e kadar uygulanmakta ve din, dil ve ırk eşitliğini, ırk, cinsiyet, düşünce veya din gerekçesiyle hiçe saymaktaydı.
AYRICA BAKINIZ
•-JMH3 anayasa ►SMÛ Avrupa Topluluğu •■Bsa Aydınlanma Çağı
► MED Birleşmiş Milletler
► HMD Fransız Devrimi
► İB-anslI Hıristiyanlık ►M hukuk
► EM Hume (David)
► Ib.anslI Locke (John)
► USSU Rousseau (JeanJacques) ►ib.»hsli Voltaire