Kant Kritik

Kant Kritik

Kant Kritik der praktischen Vernunft’ta (1788; Pratik Aklın Eleştirisi, 1980) insanın özgür eylemde bulunabileceğini savundu. İnsan gerçi doğal bir varlıktı ve bir yanıyla doğa yasalarına bağlıydı. Ama usun kendi kendine yasa koyabilme niteliği insanın kendiliğinden bir etki başlatmasını, yani özgür olabilmesini de sağlıyordu. Bu olanağın gerçekleşmesi “ahlak yasası” kavramına bağlıydı. “Ahlak yasası” insan usunun kendi kendine zorunlu ve genelgeçer kurallar koymasıydı. Bir eylemi belirleyen ilke, bütün insanlar için geçerli bir yasa haline getirilince hâlâ geçerliğini koruyabiliyorsa, özgür ve dolayısıyla ahlaklı bir eylemin ilkesi olabilirdi. Böylece insanlık kavramına varan Kant, her insanın bütün insanlarla paylaştığı “insan onuru”nu kendi benliğinde korumasının bir ödev olduğunu belirterek ancak bu nitelikteki eylemlerin ahlaklı olduğunu savundu.

Pratik Aklın Eleştirisi’y[& en önemli felsefe konularındaki çalışmalarını bitirdiğini düşünen Kant, sistemini bütünsel hale getirmek için Kritik der Urteilskraft’ı (1790; Yargı Gücünün Eleştirisi) yayımladı ve ilk iki Kritik’te açık kalan estetik ve ereksel yargı türlerini ele aldı. Bir şeyi güzel bulma ile bir şeyin bir amaç taşıması sorunlarından yola çıkarak, bu iki alanı kuramsal ve pratik us arasında geçiş yollan olarak irdeledi. Estetikte güzellik ile hayranlık ve saygı arasında ilişkiler kurdu. Ereksel alanda ise insanın doğada gerçekte amaç ve erek görmediğini, kendi amaçlanna benzer ilkeleri doğaya atfettiğini ileri sürdü. Yargı gücünün belirli bir işlemi olan bu atfetme, atıfta bulunulan nesnelerde gerçekte amaç bulunduğu düşü-nülmezse, zararsızdı; insan, birçok doğal olayı ve bu arada organik doğayı ereksellik aracılığıyla anlamlandırabilirdi.

Son dönemleri. Üçüncü Kritik’ten sonra Kant Die Religion innerhalb der Grenzen der blossen Vernunft’ta (1793; Yalnız Aklın Sınırlan İçinde Din) birçok kitabında dolaylı olarak ele aldığı din konusunu işledi. Yaygın ve kurumlaşmış bütün dinleri üstü kapalı, ama sert biçimde eleştirerek inanç konulannın ahlak konulanndan kesin çizgilerle ayrılması gerektiğini savundu. Bu kitabı yüzünden kovuşturmaya uğrayınca Prusya kralı I. Wilhelm’e “sizin tebanız olduğum sürece din üzerine yeniden yazı yazmayacağım”, sözünü verdi. Ama 1797’de kralın ölmesi üzerine verdiği sözün geçerliliğinin kalmadığını bildirerek, 1798’de önsözünde kralla yazışmalanna da yer verdiği Der Streit der Fakultaten’i (Yetilerin Çatışması) yayımladı. Burada, insan usunun bağımsızlığını (felsefeyi) özellikle yerleşik din ve yönetim kuramlarına (ilahiyata ve hukuka) karşı savundu.

Kant 1790’larda yazmaya başladığı son yapıtında doğa felsefesinden deneysel bir doğa bilimine yapılabilecek katkılara yer vermeyi tasarlamıştı. Ama yapıt ilerledikçe, bütün felsefe sistemi için bir tür toparlayıcı bakış geliştirmeye çalıştı. Felsefenin en üst bakış açısı olarak nitelediği bu çalışma Tanrı, dünya ve insanı bütünleştirecekti. Bu “transandantal felsefe” insanın dünyadaki bütün kuramsal etkinliklerini kapsayacağı gibi, “eyleyen varlık” (kişi) olarak, bütün öteki varlıklarla ilişkilerini de ortaya koyacaktı. Kant bu çalışmasında fizikten etiğe kadar birçok önemli düşünce geliştirdiyse de son yapıtını tamamlayamadı. Yapıt ölümünden sonra Opus postumum adıyla yayımlandı (1938).

Belirgin bir hastalığı olmayan ama zayıf gövdesi “bir mum gibi” eriyen Kant, yakla-
şık bir yıl yarı komada kaldıktan sonra öldü. Mezar taşına Pratik Aklın Eleştirisi’nin son parçasından, “üzerinde düşündükçe iki şey, insan ruhunu hep yeni ve gittikçe artan bir hayranlık ve saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası” yazıldı.

1904’te kurulan Kant Derneği günümüzde de Kant Kongreleri düzenlemektedir. Ayrıca Kant üzerine araştırmalara yönelik Kant-Studien dergisi de savaşların yol açtığı kesintiler dışında, 1896’dan bu yana yayımlanmaktadır. Yapıtları ölümünden sonra pek çok kez toplu olarak yayımlanmıştır; bunlardan en eksiksiz kabul edileni Prusya Bilimler Akademisi’nin (Berlin) 1900-38 arasında yayımladığı Akademie-Ausga-be’ dir.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI. Gedanken vor der wahren Schatzung der lebendigen Krafte (1747; Canlı Güçlerin Gerçek Ölçümü Üzerine Düşünceler), Die Frage: ob die Erde veralte, physikalisch erwogen (1754; Yeryüzü Yaşlanıyor mu Sorusunun Fiziksel Açıdan İrdelenmesi), Von den Ursachetı der Erders-chütterungen (1756; Yer Sarsıntılarının Nedenleri Üzerine), Monadologiam physicam (1756; Fiziksel Monadoloji), Neuer Lehrberriff der Bewegung und Ruhe (1758; Hareket ve Hareketsizlik Kavramları Üzerine Yeni Öğretiler), Die falsche Spitzfindigkeit der vier syllogistischen Figuren (1762; Dört Tasım Biçiminin Sahte İncelikleri), Der einzig mögliche Beweisgrund zu einer Demonstration des Daseins Gottes (1763; Tann’nm Varlığının Tanıtlanabilmesinde Tek Kanıt Temeli), Versuch, den Bergiff der negatien Grossen in die Weltweisheit einzuführen (1763; Olumsuz Nicelik Kavramım Dünya Bilgeliğine Sokma Denemesi), Beobachtungen ilber das Gefühl des Schönen und Erhabenen (1764; Güzellik ve Yücelik Duygusu Üzerine Gözlemler), Von den yerschiedenen Rassen der Menschen (1775; Çeşitli İnsan Irkları Üzerine), Idee zu einer allgemeinen Geschichte in weltbürgerlicher Absicht (1784; Dünya Vatandaşlığı Amacına Yönelik Bir Genel Tarih Düşüncesi), “Beantwortung der Frage: Was İst Auf-klarungit” (1784; “Aydınlanma Nedir Sorusuna Yanıt”, 1984), Grundlegung zur Metaphysik der Sitten (1785; Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, 1981), Meta-physische Anfangsgründe der Natunvissenschaft (1786; Doğabiliminin Metafizik Başlangıç Temelleri), Dber den Gebrauch teleologischer Prinzipien in der Philosophie (1788; Felsefede Ereksel İlkelerin Kullanımı Üzerine), Über Schwdrmerei und die Mittel dagegen (Gayretkeşlik ve Buna Karşı Önlemler Üzerine), Das Ende aller Dinge (1794; Her Şeyin Sonu), Zum ewigen Frieden, Ein Philosophischer Entwurf (1795; Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme, 1960), Metaphysik der Sitten (1797; Ahlak Metafiziği), Anthropologie in pragmatischer Hinsicht (1798; Pragmatik Açıdan Antropoloji), Kante Logik (yay. haz. Jaschek, 1800; Kant’ın Mantığı), Kants Physi-sche Geographie (yay. haz. Rink, 1802-03; Kant’ın Fiziksel Coğrafyası).

Kantabriler, büyük ölçüde Keltlerle kanş-mış antik İber kabilesi. İÖ 200’den önce başlayan bir dizi sefer sonunda Romalılara boyun eğmek zorunda kalan kabilenin anayurdu, Ispanya’nın kuzey kıyısı boyunca uzanan Cantabria Dağlarının arasındaydı. Yanmadamn en vahşi halkı olarak kabul edilen Kantabriler, Roma egemenliğine İÖ 19’da girdiler. Başlangıçta kabilenin bölündüğü dokuz klan, Roma yönetimi altında yapılan düzenlemeyle yediye indi.

kantala (Agave cantala), Agavaceae familyasından çokyıllık bitki ve bu bitkinin lifi. 1783’ten bu yana Filipinler’de tarımı yapılan kantala bitkisi 1800’lerin ilk yıllarında Endonezya ve Hindistan’da da yetiştirilmeye başlamıştır.

Bitkinin, doğrudan gövdeden çıkarak sık bir küme oluşturan dikenli kenarlı ve mızrak biçimli yaprakları vardır. Lifler yapraklardan ya makinelerin yardımıyla sıyrılır ya da Filipinler’de yaygın biçimde uygulanan ıslatma yönteminde olduğu gibi tuzlu suyla ıslatılıp yumuşatılarak çıkanlır.

Ortalama 75-150 cm uzunlukta, çok ince çaplı ve beyaz renkli olan kantala liflerinin
nem çekici özelliği vardır. Birbiı narak kaba ip haline getirilen lifli ve heneken liflerine benzer bi yararlanılır, ama onlardan daha yı daha esnektir. Genellikle yerel larda kullanılan kantala lifinin başlıca yerler Endonezya, Filipinl distan Yanmadasıdır.

kantar, kintar olarak da bilinil ağırlık ölçüsü. Sözcük, Latince ct tan türeyerek Arapçalaşmıştır.

Kantarın ağırlık değeri ülkelere v re göre değişirdi. En geçerli olaı dinarın toplam ağırlığına (42,5 kg) Arap ağırlık birimi olan rıtlın 1 eşitti. Çeşitli Akdeniz ülkelerindi lan bu ağırlık birimi, 23-43 kg değişirken, OsmanlIlarda, 1 kantaı ya (y. 56,5 kg) eşitti.

Dörtlü bir sistemde, okkanın dör

1 kantar ledresi (320 gr) deniyorı göre 1 kantar 176 ledre, 4 kan çekiydi. Mikyas-ı atika denen ( birimlerini değiştiren ve II. W (1908) Döneminde yürürlüğe giren meye ekli cetvellerde 1 eski kantar.

0,57 yeni kantara, 10 kantar da 1 çı sayıldı.

kantaris, yakiböceğİ olarak da Coleoptera (kınkanatlılar) takımını dae familyasından yaklaşık 2 bi türünün ortak adı. Bu böceklerin s: kantaridin adlı örseleyici madde Mylabris cinsinden ve Lytta vı türünden elde edilir. Kantaridin deı yici özelliğinden ötürü siğillerin tec kullanılmaktadır. Yakıyla birçok h
Kantarislerden Lytta magister

Photo Research International
tedavi edildiğine inanıldığı dönemle daha yaygın bir biçimde kullanı madde afrodizyaklann da ana madı den biriydi. Kantarislerin insan ya hem yararlı hem zararlı etkileri Kantaris ‘arvaları çekirge yumurtala yerek yararlı olur; ama erişkinleı ürünlerinde önemli zararlara yol aı

Kantarislerin erişkinleri salgıladıkla taridin nedeniyle maskelenmeye (kaı gereksinim duymadıklarından geı parlak renklerle bezelidir. Uzunlukk mm arasında değişirse de büyük bölü uzunluğu 10-15 mm’dir. Uzun, ince, < vücutlarını genellikle çizgiler ve ba süslü, yeşil ya da mavi metal renginde örtüsü (elitra) kaplar.

Dişilerin bıraktığı yumurta sayısı bulabilir. Ama rastlantılara bağlı ve 1 şık başkalaşma süreci (hipermetamoı da aşın tümbaşkalaşma) sonunda yuı dan çıkan larvalann pek azı sağ kalır. muralis türünün dişisi yumurtalannı yaşayan arıların yuvaları yakınına b Yumurtalardan çıkan larvalar kışı di rek geçirir. İlkbaharda hareketlenen l küçük larvalar yanlarından geçen i tutunarak onların yuvasına girer, yuvada annın yumurtaları ve birik besinleri

iT. Bu gelişim sürecinde tümüyle değişik biçim kazandığı ikinci larva evresine ar. Beslenmesini sürdüren larva pupaya zer bir evreden pupa evresine girer ve ıında pupadan çıkan erişkin, tarla bitkinden beslenmeye başlar. n kantarislerin dişisi (örn. Epicauta m) toprağın içine ya da üstüne kümeler nde yumurta bırakır. Yumurtadan çıkan alar çekirge yumurtalarıyla beslenir ve dizi deri değiştirme döneminin ardından Sitaris muralis gibi dinlenerek geçirir, ‘aharda gelişmesini sürdüren larvalar ;ek bir pupa evresinden geçerek erişkin mini alır.

eloinae altfamilyasının üyeleri kötü ta-ian ötürü koruyucu işlev gören bir :de salgılar. Kantarislerin çoğunda bulu-arka kanatlar bu böceklerde yoktur, i daha kısa olan kanat örtüleriyse karın .münün tamamını kaplamaz. Bazı türle-erkeğinde görülen kıskaç benzeri duyar-lt. çiftleşme sırasında dişiyi tutmaya •z. Bu altfamilyanın Meloe cinsi hem -.pa’da hem de Kuzey Amerika’da bulu-j aygın bir gruptur.

ıtaron (Erythraea centaurium), kirmizi-“ \ron olarak da bilinir, centiyangiller -zanaceae) familyasından ikiyıllık otsu Başta Balkan ülkeleri olmak üzere -_ra’da ve Anadolu’da yaygındır. Yük-â 10-50 cm arasında değişen bitkinin alıklı dizilen sapsız yapraklan, kırmızı v çiçekleri vardır.

yağ, reçine ve çeşitli glikozitleri ;î kantaron bitkisi halk arasında iştah : ve hazmı kolaylaştırıcı olarak kulla-
staşı bak. helyotrop Kası bak. hematit

ıut (İtalyanca cantare: “şarkı söyle-t” . önceleri bir çalgı için yazılan sonatın c.s. sesle söylenmek üzere yapılan bes-r-nümüzde ise insan sesi ve çalgılar için L-n herhangi bir besteye verilen genel Modem kantat oratoryoya benzemekle ondan daha kısadır ve mutlaka -e konulan işlemesi gerekmez. Kantat r-iU ilk olarak İtalyan besteci Alessan-Grandi’nin Cantade et arie a voce : «.-.da (1620-29; Solo Ses İçin Kantat ve ı ver aldı. Melodinin her kıtada sürekli Asrinde çeşitlendirildiği önceki strofik iıiraa ve Claudio Monteverdi’nin son e— madrigalleri gibi vokal oda müziği r_innda, kantatın habercisi sayılabileneler vardı. Grandi’den sonra bestele-kantatlar, İtalyan bestecilere aitti; s İtalyanca sözlerle bestelenmiş bu ı’_inn çoğu dindışı (cantata da camera: a ».antatı”), bazıları ise dinsel bir üslup da chiesa’. “kilise kantatı”) taşıyor-Tenıel özellikleri bakımından değişik us..i birhkte, zamanla her iki üslup da o e^::n operasında görülen resitatif-arya :nin özelliklerini benimsedi. Luigi Pıetro Antonio Cesti, özellikle de ı: :—a Carissimi 17. yüzyılın önde gelen Tj- bestecileriydi. Bunlan izleyen beste-

– üntatı tek bir ses, bazen de iki ses . –ilmiş, birbirinin ardından gelen bir •r’.tatif ve da capo aria’lar (-ABA-, A

i.—u genellikle çeşitleniyordu) biçiminde n.Ihir yapıya kavuşturdu. Alessandro bZttMario Savioni, Giovanni Legren-sh<. besteciler ve öğrencileri, kantatı İl- iaki ve Avrupa’nın öbür kentlerinde-^iri’.iarda gelişen aristokrat müziğinin ırcji öğesi durumuna getirdiler. Ales-er: Scarlatti ise son İtalyan kantat r-~.er.nin en önemlisiydi. Scarlatti’nin
Alman öğrencisi Johann Hasse, oda kantatını Dresden’e taşıdı. Handel de İtalyan tarzı kantatlar yazan besteciler arasındaydı. 18. yüzyıl başlarında Fransız müziğinde, özellikle de Louis Clerambault, Jean-Baptiste Morin ve Rameau’nun yapıtlarında benzer bir eğilim gözlendi. Fransız kantatlarının sözleri, genellikle Fransızcaydı. Aristokrat çağnşımlarından sıynldığı Almanya’da ise kantat, Almanca sözlerle yazılıyordu.

Lutherci din adamları, özellikle de Erd-mann Neumeister, kilise ayinlerinde dindışı müziğin kullanılmasına ön ayak oldu. Bu din adamları Alman Protestan bestecilere operadaki arya biçimini temel alan dinsel kantatlar yazmaları için bir dizi metin hazırladı. Bundan önce Lutherci kilise müziği, genellikle Kitabı Mukaddes metinlerinin kullanıldığı 12. yüzyıl müziğine dayanıyordu. Neumeister’in daha dünyevi bir biçim kazandırma çabasının sonucunda, kilise müziği İtalyan opera müziğinin üslubunu benimsedi. Georg Philipp Telemann, pazar günleri ve kutsal günler için bestelediği 12 kantat dizisiyle bu eğilimi temsil eder.

Bach, kantat olarak bilinen yapıtlannı motetto, konçerto ya da od gibi daha eski terimlerle adlandırmıştı. (Bu yapıtlara kantat adını verenler, 19. yüzyıl müzik yayımcı-lanydı.) Bach, kantatlarda genellikle görülen yüzeysel üslubu kullanmayı da reddetmişti. Buna karşın pek çok kişi, kantatı en iyi Bach’m yapıtlanyla tanır. 1714’ten başlayarak Bach, kilise yapıtlannda da capo aria’lara yer verdi. Kilise kantatlarının çoğunu Lutherciliğin etkisindeki Leipzig’de kaldığı dönemin (1723-25) başlannda besteledi. Koral kantat adı verilen biçimi de bu dönemde geliştirdi. Koral kantat, bir ilahinin ilk kıtası üzerinde inceden inceye işlenmiş bir koral fantezi ile başlıyor, cemaatin de katıldığı son kıtanın armonizasyonu ile bitiyordu. Aradaki kıtalarda işlenen temalar, bir ya da daha çok vokal solocu için yazılmış resitatif ya da arya bölümlerinde yeniden işleniyor, çeşitli bölümler dinsel ayinle iç içe geçiriliyordu.

Dindışı kantatlar, Bach’m yaşadığı dönem (örn. Kahve ve Köylü kantatları) ve sonrasında da oldukça yaygındı. Büyük Viyanalı besteciler bazı vesilelerle, genellikle de belli bir olay nedeniyle kantatlar bestelemeyi sürdürdülerse de (örn. Mozart’ın Die Mau-rerfreude’si [Masonlann Sevinci]) kantat biçimi zamanla geriledi.

Yaklaşık 1800’den sonra kantatlarda giderek daha serbest bir üslup benimsendi ve kantat terimi Beethoven’in Der glorreiche Augenblick’inden (Şanlı An) başlayarak bir ya da daha çok insan sesi, koro ve orkestra için bestelenen, az çok ölçekli herhangi bir yapıt için kullanılmaya başladı. Mendels-sohn da senfoni kantat adını verdiği Lobge-sang’ta (1840; Övgü İlahisi) senfoni ile kantat tarzını birleştirdi. 20. yüzyıl bestecisi Benjamin Britten ise gerçekte bir kantat olan yapıtına Spring Symphony (1949; İlkbahar Senfonisi) başlığını koydu.

Eski müzik biçimlerine ilgi duyan 20. yüzyıl bestecileri, kantatın yapısını geliştirdiler (örn. Benjamin Britten’ın kan tikleri). Buna karşılık, eskiden tanımlandığı biçimiyle oda kantatı, günümüzde şarkı çevrimlerine ve genel olarak şiir bestelemeye ilgi duyan bestecilerin raslamsal ürünleriyle varlığını sürdürmektedir. Samuel Barber’ın Opus 3, Dover Beach’i (1931; Dover Kumsalı) ve Dmitri Şostakoviç’in Aleksandr Blok’un Şiirleri, bunlara örnek gösterilebilir.

Kantçılık, Alman filozof Immanuel Kant’ m görüşlerinden kaynaklanan felsefe geleneği. Kant’ı örnek alarak insan bilgisinin
doğasını ve sınırlarını araştırmaya, böylece felsefeyi bilimlerin düzeyine çıkarmaya yönelik farklı felsefe görüşlerini bir araya getirir.

Kritik der reirıerı Vernunft’un (1781; Saf Aklın Eleştirisi) sonunda Kant okuyucuyu eleştirel düşünceye katılmaya çağırmıştı. 1790’ların sonunda ise felsefesi Almanya’ nın belli başlı üniversitelerinin hemen hepsinde okutuluyordu. 1796’da Felemenk ve İngiltere’de eleştirel felsefe konusunda çalışmaları yayımlandı. 1800’lerin başında Academie Française’de de görüşlerine ilgi uyandı. Kant’ın felsefesinin yaygınlaşması çok geçmeden karşıt görüşlerin ve yeni yorumların ortaya çıkmasına yol açtı. Usçu-lar ve deneyciler Kant’m eleştirel idealizm görüşüne karşı çıkarken, bazı idealistler de usçuluğunu yerdiler. Özellikle Berlin’de bir araya gelen büyük bir grup Kantçı, Kant’ın görüşlerini daha anlaşılır kılarak yayma görevini üstlendi. Gene Almanya’da ortaya çıkan ve yan Rantçılar olarak adlandırılan bir grup filozof işe Kant’m ilk çıkış noktasını benimsemekle birlikte sisteminin yetersiz, belirsiz ve hatta yanhş bulduklan yanla-nm yeniden düzenleme gereğini duydular. Bu grup içinde önde gelen düşünürlerden biri Friedrich Schiller’di. Schiller felsefenin görevi ve sınırlan ile gerçekçilik ve idealizm arasındaki aynm konusunda Kant’la aynı görüşü paylaşıyor, ama Kant’ın us ve doğa arasında yaptığı keskin ayrımı yanhş bularak özgürlük, ahlak, güzellik ve estetik uyarıyı yalnızca usun sınırlan içinde ele almasına karşı çıkıyordu. Amacı doğayla usu birleştirebilecek, aralannda uyum kurabilecek bir estetik uyarıya varmaktı. Friedrich Boutervvel ise maddi bir ahlak ilkesinin olmaması yüzünden Kant’ııi etik görüşlerine katılmıyordu; sonraki yazılarında başka gerçekçi önerilere de yer verdi. Jakob Fries, Kant’m eleştirel kuramına psikolojik bir temel oluşturmaya çalıştı.

1790-1835 arasında Almanya’da büyük sistemci filozoflar yetişti. Kant’ın ölümünden sonra, görüşleri daha çok kendi öğrencileri arasında etkisini koruyabildi ve gelişen Alman idealizmi karşısında zayıfladı. 1831’de Hegel’in ölümünden sonra ortaya çıkan akımlar da özellikle dinsel, toplumsal ve siyasal sorunlarla ilgilendi. Bu dönemde Hegel’e karşı Kant’ın felsefesini yeniden yorumlayan Arthur Schopenhauer’ın çabalan, 1860’larda Kantçılığm canlanmasına yol açtı. Bazı genç felsefeciler “Kant’a geri dönelim” (Zurück zu Kant) parolasıyla çalışmalara başladılar. Otto Liebmann, Ku-no Fischer ve Friedrich Albert Lange gibi önemli düşünürler Kant’m görüşlerini yeniden yorumladılar ve genel olarak felsefe için önemini vurguladılar. Bu arada Kant’m görüşlerine mantıksal açıdan ağırlık veren Marburg okulu(*) ve genel olarak bilimsellik savlarını Kant’m görüşlerine dayandıran Yeni-Kantçıhk(*) ortaya çıktı.

Aynı zamanlarda, Kant araştırmaları da olağanüstü boyutlarda gelişerek “Kant filolojisi” adı altında neredeyse bağımsız bir disiplin haline geldi. Hans Vaihinger’in Kommentar zur Kants Kritik der reinetı Vernunft (2 cilt, 1881, 1892; Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi Üzerine Yorum) adlı çalışmasını Norman Kemp Smith’in, Heinz He-imsoeth’un, Felix Grayeff’in ve başka bazı yazarlann aynı türden çalışmalan izledi.

Günümüzde ise belirgin bir Kantçı okul olmadığı ve görüşleri yaygın felsefe anlayış-lanna fazla uygun düşmediği halde Kant hem akademik felsefede, hem de bağımsız düşünürler arasında önemini korumaktadır.

yiyerek birçok gelişim evres

Örneğin Ludwig Wittgenstein Kantçı bakış açısına çok yakın bir tutum gösterirken, varoluşçuluk akımının öncülerinden Martin Heidegger de Kant’ı dikkatle inceleyerek yorumlamış, kendi düşüncesi açısından da önemli sonuçlar çıkarmıştır. Günümüzün tanınmış bilim felsefecisi Thomas S. Kuhn son çalışmalarında Kantçı bir noktaya yaklaştığını belirtirken, çağdaş dil felsefesinin önemli araştırmacılarından Noam Chomsky de Kant’ın algı-bilgi görüşlerine yaklaşan çalışmalar yapmıştır.

Kantemir, Antioh Dmitriyeviç (d. 21

Eylül 1708, İstanbul – ö. 11 Nisan 1744, Paris, Fransa), Rus devlet adamı, şair ve yazar. Ülkesinin ilk dindışı şairi ve klasik okulun önde gelen yazarlarından birisi olarak tanınır.

Boğdan voyvodası Dmitri Konstantinoviç Kantemir’in (bak. Kantemiroğlu) oğluydu. Özel hocalardan ders aldıktan sonra Peters-burg Akademisi’nde öğrenim gördü (1724-25). 1729-31 arasında birçok şiir yazdı. Bunlar arasında en önemlileri “Kendi Aklınca: Eğitimi Suçlayanlar Üzerine” ile “Kötü Niyetli Saray Dalkavuklarının Kıskançlığı ve Kibri Üzerine” adlı yergilerdir. Çar I. Petro’nun (Büyük) reformlarına karşı çıkanları kınayan bu şiirler, elyazması biçiminde çoğaltılarak dağıtıldı ve büyük ilgi gördü; her ikisi de ancak Kantemir’in ölümünden sonra 1762’de kitap olarak basıldı. 1732-36 arasında İngiltere’de büyükelçi olarak görev yapan Kantemir, babasının Historia Incrementorum atque Decremento-rum aulae Othomanicae (1716; Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, 1979-80, 3 cilt) adlı yapıtının İngilizce çevirisini yayımladı; buna bir de babasının yaşamöyküsünü ekledi.

1736’dan ölümüne değin tam yetkili elçi olarak görev yaptığı Paris’te, Voltaire ve Montescjuieu ile dostluk kurdu; aynı zamanda yergiler ve fabllar yazmayı sürdürdü. Çeşitli klasik ve çağdaş yazarlardan Rusça-ya yaptığı çeviriler arasında Bernard Le Bovier de Fontenelle’in Entretiens sur la pluralite des mondes’u (1686; Birden Çok Dünya Üzerine Söyleşi) yer alır. 1740’ta çevirdiği bu yapıt heretiklikle suçlanarak yasaklanmıştır. Kantemir’in ayrıca O primde i çeloveke (1742; Doğa ve insan Üzerine Mektuplar) adlı felsefi bir yapıtı ile Rus şiirindeki eski hece’ sistemi üzerine bir denemesi (1744) vardır.

Kantemiroğlu, asıl adı dimitrie cantemir, Rusça DMİTRİ KONSTANTİNOVİÇ KANTEMİR (d.

5 Kasım 1673, Orhei ya da Fâlciu, Boğdan-ö. 1 Eylül 1723, Dmitrovka, Harkov yakınlan, Rus Çarlığı), Osmanlı tarihi ve müziği üzerine önemli kitaplar yazmış devlet ve
Kantemiroğlu, kimliği bilinmeyen bir sanatçının portre çalışmasından ayrıntı, 1711

Encıclopedtca Romana, Bükreş
bilim adamı. Ünlü Rumen-Rus ailesi Kante-mirlerin en önemli üyesidir. Boğdan voyvodalığından (1710-11) sonra Rusya’da I.Petro’nun (Büyük) başdanışmanı olmuştur. Boğdan voyvodası Constantin Cantemir’in oğluydu. Ülkesindeki Osmanlı yöneticilerin güvenini kazandı. Amacı Boğdan ve Eflâk’ı kendi yönetimi altında birleştirmekti. 1710’da Boğdan voyvodalığına atandıktan kısa süre sonra, Ösmanlı egemenliğinin sona ermek üzere olduğu düşüncesiyle Rusya ile ittifak kurdu (1711). Ama aynı yıl Rusların Prut Savaşı’nda kesin biçimde yenilmesi üzerine Rusya’ya kaçtı. Örada yerleşti ve kısa sürede I. Petro onu prens yaptı. On bir dili iyi biliyordu. Rumen ve Osmanlı tarihleri konusunda pek çok yapıt yazdı. Historia Incrementorum atque Decre-mentorum aulae Othomanicae (1716; Os-manlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, 1979-80,3 cilt) adlı kitabı ilk Osman-

lI tarihiydi. Türk kültürü açısından önemli olan bir başka yapıtı da, Türkiye’de kısaca Kantemiroğlu Edvarı diye bilinen Kitab-1 İlmi’l-Musiki alâ Vechi’l-Hurufat adlı çalışmasıdır. Kantemiroğlu’nun III. Ahmed’e sunduğu bu kitabın başında, eski edvar kitaplannda olduğu gibi, Türk müziğinin makamlan, usulleri ve perdeleri üzerine bilgiler vardır. Bu bölümü, Kantemiroğlu’ nun geliştirdiği yeni bir ebced notasıyla yazılmış, 16. ve 17. yüzyıllara ait 48 makamdan 355 yapıt (315 peşrev ve sazsemaisi. 40 sözlü yapıt) izler. Kantemiroğlu, ebced notasını yenileyerek Osmanlı müzikçiler arasında kullanılmasını yaygınlaştırmayı başaramamışsa da, notaya aldığı yapıtlann günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Ayrıca usta bir besteci olan Kantemiroğlu, 17. yüzyıl Türk müziği üslubunda pek çok beste yapmıştır. Bunlann en ünlüsü olan Sazkâr Peşrev onun hem Türk müziğinin bütün inceliklerini bildiğini, hem de çok güçlü bir besteci oluğunu gösterir.

Bilimsel çalışmalarından ötürü 1714’te Berlin Akademisi’ne üye seçilen, aynca Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi’nin kurulmasına yardımcı olan Kantemiroğlu’ nun öbür yapıtlan arasında Divanul sau galceava inteleptului cu lumea sau giudeful sufletulvi cu trupul (1698; Divan ya da Bilgenin Dünyayla Çekişmesi), Kniga Sisti-ma ili Şostoinaie Muhammedanskoi Religii (1722; İslam Dininin Sistemi), Systeme de la langue arabe (1722; Arap Dilinin Sistemi), Cronica Vechimli Romano-Moldo-Vlahilor (1835-36; Rumen-Boğdan-Eflâk Geçmişinin Vakayinamesi), Descriptio Moldavia (1872; Boğdan’ın Anlatımı) ve Vita Cons-tantini Cantemirii (1883; Constantin Cantemir’in Yaşamı) sayılabilir.

kantharos, hem kırmızı, hem siyah figür tekniğiyle yapılmış örnekleri bulunan Eski
Herakles’in Amazonlarla savaşmasını gösteren, Duris’in yaptığı bir kantharos, İÖ y. 490; Brüksel Kraliyet Sanat ve Tarih Müzesi

Musöes Royaux d’Art et d’Htstoıre de Bruxelles fotoğraf, Louıs Loose
Yunan içki kâsesi. İki yanında başlayıp ağız hizasından da yuka len kıvrık kulpları vardır.

kantilasyon, İngilizce cantill zikte, dinsel törenlerdeki kutsal sözcük aksanlan, noktalama im belirteçleri olarak tasarlanmış ol rin kılavuzluğunda belli bir ses v okunması. Ekphonetik (ünlem bilinen bu işaretlere, 7-9. yüzyıll gerek Yahudi, gerekse Hıristiy ni, Bizans, Ermeni, Kopt) elya rastlanır. Başlangıçta metinlerin nacağını açıkça göstermek amaç atılan işaretler, zamanla şarkıc melodi formüllerini anımsamasın araçlar olarak benimsenmiştir. ’ da bunların yorumlanması, mele lerinin içinde iletildiği sözlü gele sunda bilgi sahibi olmaya bağlıc kantilasyon hemen hemen yalnii ibadetiyle sınırlıdır.

Kitabı Mukaddes metinlerinin nunun İbrani tapmak ayinlerinin parçası olduğu sanılmaktadır. B goglarda daha sonra benimsenmi! müzdeki işaretler sistemi (teamin geleneksel İbranice metnini ka Taberiyeli Masoretler arasında ve ilk zamanlardaki Bizans dinse ekphonetik sistemiyle arasında benzerlik vardır. Bundan öncek min biri Babillilerin (6-7. yy), İlk-Filistinlilerindi (5-6. yy). He amacı tam olarak karşılamıyorsa leri işaretlerin temsil ettiği müzil ler çok daha eskilere dayanıyor Gerek kullanılan melodi modlaı melodi formülleri bakımından, yorumunda, Yahudi dinsel tören üç ana geleneği (Doğu, Sefardi v zi) arasında oldukça büyük fark Buna karşılık, önemli noktalard birkaç benzerlik de ortak kökı eder.

Bu geleneklerden her biri içind işaretle özdeşleşmiş melodi formi rumu Tevrat’ın kitaplarıyla birlik Her kitabın kendine özgü bir me vardır; bu, melodilerin çevresinde ği notaları ve aralıkları belirler. İ modda söylenen bir ezgi motifi, biçimini korumakla birlikte, kull; ya da geniş aralıklar ve daha başl lar bakımından değişiklik gösteril kantilasyon için bak. ezan; tilav

kantilena bak. cantilena

kantitatif analiz (kimyada) b çözümleme

kanto, destan ya da öteki uzu şiirlerin ana bölümü. Latince canı sözcüğünden türetilmiş kanto teriı olasılıkla başlangıçta halk ozan! defada kesintisiz olarak okudukl şarkı biçiminde söyledikleri şiir ifade ediyordu. Sözlü geleneğin ü eski destanlar (örn. Homeros d ayrı bölümlerden oluşuyordu. Kaı ilk kez Dante, Boiardo ve Ari İtalyan şairlerce bu bölümleri adi amacıyla kullanıldı. İngiliz ede kantolarla yazılmış ilk uzun şiir, Spenser’m The Faerie Queene (1 Periler Kraliçesi) adlı yapıtıydı. S uzun şiirleri Childe Harold’s P (1812-18; Childe Harold’un Kutsal ğu) ve Don Juan’ı (1819-24) kante de yazmıştı. ABD’li şair Ezra 1 bitiremediği epik şiiri de The Can tolar) adıyla bilinir.

[J. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul «r innda ortaya çıkan, bir ya da birkaç fcız-.n söylediği eğlendirici şarkı, arf -f-n. Avrupa kentlerinden turneye tr :pera ve operet kumpanyalarının ta– e ortaya çıktığı sanılmaktadır. Kanto Eur-r.un de Italyancada “şarkı” anlamı-şî’er canto’nun Türkçeleşmiş biçimi farı açıktır. Önceleri oyun başlamadan, ör,!” – .inin dansa ve müziğe de yatkın bit : .uncularının söylediği kantolar çok rredekor değiştirilirken izleyiciyi ı» i-it-.ik için perde aralarına alındı. Za-itj sahneye yalnızca kanto söylemek t sanatçılar yetişti (örn. Peruz,

r–» A.-nelya, Virjin, Şamram, Avantiya, içi» Eleni, Jerfin, Matilde vb). Tuluat «r oyunun uygun yerlerinde ünlü ucrejlardan birini sahneye çıkarmak için ssrt-i ıi başladılar.

jnr:J£nn sözleri ve kantocuların hareket-r rlı ölçüde bir erotizm de içerirdi. ıx =:c dekolte sayılabilecek giysilerle r c karşısına çıkan kantoculara, küçük Tirtra eşlik ederdi. Piyano, keman, «m, klarnet, trompet ve davul bu başlıca çalgılarıydı. Kantolar ^z,:! sonlarıyla 20. yüzyıl başında ıııriHve İstanbul’da büyük ilgi gördü, bir-esr_r notaları yayımlandı. eTZiîdibaşı tiyatroları kapandıktan ve ıı^r – •-atroları gözden düştükten sonra ir ; > ji ia. ünlü kantocular da yavaş yavaş rrt ü~ştı. Günümüzde Nurhan Damcı-ijt -i-.suz Virjin gibi kantocular bu türü msssT’.r.a çalışmaktadır. Ünlü kantolardan e. .a- İrasında “Yangın Var”, “Küçücük-ır ■ T :ban Kantosu”, “Külhanbeyi Kanıt -a-ııabilir. Çoğunun bestecisi bilinme-rcei:”

Ovası, kvanto ovasi olarak da iınr Taponca kanto-heîya. Japonya’nın ıı ı’vasi. Honşu Adasının orta kesi-mte 3ııyük Okyanus kıyısında yer alır. *ıi?>ı>; -nıü 16.172 km2 olan Kanto, baş-sh ~:*.«o’yla birlikte ülkenin en üretken t . •r.” nüfuslu alanını içerir. Japon dağ »litTTin v-zey-guney doğrultusundan doğu-m i:îr-ltusuna yöneldiği noktada ve bu pim coğusunda yer alan Kanto Ovası ıcr it ratıda dağlarla, güneyde de tepe-rilidir. Bölgedeki en genç kayaç ■bm. arının jeolojik yapısı bu yüzey biçime .-i-n düştüğü için ovaya çoğunlukla acı.: -irısal havzası denir, fc. mtt.-i Ovasının sularını kuzeydoğudan |pE”* TU ::ya doğru Naka, Tone ve Sagami mk» J) sistemleri toplar. Bunların en ovanın büyük bölümünü içine *t e Hidroelektrik enerji sağlayan Tone bmmi – -temidir.

uç tür fiziksel özellikten söz anııc’ii.’ Batıdaki Tama Tepeleri gibi te-er K_’*aterner (Dördüncü) Dönem (y.

rıı ■ :r. yıl öncesinden günümüze) tortul-(erreat- aluşur. Ovanın büyük bölümü : ve Sagamino gibi düzlüklerle Bnpıaı’ Bunlar, birikinti yelpazesi oluşulurum -Tunu olan fan sahasından ya da sığ ■ı f_..anndan oluşur. Irmak vadileri, gjce:* i düzlükleri birbirinden ayırır; bu »«eMc malama gerektirmeyen ürünler eki-

* – ıc srin yukarı kesimleri çakıllık ve varak, orta ve aşağı bölümleri ise B-tEs ■; bataklık delta arazisidir. Düzlük-kle Kanto harcı olarak anılan bej- 4i*’«erengi, volkanik küllü gevşek top-■fcjTL; vaphdır.

İMBo Sıradağları, Japonca kantosamm-

■ -Konya’nın Honşu Adasında dağ BE*» Kanto Ovasının batısında yer alır, lare-ıcen güneye 130 km, doğudan batıya IV en Toyunca uzanarak doğudaki Kanto
bölgesiyle (çiho) batıdaki Çubu bölgesini ayırır.

Kanto Sıradağları jeolojik bakımdan billur şistlerle kuzeyden güneye doğru kuşaklar halinde uzanan Paleozoyik (Birinci) Zaman

y. 570-225 milyon yıl önce), Mezozoyik

ikinci) Zaman (y. 225-65 milyon yıl önce) ve Tersiyer (Üçüncü) Dönem (y. 65-2,5 milyon yıl önce) oluşumları sergiler. Kanto Sıradağları batıda Akaişi Sıradağlarıyla birleşir.

Sıradağlar, Sagami Irmağının (gava) kolu olan Katsura İrmağıyla iki belirgin parçaya bölünür. Kuzeydeki Çiçibu Dağlan, 2.595 m yükseklikteki Kimpo Dağıyla (zan) Japonya’nın kuzeydoğusundaki en yüksek dağlardır. Arazi dar, kanyon benzeri vadilerle bölünür ve çoğunlukla dik yamaçlardan oluşur. İç bölgelerdeki ırmak teraslan yerleşime elverişli alanlar sağlar. Sıradağla-nn doğu ucu yakınında, dağlar arasında kalan Çiçibu Havzası Japonya’nın tarihinde her zaman önem taşımış bir yerleşim alanıdır.

Kanto Sıradağlannın güney bölümünde Tanzava Dağı yer alır. Bu bölüm, yarımay biçimindeki Misaka-Tenşu Sıradağları içinde batıya doğru uzanır. Bu dağların arasında, bugün Fuji Dağının örttüğü yanm daire biçiminde bir çöküntü yer alır. Güney bölümünün en yüksek doruğu, batı uzantısındaki Kenaşi Dağıdır (1.951 m). Kuro Dağı (1.797 m) Tanzava Dağlarının ana gövdesinin en yüksek noktasını oluşturur.

Kanton bak. Guangzhou

kanton, başta Fransa ve İsviçre olmak üzere bazı Avrupa ülkelerindeki siyasal alt birimlere verilen ad.

Kanton Fransa’da arrondissement’ın (ilçe) alt birimlerinden biridir. Ama yalnızca seçim, vergi toplama ve güvenlik gibi yönetsel görevlerin yerine getirilmesinde kolaylık sağlamak amacıyla oluşturulmuştur; dolayısıyla bir yerel yönetim biriminin üstlenebileceği işlevlerin tümünü yerine getirmez. 22 Aralık 1789 tarihli bir yasayla kurulan kantonların yönetim birimi olarak işlevleri konsüllük anayasasıyla (24 Aralık 1799) geri alınmıştır.

İsviçre’de, İsviçre Konfederasyonu’nu oluşturan 23 eyaletten her birine kanton denir. Unterwalden, Basel ve Appenzell kantonları, tam anlamıyla birer kanton gibi işlev gören yarı-kantonlara bölünmüştür; bu nedenle İsviçre’nin 26 kantondan oluştuğu da söylenir. Her kanton ve yarı-kantonun kendi anayasası, yasama, yürütme ve yargı organlan vardır. Obwalden, Nidvvalden, Glarus, Appenzell Inner-Rhoden ve Appenzell Ausser-Rhoden kantonları, yasa çıkarmak, vergi koymak ve yıllık yönetim konseyi ile kanton yüksek mahkemesinin üyelerini seçmek amacıyla tüm reşit erkek yurttaşların her yıl bir araya gelmesiyle oluşan geleneksel açık hava “parlamentola-n”nı (Landsgemeinden) korumuşlardır. Öteki kantonlarda kanton meclislerinin (Kantonsrat) üyeleri genel oyla ve genellikle nispi temsil sistemiyle belirlenir. Yasama yanında, federal hükümetin yetkisi dışındaki tüm sorunlar bu mecliste ele alınır. Kantonda uygulanacak vergi yasalarını çıkarmak ve gerek yargıçları, gerek (kanton anayasası genel seçimi zorunlu kılıyorsa) Kantonlar Konseyi’ne (Standerat) katılacak temsilcileri belirlemek bu meclislerin görevleri arasındadır. Tüm kantonlarda referandum ve halk girişimi uygulaması vardır.

Kanton Atolü, canton olarak da yazılır, abariringa olarak da bilinir, Büyük Okyanusun ortabatı bölümünde, Kiribati’ye bağlı mercan grubu. Phoenix Adalannın en kuzey-
de yer alanı ve en büyük olanıdır. Havvaii’ nin 2.610 km güneybatısına düşer. Kabaca daire biçimindeki 55 km2’lik bir lagünün çevresinde bulunan ve 9 km2’lik alan kaplayan mercan resiflerinden oluşur. 19. yüzyılda keşfedilen Canton, adını 1854’te burada karaya oturan bir ABD balina gemisinden aldı. Önce Amerikalıların, ardından da İngilizlerin işlettiği guano (kuşların, yarasaların ve fokların gübre olarak kullanılan dışkısı) yatakları zamanla tükendi. Burayı okyanusaşırı bir kablo iletişim istasyonu olarak kullanmak isteyen İngiltere, 1889’da adalar üzerinde hak iddia etti. 1930’larda adalar okyanusu geçen uçaklann uğrak yeri oldu. ABD ile İngiltere arasındaki çekişme, Canton ve 32 mil güneydoğusundaki Ender-bury atollerinin 50 yıl süreyle iki ülke tarafından ortak yönetilmesini öngören bir antlaşmanın imzalanmasıyla (1939) sona erdi. Pan American World Ainvays, Inc. burada tesisler kurdu ve 1940’ta Canton’ı durak olarak kullanmaya başladı. II. Dünya Savaşı sırasında, adalardaki tesislerden stratejik bir hava üssü olarak yararlanıldı. Savaş sonrasında İngiltere, ABD ve Avustralya’ya ait havayolu şirketleri tesisleri yeniden sivil kullanıma açtılar, ama uzun menzilli jet uçaklarının yapılmasıyla havaalanından yalnızca acil durumlarda yararlanılmaya başladı. ABD 1970’ten sonra adaları antibalistik füzeleri izleme istasyonu olarak kullandı. 1979’da Phoenix Adalan bağımsız Kiribati’ ye bağlanınca Canton adının yazımı Kan-ton’a dönüştürüldü. Adalarda kalıcı yerleşme yoktur.

Kanton minesi, adını üretildiği başlıca yer olan Guangzhou’dan (Kanton) alan boyalı Çin minesi. Boyalı mine teknikleri 1470’lerden başlayarak Fransa’da Limoges’ da geliştirilmişti. Bu teknikleri Çin’e büyük bir olasılıkla 18. yüzyılda Fransız misyonerleri getirdiler. Çincede boyalı mine işlerinin “yabancı porselen” anlamına gelen bir sözcükle adlandırılması da bunu göstermektedir. Kanton minesi genellikle bakır, bazen de gümüş ya da altın eşyaya uygulanır. Eşya önce zemin oluşturmak üzere (çoğunlukla beyaz) mineyle kaplanır, fırınlandıktan sonra porselende olduğu gibi renkli mineyle boyanıp yeniden fırınlanır.

18. yüzyılda üretimin artmasıyla başanlı bir sanayiye dönüşen Kanton minesi ihraç edilmeye de başladı. Gerek imparatorluk imalathanelerinde, gerekse Pekin’deki özel imalathanelerde yapılan daha incelikli mine işleri de gözde ihraç ürünleri oldu. Kanton minelerinin çoğunda famille rose(*) diye bilinen porselenlerin renkleri kullanıldı. Bu “yabancı porselen”lerden bir bölümünde, çoğunlukla yabancılann karikatürize edildiği mizah ve yergi dolu sahneler canlandırılıyordu. Nitelikleri 18. yüzyıl sonlarında bozulmaya başladıysa da, Kanton minelerinin yapımı 19. yüzyılda da sürdürüldü.

Kanton sistemi, 17-19. yüzyıllar arasında Güney Çin’deki ticaret kenti Guangzhou’da (Kanton) Çinli ve yabancı, özellikle de Ingiliz tüccarlar arasında gelişen ticaret sistemi. Sistemin 1759-1842 arasında uygulanan başlıca özellikleri, Çin’in ithal ettiği mallann yalnızca Guangzhou’dan girmesine izin verilmesi ve Çin hükümetinin, kente gelen yabancı tüccarlann uyacağı bir dizi kural belirlemesiydi. Tarih boyunca Çin’in güneydeki başlıca limanı olan Guangzhou Batılı tüccarlarca aranan çay, ravent, ipek ve baharatla el sanatı ürünlerinin ana çıkış noktasıydı. Bu nedenle, İngiltere’nin Çin’le ticaretini tekelinde bulunduran İngiliz Doğu

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*