Allah kelâmı olan Kur an mahlûk değildir. Kur’ân hakkında bu hüküm verilirken «ALLAH» kelâmı kaydı konulmuştur. Bunun sebebi, ses ve harflerden meydana gelen şeklinin öncesiz olduğu anlaşılmasın diyedir. Nitekim Hanbelîlerden bazı bilgisizler cehil ve inad yollu böyle bir iddiada bulunmuş ve demişlerdir ki: «Kim Allah kelâmı mahlûktur derse, o kâfir olur.» Bununla onun harf ve sesinin de mahlûk olmadığını ifâde etmek istemişlerdir. Böyle bir iddiadan ve küfre düşmekten Allah’a sığınırız.. Bu iddia Mu’tezîle görüşüne benzemekte oldukça yakındır. Ve Mu’tezîleye daha kuvvetli benzeme, sizin şu hususta görüş birliğine varmanızdır: «Kuran, mushafııı iki kapağı arasından bize tevâtüren nakledilen şeyin ismidir». Bu ta’rîfe göre, Kur’ân’m mushaflarda yazılı olması, dil ile okunması, kulak ile işitilmesi gerekir. Bunların hepsi sonradan olmanın alâmetidir ve böyle olması zarûridir. Buna cevap verilerek deniliyor ki: Kur’ân, Allah kelâmı olan Kur an, mushaflarımızda yazılıdır, yâni yazı ve ona delâlet eden harf şekilleriyle yazılıdır; kalblerimizde muhayyel lâfızlarla mahfuzdur, telâffuz edilen ve işitilen harflerle dilimiz vasıtasiyle okunmaktadır, yâni kulaklarımız onu işitmek tedir. Bununla beraber Kur’ân ne mushafa, ne kalblerimize, ne de kulaklarımıza hulûl etmiş değildir. Belki öncesi olmayan bir mânadır, Allah’ın zâtıyla kaimdir, bu mânaya delâlet eden nazım ile telâffuz olunur ve işitilir. Muhayyel olan nazımla da korunur, muhafaza edilir. Birtakım nakış, sûret ve mânaya delâlet eden harfler için konulmuş şekillerle yazılır. Nasıl ki, ateş yakıcı bir maddedir, dediğimiz zaman, bunu lâfız ile anıyoruz, kalem ile yazıyoruz. Bununla ateşin hakikatinin ses ve harf olduğu gerekmez.
İtikadı Bir Mes’ele
04
Eki