Karadeniz Balıkçılığı
Son 40 yıl içinde kirlilik ve aşırı avcılık
gibi yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen,
Karadeniz hala balıkçılığımızın temel
unsuru olmaya devam etmektedir.
Ülke genelinde tarım sektörü içinde 4. sırada
yer almasına rağmen, balıkçılığın Karadeniz için önemi, ekonomik, sosyal
ve kültürel değerler bakımından diğer
bölgelere göre çok fazladır. Beslenmedeki
önemi yanında, işleme tesisleri için
hammadde temin etmekte, iş alanları yaratmakta
ve ihraç maddesi olarak döviz
girdisi sağlamaktadır.
Diğer Karadeniz ülkeleri ile karşılaştırıldığında,
Türkiye’nin oldukça uzun
bir kıyı şeridine (1695 km) sahip olduğu
ve daha az kirliliğe maruz kaldığı, deniz
balıkları için önemli bir beslenme ortamına sahip olduğu görülmektedir. Bu üstünlüklerine
rağmen, ekolojik sorunlar nedeniyle
önceleri daha fazla olan biyolojik
çeşitlilik azalmış ve günümüzde ekonomik
olarak avlanan 10-15 tür kalmıştır.
2001 yılı DÎE verilerine göre toplam
balık üretimi 595 bin tondur (Şekil 1).
Üretimin %81’i denizlerden, %8’i iç sulardan
ve % 11 ’i yetiştiricilikten elde edilmektedir.Deniz balıkları üretiminde %48’lik
payla Doğu Karadeniz önde gelmektedir.
Bu üretimin büyük bir çoğunluğu hamsi,
kefal, palamut, mezgit ve istavritten elde
edilmektedir. Bu bölgeyi %26’lık oranla,
hamsi, kum midyesi, mezgit ve barbunya
üretimiyle Batı Karadeniz izlemektedir.
Ege Denizinde sardalya, orkinos, kılıç
balığı ve palamut yanında çipura, denizlevreği, ahtapot, mezgit ve köpek balığı
önde gelmekte ve payları %9’ a ulaşmaktadır.
Daha çok göçmen deniz balıklarının
üreme ortamını teşkil eden Marmara
Denizinde hamsi, palamut, mezgit, orkinos
ve karides üretimi, toplam üretimin
%10’u düzeyindedir. Çeşitliliğin fazla,
üretimin az olduğu Akdeniz toplam üretimin
%3 ünü sağlamakta, orkinos, sardalya,
ahtopot, sübye, kalamar ve karides gibi
az ama değerli ürünler elde edilmektedir(Şekil.
2).Deniz balıkları üretiminin %90’ından
fazlası hamsi, istavrit, lüfer, palamut, sardalya,
kolyoz, barbunya ve kefal balıkları
avcılığından elde edilmekte ve bu balık
türlerinin büyük bir kısmı Karadeniz’den
elde edilmektedir (Şekil 3).Balıklar dışında kalan diğer yumuşakça
ve kabukluların av miktarları 19 bin
tona ulaşmış olup yine yandan fazlası
Karadeniz’de avlanmaktadır. Yeni av sahalarının tahsis edilmesiyle, bir ihraç
ürünü olan kum midyesi üretimi 7500 tona
yükselmiştir. Potansiyel ihraç ürünü
olan deniz anası üretiminin %43’ü, deniz
salyangozunun hemen tamamı bu denizden
elde edilmektedir. Bu üretim hacmi
nedeniyle, Karadeniz’deki av filosu da
diğer denizlere göre fazlalık göstermektedir
(37%). Büyük gırgır teknelerinin
yarısı ve trol teknelerinin çoğu Karadeniz’de
avlanmaktadır. Ülkemizdeki lisanslı
balıkçı sayısı 55 bin olup büyük bir
kısmı Karadeniz’de yaşamaktadır.
Balıkçılık kıyı kesimlerde sürdürülen,
günlük bir faaliyettir. Üretimin büyük bir
kısmı taze olarak müşteriye ulaştırılmaktadır.
Özellikle hamsi herhangi bir işlemden
geçirilmeden iç bölgelere sevk edilmekte
veya işleme tesislerine gönderilmektedir.
1980’li yıllarda uygulanan hatalı
destekleme politikaları nedeniyle yapılan
işleme tesislerinin çoğu kapalı durumdadır.
Birkaç tesis düşük kapasite ile
çalışarak balık unu ve yağı işlemekte, bazı
tesislerde dondurulmuş hamsi ve konservesi
imal edilmektedir.
Balıkçı gemileri yapımı için verilen
desteğin 1995 yılında durdurulmuş olmasına
rağmen, gemi boylarının kontrolsüz
bir şekilde uzatılması, av gücü artışına
izin verilmemesi anlamına gelen yeni gemi
yapılması yasağının amacına ters düşmektedir.
Zira, boyu uzatılan gemi, daha
büyük makina, daha büyük ağ ve daha
kapasiteli balık bulucuların balıkçılığımıza
girmesine neden olmakta, bu da av gücünü
arttırmaktadır. Kontrol hizmetlerinde gemi yapımından avcılığa, avcılıktan
pazarlamaya kadar etkinlik sağlanamaması,
üretimi oldukça sınırlayan ciddi işletme
sorunlarına neden olmaktadır. Her
evrede kayıt tutulmaması, tutulan kayıtların
stok yönetimi için yeterlilik taşımaması,
kaynakların işletilme düzeyi hakkında
bilgi vermekten uzaktır.
Orta Avrupa ve Karadeniz ülkelerinden
taşınan kirlilik yükü, hamsi üretimini
kısıtlayan çok önemli bir sorun olarak
varlığını sürdürmektedir. Marmara ’ nın
kirliliği beslenmek üzere Karadeniz’e geçen
palamut, kolyoz ve lüfer üretimini etkilemektedir.
Türkiye’de balıkçılık yönetiminin bilimsel
esaslara dayandığını ne yazık ki
söylemek mümkün değildir. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı (TKB), gerek sektörle
ilgili sorumlulukları farklı birimlere
dağıtılmış yapısı ile ve gerekse sektörle
ilgili üniversiteler, özel sektör kuruluşlar
ve balıkçılık örgütleri ile çağın gerektirdiği
işbirliği ve koordinasyonu sağlayamaması
nedeniyle sektörü yönetememekte,
izleme ve kontrol faaliyetlerini
yürütememektedir. Bürokrasinin oldukça
fazla olduğu idari yapıda balıkçılık yönetimi
adına yapılan uygulamalar, mevsimsel,
bölgesel ve büyüklük sınırlamalarınıkapsamaktadır. Sektör temsilcilerinden
oluşan Uzmanlık ve Danışma Kurullarında
değerlendirilerek Bakanlıkça onaylanan
kararlar, sirkülerler halinde yayınlanmaktadır.
Üreme bölgelerinin avcılığa kapatılması,
Mayıs ve Eylül ayları arasında Karadeniz’de
trol ve gırgır kullanımının tamamen
yasaklanması, oldukça dar bir kıta
sahanlığına sahip olması nedeniyle
Doğu Karadeniz’de trol kullanılmasına
kesinlikle izin verilmemesi önemli yönetim
araçları arasındadır. Sektörü sınırlayan
diğer önemli faktörler, TK B’nın
fonksiyonel olmayan idari yapısı, bürokrasi,
kaliteli eleman istihdamda kalite ve
kantite yetersizlikleri, amaçları doğrultusunda
çalışmayan balıkçı kooperatifleridir.
Bütün bu sıkıntıların çözümlenebilmesi
için Türkiye’nin önünde bazı tarihi
fırsatlar vardır. Bunlardan ilki Avrupa
Birliği üyeliğidir. Üyelik öncesi süreçte
aday ülkelerin, Ortak Balıkçılık Politikası
(OBP) müktesebatına uyum sağlamaları
beklenmektedir. Türkiye, avlanmadan
itibaren tüketiciye ulaşıncaya kadar
OBP ‘nın gereksinmelerini yerine getirmesi
gerekmektedir.