wiki

İSVEÇ

ethedilebildi. (l) İSVEÇ, İsveççe Sverige, Kuzey Avrupa’da devlet, İskandinav yarımadasının doğu kısmını içine alır; doğuda Baltık denizi ve Botten körfezi, güneybatıda Sund, Catte- gat ve Skagerrak ile sınırlıdır; Norveç ile sınırı, İskandinav Alpleri ile Kölen (Kjo- len) dağlarında ve Atlas okyanusu ile Bal- tık denizi arasında suların bölünme çizgisini takip eder. Tornio ile kolu Muonio, kuzeydoğuda Finlandiya sınırını çizer; 449 682 km8; 8 498 000 nüf. Başkenti, Stockholm (669 500 ; banliyölerle birlikte 1409 000 nüf.). Başlıca şehirleri; Göteborg (430 000 nüf.), Malmö (231575 nüf.); Norr- köping (.119200 nüf.)’ Vasterat (117 400 nüf.); Uppsala (101 8UC niif.); örebro (U7 00C nüf.); Halsingborg (10t> ZULtmüf.); Linköping (312 6ÛÛ nüf.); Boras (100 715nüf.); Eskiltuna 93 000 nüf.); Gavle (88 000 nüf.); Solno 54 000 nüf); Jönköping (10ff23i>nüf.). [1990J
C O Ğ R A F Y A F i z i k î c o ğ r a f y a
• Yüzey şekilleri. İsveç, Prekambriyum devrinde kıvrılan, sonra birçok aşınma çevrimi sırasında yıpranarak düzleşen fin-is- kandinav yaylasının bir kısmıdır. Yaylayı meydana getiren başlıca unsurlar olan gnayslı ve granitli kayalar, İskandinav Alp- lerinin oluşma döneminde kısmen biçim değiştirmiştir; dördüncü zaman buzullaşmasının izlerini taşır ve büyük kısımları bu- zultaş veya ırmak-buzul birikintilerinin (dip buzultaşları, oses v.b.) altında kalmıştır. Baltık denizi de, birbirini izleyen göl-deniz dönemleri (Yoldio’da deniz, Aneylus’ta göl, Litterines’te deniz v.b.) sırasında, orta İsveç çöküntülerinde ve Botten körfezi kıyılarında kalın killi marn tabakaları bırakmıştır. Bu bütünde başlıca beş bölge ayırt edilir: 1. Dağlık kuzeybatı (fjalVler) Kölen dağlarının ve İskandinav Alplerinin doğu yamaç ve kenarlarını kapsar. Yanıbaşında birkaç yüksek doruk (Kebnekaise, 2 123 m; Sarektjakko, 2 090 m; Sulitelma, 1 877 m v.b.) yükselir; buzul çağı gölleriyle (Torne, Lüle Vatten, Hornavan, Storuman v.b.) örtülü birbirine paralel vâdilerle bölmelere ayrılmıştır; 2. Norrlarıd ve Dalecarlie, Botten körfezinden Kölen dağlarına kadar kat kat sıralanan bir yaylalar dizisidir. Manzaranın tekdüzeliğini kenarları dik vâdilerin birbirine paralel tabanları bozar; bu vâdilerdeki ırmak veya alv’lerin (Klar, Dal, İndals, An- german, Ume, Skellefte, Pite, Lüle, Ka
İSVEÇ
lix, Torne v.b.) debileri boldur; ama çığırları birçok çağlayanla kesilir. Killi kıyı ovası vardır, ancak Botten körfezinin kuzeyinde biraz genişler; 3. Svealand büyük göller bölgesidir; göller, Baltık denizi ve Skagerrak arasında buzulsonrası deniz ve göllerinin yayılarak, aktığı bir ovalar dizisi meydana getirir. Büyük göller (Vaner, Vatter, Hjalmar, Malar), alçak kenarları kil birikintileriyle örtülü bir çöküntü yakınındaki tektonik hendekleri doldurur; 4. Smaland, arkeen bir yayladır, birçok tektonik engebesi vardır. Tomtabackken (377 m) ve Taberg (342 m) en yüksek noktalarıdır. Yer yer göller ve bataklıklar serpiştirilmiş olan bölgede çoğunlukla ince bu- zultaş birikintisi örtüsü, granitlerle delinmiştir; 5. Scania ve öland ile Gotland adaları, tortul asıllı ovalardır, kalkerli tabakaları Devonyenden Tebeşir çağına kadar sıralanmıştır. Buna karşılık kıyının geri kalan kısmı şaşılacak derecede parçalanmış, dar ve derin koylarla (.fjard, vik) oyulmuştur. İçbuzulun kaybolmasından beri fin-iskan- dinav ovasını etkileyen isostatik hareket, sayısız ada ve adacık meydana getirmiştir; bunlar gemiler için çok elverişli bir barınak olan kıyı takımadalarını (Skjar- gard) oluşturur. t İklim ve bitki örtüsü. İskandinav dağlarının Atlas okyanusu etkisinden koruduğu İsveç’in iklimi, Norveç’inkinden çok daha serttir. Yağışlar daha azdır ve sıcaklık ortalamaları arasındaki farklar daha yüksektir. Kölen dağlarında yağışlar 1 000 mm’yi geçer; Smaland yaylalarının batı yamaçlarında 800 mm’nin üstündedir; ama Stockholm’de 500 mm’ye, Orta Laponya’da ise 400 mm’nin altına düşer. İskandinavya kıyılarında ocak ayı sıcaklık ortalaması, 0°C’tan az değildir, ama Laponya’nın iç kısımlarında —14°C’a düşer. Haziranda sıcaklık ortalamaları Kölen dağlarında 11° C’ı, Malar ve Scania bölgesinde 17°C’ı bulur. Laponya’da 0°C’m altındaki arktik iklim bölgesini sınırlayan yıllık sıcaklık ortalamaları görülür; oysa Botten körfezi, izotermleri kuzeye doğru iter. Bu değişik iklirn faktörleri, bitki bölgelerini belirtir. Yağış ve sıcaklık ortalamaları çok düşük olan Laponya’da arktik bölge bitkileri yer alır: cüce kayın ağaçları; seyrek çalılıklar; tundra. Çok geniş kozalaklılar ormanı barrskog, Norrland, Da- lecarlie ve Varmland’ı örter. Güneyde, göller bölgesinde meşe, az ötesinde de gürgen ağaçları ortaya çıkar.
B e ş e r î c o ğ r a f y a
Ülkenin güney ve iç bölgeleri ile Botten körfezi kıyısında toplanan İsveç halkı, İsveççe konuşur ve germen ırkındandır. Az miktarda azınlıklar da vardır: Norbotten’in doğu ve kuzey smırlarıyle, Varmland ve Dalecarlie’nin bazı kantonlarına dağılmış olan finler (yaklş. 55 000 kişi); Dalecarlie ile Finlandiya sınırı arasında dağlık bölgede göçebe halinde, ren geyiği yetiştirerek yaşayan veya barrskog’un kuzey ucunda tarımla geçinen 10 000 kadar japon. Köy nüfusu dağınık çiftliklere bölünmüştür; nüfusun işçi, zanaatçı, memur veya tüccarlardan oluşan, geri kalan kısmı köy (tatorter) veya kasabalarda (köpingar) yaşar. Nispeten yeni olan şehircilik faaliyeti, XIX., özellikle XX. yy.da sanayinin gelişmeğe başlamasıyle birlikte gelişmiştir. İsveç’in resmî 113 şehrinden 43’ünün şehir oluş tarihi 1815’tir.
İ k t i s a d î c o ğ r a f y a
XIX. yy.ın ortasına kadar İsveç ekonomisi özellikle tarıma yönelmişti. Bergstag demir ve bakır madenlerinin işletilmesi tek sanayi faaliyetiydi. Norrland’m büyük ormanlarının işletilmesiyle sanayi gelişmesi başladı. • Tarım. İklimin sertliği ve toprağın kısırlığı yüzünden tarım uzun süre pek gelişemedi. Verimli bölgeler yalnız Scania ile büyük göllerin killi ovalarıydı. Tarım alanlarının genişliği ve verimleri azdı. XIX. yy.da ekili alanları genişletmek, sonra da verimini artırmak için önemli bir çaba harcandı. Svalov ve Weibullsholm deneme is
tasyonlarında tahıl melezleştirmesi üstüne modern araştırmalar ve hayvan yetiştiriciliğinin rasyonelleştirilmesi sayesinde hem toprağın tabiî kısırlığı, hem de iklimin sertliği yenildi. Tarım alanlarının toplam yüzeyin ancak yüzde 9’unu kaplamasına karşılık, tarım ülkenin besin ihtiyaçlarının yüzde 90’ını karşılar. Tarım kooperatifi sistemi, tarımı ve toprak ürünlerinin satışını kolaylaştırdı. Yıllık verim, ortalama 800 000 ton buğday, 850 000 ton çavdar, 210 000 ton arpa, 1 000 000 ton yulaf, 1 800 000 ton patates, 2 000 000 ton pancardır. Hayvan yetiştiriciliği düzenli olarak desteklenmiştir; ama sığır ve domuz sürüsünün sırasıyle 2 500 000 ve 2 000 000 başa yükseltilmesine karşılık, tarımda traktör kullanımının yaygınlaşmasından beri at sayısı (200 000) iyice azalmaktadır. Kontrol edilen ürünlerden millî beslenmede önemli yer tutan süt ürünleri sanayii de, tarım için önemli bir pazardır. Ayrıca deniz balıkçılığı önemli bir gelir kaynağıdır: Bo- huslan takımadasında ringa balığı ve morina; Botten kıyılarında ve Baltık denizinde morina balığı avcılığı. • Sanayi. İsveç’in sınaî kalkınmasını başlıca üç temel desteklemiştir: 1. çok bol ve çeşitli maden kaynakları. Bunların başlıcası çok saf (Orta İsveç’te Bergslag yatakları) veya olağanüstü zenginlikte (Laponya’daki Kiruna ve Gollivare yatakları) demir filizidir. Bergslag’da ve Skel- leftea havzasında bakır, Ammeberg’de çinko çıkartılır. Ayrıca ülkede, manganez, altın, gümüş, kurşun, nikel, volfram madenleri de işletilir. Küçük Hogonas kömür havzasında yılda ortalama 300 000 ton kömür üretilir; 2. «yeşil altın». Büyük rezervleri sanayiye gerekli kâğıt hamuru kerestesi ve inşaat kerestesini sağlayan Barrskog ormanları, İsveç’i dünya üretiminde S.S.C.B., A.B. D. ve Kanada’dan sonra dördüncülüğe yükseltmiştir. Kütükler, ırmak yoluyle taşınır. Kereste sanayii ve türevleri (bıçkıhane, kontrplak fabrikaları, kâğıt hamuru, selüloz hamuru v.b.), akarsuların denize döküldüğü yerlerde (Botten körfezi ve Vaner gölünde, Holmsund, Kramfors, Sunds- vall, Skutskar, Skoghall v.b.) gelişmiştir. Buna karşılık kâğıt sanayii, daha güneyde, büyük göller yakınında, Göteborg ve Sma- land’da kurulmuştur; 3. beyaz kömür. Birçok çağlayan ve akarsuyun düzenlenmesiyle elde edilen beyaz kömür, sanayiye 34 794 milyon kW/sa- atlik enerji sağlar. Elektriğin büyük kısmını İndals alv tesisleriyle Lüle alv, Dal alv ve Göta alv santralları üretir. Hemen sadece Bergslag’da toplanan metalürji, çok ince bir çelik imalinde uzmanlaşmıştır. Kimya sanayiinde (patlayıcı maddeler, süperfosfat, plastik maddeler, kib
rit) İsveç, dünyanın büyük üreticileri arasındadır. Çeşitlenmiş sanayi, makine ve elektrik malzemesi yapımı (otomobil, uçak, tarım makineleri, motorlar, gemiler, bilyeli yataklar v.b.) dışında sadece iç pazar için çalışır. Bunlar Orta İsveç’te, özellikle Stockholm ve Göteborg çevresinde toplanmıştır: Eskiltuna, Karlskoga, Jönköping, Vaste- ras, Trollhattan, Malmö başlıca merkezlerdir. Dokuma sanayii Göteborg-Boras, Norrköping ve Malmö’de, deri sanayi öreb- ro’da, kauçuk sanayi Malmö ve Halsing- borg’da toplanmıştır. Demiryolları, şehir halkının yerleşmesinde ve İktisadî değerlendirmede önemli rol oynamıştır. Stock- holm-Krylbo-Avesta, Stockholm-Göteborg ve Göteborg-Malmö gibi büyük hatlar dışında demiryollarının trafiğinde İktisadî ürünler (özellikle Kiruna-Narvik, Gallivare- Lulea, Ludvika-Oxelösund gibi demir filizlerini ihracat limanlarına taşıyan hatlar) ağır basar. Karayolları şebekesi de büyük ölçüde gelişmiştir. 1960-1966 Arasında demir üretimi, 13’ten 18,1 Mt’a yükseldi. Çelik üretimi 3,2’den 4,7 Mt’a çıktı. Binek arabaları üretimi 1960- 1965 arasında hemen hemen iki kat arttı (1965’te 182 000). Torslanda’da (Göteborg yakını) yeni bir otomobil fabrikası kuruldu. Gemi yapımında ise İsveç 1965’te dünyada ikinci sıraya yükseldi; dünya tonajının yüzde 10’undan çoğunu (1,3 Mt) denize indirdi. • Ticaret. İsveç’in İktisadî zenginliği, ticarî mübadelelere bağlıdır. Ülke özellikle besin maddeleri (meyve ve sömürgelerden tahıl, yağ), hammaddeler (kömür, krom, manganez, petrol, fuel, tuz, soda, potas, kauçuk, yün, pamuk v.b.) ve mamul maddeler (otomo- bü) alır; hammaddeler (kereste, kâğıt hamuru, demir filizi, çelik) ve sanayi ürünleri (makine, çeşitli âletler, kibrit, kâğıt v.b.) satar. Trafiğin büyük kısmı Göteborg, Stockholm, Malmö ve Halsingborg limanlarından, Almanya, İngiltere, A.B.D., Hollanda, Belçika ve Fransa ile yapılır. İsveç’in 1960’ta serbest mübadele bölgesine katılması satın alma coğrafyasında önemli değişikliklere yolaçtı. Serbest mübadele ülkelerinden yapılan ithalâtın değeri iki kattan çok arttı (1966’da ithalâtın yüzde 31 ’i); oysa toplam ithalât tutarı ancak yüzde 60 oranında çoğaldı; buna karşılık Ortak pazarın payı yüzde 40’tan yüzde 36’ının altına düştü. thracatta gelişme aynı olmadı serbest mübadele bölgesinin payı 1960-1966 arasında yüzde 34,5’ten ancak 36,5’e çıktı). Avrupa Serbest Mübadele birliğine katılmanın (1960) avantajı sınırlandı ve giderek Or- Stockholm’ün eski tak pazara yönelindi; çünkü İsveç’in zen- kesiminin görünüşü
117
Foto. Encyclopedia Americana
İSVEÇ
TÎİ
İSVEÇ ekonomi haritası
Madenleı
( | | KÖmür * C* C* Demi r cevheri Diğer madenler:1
Cu: bakır, Pb: kurşun Zn: çinko , A g : gümüş U: uranyum, W: volfram
İfçi yapısı
ginliği öteden beri yaklaşık olarak gayrısafi millî hasılanın yüzde 60’ını temsil eden (hizmet malları,^ ihracat ve ithalât) dış ticarete sıkıca bağlıydı. 1966’da orman ürünleri hâlâ ihracatın dörtte birini temsil ederken, donatım malzemesi, makine ve ulaştırma malzemesi de yüzde 36’sını sağladı (ithalât toplamında aynı kolların oranı yüzde 29’dur). Temmuz 1967’de İsveç, tarafsızlık siyasetini bozmayacak şekilde Ortak pazar ile sıkı ilişkiler kurmak istediğini hükümet kararı olarak bildirdi. 18 Kasımda İsveç kuron’u- nun devalüe edilmeyeceği resmen açıklandı, ıskonto haddi büyük oynamalar gösterdi, aralık 1967’de yüzde 6’ya çıkarıldı. Ancak spekülasyon baskısının azaldığı gerekçesiyle şubat 1968’de yüzde 5,5’e indirildi. Aynı yıl ekim ayında ise eskiden olduğu gibi yüzde 5’e indi. 1969’da yeniden yükselerek şubatta yüzde 6, temmuzda ise yüzde 7’yi buldu. Eylül 1967’de trafiğin sağa alınması malî bir yük yarattı. Eylül 1969’da eczanelerin 1 ocak 1971’den sonra devletleştirilmesine karar verildi, ayrıca devletin ilâç yapımına katılması öngörüldü. Eczane sahiplerinin ve yanlarında çalışanların yeni kurumda görev alacakları belirtildi. 10 Aralık 1969’da bütün devlet teşebbüslerini içine alan bir devlet holdingi kuruldu. A- ğustos 1970’te bazı yiyecek maddelerinin fiyatları geçici olarak donduruldu ve yeni İktisadî tedbirler alındı. Fiyat artışlarının devam etmesi karşısında, ekimde bütün mal ve hizmet fiyatlarını dondurma kararı alındı. Devletin ve mahallî idarelerin koyduğu fiyatlarla alkol fiyatı bu kısıtlamanın dışında kaldı. Tedbirin 1 nisan 1971’e kadar sürdürüleceği açıklandı. (Bk. EK CİLT).
HAYAT SEVtYESt VE İKTİSADÎ GELtŞME
Günümüzde, İsveç ve İsviçre, kişi başına gelir dağılımının en yüksek olduğu iki av- rupa ülkesidir. Millî gelir, İktisadî refahın gelişmesiyle orantılı olarak düzenli bir tempo ile artar. Bununla birlikte İsveç, başlangıçta çok sınırlı tabiî zenginlikleri olan fakir bir ülkeydi. Uzun bir süre, hemen hemen yalnızca bir tarım ülkesi olarak kaldı. Sanayideki kıpırdanmalar 1850-1860 arasında odun sanayiinin gelişmesiyle başladı. Ama genel atılım, XIX. yy.ın son on yılında, yüksek vasıflı demir madeni yataklarından, ormanlardan ve özellikle a- karsulardan yararlanmakla gerçekleşti, ülke hızla sanayileşme yolunu tuttu. Nispeten yeni olan bu sanayi, modern tekniğin kaynaklarından tümüyle yararlandı. Ağır sanayi için gerekli kaynakların yetersizliği sebebiyle İsveç, kalitenin yükseltilmesine önem verdi (kâğıt hamuru, özel çelikler). Sanayide elektrikten büyük ölçüde yararlanılması, ültra-modern teşkilâtın yeniliği, el emeğinin azlığı ve yüksek vasıflılığı a- çısından, İsveç, A.BD. ile boy ölçüşebi- len verimli bir ülke olarak görünür, öte yandan, yüksek verimi hep aynı düzeyde tutmak bir disiplini ve nispeten kıt olan kaynakların olumlu bir biçimde değerlendirilmesini gerektirdiği için, üretim ve üretimin dağılımı konularında devletin denetimini zorunlu kılar. Bu müdahale daha çok, rekabetin yararlı sonuçlar vermediği kollarda görülür. Devletleştirilmiş teşebbüslerin oranı bu yüzden oldukça düşüktür. Kamu kesimi ancak demiryollarını, haberleşmeyi, demir madenlerini, akarsuları, elektrik üretiminin yüzde 40’ını, ormanların ve bankaların yüzde 25’ini, bayındırlığın yüzde 28’- ini kapsar. Sanayinin denetimi ayrıca ticaret ve gıda sanayiinde önemli bir rol oynayan ve ünü Gustavsberg porselen sanayii gibi bazı teşebbüsleri, ortakları hesabına yöneten kooperatifler aracılığıyle de sağlanır. Bu kooperatifler, büyük girişimlerin tekelleşerek fazla kazanç sağlamasını engelleyen bir denge gücü ortaya koyar. Sanayi alanında öbür alanlar özel sektöre aittir. İsveç ekonomisindeki yüksek verim, ülkenin birkaç on yılda dünyanın en yüksek yaşama düzeylerinden birine ulaşmasını sağladı. Bu arada ülkenin yapısı baştan başa değişti: 1870-1960 arasında, geçimini sanayi ve ticaretle sağlayanların oranı yüzde 9,5’ten yüzde 46’ya ulaştı. İsveç, aynı Bothnia koyunda fabrikada işlenmek üzere bekleyen kütükler Göteborg’da Götaplatsen meydanı; .ön planda, «Poseidon» havuzu zamanda, öbür avrupa ülkelerinde görülen proleterleşme hareketinin dışında kaldı. Tüketim indisi 1890-1946 arasında 56’dan 174’e ulaştı (1913’te 100). Aynı dönemde net ücret, satın alma gücüne göre iki kattan fazla arttı. 1946’dan bu yana satın alma gücü, aşağı yukarı yılda yüzde 2,5’ten yüz- de 3’e kadar arttı. Bu yüksek yaşama düzeyi birçok istatistikle de doğrulanır: 1967’- de 4 kişiden azma bir radyo ve bir televizyon, iki kişiye bir telefon düşüyordu. 1960’- ta konut ortalaması yoğunluğu oda başına birimin altındaydı (0,8) ve evlerin yüzde 60’- ından çoğunda banyo vardı. O tarihten beri durum daha da düzeldi. 1964’te biner kişilik on birden çok blok apartman yapıldı. Kişi başına enerji tüketimi (kömür eşdeğerli) bugün 5 ton’a yaklaşır; elektrik tüketimi 7 000 kW/saati, çeliğinki ise 600 kg’ı aşar. İktisadî gelişme 1960 – 1964 arasında hızlı bir ritimle devam etti. 1965’ten itibaren önemli ölçüde yavaşladı. 1960 1964 (dahil) dönemi sırasında, gayrısafi millî hasıla (sabit fiyatlarla) yılda ortalama yüzde 5,3 (kişi başına yüzde 4,8) arttı. Artış yüzdesi 1965’te yüzde 3,7’ye, 1966’- da yüzde 3,1’e düştü. Kaydedilen yavaşlamanın devletin isteyerek yolaçtığı iç talep yumuşamasıyle sıkı ilişkisi vardı; devlet 1962-1963’ten beri ortaya çıkan enflasyon eğilimlerini (ve sonuçlarını) ortadan kaldırmak istemekteydi. Bu dönemde hiç değilse bazı kesimlerdeki işçi sıkıntısı, emek pazarında gerilimler doğurmuş ve bu gerilimler üretim artışından daha yüksek ücret zamlarına yolaçmıştı. Bununla birlikte üretim 1964’te hızlı bir ritimle arttı (yüzde 7,1). Talebin kontrolü, bütçe ve para ile ilgili tedbirlerle (vergi toplanması, kamu giderlerinin azaltılması) sağlandı; para ile ilgili tedbirlerin amacı bankaların kredilerini frenlemekti (bankaların rezervlerine baskı yapılması ve 1963-1966 arasında faizlerin yüzde 3,5’ten 6’ya yükseltilmesi). 19641965 Arasında iki kat artan ticaret bilançosu açığı, 1966’da yüzde 25 oranında kapatıldı. Bunun üzerine kredilerin kısıtlanması siyaseti yeniden esnekleştirildi ve faiz oranı 1961’de yüzde 5’e indirildi. Norveç’ten değişik olarak, İsveç’te toplumsal sınıflar görülür; güçlü toprak sahipleri aristokrasisi ve müteşebbisler sınıfı bugün de vardır. Ama özellikle vergiyle sağlanan cüretli bir ücret ve gelir bölüşümü siyaseti, dengeli ve gelişen bir ekonominin sonucunda yaşama biçimlerinde zamanla belirli bir e- şitlik meydana getirdi. Yüksek gelirler vergi yoluyle kısıtlanmaktadır. Bu sebeple, farklı toplumsal sınıflar arasındaki dengesizlik çok küçük ölçüdedir. Coğrafî alanda şehir-köy ayrımın gitgide ortadan kalkmaktadır. İsveç köylüsü, bugün, avrupa köylerinin çoğunda görülemeyecek bir konfordan yararlanır, öte yandan, İsveç’te, İktisadî ve sosyal açıdan geri kalmış denebilecek kesimler yoktur. Dağlık ve zorlu kuzey kesimleri çeşitli zenginliklere sahiptir. Küçük mülkiyetin ağır bastığı bazı tarım bölgeleri, her şeye rağmen ülkenin bütününe göre biraz geri kalmıştır; ama bu gerilik bazı fransız veya İtalyan bölgelerinde görülen geri kalmışlığa benzemez. Servetlerin aynı düzeye getirilmesi, bazı sakıncalar doğurur. Malî kalkınmanın ağırlığı, orta sınıftaki ücretlüeri, kişisel durumlarını dşha iyiye götürme yolunda daha fazla kazanmağa teşvik etmez. Malt- hus’çu felsefeye uygun düşen bu görünüş, İsveç’i, her şeye rağmen birçok yönden (özellikle yüksek bir verimlilik çabası yönünden) benzediği A.B.D.’den ayırır. Sanayici bazen, girişimleri belli bir düzeyin üstüne çıkarmaktan kaçınır, işgücündeki, refah ve güvenliğe bağlı bu genel kısıtlama, İsveç ekonomisinin gelişimini frenleme tehlikesini doğurmaktadır. (Bk. EK CÎLT). T A R İH • Başlangıç. Adı ilk olarak Tacitus’un Germania adlı eserinde (M.S. 98) geçen İsveç’e Cilâlı Taş devrinde (M.ö. 4000) yerleşildi. Akdeniz ülkeleriyle yapılan amber ticareti sayesinde ülkede bakır kullanılmağa başlandı (M.ö. 1800’e doğr.). M.S. IV, yy.da bazı germen kabileleri kıtaya göçtü, fakat bazıları da ülkeden ayrılmadı; güneyde askerî önderlerin (hövdingar) yönettiği küçük krallıklara bölünmüş Got- lar yaşıyordu. Bir deniz krallığı (Svearike) kuran Svearlar kabilesi (Mâlar bölgesi), Laponya güneyindeki dağlarda bir çiftlik Kalmar şatosu Foto. Encyclopedia Americana ; İsveç Turizm bürosu (LAROUSSE) 120 İSVEÇ Riddarholmskyrkan’da Magnus Ladulas’ın mezarından detay «Almanya’da yerleşen isveçliler» (1679) Louis XIV adına Zafer meydanına dikilen anıttaki alçak-kabartma (1686) Despardins’nin eseri Louvre müzesi, Paris portre Uff iz İ müzesi, Floransa Uppsala’da Gustaf Vasa’nın mezarından detay Gotları Bravalla’da yendi ve metbuluğunu kabul ettirdi. İsveç krallığı kurulmuştu; ama henüz, lagmariların yönettiği kamu meclislerinde (thing) hür vatandaşların toplanarak barış, savaş, kanun ve vergiler konusunda tartıştıkları muhtar illerden meydana gelen bir federasyondu. Başrahip, kamu huzurunun koruyucusu ve başkumandan olan kral, ancak kraliyet a ilesi üyelerinden seçilirdi. Uppsala krallığın din merkezi ve başkenti, Birka ise büyük ticaret merkeziydi. • Vikingler (800-1060). IX. yy.da İsveçliler, Normanların Batı Avrupa’ya yaptıkları akmlara katıldılarsa da, özellikle Doğuya yöneldiler. Riurik’in kumandası altında Roslag savaşçıları (veya Varegler) Novgorod ve Kiev* prensliklerini kurdular; Baltık denizini İstanbul’a ve islâm ülkelerine bağlayan denizaşırı ticarete katıldılar; hattâ Volga’nm ağzında, Hazar denizi yoluyle Bağdat ile ticaret yapan bir vareg üssü kurdular. X. ve XI. yy., Norveç ve Danimarka ile zaman zaman sülâle çatışmaları, zaman zaman da ittifak ve siyaset birliği dönemleriyle geçti. Anschai- re’in, Birka’da yaymağa başladığı (830) Hıristiyanlık, ancak kral Olof Skötkonung’un Hıristiyanlığı kabul etmesinden (1008) sonra gelişmeğe başladı. Oğlu Anund (1022- 1050) ülkenin hıristiyanlaşmasına katkıda bulundu ve Danimarka kralı Knud I’in ihtiraslarını sınırlayabilmek için Norveç kralı Olav II Haraldsson ile ittifak yaptı. Kardeşi Yaşlı Edmund’un (1050-1060), ölümünden sonra sülâlenin sönmesiyle, Viking seferleri de son buldu. • Kilisenin zaferi (1060-1250). Bunun üstüne Stenkil sülâlesiyle (Vastergötland), Sverker (östergötland)’ ve Erik (Svealand) sülâlelerini taht mücadelesinde çatıştıran savaşlar başladı. 1060’tan yaklaşık olarak XII. yy. başlangıcına kadar İsveç’e hâkim olan Stenkil’in yerine, İsveç kilisesinin desteklediği Sverker I (1130-1156) geçti. Sverker I’i, XI. yy. sonunda hâlâ çok catnlı olan Paganlığa karşı kesin mücadelesinde destekleyen cistercium tarikatı rahipleri o- nun kesin – bir zafer kazanmasına katkıda bulundular (Linköping Din meclisi, 1152). Sverker’in rakibi olan ve ölümünden sonra yerine geçen Aziz_ Erik IX (1156-1160), pagan FinlandiyalIlara karşı, Finlandiya’nın fethiyle (1157) sonuçlanan bir savaş açtı. Uppsala başpiskoposluğunun kuruluşundan (1164) beri muhtar olan İsveç kilisesi, önemli imtiyazlar elde etti (1248). Bu arada kilisenin gelişmesinin işine yarayan sülâle kavgaları devam etti; birçok kişi öldürüldü ve taç 1167’den 1222’ye kadar Aziz Erik ile Sverker’in sülâleleri arasında el değiştirdi. Ama çatışmalar İktisadî gelişmeyi engellemedi; Knut Eriksson (1173-1196), XII. yy.da Bergslag madenle
İsveç kraliçesi Kristına S. Bourdon, Güzel Sanatlar müzesi, B6zİers
modern binalar ve çocuk bahçeleri
rinin işletilmesi için Almanlara başvurdu ve Lübeck ile ticaret sözleşmeleri imzaladı. • Folkunglar (1250-1363) ve ilk vârisleri (1363-1389). Erik Eriksson ölünce (1250), kayınbiraderi Birger Jarl, Folkung’lar sülâlesini kurdu. Krallığa oğlu Valdemar’ı seçtirdi; kendisi naip, gerçekte ise ülkenin tartışmasız hâkimi olarak Finlandiya’nın güneyini işgal etti (1249-1250), Stockholm’ü başkent yaptı, yasamayı birleştirdi, bakır işletilmesini ve Hansa’nın ticaret acentası bulunan şehirlerde (Vısby, Stockholm v.b.) alınanların yerleşmesini destekleyerek ticareti geliştirdi; böylece Almanca, krallığın ticarî dili haline geldi. İkinci oğlu Magnus Ladulos (1275-1290), İsveç’e derebeylik kuramlarını getirdi ve İsveç ordusunun temeli olan süvari sınıfını kurdu; meclis hükümetin temel organı haline geldi; ayrıca, emirname ve kararnameler kullanımını yaygınlaştıran kralın artık thing’lere danışmağa ihtiyacı kalmamıştı. Böylece her ikisine de avantajlar sağlanan aristokrasi ve monarşi barış içinde yaşıyordu. Ama ka- detler için yurtluklar meydana getiren monarşi zayıflamağa başladı; ayrıca Birger Magnusson (1290-1318) ve Magnus VII Eriksson’un (1319-1365) ergin olmadıkları uzun dönemlerden de zarar gören monarşi, önce özel menfaati (köylülerin toprakları dışına çıkamaması, 1303), ama aynı zamanda da kamu menfaati (Kançılar Phi- lippus Ragualdisson’un batı kamu hukukunu ülkeye sokması) için idareyi aristokrasinin eline bıraktı. Bu gelişme, Novgorod ülkeyi tehdit edince Güney Finlandiya’nın işgalini engellemedi (Büyük Karja- la savaşı [1293-1323] ve Pahkinasaari barışı). Aynı zamanda 1319’da oğlu Magnus VII Eriksson’u İsveç ve Norveç kralı ilân ettirmeyi başaran Birges Magnusson’un baldızı Ingebor, krallığın itibarını kısmen yeniden sağladı; Ingebor naip olunca Skane’- yi de aldı (1332), böylece zaten Finlandiya’nın hâkimi olan oğlu, İsveç, Norveç ve Skane kralı oldu. 1343’te Magnus V lI’nin küçük oğlu Haa- kon VI Norveç kralı olmayı başarınca, birlik kesinlikle dağılacak gibi göründü; ayrıca İsveç 1346 veba salgını ve Magnus’- un büyük oğlu prens Erik’in isyanı (1355) yüzünden de zayıflamıştı. Mecklemburg’lu Albrecht’in desteklediği Erik, krallığın yarısının kendisine bırakılmasını sağladı (1356-1359). Bununla birlikte, birleşme imkânları Erik’in ölümüyle (1359) tekrar belirdi; çünkü yerine geçen Norveç kralı Ha- akon VI, Danimarka kralı Valdemar IV Atterdag’ın büyük kızı ve vârisi Marguerite ile evliydi. Ama üç İskandinav krallığının birleşmesinden (1394) önce İsveç, Valdemar IV’ün kurbanı oldu; gerçekten de Val
demar IV, Skane, Halland, Blekinge, öland ve Gotland’ı işgal etti ve Vidby’yi kesinlikle yok etti (1360-1361). Bozgunu, Magnus V lI’nin yeteneksizliğine yükleyen İsveçliler, onu tahttan indirerek (1362) yerine oğlu Haakon VI Magnusson’u geçirdiler ve böylece İsveç-Norveç birliğini yeniden kurmuş oldular; ama Haakon VI ba- basıyle barışınca, 1363’te Mecklemburg’lu Albreaht’i hükümdarlığa getirdiler. Haakon V l’nın ölümüne (1380) ve Hansa’nın desteğine rağmen yeni hükümdar, Lübeck’in dış ticareti ele geçirdiği ve aristokrasinin gerçek iktidarı 1386’ya kadar elinde tuttuğu İsveç’te otoritesini sağlayamadı. Danimarka ve Norveç naibi Margrethe’nin İsveç’teki müdahalesi, Mecklemburg’lu Albrecht’in bozguna uğraması ve esir edilmesiyle (1389) sonuçlandı. İsveç naibi olan Margrethe, dört İskandinav ülkesinin ilk olarak tek bir otorite altında toplanmasını gerçekleştirdi. • Kalmar birliği (1397-1523). Vâris olarak küçük yeğeni pomeranyalı Erik’i seçen Margrethe, onu önce Norveç (1389), sonra İsveç ve Danimarka (1396) kralı ilân ettirdi; üç krallığın bu tek şahıs elinde birleşmesini her krallık temsilcisinin hukuken onaylamasını (Kalmar* birliği, 1397) ve krallığa Erik’in soyundan gelenlerin, hiç değilse de üç ülkenin ortaklaşa seçeceği bir kimsenin geçmesini kabul ettirdi. Margrethe hüküm sürdükçe nüfuzu, İsveç’in birlikten ayrılmasına engel oldu. Ama ölümünden (1412) sonra Erik, sonu yenilgiyle biten Holstein savaşını başlatarak, vergileri ağırlaştırarak ve DanimarkalI valilere aşırı yetkiler vererek isveçliler arasında hoşnutsuzluk uyandırdı. Bu yüzden demir ihraç etmeleri engellenen dalarna- lı maden sahipleri Engelbrekt yönetiminde ayaklandılar (1434). Engelbrekt, Arboga’- da soylular, rahipler, burjuvalar ve köylülerden meydana gelen bir meclis topladı (1435); bu ilk Riksdag, Engelbrekt’i krallık naibi ilân etti; Erik, ismen kral olarak kalıyordu. Ama Engelbrekt bir soylu tarafından öldürülünce (1436), yerine naipliğe Kari Knuttson adlı bir aristokrat getirildi (1439); Gotland’a kaçan (1436) Erik’- ni yerine geçen yeğeni Bavyera’lı Cristoph birliğe hâkim oldu (1441-1488). Christoph vâris bırakmadan ölünce isveçliler tahta birkaç kere (1445-1457; 1464-1465; 1461- 1470) Kari Knutsson’u (Kari VIII), DanimarkalIlar ise Oldenburg’lu Christian I’i (1448) getirdiler. Sonra İsveç millî muhalefetinin başına Sture’ler geçti; Büyük Sten Sture, Christian I’i Brunkeberg’de yendi (1471); naip olunca, köylülerin desteğini kazandı, ama birlik taraftarı rahip sını- fıyle çatıştı ve Danimarka kralı Johan’ı İsveç kralı olarak tanıdı (1483); fakat gerçek iktidarı elinde tuttu. Sten Sture, is
Foto. Encyclopedia Americana ; Alinari Brogi-Giraudon, X, Giraudon (LAROUSSE)
İSVEÇ
Stockholm belediye binası
veç’i istilâ denemesine girişen Rusları püskürttü (1495); ama iktidarı Johan’a kaptırdı ve Finlandiya’ya kaçtı; bu geçici bir başarıydı; çünkü Holstein’da güç duruma düşen (1500) Johan İsveç’i Sture aüesin- den naiplere bıraktı. Küçük Sten Sture (Svante’nin oğlu, 1512-1520), Uppsala başpiskoposu Gustaf Trolle’nin muhalefetiyle karşılaşınca, Gustaf’ı başpiskoposluktan indirdi (1517). Gustaf, bunun üstüne Danimarka kralı Christian Il’den yardım istedi; başlangıçta başarılar kazanan (1518) Sten Sture, sonunda Bogesund yakınında, Asun- den gölünde Christian Il’ye yenildi (şubat 1520). ölümüyle İsveç çöktü; Gustaf Trolle serbest bırakıldı, Christian II’nin krallığı o- naylandı ve İskandinav birliği son defa tekrar kuruldu Bunun üstüne yeni hükümdar, Gustaf Trolle’nin isteğine uyarak 1520 kasımında «Kanlı Stockholm olaylarını» başlatma hatasını işledi: İsveç üe Danimarka arasında aşılması imkânsız bir uçurum açılmış oldu. 1521’de kanlı olayların kurbanı Erik Jo- hansson Vasa’nın oğlu Gustaf Vasa yönetiminde, Smaland’da, .özellikle Dalarna’- da ayaklanmalar oldu. Smaland ve Vâster- götland soyluları, Dalama madencileriyle birleşti ve sonunda Gustaf Vasa, Danimar- ka’lıları İsveç’ten kovarak birliğe son verdi (1523). • Reform dönemi (1523-1611). İsveç kralı (1523-1560) seçilen Gustaf Vasa, ülkesini bağımsızlığa kavuşturdu. 1521’den itibaren Alaus Petri’nin Stockholm’de yaymağa başladığı reform, önce alman, sonra İsveç burjuvalarınca benimsendi. Vâsteros Riksdag’ı sırasında (1527) Gustaf Vasa, İsveç kilisesini devletleştirdi, mallarını boş olan hazine ve asiller arasında bölüştürdü; böylece reprise hakkını elde eden soylu sınıf reformu benimsedi. Ama Roma ile ilişkiler kesinlikle ancak Olaus Petri luther’ci reformu başarıya ulaştırınca (örebro kon- sili, 1529) kesildi.
Kral, Almanların imtiyazlarını ve ticarî tekellerini kaldırdı; 1524-1542 arasındaki karışıklıklara rağmen ekonomi gelişti. Gustaf devleti yeniden teşkilâtlandırdı ve tacın soydan geçeceğini onaylattı (1544 Riksdag’ı). Limanlarını Moskova ile Batı arasındaki ticaretin uğrağı haline getirmek isteyen E- rik XIV (1560-1568) önce Tallin’i ele geçirdi (1561); sonra Danimarka boğazları ile Moskova’nın denize açıldığı bölge olan Narva’yı kontrolü altına almak istedi (1562), Ama yedi yıl süren bir savaşta (1563-1570), Lübeck, Danimarka ve Polonya, Gotland’ı alarak Narva’da seyrüsefer serbestliğini kabul ettirdiler (Stettin barışı, 1570). Durumdan hoşnut olmayan İsveç soylularının ileri- gelenleri Erik XlV’ü tahttan indirerek yerine kardeşi Johan III’ü (1568-1592) geçirdiler. Johan III, doğuda Pskov ve Nov- gorod’a (Narva’nın alınması 1581; Estonya’- nın kesinlikle ele geçirilmesi 1595) ve kuzeyde Arhangelsk yolunu kontrol etmek amacıyle Doğu Laponya’ya doğru hareketi yeniden başlattı. Bu arada da Katoliklik taraftarı olduğundan Uppsala’daki protes- tan üniversitesini kapatarak tehlikeli bir siyasî ve dinî buhrana sebep oldu; Polonya kralı (1587) Sigismund I Vasa İsveç kralı olarak (1592) ülkede Katolikliği yerleştirmeğe kalkışınca buhran arttı. Bunun üzerine Söderköping Riksdag’mın (1595) naipliğe getirdiği Sigismund’un amcası Kari, sonunda Kari IX adiyle İsveç kralı ilân edildi (1607-1611). Kari IX, Polonya (Li- vonya için savaş), Rusya (Moskova’nın alınması) ve Danimarka’ya savaş açtı; Danimarka, Gustaf-Adolf’un, durumu ülkesi yararına sağlamlaştırmasını engelleyemedi. • Gelişme dönemi (1611-1618). Bir ticaret filosuna sahip olan Gustaf II Adolf (1611-1632), Baltık denizini bir İsveç gölü haline getirmeyi tasarlıyordu. Danimarka’ya pahalıya mal olan bir barış imzalayınca (1613), Rusya’dan Ingria ve Doğu Karelya’yı aldı; ama Novgorod’dan ve Beyaz denize doğru genişlemekten (Stolbo
va [Stolbovo] 1617) vaz geçmek zorunda kaldı. Meclisi, kançıları (Axel Oxenstierna), Riksdag’ı ve soyluları hükümete sıkıca bağlayarak devleti sağlamlaştırdı. Bir yüksek adalet divanı kurulması (1624), Uppsala üniversitelerinin, ordunun ve ekonominin (ba kır ve demir madenlerinin geliştirilmesi) yeniden teşkilâtlandırılması, hükümdara ülke sınırlarını büyük ölçüde genişletme imkânı sağladı. Gustaf II Adolf, Polonya Prusyası’nı işgal etti (1626) ve Otuzyıl savaşına (1630) başarılı bir müdahalede bulundu. 16 Kasım 1632’de Lützen’de ölünce, tahta altı yaşındaki kızı Kristin çıktı (1632-1654); Oxenstierne naip oldu; o sırada aristokratik bir anayasayı kabul eden (1634) İsveç, Almanya’daki ordularını geri çekmedi (1635-1642) ve Danimarka’ya Brömsebro* barışını (1645) kabul ettirdi.
iktidardan naibi uzaklaştıran kraliçe Kris- tina ve Kari X Gustaf (1654-1660), İsveç’i Danimarka’nın aleyhine Baltık denizine ve boğazlara hâkim kılan Vestfalya (1648) ve Roskilde (1658) antlaşmalarıyle bu siyasetin meyvelerini topladılar. Bomholm ve Trondheim’in kaybedilmesine rağmen (Kopenhag barışı, 1660) İsveç, büyük bir devlet haline geldi; Oliva* antlaşmasıyle (1660) Polonya, isteklerinden vaz geçti. Ama Fehr- bellin’de yenilen (1675) İsveç, aslında Saint- Germain-en-Laye antlaşmasından (1679) kârlı çıktı; bu antlaşma ile Louis XIV, Bran- denburg ve Danimarka’yı fethettikleri toprakların büyük kısmından vaz geçmeğe zorlamış ve Brandenburg sadece Doğu Pome- ranya’yı muhafaza etmişti. Ama İsveç’te soylu sınıf, Devlet konseyini kontroluna aldı; tacın mallarını ele geçirdi; hattâ kralların ordu masraflarını karşılayabilmek için aşırı bir hale soktukları vergileri toplama hakkını bile kazandı. Soylular hür köylülerle yarıcıları gayrimeşru bir şekilde eşit saydılar. Konseyin mücadele ettiği sınırlamayı Kari XI gerçekleştirdi (1680). Soylu sınıf artık doğrudan doğruya saraya bağlıydı; Krallık konseyi bir yönetim aracı haline getirildi ve Rigsdag, kralı 1634 Anayasasının bağlarından kurtararak ona kanun koyma hakkını verdi (1682). O tarihten itibaren Kari XI (1660-1697) ve Kari XII (1691-1718) faal ticaret sayesinde, zenginliği sağlamlaşan bir devletin mutlak hükümdarları olarak ülkeyi yönettiler. Ama Kuzey savaşına sürüklenen Kari XII, Pol- tava bozgunundan (1709) sonra İsveç’in Bal- tık denizindeki hâkimiyetini kaybetmesine sebep oldu. Frederiksborg antlaşmasıyle (1720) Sund üstündeki hukuk muafiyetini kaybeden İsveç’ten, Nystad (Uusikaupunki) antlaşma- sıyle Karjala ve Baltık eyaletleri koparıldı (10 eylül 1,721). Bk. kuzey (ikinci barışı).
121
Kari XII David von Kraft’ın eseri
Kari XIV Bosio’nun eseri

Oskar II Zorn’un eseri
bir çelik külçesini çekiçle işleyen isçiler
Foto. Encyclopedia Arnericana ; Bulloz (LAROUSSE) ; Encyclopedia Britannica
İSVEÇ
122
Gustaf V
Gustaf VI Adolf
edebiyat
Bellman
K.G. af Leopold
Tegner
• «Hürriyet çağı» (1118-1772). Kari X II- nin ölümünden (1718) sonra, kız kardeşi Ulrika-Leonora (1718-1720), sonra da Le- onora’nm kocası Hessen’li Frederik I (1720- 1751), iktidarı soyluların yönettiği Riksdag ile üyelerini bu meclisin tayin ettiği konseye bırakan 1719 Anayasasını kabul etmek zorunda kaldılar. Ama Riksdag’ın siyasî etkisizliği İsveç’e yeni düşüncelerin serbestçe girmesine yolaçtı; alman pietiz- mi (protestan tarikatı); etkisi özellikle XVIII. yy.da duyulan fransız rasyonalizmi. Kançılar Arvid Horn’un düzene soktuğu ekonomi, tarım ve ticaret alanında yeni fikirlerden yararlandı; bu İktisadî gelişme Takkeler’i tutan ve imtiyaz taraftarı Şap- kalar’d karşı olan barışçı parti başkanı Horn’un çekilmesinden (1738) sonra da devam etti. Sanayi korundu; ticaret geliştirildi (İsveç Doğu Hindistan şirketi, 1731); köylülerin mülk sahibi olması, küçük toprakların birleştirilmesine başlanması (XVIII. yy. ortası) ve tohum ticaretinin serbest bı- rakılmasıyle tarım desteklendi; ayrıca genel ekonomi, 1749’dan itibaren dönem dönem yapılan ve ülke nüfusunun kesin bir. şekilde çoğaldığını ortaya koyan sayımlardan yararlandı. Bu şartlar altında ve malî sıkıntılara rağmen üretim 1720-1815 arası yüzde 75 oranında arttı. Bu gelişmeyi Şap- kalar’m iktidara gelişi de engellemedi. Şapkalar ülkeyi Ruslara karşı (1741) Finlandiya’nın güneyinin kaybedilmesiyle sonuçlanan (Turku barışı, 1743) bir savaşa ve Prusya’ya karşı (1756-1763) yenilgiyle biten Yediyıl savaşına sürüklendi. Bir saray partisi kuran kral Adolf-Frederik’in (1751-1771) yönettiği hükümet darbesini savuşturan Şapkalar iktidarı 1765-1769 arasında ve 1771’de Takkeler’t kaptırdılar. Ama ülke anarşiye yuvarlanacak gibi göründüğü sırada Gustaf III, duruma sertlikle elkoydu. • Gustaf destanı (1771-1814). Kargaşaya son vermekte kararlı olan Gustaf III (1711- 1792), hükümet darbesine başvurdu. Halkın ve ordunun desteğiyle meclis üyelerini tutuklattı, meclis ve Riksdag’ın imtiyazlarını azalttı (ağustos 1772). Aydın bir despot ve filozof bir kral olan Gustaf III, mâliyenin yeniden kurulmasını destekledi (1776), hoşgörü siyasetini ilân etti (1781); ama soyluların muhalefeti, Rusya üe yapılan savaş (1788), finlandiyalı ve isveçli subayların Katerina II’ye başvurması üzerine birlik ve güvenlik aktiyle (ocak 1789) mutlakıyeti yeniden kurdu ve kamu görevlerine soylularla soylu olmayanların eşit haklarla gelebilme hakkını sağladı. Zamanında İsveç, bilginleri ve filozoflarıyle (Scheele, Linne, Celcius, Swedenborg), XVIII. yy.daki büyük fikir hareketine katıldı. Gustaf IIl’ün öldürülmesinden (1792) sonra tahta çıkan Gustaf IV (1792-1809), önce Napolyon ile (1805-1807), sonra Rusya ile (1808) çarpıştı ve Finlandiya’yı kaybetti (1808). Bunun üzerine kralı deviren Adlercreutz (mart 1809), yerine Kari XIII’ü (1809-1818) tahta çıkardı. Kari XIII, Rusya, Danimarka ve Finlandiya ile barış yaptı; kuvvetlerin ayrılmasını öngören bir anayasa kabul etti (1809). Çocuğu olmadığından kendine vâris olarak önce Augustenborg prensi Chris- tian-August’u (1809-1810), sonra fransız mareşali Bernadotte’u (1810) seçtirdi. Berna- dotte hemen, İsveç’i Napolyan’a karşı nihaî bir savaşa soktu. • Norveç ile birleşme (1814-1905). Berna- dotte, bu tutumuyle Danimarka’nın İsveç’e, kaybedilen Finlandiya’ya karşılık Norveç’i vermesini sağladı (Kiev antlaşması, 14 ocak 1814). Bemadotte, 1818’de Kari XIV adiyle kral olunca bir para istikrarı ve tarafsızlık siyasetini başlattı (1840). içte, mut- lakıyetçiliği liberal muhalefetle çatıştı; bu muhalefeti kırmayı denediyse de, sonunda anayasada reform yaparak (1840), devlet konseyini yedi özel bakanlığa bölünmüş bir kabine haline getirmek zorunda kaldı. Liberal gelişme Oskar I (1844-1859) zamanında da devam etti; Oskar I, 1848 devri- mini savuşturdu ve iskandinav’cılığa karşı sempatisine rağmen Almanya’nın tehdit ettiği Danimarka lehine ihtiyatlı bir müdahaleyle yetindi (1848). Kırım savaşında tarafsız kalmakla birlikte Rusya’nın Aland a- dalarındaki askerlerini çekmesini sağladı (Pa ris kongresi, 1856). Ayrıca hızlandırdığı ülkeyi modernleştirme işini Kari XV de devam ettirdi: çeşitli mezheplere karşı dinî hoşgörü (1859); mahallî idarenin ve ceza
hukukunun değiştirilmesi (1862); serbest mübadele sisteminin kabulü (1864-1865); dört sınıfın kaldırılması ve ancak vergi mükelleflerince seçilen ve yeni Riksdag’ı meydana getiren iki meclisin kurulması (1866). Riksdag kısa zamanda Lantmanna partisine (Tarım partisi) bağlı köylülerin eline geçti (1867). Oskar II (1872-1907) zamanında Tarım partisinin etkisi çoğaldı; hattâ başkanı A. Pos- se, başbakan oldu (1880-1883). İktisadî gelişmenin çok hızlı oluşu (kereste, çelik v.b. sanayii), serbest mübadele sisteminin kesinlikle benimsenmesine (1888 Riksdag’ı), önemli sosyal reformlar yapılmasına ve Sosyal Demokrat partinin kurulmasına (1889) yolaçtı. Bununla birlikte İsveç’ten daha liberal ve deniz faaliyeti daha çok olan Norveç, savaşa başvurmaksızın birliğin dağıtılmasını kabul ettirdi (1905). • Modern demokrasi (1905-1962). XIX. yy.daki uzun barış döneminden orta sınıflar yararlandı. Nüfus çoğaldı, tarım modernleşti ve 1860-1925 arası millî gelir beş kat arttı. Ama bir kır proletaryası doğdu ve 1850-1920 yılları arasında, özellikle 1880- 1890 İktisadî buhranı sırasında bir milyon kişi Amerika’ya göçtü. Muhafazakârların uzun direnişine rağmen, sosyal demokratlar, sosyal (ihtiyarlık sigortası 1913; 8 saatlik iş günü 1918) ve anayasal (genel oy sistemi 1901 ve 1909; kadınlara oy hakkı tanınması, 1918) reformlar elde ettiler. Sendikaların (1898’de kurulmağa başlandı) desteğiyle, Branting yönetimindeki Sosyal Demokrat parti hızla gelişti ve 1920’de Riksdag’ın en büyük partisi haline geldi. 1914 Buhranından sonra parlamento kurallarını titizlikle uygulayan Gustaf V (1907-1950), Branting’i mütecanis bir hükümetin başına getirdi (1920); Branting ve halefleri (sosyal demokratlar 1932’den itibaren Riksdag’ın ikinci meclisinde çoğunluğu ellerinde tuttular), özellikle sosyal tedbirler ve işsizlik meselesiyle uğraştılar, ikinci Dünya savaşında İsveç S.S.C.B. ile savaşmakta olan (1939-1940) Finlandiya’nın sempatisi dola- yısıyle (malzeme yardımı) güç duruma düştü; sonra Almanya’nın Norveç ve Danimarka’yı işgali (1940) üzerine tarafsızlığına rağmen Almanya’ya demir filizi satmağa (1940-1943) ve nazi birliklerinin transit geçmesine (1940 haziranında Danimarka’dan Norveç’e; 5 temmuz 1941’de Norveç’ten Finlandiya’ya) izin vermeğe mecbur oldu. Buna karşılık finlandiyalı çocukları, Norveç veya baltıklı göçmenleri, Hollanda Ya- hudilerini kabul etti ve kralın İsveç kı- zılhaçının başkanı olan yeğeni kont Folke- Bernadotte 1945’te Almanlarla müttefikler arasında arabuluculuk yapmayı denedi. Sonra İsveç, Birleşmiş Milletler teşkilâtına (1946), Avrupa Ekonomik konseyine (1948) ve Avrupa konseyine (1949) girdi, ama Atlantik paktına katılmadı, öte yandan, sosyal demokrat P. A. Hansson (1932-1946) ve Tage Erlander’in (1946) kabineleri sırasında ülkenin modernleştirilmesi savaşa rağmen devam etti; monarşi ku- rumlarma saygı gösterildi (Gustaf VI Adolf’- un, babası Gustaf V’in yerine geçmesi 1950) ve millî güvenlik ve İskandinav antlaşması muhafaza edilirken, sosyal reformlar ço
ğaltıldı. Bk. İSKANDİNAVYA haritaları. Erlander, 1962’de kabinede önemli bir değişiklik yaparak 1945’te dışişleri bakanı olan östen Unden’in yerine Tors- ten Nilsson’u getirdi (1962). 18 Eylül 1960 genel seçimlerinde sosyal demokratlar ağır basmağa devam ederek mecliste bir önceki seçime oranla 3 fazla sandalye (111 yerine 114) kazandılar; muhafazakârlar 6 sandalye kaybetti (45 yerine 39); komünistler 5 sandalyelerini muhafaza ettiler. Tarım partisi (merkez) ve Liberal parti ikişer sandalye daha aldılar (Tarım partisi 32 yerine 34, Liberal parti 38 yerine 40). Dört yıl sonra (20 eylül 1964 seçimleri), muhafazakârlar geriledi (32 sandalye), merkezciler (35) ile ilericilerin (42) sandalye sayıları artmağa devam etti. Komünistler 3 sandalye daha kazandılar (8). ilgi çekici olan, Sosyal Demokrat partinin ilk defa gerilemesiydi (114 yerine 113 sandalye, 1960’- ta oyların yüzde 47,8’ini kazanmalarına karşılık bu seçimde ancak yüzde 47,3’ünü almaları). Bu bütün İskandinav sosyalizminin düştüğü bocalamanın İsveç’te de kendini göstermesi demektir. 18 Eylül 1966 belediye ve il meclisi seçimlerinde bu durum daha açıkça görülür. 1962’deki belediye ve il meclisi seçimlerinde savaş sonrasının en iyi sonuçlarını alan (oyların yüzde 5 l’i) sosyal demokratlar 1966’da oyların ancak yüzde 42,8’ini toplayabildiler. Şüphesiz bu gerilemede komünistlerin gelişmesinin büyük payı oldu (1962’deki yüzde 3,9’a karşılık oyların yüzde 6,65’i) ama asıl sebep, norveç muhalefetinin başarılarından ilham alan burjuva partilerinin (liberal, muhafazakâr, merkez) ilk olarak «Merkez topluluğu» ve «Burjuva topluluğu» adiyle ortak bir program yapmalarıydı. Sosyal demokratların kaybı özellikle büyük şehirlerde oldu; meselâ Stockholm’da, 49 merkezci ve 10 komünist’e karşı 41 kişiyle çoğunluğu kaybettiler; Göteborg ve Malmö’de de benzer sonuçlar alındı. Sosyal demokratların başarısızlığı karşısında Tage Erlander meclisi dağıtmayı tasarladı: bu tasarı parti yöneticilerinin muhalefetiyle karşılaştı. Muhalefet partileri birleşebilecek ve sosyal demokratları tehdit edebilecek bir gelişme gösteremedi; ancak Liberal parti ile Merkez partisinin yakın gelecekte birleşmesi beklenebilir. İsveç sosyalistlerinin ve Tage Erlander’in nispî gerilemesi daha çok bütün Kuzey ve Batı Avrupa’yı saran enflasyondan ötürüdür. Sağdan tehdit edilen Sosyal Demokrat parti, İsveç Komünist Partisi Merkez komitesinin 1966 kasımında sosyal demokratla- rınkine yakınlaşmak üzere parti programını değiştirme kararı almasıyle soldan destek gördü; üstelik, İsveç Komünist partisi 15 mayıs 1967’de yapılan X XI. kongresinde partinin adını «Vaensterpartiet Ko- muisterna» (Sol Komünist partisi) olarak değiştirmeğe karar verdi. Partinin bu yeni şekline Sosyal Demokrat partinin bir parçası gözüyle bakan bir azınlık, Komünist partisinden ayrılarak marksist—leninist bir dernek kurdu. Mart 1967’de anayasa değişikliği yapıldı, seçim sistemine yenilikler getirildi. 1971’de
Foto. Encyclopedia Britannica ; X, Keystone (LAROU8SE)
‘r
Runeberg Gnoilsky Strindberg Karfeldt Froding Selma Lagerlöf Lagerkvist
Riksdag’ın iki yerine tek meclisten meydana gelmesine karar verildi. 15 Eylül 1968 seçimlerinde Erlander’in Sosyal Demokrat hükümeti 1940’tan beri ilk olarak salt çoğunluğu sağladı. Erlander eylül 1969’da başbakanlıktan ve parti başkanlığından ayrıldı (68 yaşındaydı ve 23 yıl boyunca bu görevleri sürdürmüştü). Demokratik yoldan işbaşına gelen başbakanlar arasında en uzun süre görevde kalan Erlander’dir. Ekimde onun yerine eğitim bakanı Olof Palme oybirliğiyle seçildi. Yeni kabine 14 ekimde kuruldu, eski bakanlardan yalnız üçü değişti. Eylül 1970’te, 1 ocak 1971’de çalışmalarına başlayacak olan ilk tek meclisli Riksdag için genel seçim yapıldı. Sosyal demokratlar biraz daha az oy alarak seçimi kazandılar. Yeni mecliste 350 sandalyenin 170’ini sosyalist olmayan muhalifler aldı. Anayasa değişikliğine göre genel ve mahallî seçimler artık birarada ve üç yılda bir yapılacaktır.
İsveç ve öbür İskandinav ülkeleri eylül 1967’de yunan askerî hükümetini, insan hakları ile ilgili Avrupa konvansiyonuna aykırı davranmakla suçladılar. Temmuz 1968’- de başbakan Erlander’in daveti üstüne sov- yet başbakanı Kosigin, İsveç’i ziyaret etti. Görüşmelerden sonra yapılan açıklamada iki ülkenin ticaret, bilim, teknik, kültür, spor, turizm konularında işbirliği yapacağı belirtildi. Ayrıca atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanılması, Vietnam savaşını protesto, Ortadoğu meselesinin çözümlenmesi, Avrupa’da faşizm ve militarizme karşı direniş ve nükleer silâhsızlanma konularında görüş birliğine varıldı. O- cak 1969’da İsveç, Kuzey Vietnam’ı resmen tanıdı. Dışişleri bakanı Nilsson, kuzey ülkelerinin savaş bittikten sonra Kuzey Vietnam’a geniş ölçüde yardımda bulunacaklarını açıkladı. Danimarka ve Norveç bu karardan haberleri olmadığını ve İsveç’in kararına uymayacaklarını belirttiler. Aynı yıl eylül ayında Nilsson, Kuzey Vietnam’a üç yılda 40 milyon dolarlık İktisadî yardım yapılacağını açıkladı. Savaş bittikten sonra Güney Vietnam’a da yardım yapılacağını ve İsveç kamuoyunun bu kararları desteklediğini sözlerine ekledi. Açıklama büyük tepkilere yolaçtı: Nilsson ekimde haberin yanlış anlaşıldığını, savaş bitmeden yardım yapılmayacağını, Vietnam’daki durumu tenkit etmekle birlikte, İsveç’in amerikan düşmanı olmadığını belirtti. Danimarka ve Norveç, İsveç’in kendilerine danışmadan bu tür kararlara varmasını kınadı. Yine ekim 1969’da Portekiz, Stockholm elçisini geri çağırdı ve İsveç’in, Mozambik ile Portekiz Ginesi’ndeki gerilla hareketlerine malî yardım yapmasını şiddetle protesto etti. (Bk. EK CİLT).
A s k e r î t a r i h
• İsveç Silâhlı kuvvetleri. VIII. yy.dan XIV. yy.a kadar DanimarkalIların, Almanların istilâlarını durduran şehirli, köylü ve milisler, XV. yy.da İsveç topraklarının genişlemesiyle ihtiyacı karşılamaz duruma
düştüler. Gustaf I Vasa, bir donanma ile daimî bir ordu kurmak zorunluluğunu duydu. Bu orduda kayak (1567) veya ren geyiği kızakları (1611) kullanan ilk birlikler yer aldı. Zırhlı süvarinin ortadan kalkması, Gustaf Adolf’un piyade teşkilâtını baştan başa değiştirmesine yolaçtı. Mızraklı askerleri si- lâhşörlerden ayıran ve silâhşörleri hafif refakat toplarıyle donatan reformlar sonunda İsveç kuvvetleri, XVII. yy.da çeviklik ve hareket kabiliyeti kazandı. Kari XII’nin geliştirdiği reformlar, İsveç’in kıyı savunma stratejisini sağladı. Bu savunma, Pomeranya kıyılarından Ladoga gölü kıyılarına kadar köprübaşı mevzilerinin meydana getirdiği kemer üzerinde kuruldu. Kari XII kıtalarını istediği gibi iç hatlar üzerinde kaydırıyor ve piyadesiyle düşman cephesini yardıktan sonra süvarisiyle düşmanı iki yanından çevirme hareketine geçiyordu. Ruslarla yapılan savaşlarda (Narva 1704 ve Poltava 1709) yenilgiye uğranması, bu gibi manevra anlayışlarının terk edilmesine ve bunların yerine son savunmanın yapıldığı «merkezî tahkimle tesis» anlayışının geçmesine sebep oldu. Bu durum, kısa süreli bir mecburî askerlik görevinin kabulüne yolaçtı; bu süre 1812-1885 arasında sadece 12-40 günlük bir eğitimi öngörüyordu. Ayrıca sözleşmeli gönüllüleri kapsayan birlikler yanında, arazi sahiplerinin kurduğu daimî kıtalar ve Millî Muhafız birliğinden meydana gelen bir ordu vardı. Fakat 1873-1901 arasında bu sistem modernleştirilmek amacıyle tümüyle değişikliklere uğradı. İsveç, bundan böyle muvazzafların ve sefere hazır seyyar milis kuvvetlerinin meydana getirdiği 450 000 kişilik bir kuvvete sahipti. Ülke, tarafsızlığını 1914’te ve 1939’da bu kuvvetlerle korudu. İki dünya savaşının sonuçları 1945’ten sonra İsveç askerî sisteminin baştan başa değişmesine yolaçtı; öncelikle hava kuvvetlerinin gelişimine önem verildi (1954 bütçesinin yüzde 37’si ve 1962 bütçesinin yüzde 40’ı). Savunma teşkilâtı, mevcudu azaltılmış ve çok kısa zamanda seferber edilerek takviye edilebilecek daimî bir ordu ile territoryal bir orduya dayanmaktadır. 1940’ta kurulan territoryal ordu, 15 ile 18 yaş arasındaki gençler arasından askere alman gönüllülerden ve mecburî askerlik süresini bitirmiş ve evlerinde üniforma ve silâhlarını muhafaza eden ve bölükler halinde teşkilâtlandırılmış olan yedeklerden meydana gelir. Ülke yedi askerî bölgeye ayrılır; bunların en önemlisi, Boden kalesini içine alan Norr- land bölgesidir. Mecburî askerlik kapsamına 19’dan 47 yaşına kadar olan erkekler girer, bunun 330 günü muvazzaflık hizmetinde ve 60 günü de yedeklik döneminde silâh altına alınarak geçer. Her yıl silâh altına alınan 47 000 erin eğitimi, 10 000 kişilik daimî bir öğretmen kadrosuyle yapılır; sefere hazır kuvvet 750 000 kişiye ulaşmak
tadır. Subaylar, Karlberg’deki askerî okulda yetiştirilir.
• Hava kuvvetleri. Bugün İsveç savunmasının hâkim unsurunu Hava kuvvetleri meydana getirir. Gerçekten de, A.B.D. ile S. S.C.B. arasındaki en kısa havayolu Arktik üzerinden geçer. Bu özellik, bu bölgenin gerek stratejik bakımdan ve gerekse güçlü bir havacılık sanayiine sahip bulunan İsveç Hava kuvvetleri bakımından önemini belirtir. 1947’de tepkili av uçağı yapıldı. 1962’de İsveç Hava kuvvetlerinde, bombardıman uçakları dışında, 20 muharebe filosu halinde 800 operasyonel av uçağı bulunuyordu. 1961’de ilk olarak bir havacı, İsveç Silâhlı Kuvvetleri başkumandanı oldu. Hava ordusu mevcudu 1962’de 23 000 kişiye ulaşıyordu (bu sayıya bundan böyle yerden havaya özel silâhlarla donatılmış ka- ra-hava savunma birlikleri dahil değildir). • Deniz kuvvetleri. İsveç, küçük ve hızlı ünitelere dayanan ve geniş ölçüde silâhlandırılmış olan önemli bir deniz gücüne sahiptir. Deniz kuvvetleri üç kumandanlığa ayrılır. Bu kumandanlıklar Stockholm, Göteborg ve Karlskrona’dadır. 1962’de donanma 2 kruvazöre, 23 torpidoya ve refakat gemisine, 36 denizaltıya, 12 000 denizciye ve 1873’te Deniz kuvvetlerine bağlanan Kıyı Koruma birliklerine sahipti. 1955-1960
Joseph Vernat Alex. RosIm’İn
Uppsala katedrali (XIII. yy.)
Kraliçe Louise Cari G. Pılo’nun eseri Kopenhag müzesi
Arasında, halkın nükleer saldırılara karşı korunmayı amaçlayan birçok yeraltı üssü kuruldu; İsveç, böylece sivil savunma tekniğiyle ilgili meselelere geniş ölçüde katkıda bulunan ülkelerden biri oldu. Stockholm’de 20 000 kişiyi alabilen dünyanın en geniş sığınağı yapıldı.
A N A Y A S A
İsveç kralı, başbakanın seçtiği bir Devlet konseyinin yani Bakanlar kurulunun yardı- mıyle hükümet etme hakkını kullanır. Bu kabine, Riksdag’a, yani parlamentoya karşı sorumludur. Parlamento, sekiz yıllık süre için eyalet meclisleri ve ülkenin en büyük altı şehrinin Belediye konseyleri tarafından seçilen 151 üyeli (bu üyelerin sekizde biri her yıl yenilenebilir) bir meclisten ve dolaysız genel oy ile dört yıllık süre için
Fr. Boucher Gustaf Lundberg’in eseri Louvre müzesi, Paris
solda, Stockholm’de Noblesse sarayı; sağda, Göteborg Sanat müzesi
Foto. X, Efter, A.F.P., İsveç Turizm tiirosu, Giraudon (LAROUSSE)
İSVEÇ
Mittag-Leffler
seçilen 231 üyeli ikinci bir meclisten meydana gelir. Resmî makamlar, önemli konularda halkoyuna başvurabilir. İsveç yönetimi, merkezîlikten büyük ölçüde kurtulmuştur. EDEBİYAT
• Ortaçağ. Runa yazıtları, başlangıçta İsveç’te İzlanda edebiyatına benzeyen bir ede
Carl von Linnaeus
«Dalecarlie’de Saint-Jean dansı» Anders Zorn’un eseri Stockholm müzesi
Stockholm müzesi
biyatın bulunduğunu gösterif; bununla birlikte elde tamamen İsveççe yazılmış bir belge yoktur. En eski İsveççe metinler, XII. yy.dan sonra sözlü geleneğe dayanılarak yazılan kanunlardır. Fransızcadan tercüme edilen bazı baladlar, genellikle konularını siyasetten alan şarkılar ve kafiyeli kronikler günümüze kadar kalmıştır. Bunun yanı sıra, latince metinlerle dinî bir e- debiyat geliştirilmiştir; bu edebiyatın başlıca temsilcileri Dacia’lı Petrus (1230-1289) ve Vahiyler adlı eseriyle bütün Avrupa’da tanınan Aziz Brigitte’tir (1303-1373). • XVI. Yüzyıl. Olaus Petri (1493-1552) ve Laurentius Andreae (1470’e doğr. – 1552) tarafından İncilin tercüme edilmesi, İsveç’te yalnız dinî reformu değil edebiyat tarihini de ilgilendirir. Incil’in basit ve dolaysız dili yüzyıllar boyunca birçok yazara örnek oldu. Halkın edebiyat dünyasında Luther İlâhîleri, halk şarkılarının yanı sıra söylenmeğe başladı. Olaus Petri birçok öğretici kitap yayımladı; ama çağdaşları, son katolik başpiskoposu ve İsveç Krallık hanedanını Japhet’nin oğlu Magog’a kadar dayandıran Historia de Omnibus Gothorum Suenonumpue Regibus adlı serin yazarı Jo- hannes Magnus’un (1488-1544) dindarca uydurmalarını Olaus Petri’nin İsveç Kronik’i- ne tercih ettiler. • XVII. Yüzyıl. Otuzyıl savaşlarından sonra büyük devletler sırasına giren İsveç, askerî üstünlüğüne uygun mUlî bir edebiyat kurmağa çalıştı. Lars Wivallius’un (1605- 1669) şiirlerinden sonra Georg Stiernhielm (1598-1672) İsveç şiirinin babası olarak ortaya çıktı. Çömezleri arasında Samuel Co- lombus (1642-1679), çağdaşları arasında ise Skogekar Bergbo sayılabilir (Skogekar Bergbo takma adının Gustaf Rosenhane’a [1619-1684] ait olduğu sanılmaktadır). O devirde Kuzey ülkelerinin Eskiçağdaki du- rumlarıyle yakından ilgilenildi ve İzlanda elyazmaları araştırıldı. Bilgin Olof Rudbeck (1630-1702) Atland adlı eserini yayımladı; bu eserdeki ateşli yurtseverlik sayesinde iohannes Magnus’un izinde yürüyen yazar, yalnız Eflatun’un A tlantik’im. değil İncilde sözü edilen dünya cennetini de ülkesinde buldu. Şarkı türü Lasse johansson Lucidor (1638-1674) ve Johan Runius (1679-1713), İlâhi ise Jacob Frese (1690-1729) tarafından işlendi. • XVIII. Yüzyıl. XVII. yy.da zaten yaygın olan fransız etkisi sonraki yy.da daha önemli oldu. Olof von Dalin (1708-1763) Brunehilde’de fransız trajedisinden ilham aldıysa da Then Swaanska Argus adlı gazetesi için Adisson ve Stelle’in çıkardığı Spectator adlı gazeteyi örnek tuttu. «Bergere du Nord»un çevresinde toplanan Hedvig Charlotta Nondenflycht (1718- 1763), biri stoa’cı öbürü epikuros’çu iki «Dioskuros» Gustaf Fredrik Gyilenborg (1731-1808) ve Gustaf Philip Creutz (1731- 1785) fransız tarzlarını izlediler. Geniş bir kültür ve büyük bir merak yüzyılı olan XVIII. yy.da İsveç’te bir bilginler grubunun ortaya çıktığı görülür; bunlar arasında botanikçi ve yazar Cari von Linne’- yi (1707-1778), fizikçi ve mistik filozof E- manuel Swedenborg’u (1688-1772) sayabiliriz. Şarkı yazarı ve şair Kari Michael Bell- man’ın (1740-1795) sanatı XVIII. yy. boyunca gelişti ve kral Gustaf IIl’ün ilgisini çekti. Hatip, trajedi ve komedi yazarı Gustaf III, eserlerinin yazılmasında XVIII. yy.ın ikinci yansında yaşamış olan edebiyatçı Johan Henrik Kellgren’den (1751-1795) yardım gördü. Gustaf IIl’ün izinde yürüyen Kari Gustaf af Leopold (1756-1829) kla- sisizmi, romantizmin öncülerinden ve Ro- usseau’nun ateşli bir çömezi olan Tomas Thorild’in (1759-1793) ve Bengt Lidner’in (1757-1793) saldırılarına karşı korudu. Johan Gabrial Oxenstierna’nın (1750-1818) klasik anlayıştaki eserleri daha o dönemde İngiliz preromantizminin etkisinde kaldı. Anna Maria Lengren’in (1755-1811) nükte dolu tablolarında Bellman’ın etkisiyle oluşmuş bir gerçekçilik ve Greuze’ü hatırlatan bir sevimlilik vardır. • XIX. Yüzyıl. Üniversite şehirlerinde, ö- zellikle Per Daniel Atterbom (1790-1855) tarafından yönetilen «fosforcular» grubunun veya şair ve tarihçi Erik Gustaf Geijer’in (1783-1847) öncülük yaptığı «gotlan» gru
bunun doğduğu Uppsala’da ortaya çıkan romantizm, X V III. yy.ın klasisizminden kesinlikle kopmadı. Frans Michael Franzen (1772-1847) ve Johan Olof Wallin (1779- 1839) gibi dinî şiirler yazan ustalara ve özellikle romantizmi önceki yüzyılın an- layışıyle uyumlu bir biçimde bağdaştırmayı beceren Esaias Tegner’de (1782-1846) bu durum açıkça görülür. En koyu romantizme Erik Johan Stagnelius’un (1793-1823) eserlerinde rastlanır. İkinci romantik nesil liberalizme ve gerçekçiliğe yöneldi; liberalizme yönelenlerin belli başlı yayın organı Lars Hierta’nın (1801-1872) Aftonbladet gazetesiydi; tamamen romantik bir mistisizm ile karışık gerçekçiliğe ise özellikle Cari Jonas Love Almquist’in (1793-1866) ve İsveççe yazan finli şair Johan Ludvig Runeberg’in (1804- 1877) eserleri örnektir. İsveç’te Fredrika Bremer (1801-1865) öbür romancılardan sıyrılarak kadın haklarını savundu. Şair, romancı, filozof ve tarihçi Viktor Rydberg’- in (1828-1895) eseri belagatli ve felsefî büyük şiirin son örneğidir. Cari Johan Gustaf Snoilsky (1841-1903) parnas’çı estetiğe bağlı şiirin başlıca temsilcisidir. Natüralizm ve toplumsal bağımlılık dani- markalı tenkitçi Brandes’in ve yabancıların (özellikle Fransızların) etkisiyle 1880 yıllarında ağır basmağa başladı, daha sonra bütün İskandinavyalI yazarları etkisi altına aldı. August Strindberg (1849-1912) güçlü kişiliğiyle X IX . yy.ın sonlarında ağır basar. Başlangıçta şöhretini borçlu olduğu tarihî dramlar ve natüralist oyunlardan sonra gittikçe daha kişileşen bir anlatıma yöneldi. Bu anlatımın özelliği düş ile bilincin birbirine karıştığı derin bir mistisizmdir. Strindberg’in tiyatrosu İsveç’in dışında da derin bir etki yapmış ve eseri İsveççenin gelişimini yöneltmiştir. • XX. Yüzyıl. 1890 Yıllarında ortaya çıkan genç yazarlar, 1880 yıllarının kötüm- serliğne ve natüralizme bağlı başkaldırma anlayışına karşı çıktılar. Şair ve romancı Verner von Heidenstam (1859-1940), şair ve tenkitçi Oscar Levertin (1862-1906), güçlü şair Erik Axel Karlfeldt (1864-1931) ve özellikle usta yazar Gustaf Fröding (1860- 1911) bu yeni anlayışın en ünlü yazarlarıdır. Bu yıllar İsveç şiirinin altın yılı sayılır. Selma Lagerlöf (1858-1940) bütün dünyada hızla tanınan ilk romanlarını bu dönemde yayımladı. Aynı havaya Per Hallst- röm (doğ. 1866) ve şair Ola Hansson’da da (1860-1925) rastlanır; hepsinde de yüzyıl sonu yazarlarının umutsuz alaycılığı hâkim olmakla birlikte, romancı Tor Hedberg (1862-1931) ve Hjalmar Söderberg (18691941), şair Bo Bergman (doğ. 1869) ahlâk meselelerine ve hümanist bir kültürün tutunmasına gösterdikleri ilgiyle 1880 neslinin mirasçısı sayılırlar. XX. yy. başlarında yetişen romancılar milletin yeni güçlerini yücelttiler ve ülke ekonomisinin hızlı gelişimiyle ortaya çıkan toplumsal sarsıntıları dile getirdiler. Bu yazarların en ünlüleri Ludvig Nordstrom (1882-1942), Elin Wagner (1882-1949), Gustaf Hellström (1882-1953) ve Sigfrid Si- wertz’dir (doğ. 1882). Anders österling (doğ. 1884) ve Gunnar Mascol Sifverstolpe (18931942) ile yepyeni bir anlayışı geliştiren yeni bir şairler topluluğu ortaya çıktı; bu topluluğu, sembolizmden etkilenen Vilhelm Ekelund (1880-1949) ve Bertil Malmberg’in (1889-1958) öncülük ettikleri modern İsveç şiirini başlatan yeni bir şairler topluluğu takip etti. Burjuva romanı, en üstün durumuna iki savaş arasında Hjalmar Bergman (1883- 1931) ve Agnes von Krusenstjerna (1894- 1940) ile ulaştı; bu yazarların eserlerinde, Freud’un baskısından kurtardığı cinsî mistisizm ile saf ve geleneksel bir üslûbun kaynaştığı görülür. Burjuva yazarları arasında Olle Hedberg (doğ. 1899), Fritiof Nilsson Piraten (doğ. 1895) ve bilgin denemeci Frans G. Bengtsson’u da (1894-1954) saymak gerekir.
Aynı zamanda toplumsal meşelerle ilgilenen, çoğu kendi kendine yetişmiş işçi ve köylü asıllı yazarların oluşturduğu bir «pro- lateryacı» edebiyat doğdu; bu edebiyatın öncüleri Dan Andersson (1888-1920) gibi
Foto. Host, Gallers-Rapho, Stockholm Kraliyet kitapltğt, Stockholm Millî müzesi, İsveç Turizm bürosu (LAROVSSE)
şairler veya Martin Koch (1882-1940) gibi gazeteci ve romancılardır; hikâyeci Gustaf Hedenvind-Eriksson’u da (doğ. 1880) bu arada saymak gerekir. İan Fridegard (doğ. 1897), Wilhelm Moberg (doğ. 1898), Eyvind Johnson (doğ. 1900), şair Harry Martinson (doğ. 1904) ve ivar Lo-johansson (doğ. 1901) «proletaryacı» edebiyat akımının başlıca temsilcileridir. İki savaş arasında yaşama sevinci çağdaş yaşayışın ve makineleşmenin yüceltilmesi, dünyanın çatırdaması karşısında duyulan bunalımla, milletlerarası olayların yarattığı endişeyle ve bütün bir burjuva âleminin yıkıldığı inancıyle çatıştı. Bu bunaltıyı, yazar Par Lagerkvist (doğ. 1891), Birger Sjö- berg (1885-1929) ve Erik Blomberg (doğ. 1894) büyük bir ustalıkla dile getirdiler; Hjalmar Gullberg (1898-1961) ise derin hı- ristiyan mistisizmini bir huzur perdesi altında gizledi. Lagerkvist’in eseri, Ekelund ve İsveççe yazan Arvid Mörne (1876-1946), Gunnar Björling (doğ. 1887), Edith Söder- gran (1892-1923) ve Elmer Diktonius (1896- 1961) gibi finlandiyalı şairlerinkiyle birlikte çağdaş İsveç şiirinin çekirdeğini meydana getirir. Arthur Lundkvist (doğ. 1906) amrikan romanından ve fransız gerçeküstücülüğünden geniş ölçüde etkilendi; Gunnar Ekelöf (doğ. 1907) ile «ilkelci» adı verilen okulun kurucusudur. ikinci Dünya savaşı sonrasında, dünyanın karmaşıklğından büyük sıkıntı duyan yeni bir nesil ortaya çıktı. Yeni İsveç şiir akımının ilerigelenleri Kari Vennberg (doğ. 1910) ve Erik Lindegren’dir (doğ. 1910); bu şairlerin çevresinde az rastlanır zenginlikte bir şiir okulu oluştu. Nesirciler arasında önce amerikan romanı ve Kafka’nın etkisinde kalan Stig Dagerman (1923-1954), Lars Ahlin (doğ. 1915), Sivar Arn6r (doğ. 1909) ve Tage Aurell (doğ. 1895) sayılabilir; şairler ise gerçeküstücülükten ve T.S. Eliot’tan etkilendi. 1950 Yıllarında İsveç edebiyatı bir kendisiyle hesaplaşma ve reddetme dönemine girdi. Sandro Key-Aberg (doğ. 1922), Lars Forssell (doğ.> 1928) [Ezra Pound’un tarih anlayışından ilham alır], Kurt Salomonson (doğ. 1929) gibi şairlerin veya Ake Was- sing (doğ. 1919), Sara Lidman (doğ. 1923) ve Per Wâstberg (doğ. 1933) [Afrika’nın İktisadî durumuyle ve ırk ayırımı meseleleriyle ilgilendi] gibi romancıların sanat anlayışı hâlâ sosyal meselelerin bilincine varmaya dayanırsa da, Willy Kyrklund (doğ. 1921) ve Lars Gyllsten’in (doğ. 1921) hikâyelerinde, Sven Fagerberg (doğ. 1918) [yazarın eserlerinde Joyce tarzı temalar görülür] ve Arne Sand’ın (1927-1936) [yazar, çılgınlıktan taassuba kadar insanın modern dünya karşısındaki uyumsuzluğunu işler] romanlarında, alaya yer veren Majken Jo- hansson (doğ. 1931) ve Göran Printz-Pahl- son’un (doğ. 1931) anlatımın tam olarak yorumcu bir özellik kazandığı eserlerinde «şiirötesi»ni dile getirmeğe çalışır. Şiirlerinde ideolojik görüşler reddedilir. Sembolist veya gerçeküstücü gelenek, Bo Setter- lind (doğ. 1923) ve öste Sjüstran’ın (doğ. 1925) ile yeni mistisizm anlayışına, Folke isaksson’un (doğ. 1925) romantizmine, Las- se Söderberg (doğ. 1931) ve Tomas Trans- trömer’in (doğ. 1931) sembolizmine 1960’- tan sonra yabancı edebiyat akımlarının, ö- zellikle yeni fransız romanının etkisiyle İsveç edebiyatında gözle görülür bir yenilenme meydana geldi: Per Olof Sundman (doğ. 1922), Erik Beckman (doğ. 1935), Torsten Ekbom (doğ. 1938) ile oldukça yalın bir üslûp kazandı ve insana yabancı bir gerçekliğin nesnel görünüşlerini anlatmağa koyuldu. Lars Görling (1931-1966), P.C. İersilde (doğ. 1935) ve Björn Rune- borg’un (doğ. 1937) alaycı ve alegorik an- latımlarıyle, gülünçlü hikâyeler yazan Sven Delblanc’ı (doğ. 1931) etkilediler. Per Olov üslûbu Sven Delblanc’ın (doğ. 1931) eserlerinde doruğuna erişti. Enquist (doğ. 1934) ve Lars Gustafsson (doğ. 1936) ise psikolojik incelemeye yöneldiler; Göran Palm’m (doğ. 1931) nazariyelerine uyan Sonja Akesson (doğ. 1926) ve Bjorn Hakanson (doğ. 1937) gibi şairler, Cari Fredrik Röuterswârd (doğ. (1934) ve Bengt Emil Johnson’un (doğ. 1936) örnek anlatıma yönelerek kelimeyi
Foto. Volvo, İsveç Turizm bürosu, Camera-Press (LAROUSSE)
gündelik anlamından ve kullanımından sıyırdılar, onu plastik sanatlar esteti&ine uyan bir madde haline getirdiler. (Bk. EK CİLT)
GÜZEL SANATLAR
İsveç de öbür İskandinav ülkeleri gibi Vi- king’lerin çizgisel süsleme sanatını uyguladı. Güney bölgedeki Scania’da danimar- ka sanatından etkilenildi; Dalby ve Lund kiliseleri bu etkinin izlerini taşır. XII. yy.- da Burgonyalı cistercium papazları fransız üslûbunu benimsediler (Alvastra [1143] ve Nydala manastırları; Varnhem kilisesi [1148]). Uppsala katedralini XIII. yy. sonlarında, Amiens katedrali örnek alınarak fransız Etienne de Bonneuil yaptı. Alman etkisi taşıyan Linköping katedralini de bu arada anmak gerekir. Vaftiz eşyaları dökümcülüğü heykelciliğin gelişmesini sağladı. isveçliler gotik dönemin sonlarına doğru kiliselerini, özellikle Stockholm’deki kiliseleri süsletmek için Lübeck’li Bernt Not- ke’ye başvurdular. XVII. yy.ın ortalarında Hollanda, Fransa ve İtalya’nın etkisinde kalan İsveç, kapılarını batı sanatına açtı. Simon ve daha sonra Jean de la Val- lee, Stockholm’de, Asalet (Riddarhuset) sarayını inşa ederken, iki Tessin de Stockholm’de ve Drottningholm’de krallık saraylarında çalıştılar. David Klöker von Eh- renstrahl, süslemecilikte ün kazandı. Resim sanatı büyük ölçüde gelişti: Cari Gustaf Pilo (1711-1793) Danimarka’da uzun süre öğretmenlik yaptı ve çok değerli portreler bıraktı. Alexander Roslin (1718-1793) Fransa’da olduğu kadar İsveç’te de başarılı oldu. Lavreince denen Niklas Lafren- sen de (1737-1807), Adolf Ulrik Wertmül- ler (1751-1811) ve minyatürcü Per Adolf Hail gibi (1739-1793) fransız okulundandır. İsveç’in de genç Lorens Parsch (1733-1805), pastelci Gustaf Lundberg (1695-1786) ve natürmortçu Per Hilleström (1733-1916) gibi usta ressamları vardır. Heykel sanatı fransız Larcheveque ile yeniden ortaya çıktı ve çok geçmeden Johan Tobias Sergel (1740-1814) ile büyük bir hamle yaptı. Bu devirde klasik anlayış mimarlığa fransız Masreliez ve isveçli Erik Palmstedt (1741-1803) ile girdi. Resimde, Klöker von Ehrenstrahl soyundan gelen Per Krafft (1777-1863), İsveç’e David üslûbunu soktu. XIX. yy.ın başlarında yetişen sanatçılar arasında ressam Johan Fredrik Höckert (1826-1866) ve heykelci Bengt Er- land Fogelberg’i (1786-1854) saymak gerekir. Çağın sonları mimarlıkta yeni-gotik akimiyle ve karma üslûplarla, resimde, alman manzara ve tarih resimleri anlayışıy- le belirgindir (Oscar Björck [1860-1929], Gustaf Cederström [1841-1933], Nils Fors- berg [1842-1934] ve Julius Kronberg [1810- 1921]). Fransız etkisi daha sonra başladı. Her ne kadar Anders Zorn (1860-1920) Courbet kadar Leibl’den de etkilenmişse de, ondan sonraki ressamlar, yani Cari Larsson (1853- 1919), Eugene Jansson (1862-1915), Bruno Liljefors (1869-1939), daha sonra Nils Von Dardel (1888-1943), İsac Grünewald (1889- 1946) doğrudan doğruya izlenimci akıma bağlandılar. Kari isakson (1878-1922) daha çok Danimarka’da çalıştı. Heykelciler aynı eğilimi sürdürdüler; Bror Hjorth (doğ. 1894), Bourdelle’in öğrencisi idi; Cari Milles (1875-1955) ülkesinde büyük başarılar kazandıktan sonra (Tegner anıtı, Göteborg ilindeki Poseidon çeşmesi) A.B.D.’ye göç etti. Çağdaş İsveç’in- avrupa sanatına büyük katkısı mimarlık alanında oldu. Stockholm ilinin ünlü belediye binasını, Göteborg ilinin Göta meydanını yapan Ragnar östberg (1866-1945), Göteborg ilinin tiyatrosunu yapan Cari Bergsten (1879-1935), konser salonunu yapan Nils Einar Eriksson (doğ. 1899), sanatlar müzesini yapan Sig- frid Eriksson (1879-1958), Arvid Bjerke (doğ. 1880), Hölsingborg ilinin konser salonunu Le Corbusier anlayışıyle yapan Sven Mar- kelius (doğ. 1899) İsveç mimarlığının ünlü adlarıdır. Ressamlar arasında, Leander Engström (1886-1927), Birger Simonsson (doğ. 1883), ivan ivarson (1900-1939), Cari Kylberg
Torslanda’da Volvo otomobil fabrikaları
Göteborg’da tersane
(1878-1952), Ragnar Sandberg (doğ. 1902), Otte Sköld (doğ. 1894), Hüding Linnqvist (doğ. 1891), Sven Erixson (doğ. 1890), Eric Hallström (1893-1946), Vera Nilsson (doğ. 1888), Siri Derkert (doğ. 1888) sayılabilir. Heykelcilerden ivar Johnsson (doğ. 1885) [Göteborg ilindeki Denizciler anıtı], Eric Grate (doğ. 1896), Stig Blomberg (doğ. 1901), Bror Marklund (doğ. 1907) önemlidir. Stockholm Güzel Sanatlar müzesinde Rem- brandt’m, Boucher’nin, Chardin’in ve XIX. yy. ustalarının resimleri vardır. Göteborg müzesinde çağdaş resmin önemli önemli örnekleri bulunur. Süsleme ve halk sanatları. Eski İsveç köylü sanatı dünyanın en zengin sanatlarından biridir. Her tarafın karla kaplandığı uzun kış aylarında dış dünya ile bağları kesüen köylüler ve şehirliler evlerini güzelleştirmek için ustalık ve sabır yarışındaydılar. önceleri işlemler geometrik ve yalındı. Haçlı seferleri zamanında, doğu etkisi, kuş, çiçek ve çeşme gibi motiflerin çoğalmasıyle kendini gösterdi. Daha sonra batı etkisiyle rönesans, barok ve rokoko biçimleri ortaya çıktı. XVIII. yy.da İsveç’e fransız anlayışı girdi. Sanayi çağının başlarında amatörlerin, zanaatçıların, sanayicilerin ve Stockholm Etnografya ve Tarih müzesi’nin (Kuzey müzesi veya Skansen) kurucusu Arthur Hazelius’un çabalarıyle çabucak geçiştirildi.
MÜZİK
İsveç millî müziğinin kaynakları kesinlikle bilinmez: bilgin müziği krallık orkestrasını Avrupa’nın ilk topluluğu yapan alman asıllı Gustaf Düben ile (1624-1690) ve onun so
Tage Erlander
Alf Sjöberg: «Bayan Julie», (1950)
İngmar Bergman «Bir Yar Gecesi Gülümseyişi» (1955)
Mai Zetterling «Aşıklar», (1964)
Vilgot Sjöman «Kızkardeşim, Aşkım», (1965)
yundan gelenlerle ancak XVII. yy.da doğdu. Bu çağa kadar çeşitli folklorlar ve Vasa I Gustaf’ın daha sonra Gustaf-A- dolphe’nin saraya çağırdığı yabancı müzik- çiler millî müziğin oluşumunu hazırladılar. İsveç’in üstün yetenekli ilk müzikçisi, Pe- push, Ariosti ve Haendel gibi ustalardan ders alması için kraliçe Ulrique Eleonore tarafından 1714’te İngiltere’ye gönderilen Johan Helmich Roman’dır (1694-1758); Is- viç’e dönüşünde saray orkestrasına birinci yönetici olan Roman, halk konserleri düzenledi ve bütün resmî törenler için Lec- laire ile Haendel’in müzik dilini İsveç folkloruna uygulamağa çalıştığı eserler besteledi. Çağdaşları arasında, sonatlar besteleyen îohan Agrell (1701-1765) ile orgculardan Büyük Ferdinand Zellbell (1689-1765) ve Küçük Ferdinand Zellbell (1719-1780) sayılabilir. XVIII. yy. sonlarında Gustaf III, Krallık Müzik akademisini, daha sonra İsveç operasını kurdu; Uppsala katedrali orgcusu Johann Chiristian Friedrich Ha- effner (1759-1833) halk temaları üstüne ezgilerini bu yıllarda yazdı. Ne var ki Gustaf Vasa temsiline (1786) rağmen, Stockholm operasının repertuvan yabancı etkisinde idi, millî sanatı çağdaş müzikçilere etkisi büyük olan şarkı yazarı ve besteci Cari Michael Bellman (1740-1795) temsil ediyordu. XIX. yy.da İsveç operasında birçok besteci toplanmıştı: ünlü olduğu kadar üstünde en çok tartışılan Franz Berwald (1796 -1868), Adolf Lindblad (1801-1878), Gunnar Wennerberg (1817-1901), İvar Halsström (1826-1901), August Söderman (1832-1876), Emil Sjögren (1853-1918), Wilhelm Peterson -Berger (1867-1941) v.b. Millî geleneğin bu savunucuları en önemli merkez olan Upp- sala’da toplanmışlardı. Bunların ardından gelen Hugo Alfven (1872-1959), Türe Ran- gström (1884-1947), Kurt Atterberg (doğ. 1887), Hilding Rosenberg (doğ. 1892), Mo- ses Pergament (doğ. 1893), Gösta Nystroem (doğ. 1890), Dag Wiren (doğ. 1905), Lars Erik Larsson (doğ. 1908), Gunnar da Fru- merie (doğ. 1908), Erland von Koch (doğ. 1910), Kari Birger Blomdahl (doğ. 1916), Sven-Erik Back (doğ. 1919), Sven-Erik Jo- hannson (doğ. 1919), Ingvar Lidholm (doğ. 1921) gibi besteciler çağdaş İsveç okuluna bugünkü önemli yerini kazandırdılar.
S İN E M A
On beş yıl kadar süren bir duraklama döneminden sonra İsveç sineması Alf Sjöberg’- in ilk denemeleriyle ve Anders Henrikson’- un filimleriyle yeni bir kalkınma dönemine girdi. Bu durum İkinci Dünya savaşından sonra da devam etti. Krallık tiyatrosunun başlıca sahneye koyucusu Alf Sjöberg, Sjös- tröm’lerin ve Stiller’lerin yolunda ilerleyerek değerli filimler çevirdi: Himlaspelet (Gökyüzünün Yolu) [1942], senaryosu o zaman yirmi altı yaşında olan İngmar Berg- man’ın yazdığı Hets (Acılar) [1944], dünya çapında bir ün kazanan Bayan Julie (Frö- ken Julie) [1950]; Barabbas (1953), Karin Mansdotter (1954); Vidfağlar (Vahşî Kuşlar) [1955]. Ayrıca Lars Eric Kjellgren, Hasse Ekman, Arne Mattsson, Hampe Fa’.’stman gibi değerli yönetmenler yetişti. İsveç sinemasının eskilerinden olan Gustaf Molander en iyi eserlerini bu dönemde verdi: Ordet (Söz) [1943]; Det Brinneren Eld (Ebedî A- lev) [1943]. Bu arada iki belge filimcisi kendini gösterdi: gerçekçi tutumla çalışan Gösta Werner ile şiirsel bir üslûba sahip o- lan Arne Sucksdorff. Manniskor Stad (Şehrin Ahengi) [1947], Vinden Och Floden (Rüzgâr ve Irmak) [1950], Det Stora Aven- tyred (Büyük Serüven) [1953] Arne Suck- sdorff’un ünlü eserleridir. 1948’den sonra İsveç sinemasını bütün dünyada uzun süre tek başına temsil edecek olan İngmar Bergman ortaya çıktı. Bergman, ilk filmi Kris’i (Bunalım) 1945’te yönetti ve bir süre, neslinin umut bağlanan sinemacıla- rıyle aynı anlayışı sürdürdü. Fangelse (Ha- pisane) [1948], Törst (Susuzluk) [1949], Sammarlek (Yaz Oyunları) [1950], Kvinnors Vantan (Kadınların Bekleyişi) [1952], Som- maren Med Monika (Monika ile Bir Yaz) ve özellikle Gezginciler Gecesi (Gyclarnas Afton) [1953] adlı filimleriyle ünü gittikçe yayıldı. Milletlerarası bir üne kavuşması, 1955’te Bir Yaz Gecesi Gülümseyişiyle (Sommar- nattens Leende) Cannes festivalinde kazan
dığı başarıdan sonradır. 1956’da Yedinci Mühür’ü. (Det Sjunde inseglet), 1957’de Yaban Çileklerini (Smulstronstallet) çevirdi. Bergman bu arada tiyatro alanında da çalışmalar yapıyordu. 1958’de Yüz (Ansiktet), 1960’ta Jungfrukallan (Genç Bakire Pınarı), 1961’de Aynadaki Gibi (Sasom i en Spe- gel), 1962’de Nattvardsgasterna (Kutsal Âyin Konukları), 1963’te Sessizlik (Tystnaden), 1966’da da Persona adlı filimlerini çevirdi. Çağdaş dünyanın bunalımları karşısında hem aydınlık ve amansız çözümlemeler yapan bir inceleyici, hem duygulu ve kaygılı bir gözlemci olan Bergman, bazen dramı bırakarak acı komediye yönelir. Onun e- seri, gerek kişilerin seçiminde, gerek o- yuncuların yönetilişinde, gerek görüntülerin biçimsel güzelliğini vermede geniş ölçüde kişisel özellikler taşır. Bergman’ın ünü, hiç değilse 1950 dolaylarında, öbür birçok isveçli sinema yönetmenini bir ölçüde gölgeledi. Bununla birlikte, 1962-1964’ten sonra Lars Magnus Lindgren, Hans Abramson, Jan Haldoff, Jöm Donner gibi bazı genç filim yönetmenleri adlarını duyurdular. Vilgot Sjöman (Syskonbado, 1965), Bo Wider- berg (Elvira Madigan, 1966), Mai Zetterling (Alskande Paar [Sevişen Çiftler], 1965; Nattlek [Gece Oyunları], 1966) ve İan Tro- ell (Har Har du Ditt Liv [İşte Senin Hayatın], 1967) en yetenekli yönetmenler arasındadır. İsveç’te ortalama olarak yılda yirmi kadar filim yapılır. Yıllık sinema seyircisi 40 milyon kadardır (1966’da). [Bk. EK CİLT].
BİLİM
Descartes’ın İsveç’e gelişi, ülkede bilimsel hareketlerin gelişmesine önayak oldu. Fransız filozofunun ölümünden (1650) az sonra Stockholm’de çeşitli bilim kurumlan kuruldu: Eskiçağ enstitüsü (1667), Kimya la- boratuvarı, İktisat enstitüsü, Uppsala Krallık Bilim akademisi (1710). 1739’da Samuel Triewald’ın kurduğu İsveç Krallık Bilim a- kademesinden fizikçi Anders Celsius (1701- 1744), botanikçi Cari von Linnaeus (1707- 1778), Yeni Stockholm Rasathanesi müdürü (1735) astronom Per Wargentin (1717-1813) gibi dünyaca tanınmış bilginler yetişti. XVIII. yy. sonlarında İsveç, Bergman (1735 -1784) ve Scheele (1742-1786) ile kimya biliminin kuruluşuna büyük katkıda bulundu. Bilim alanında gelişmeler Lavoisier’nin çalışmalarını sürdüren Berzeluis (1779-1848) ile daha da arttı ve İsveç’in kimyacı yetiştirme geleneği Nobel (1833-1896) ve Arrhe- nius (1859-1927) ile günümüze kadar devam etti. Bu dönemden çok daha önce İsveçliler örnek bilim kurumlan kurdular ve tabiat bilgini Wahlberg’in (1800-1877) düzenlendiği Eugenie gemisi seferi (1851-1853) gibi seferlerle milletlerarası keşif çalışmalarına katıldılar. Aynı döneme doğru bir meteorolojik gözlem şebekesi (1856) ve Kristineberg Deniz Zoolojisi istasyonu kuruldu (1877). İsveç, Angström ile (1814-1874) spektroskopi’- nin, Mittag-Leffler (1846-1927) ve Fredholm (1866-1927) ile modern matematiğin kurulmasına katkıda bulundu. Bugün dünya biliminde İsveç önemli bir yer tutar: Siegbahn (doğ. 1886) X tayflarını inceledi, Lindblad (doğ. 1895) Gökada’nın döndüğünü gösterdi, Dalen (1869-1937) türbinin ve asetilenin sanayide kullanılmasına katkıda bulundu, Hans von Euler-Chelpin (doğ. 1873) mayalanma olaylarının mekanizmasını, Tiselius (doğ. 1902), elektrofo- rez mekanizmasını inceledi, Gerhard de Geer (1858-1943), geokronoloji’yi kurdu. Astronom Bergstrand (1873-1948), kimyacı Svedberg (doğ. 1884), biyoloji bilgini Gull- strand (1862-1930), kâşif Sven Hedin’in (1865-1952) adları da ayrıca anılmağa değer.
İsveç, günümüzde, bilim alanında ayrıcalı bir yer tutmasını bildi. Bunun başlıca sebepleri: devlet bilimsel araştırmalar için ne kadar harcıyorsa, çok gelişmiş olan sanayi de bu araştırmalar için aşağı yukarı o kadar harcamaktadır (gayrı- safi millî hasılanın 1,8’i kadar); İsveç’in İngiltere ve A.B.D. ile sıkı ilişkileri vardır; Nobel jürileri İsveç’in önemini arttırmıştır. Meselâ atom fiziğiyle ilgili çalışmalar özellikle Uppsala’da ve Studvik Atom merkezin
Foto. Stockholm F ilim enstitüsü, Svensk F ilim endüstrisi, Svenska Filim enstitüsü,
Gösteren vadisi: Bern Oberland’ı
• Radyo. Radyo tekeli, hisselerinin yüzde 90’ına devletin sahip olduğu bir şirkettedir. Gelirini dinleyicilerden aldığı vergilerle sağlar ve hiç bir ticarî program yaymla
• Televizyon. 1954’ten beri 625 kanal üzerinden yayın yapan televizyon doğrudan doğruya İsveç Radyo şirketine bağlıdır, (l)
İSVEÇÇE i. (İsveç’ten tsveç-çe). Leng. 600’- den itibaren İsveç’te ve Ortaçağda sömür- geliştirilmesinden sonra Finlandiya (yaklş. ol. 400 000 kişi) ve Estonya kıyılarının bazı noktalarında, A.B.D. ve Kanada’ya yeni göçen yaklaşık olarak yarım milyon kişi tarafından konuşulur.
— ansİkl. Leng. İsveççe, Danca ile birlikte kuzey dillerinin doğu kolunu meydana getirir. İsveççe’nin tarihi şu bölümlere ayrılır: 1. Runa Isveççesi (600-1225); 2. Eski Klasik İsveççe veya Eski İsveççe (1225-1375); 3. Orta İsveççe (1375-1525); 4. Yeni İsveççe (1526 [Yeni Ahit’in ilk tercümesi] – 1731); 5. Modern İsveççe (1732’den, Dalin’in Then Swanska Argus adlı eserinin yayımlanmasından bu yana). Runa dönemi, genellikle batı kuzey dilinden farklı yönde gelişen hızlı ve köklü fonetik evrim dönemidir; meselâ ses değiştirme halleri batı kuzey dilinde olduğundan daha az, ama diftongların azalması daha çoktur: ai>e; au ve oy>o. Eski Klasik İsveççe döneminde batı kuzey dilinde aynı dönemi karşılayan bölümde görülen dengeye rastlanmaz; Eski Klasik İsveççe’de, ilerleyici i metafonisi, ünlülerin
Foto. Diziomrio Enciclopedico ltaliano; İsviçre Turizm bürosu (LAROUSSE)
kısmı İsviçre teı eleri veya Jura adı verilen bir tepeler bölgesi arasında bölüşülür.
• Alpler. İsviçre, Alplerin Mont-Blanc’dan Ortler’e kadar uzanan orta kesimini içine alır. Sınırlar, Alp ekseni bölgesinin büyük bir kısmını ve alp öncesi ve astalpsı bölgenin tamamını kapsar. Bu bölgede, üçüncü zamanın «yerli» molas oluşumlarını örten çeşitli ikinci zaman topraklarının (kalker, mermer, kumtaşı) oluşturduğu binişme katlarından meydana gelir. Bu kesim, Le- man gölünden Ren vâdisine kadar genellikle kalkerli zirveler taşıyan orta yükseklikte dağlar bölgesidir. Dördüncü zaman buzullarının açtığı derin oluk vâdiler, ulaşımı kolaylaştırır; tabanlarında birçok göl vardır. Uzun yamaçlardaki düz kısımlar çayırlarla örtülüdür; ama çok nemli iklim tarıma elverişli değildir. Eksen bölgesinin kenarlarında yeniden yükselen binişme katları, daha yalçın, daha kayalık dağlar meydana getirir; bu dağlarda birçok buzul vardır (Bern Oberland’ı veya Bern Alpleri). Çok daha güçleşen köy hayatı hemen yalnız yükseklerdeki otlaklara dayanır; ama turizm büyük bir yardımcı gelir kaynağıdır. Eksen bölgesinin iç kısmında başkalaşmış topraklardan oluşan binişme katları örtüsü arasında eski kütleler belirir; bu kütlelerin başlıcası Aar’dır. Batıda Mont-Blanc ile Aar kütlesi arasında İtalyan sınırı yaklaşık olarak suların bölünme çizgisini izler ve Valais, sıradağların sadece kuzey yamacını (Cervin dağı, Rose dağı) içine alır. Daha ötede İsviçre, Alplerin eksen bol
lerle (Maggiore gölü, Lugano gölü) örtülüdür. Uzun yamaçlarda yapılan orta nitelikte koyun ve keçi yetiştiriciliği ormanların azalmasına yolaçmıştır. Vâdilerde çeşitli tarım yapılır. Alp bölgeleri eskiden konfederasyonun merkeziydi. Çok eskiden beri uygulanan ve özellikle Ortaçağda yoğun olan Alpler yoluyle ulaşım, dağlardaki merkezlerin (Sankt – Gothard ve Graubünden) başlıca iki yol ve boğaz çevresinde gelişmesini sağlamıştı. Reuss boğazlarından geçen yolun yapılması sayesinde XII. yy.dan beri kullanılan Sankt – Gothard yolu, İsviçre konfederasyonunun kurulmasına imkân verdi. Graubünden yolu ise, Roma devrinden beri, Rhone ve inn vâ- dilerine ulaşmayı sağlıyordu. Modern çağda, İsviçre’nin ağırlık merkezi yer değiştirdi. Artık Alplerde nüfusun çok az bir kısmı ve turizme rağmen gelir kaynaklarının daha da az kısmı toplanır. XIX. yy.
Pontrasima kasabası
Carvin tepesi
Grisons bölgesinde Davos kantonu
İSVİÇRE
de hızla gelişmektedir, öyle ki, ülkede hidroelektrik enerjinin yerini atom enerjisinin a- lacağı günlerin uzakta olmadığı söylenebilir. öte yandan, organik kimya ve biyokimya alanlarında da, koloidal eriyiklerin ayrılması için yüksek devirli merkezkaç kuvvet cihazını yapan Svedberg ile enzimleri billûrlaştırmayı ve miyoglobini ayırmayı başaran Theorell bilim alanında büyük gelişmeler sağladılar. HABERLEŞME
• Basın. İsveç’teki gazetelerin çoğu yüzyıl önce kurulmuştur; hattâ 1758’de kurulan muhafazakâr gündelik gazete Norrköpings Tidningar iki yüzyıllıktır; ilk İsveç gazeteleri ondan yüz yıl kadar sonra kurulmuştur. Bugün en yüksek tirajlı gündelik gazeteler Stockholm’de yayımlanır: 1830’da ku- (Expresseri) yayımlayan Dagens Nyheter; rulan Aftonbladet; 1864’te kurulan ve 1944’- ten beri bir de gündelik akşam gazetesi 1889’da kurulan Stockholms Tidningen; 1884’te kurulan Svenska Dagbladet. Taşrada tek bir büyük gazete yayımlanır: 1858’- de kurulan Göteborgs-Posten. • Basın ajansları. İsveç’te yurt çapında iki özel ajans vardır. Birincisi Tidningar- nas Telegrambyra, 1867’de kurulan Svenska Telegrambriyan’ın 1921-1922’de, il gazeteleri tarafından 1920’de kurulan Press Telegram- bolaget ile birleşmesi sonucu meydana geldi. ikinci ajans olan Bull’s Presstjanst, 1927’de Halden’de (Norveç) kuruldu ve 1929’da Stockholm’e nakledildi.• Radyo. Radyo tekeli, hisselerinin yüzde 90’ına devletin sahip olduğu bir şirkettedir. Gelirini dinleyicilerden aldığı vergilerle sağlar ve hiç bir ticarî program yaymla
• Televizyon. 1954’ten beri 625 kanal üzerinden yayın yapan televizyon doğrudan doğruya İsveç Radyo şirketine bağlıdır, (l)
İSVEÇÇE i. (İsveç’ten tsveç-çe). Leng. 600’- den itibaren İsveç’te ve Ortaçağda sömür- geliştirilmesinden sonra Finlandiya (yaklş. ol. 400 000 kişi) ve Estonya kıyılarının bazı noktalarında, A.B.D. ve Kanada’ya yeni göçen yaklaşık olarak yarım milyon kişi tarafından konuşulur.
— ansİkl. Leng. İsveççe, Danca ile birlikte kuzey dillerinin doğu kolunu meydana getirir. İsveççe’nin tarihi şu bölümlere ayrılır: 1. Runa Isveççesi (600-1225); 2. Eski Klasik İsveççe veya Eski İsveççe (1225-1375); 3. Orta İsveççe (1375-1525); 4. Yeni İsveççe (1526 [Yeni Ahit’in ilk tercümesi] – 1731); 5. Modern İsveççe (1732’den, Dalin’in Then Swanska Argus adlı eserinin yayımlanmasından bu yana). Runa dönemi, genellikle batı kuzey dilinden farklı yönde gelişen hızlı ve köklü fonetik evrim dönemidir; meselâ ses değiştirme halleri batı kuzey dilinde olduğundan daha az, ama diftongların azalması daha çoktur: ai>e; au ve oy>o. Eski Klasik İsveççe döneminde batı kuzey dilinde aynı dönemi karşılayan bölümde görülen dengeye rastlanmaz; Eski Klasik İsveççe’de, ilerleyici i metafonisi, ünlülerin
Foto. Diziomrio Enciclopedico ltaliano; İsviçre Turizm bürosu (LAROUSSE)birçoğunun açık hale gelmesi, ses uyumu ve ses dengesi görülür. Orta İsveççenin ö- zelliği, her şeyden önce <â>ö (a biçiminde yazılır), o>m (o biçiminde yazılır) ve ü’- nun bir çeşit ü (u biçiminde yazılır) vermesi, hece niceliğinin tek biçime girmesi (bk. İzlandaca) ve Z>’nin /’ye dönüşmesidir. Yazı dilinde İncil tercümeleri örnek alınarak birliğin sağlanması Yeni İsveççe döneminin, bu yazı dilinin lehçeler ve hattâ, daha önceki dönemlerin işlenmiş dillerinin zararına gelişmesi ise Modern İsveççe döneminin başlıca özelliğidir. İsveççe ve Norveç- çe müzikal vurgularıyle nitelenirler: ânden «ördek», ama ânden «ruh»,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir