İNSANIN EVRİMİ

İNSANIN EVRİMİ


 


Charles Darwin, bütün bu “Değişim” ve “Dönüşüm”lere karşı, yeryüzünde, “Aynı Biçim­de Kalan Canlılar”ın, hâlâ da varlıklarını sürdüre- gelmeleri üzerinde de durmuştu. Bu konuyu incelerken, Lamarck’ın, bilimsel çalışmalarına da değinen Darwin, şu ilginç satırları yazmaktadır: “.. Bütün organik yaratıklar, daha yüksek aşamalara çıkmaya çabalıyorsa, nasıl oluyor da, yeryüzünde hâlâ bir sürü “En Aşağı Biçim” bulunuyor?.. Ve, nasıl oluyor da, her büyük sınıfta, bazı biçimler, öbürlerinden daha çok gelişmiş oluyor?., diye sorulabilir. Daha yüksek biçimler, neden, daha aşağı biçimleri, her yerden kovup yok etmemektedir?.. Bütün organik varlık­larda, yetkinleşmeye doğru, yaratılıştan ve zorunlu bir eğilim olduğuna inanan, ve bu güç­lüğü, çok iyi anlamış görünen Lamarck, yeni ve basit biçimlerin, kendiliğinden türeme yoluyla sürekli olarak yaratıldığını varsayma, durumunda kalmıştı. Bilim, bu inancın, doğruluğunu şimdiye kadar sınayamadı; söz, geleceğindir. Aşağı organismaların sürekli varlığı, teorimizde, hiç bir güçlük göstermez. Çünkü, “Doğal Seçme” ya da en uygunların kalımı, ilerleyici gelişmeyi içermek zorunda değildir. “Doğal Seçme”, yalnızca, bir yaratığa, karmaşık yaşama ilişkilerinde yararlı olan değişimleri kullanır. Şöyle sorulabilir: Göre­bildiğimiz kadarı ile, pek çok organlaşmanın, bir “Bağırsak Kurdu”na ya da bir “Yer Solucanina, ne yararı olabilir? Bunun, hiç bir yararı yoksa, böyle biçimler, “Doğal Seçme” ile “Gelişmemiş ya da Az Gelişmiş” olarak bırakılır. Bunlar da, belirsiz çağlar boyunca, bu “Aşağı Durumda” kalabilir. Jeoloji bilimi, haşlamlılar ve kök-ayak- lılar gibi en aşağı biçimlerin, pek uzun süre, aşağı yukarı şimdiki durumlarında kaldığını, bize öğretmektedir.. Büyük bir grubun, “Farklı Aşa­madaki Organlaşmasinı incelersek, hemen, hemen aynı sözleri söyleyebiliriz, örnek olarak, Omurgalılarda, “Memeliler ile Balıkların Birlikte Varolması”; Memelilerde, “İnsanlarla Gagalı Memelilerin Birlikte Varolması”; Balıklarda, “Kö­

yEvrenin Yaratılmasından başlıyarak süregelen “Evrim Tarihi” içinde “Cansız Madde”nin, çeşitli “Enerji Dönüşümleri” göstererek, Yıldız­ları, Gezegenleri, Nebula ve Galaksileri meydana getirmesi, ne kadar ilginçtir! Oysa, aynı “Evrim Tarihi” içinde, milyarlarca yıl sonra oluşan “Biyo- tojik Varoluş”la birlikte yepyeni bir “Evrim” yo/u da ortaya çıkmıştır. Bu yeni yol; “Canlı Varlık­ların izlediği, “Biyolojik Evrim Yolu”dur. “Biyo­lojik Evrim”in, Evrenin Evrim Tarihi içinde, çok kısa bir yer almasına rağmen, “Madde Evrimin­den çok daha çeşitli yönler göstermesi, onun, kendinden önceki evrimlerden çok daha ilginç olduğunu beYir)emekted\r. “Biyolojik Evrim”i inceleyen bilginleri, en çok şaşırtan konu da, bu “Evrim Süreci” içinde, zaman, zaman “Bir Kaç Yöne Birden Atlamalar”ın meydana gelmiş oVmasrâiT.

Milyarlarca yıl sonra meydana gelmiş olan “Canlı Varlık”, içerisinde yaşadığı ortam’da Herhangi bir değişiklik olduğu anda, “Başka Tür Canlı Varlık”lara dönüşerek “Yepyeni Evrim Yol­larına atlamış ve böylece de “O Yeni Ortam’a Uyumda Bulunabilecek Yeni Yapılara Bürünmüş” tür. Bugün, Yeryüzünde, varolduğunu gördüğü­müz, çeşitli “Canlı Varlık”!ar, o eski evrim tarihi içinde süregelen “Yeni Ortamlara Uyumda Bulun- ma”nm birer sonucu olarak sayılmaktadır. Bu “Canlı Varlık’ların içinde, en son “Evrim Dura­ğanda bulunan “İnsanoğlu” da, aynı “Evrim Sürecini İzleyerek” ortaya çıkabilmiştir. Biyoloji açısından insanı inceleyen bir araştırıcının, çok basit bir dil ile belirttiği gibi:

Bütün öteki canlı türler gibi, “İnsan Türü” de, (bundan kuşku duyamayız) uzun değişmeler, yani “Evrim Sonucu” ortaya çıkmıştır. Bizim makinemiz gibi karışık bir makinenin, birdenbire ortaya çıktığını düşünen kimse yoktur. “Düşünen İnsan”, kendinden biraz daha az evrimde bulun­muş, başka bir varlıktan gelmektedir. O, biraz daha az evrimde bulunmuş varlık da, kendisin­den önceki, daha az evrimde bulunmuş başka varlıktan gelmektedir. Böylece, “Geçmiş”e doğ­ru, derece derece giderek, tamamen ilkel, temel varlıklara varacağız. Hatta, basit hücrelere ve “Hücre”den aşağı gideceğiz. Bunlar, bütün “Canlı Nüfus”un, “Ortak Ataları” olacaktır..” (1).

Bu kadar büyük bir evrimde bulunmuş ve “Düşünen Varlık” türü biçiminde ortaya çıkmış olan “İnsan”ın bile “Ortak Atasinm, sonunda gelip “Basit Hücre”ye dayanması, insanı, biran şaşırtıyor! Ancak, bu duruma, pek fazla hayret etmemek gerek! Bugün, biyolojik evrim’in, en son basamağında duran “Düşünen İnsan”ın, içerisinde bulunan “Milyarlarca Hücre”den oluş­tuğunu akıldan çıkarmamalı!.. Bu “Basit Hücre­ler” arasındaki “Bilgi Alış-Verişleri” nedeni ile, bu “Düşünen İnsan” yaşantısını sürdürebiliyor, davranışlarda bulunabiliyor ve yapıtlarını ortaya koyabiliyor!

Biyolojik Evrim ile birlikte süregelen “Trans- formism” (Başka Biçimlere Dönüşüm) konusu üzerinde, çok eski tarihte yaşamış bilgin ve düşünürler de durdukları halde, bu”Dönüşüm”ler arasındaki ilişkileri, saptayamamışlar ve bilimsel yönden açıklayamamışlardı. Konuyu, bilimsel açıdan ilk kez ele alan bilgin, jean Lamarck (1744-1829) olmuştu. Bir botanikçi olduğu kadar bir hayvan bilimcisi de olan Lamarck, 1809 yılında yazdığı “Zooloji Felsefesi” adlı kitabında, “Biyolojik Evrim’de Dönüşüm” konusunu, özetle, şöyle ortaya koymuştu :

“Canlı varlıkların yaşama koşullarında bir değişiklik olduğu anda, bu değişiklik, o varlıkla­rın yaşayışlarını da değiştirir. Yaşayışlardaki deği­şiklik, o canlı varlığın hareketlerinde de değişik­liklere neden olur. Bu nedenlerle de, o canlı varlığın yapısında değişiklikler meydana gelir. Sonuçta da, başka bir biçime dönüşüm “Trans- formism” ortaya çıkar”.

Bu Fransız bilginin, ilginç çalışma ve sapta­malarına rağmen, “Biyolojik Evrim” konusunda daha büyük ün, Ingiliz Doğa Bilimcisi Charles Darwin’in olmuştur. Jean Lamarck’ın “Zooloji Felsefesi” kitabını yazdığı tarih olan 1809 yılında doğan * ve 1882 yılında ölen Charles Darwin, “Türlerin Kökeni” ve “İnsanın Türeyişi” adlı kitaplarında, “Biyolojik Evrim ve Dönüşüm” konusunu, daha ayrıntıları ile inceleyerek bilim evrenine sunmuştu. Bu nedenle de, ünü, bu konunun babası sayılan Jean Lamarck’tan çok daha fazla olmuştur. Charles Darwin, “Türlerin Kökeni” adlı kitabında, “Biyolojik Evrim İçindeki Dönüşümleri”, şöyle sıralıyordu:

“Nasıl, bir çok hayvanlar, evcilliğin etkisinde bazı değişimlere uğruyorlarsa, bu etkiden çok daha büyük olan “Doğa’nın Etkisi” ile de değişime uğramışlardır. Yaşamlarını sürdürebil­mek için, bir “Varolma Savaşı” veren bu canlı varlıkların, diğer canlı varlıkları bastırarak bir güce erişmeleri, o canlı varlığın “Yaşamını Sür­dürebilmesini sağlamaktadır. Kendisinden daha güçlü başka bir Varlık Türü ortaya çıktığında, o varlığın yaşamını sürdürebilmesi, sona ermek­tedir”.

En zorlu yaşama savaşı’nın, aynı tür’ün çeşitleri ve bireyleri arasında süregeldiğini gözle­yen Darwin, kitabında, şu örnekleri vermektedir:

“.. En farklı iklimlerde bile, bir fare türünün, bir başka türün yerini aldığını, ne kadar sık işiti­riz! Rusya’da, ufak Asya Hamam Böceği (Blatta Orientalis), iri cinsdeşi olan (Blatta Germani- cus)’u, her yerden kovmaktadır. Avustralya’da, ülkeye sokulan balansı, ufak ve iğnesiz yerli arı’yı, hızla yok etmektedir. Yabani hardal’ın bir türü’nün, öbür türlerin yerini aldığı bilinmekte­dir; ve .. böylece daha birçok örnekler vardır. En zorlu yarışmanın, neden doğa düzeninde, aşağı yukarı aynı yeri tutan akraba biçimler arasında olduğunu, belli belirsiz anlayabilmekteyiz. Ama, büyük yaşama savaşında, bir türün, bir başkasına neden üstün geldiğini, belki de hiç bir durumda, kesin olarak söyleyemeyiz..” (2).

 

Daha üstün tipte insanlar


Pekin insanı \insanı

 

Güney Afrika insanı

 

Neanderthal insanı “Orta Avrupa Taş Devri1

 

Java tipi insan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Oİduvai insanı


 

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*