KARDİOJENİK ŞOK
Şok sendromu; bir veya birden fazla hayati organda, organın fonksiyonunu bozacak şekilde: doku perfüzyonunun azaldığı ağır bir dolaşım bozukluğudur. Dolaşım bozukluğu ise hücrelere oksijen ve besin maddelerinin yetersiz bırakılması ve hücre metabolitierinm de hücreden atıla- maması halidir.
Periferik kan akımının kritik olarak azalmasına ya kardiak output’un düşmesi ya da kan akımının engellenmesi veya her ikisi birden sebep olabilir.
Klinik olarak önemli organ bozukluğuna sebep olacak kan akımı azalması muhtelif derecelerde olabilir ve şokun tanısındaki objektif tanımlayıcılar kesin olarak belirlenemez. Bundan dolayı şokun tanısı genel olarak doku iskemisinin varlığını düşündürecek klinik belirtilerin bir kombinasyonuna dayandırılır.
Bu belirtiler şunlardır:
— Arteriyel hipotansiyon (Sistolik arter basıncının 90 mmHg altına düşmesi). Daha önce hipertansif olanlarda 100 mmHg.
— Daralmış nabız basıncı
— Hızlı ve filiform nabız
— Taşipne
— Şuur bozukluğu veya bulanıklığı
— Soluk ve terli cild
— Periferik siyanoz
— İdrar akımının azalması (saatte 20-30 ml’nin altında)
— Asidemi (Asidoz).
Şok;
1) Kan kaybı veya intravasküler volüm azalmasından (Akut kanama, peritonit, pankreatit, barsak iskemi veya infarktüsü).
2) Mikrosirkulatuvar endotelyal veya sellüier membran yaralanmasından (Meta- bolik. toksik, humoral veya yanıklar, travma, anaflaksi, sepsis veya iskemi).
3) Veya primer olarak kardiak mekanik performansdaki yetersizlikten meydana gelebilir.
Kardiojenik şok terimi özellikle miyo- kard iniarktüsü sonucu gelişen, sol ventri- kiil fonksiyon bozukluğuna bağlı olan şok için kullanılır. Kardioienik şokun en önemli sebebi akut mivokard iniarktüsü dür. Fonksiyone eden miyokardın kaybına ilave olarak, sol ventrikül infarktüsü ile beraber ventriküler septumun, papiller adalenin veya serbest duvarın rüptürü gibi akut mekanik defektierin gelişmesi şok ile sonuçlanabilir.
Kardioienik şok terimi genelde; mekanik obstrüksivon ve kompresyon yaparak yetersiz dolaşım doğuran kardiyak tampo- nad veya kaval obstrüksivon, dissekan aort anevrizması, ball-valve trombozu, atrial miksoma ve pulmoner emboii gibi sendrom- lar içinde kullanılmaktadır. İlave olarak ağır kardiomivopatilerdeki dekompanse dolaşım ve vaivül hastalıklarının son devreleri de kardiojenik şoku taklit ederler. Ancak mekanik obstrüksivon ve kompresyon yapan bu tür sendromlar kardiojenik şok gibi smıflandınlmamaiı, ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
Kardiojenik şok tanımı ise şu kriterlere dayandırılır:
1) Anamnez, fizik muayene. EKG ile tanımlanmış akut miyokard infarktüsü varlığı.
2) Sistolik kan basıncının 90 mmHg’m altına inmesi (önceleri hipertansif olanlarda 100 mmHg).
3) İdrar miktarının 20-30 ml/saat altında olması.
4) Hipotansiyon yapacak aşağıdaki diğer sebeplerin olmaması.
a) Aşırı dozlarda Quinidine, procai-
– namide veya antihipertansif ilaç
kullanımı.
b) Aritmi.
c) Elektrolit, asid-baz dengesi ve ar- teriyel kan gazlarının önemli bozuklukları.
d) Dehidratasyon veya Bradikardi’- nin yol açtığı hipotansiyon send-
j romu.
5) Şokun periferik işaretlerinin bulunması (şuur bozukluğu, periferik vasokont- riksivon, soğuk, nemli ve siyanoze deri).
F izyo pa to lojisi:
Akut sol ventrikül infarktüsü kardiojenik şokun en önemli sebebidir. İnfarktüs kasılan miyokard kitlesini azaltır. Kardiak performansın azalması miyokard hasarının yaygınlığı ile orantılıdır. Yapılan otopsilerde; kardiojenik şokdan ölenlerde, sol ventrikül miyokardınm % 40’dan fazlasının nekrozu; şok dışı ölenlerde ise sol ventrikül miyokardınm % 35’inden daha az bölümünün nekrozu görülmüştür.
Büyük koroner arterlerdeki tıkayıcı lezyonlarla zaten azalmış olan koroner kan akımı, sol ventriküldeki ağır nekroz dolayısıyla daha da azalır. Bu azalma miyokard iskemisini arttırır ve şoku kuvvetlendirir, pompa yetersizliğine yol açar. Bu nedenle kardiojenik şok giderek ilerleyici miyokard nekrozuna ve ölüme sebep olan kendisini devam ettiren bir daire şeklinde ortaya çıkar.
Kardiojenik şok tedavisinde miyokar- dın oksijen ihtiyacı ve koroner kan akımının iyi bilinmesi ve aralarındaki dengenin düzeltilmesi ile miyokard iskemisi azaltılabilir veya en azından fonksiyone eden miyokard korunabilir.
Koroner kan akımı öncelikle diastol- de meydana gelir. Koroner kan akımına tesir eden önemli faktörler şunlardır:
1) Diastoldeki aortik basınç.
2) Büyük koroner arterdeki akıma karşı direnç.
3) Koroner mikrosirkulasyondaki akıma karşı direnç
4) Sol ventrikül kompliansı, intra mi- yokardial tansiyon, sağ atrial atriumda koroner sinüs girişine karşı direnç.
5) Koroner akım için yeterli zaman (diastolik akım süresi).
Sistemik arteriyel hipotansiyon koroner perfüzyon basıncını ve koroner kan akımını azaltır. Ayrıca koroner tıkayıcı lezyon varsa koroner kan akımı daha da azalacaktır.
Miyokard iskemisi sol ventrikül komp- liansmda bir düşme ve sol ventrikül diastolik basıncında yükselme meydana getirir. Diastol sırasında intrakaviter basıncın seviyesine bağımlı olan subendokardial perfüzyon böylece daha da azalır. Sonuçta mi- yokardm perfüzyon basıncı hem koroner arterdeki mevcut tıkayıcı lezyonla hemde iskeminin sebep olduğu sol ventrikül diastolik basıncındaki bir artışla kritik olarak azalır ve iskemi kuvvetlenebilir. Koroner mikrosirkülasyon içerisindeki kan akımındaki azalma önemli derecede ise; endoteli- yal hücrelere trombositlerin yapışmasına ve tıkayıcı trombosit plakların formasyonuna ve muhtemelen vasokonstriksiyon yapan prostaglandinlerin salgılanmasına zemin ha-
zırlayarak sirkülasyonun daha da kötüleşmesine sebep olur. Kalb ritmindeki artma ise koroner akımın önemli bir kısmının meydana geldiği sırada diastolün kısalması ile koroner akımı değiştirebilir.
Koroner kan akımına ilave olarak kanın oksijen miktarı miyokardial oksijen akımının önemli bir saptayıcısıdır. Kan Hb konsantrasyonu birincil önemlidir. Oksijen Hb afınitesine tesir eden asid-baz dengesi, farmakolojik ilaçlar, pulmoner fonksiyon ve inhale edilmiş havadaki 02 tansiyonu gibi faktörler de dikkate alınmalıdır.
Miyokardial oksijen ihtiyacına tesir eden faktörler ise şu şekilde sınıflandırılmıştır :
1) Ventrikülen preload (sol ventrikül end-diastolik volümü).
2) Ventriküler afterload (sol ventrikü- lün sistol sırasında ulaşması gerekli olan total tansiyon).
3) Miyokardm kontraktil durumu.
4) Kalb ritmi.
Sol ventrikülün dolum basıncı, yani pulmoner kapiller – Wedge basıncı (tıkalı pulmoner arter basıncı) veya PA end-dias- tolik basıncı genel olarak sol ventrikülün end-diastolik volümü ile orantılıdır ve klinik olarak preloadm bir göstergesi gibi kullanılabilir. Sol ventrikülden kanın çıkışına karşı direnç, sol ventrikülün after loadmın en önemli (major) saptayıcısıdır. Bu da siste- mik vasküler rezistans ile büyük ölçüde tanımlanır ve sistolik arter basınç ile gösterilir. Sistolik arter basıncı ventriküler afterloadm inkomplet bir indeksidir.
Kalb ritmi ventriküler sistolik kontrak- siyon süresine etki eder ve böylece miyokardial oksijen ihtiyacına tesir eden önemli bir faktördür. îlave olarak kontraktilite direkt olarak kalb ritmi ile değiştiği için kalb ritmi miyokardial kontraktil durumun belirleyici faktörlerinden biridir.
Kalb ritmi önemle dikkate alınmalıdır. Ekstrasistoller bilhassa ventriküler erken atımlar zaten güç temin edilen oksijeni tüketirler. Geniş miyokardial infarktüslerde sık olan atrial fibrilasyon gibi aritmiler de kardiak yetersizliği arttırırlar.
Sol ventrikülün pompa perforhıam genel olarak miyokardm öksijen ihtiyâcına tesir eden Preload, Afterload, Kontraktil durum kalb ritmi ile tanımlanır.
Miyokardial oksijen ihtiyacı ile sol ventriküler pompa gücünün ilişkisi grafik olarak Frank-starling ventriküler fonksiyon eğrisi ile gösterilir (Şekil: 3-72).
Şekil: 3-72
Miyokardm kontraksiyon kuvveti ile kas uzunluğu veya dolum basıncı arasındaki ilişkiyi gösteren Frank-Starling eğrisi
Klinik amaçlar için; miyokardm kasılma durumu sol ventrikül stroke volume veya sol ventrikül stroke work index tarafından gösterilir. Yukarıdaki şekilde gösterildiği gibi normal bir ventrikül fonksiyon eğrisinde eğri dolum basıncı 15-20 mmHg üzerinde yassılaşmasına rağmen stroke volume veya stroke work dolum basıncının artışı ile yükselir. Digital veya katekola- minlerin yaptığı adrenerjik stimülasyonla miyokardm kontraktil durumu arttığında eğri yukarıya doğru döner. İnfarktüsde veya miyokard iskemisinde olduğu gibi kasılma önemli derecede azaldığında eğri aşağıya döner ve yassılaşır. Afterloadm (out-flow direncinin) değişmesi de aynı şekilde benzer değişikliklere sebep olur. Out-flow direncinde bir azalma (afterloadm azalması) ventriküler fonksiyonda, miyokard kontraktil itesin deki artmaya benzer olarak fonksiyon eğrisinde yukarıya dönüş hasıl eder.
Akut miyokard infarktüsüne eşlik eden pompa yetersizlikti bir hastanın kardiak performansı normal ventrikülc-r fonksiyon eğrideki bir noktadan, deprese eğrideki bir noktaya geçme şeklinde gösterilebilir. Stroke volümdeki azalma, kardiak out-put ve sistolik arter basıncındaki akut bir düşmeye, sol ventrikül end-diastolik ve dolum basıncında bir yükselmeye sebep olur. Kardiak out-put ve sistemik arter basıncında düşme refleks olarak baroresep-
törleri uyarır. Katekolaminler serbest kalır ve kalb ritmi hızlanır. Kardiak out-put artar. Periferik vasküler rezistans artar. Muhtelif vital organlarda perfüzyon basıncı artar. Miyokard bu kardiak out-put ve sis- tolik basınçdaki kompensatuar yükselmeye, ventriküler fonksiyon eğrisinde daha az depresif eğrideki bir noktaya doğru çıkmakla cevap verir.
Miyokard hasarı daha ağır ise katekola- minlerin serbest kalışı ve baroreseptör ak- tivite refleks taşikardiye sebep olur ve periferik rezistans artar. Miyokard performansında ise kompensatuar düzelme olmaz. Bu hemodinamik bozukluklar sonucunda; hastaların klinik görüntüsü vasokontriksiyon ile karakterizedir.
Şüphesiz ki; bu kompansatuvar mekanizmaların herbiri taşikardi, inotropik stimülasyon ve periferik rezistans artması miyokardial oksijen gereksinimi arttırır ve hemodinamiyi bozar. Taşikardi ve artmış duvar tansiyonu koroner akımı azaltır. Miyokardial oksijen akımı ile ihtiyacı arasındaki dengesizlikte artış yapar. îskeminin derecesini veya infarktüsün yayılmasını arttırarak pompa yetersizliğini daha da kötüleştirir.
Şokda Organ Değişiklikleri:
Azalmış kardiak out-put ve doku hipo- perfüzyonunun bir sonucu olarak çok büyük sayıda (onbinlerce) zararlı sirkulatuar değişiklikler meydana gelir, ilave olarak (shunting) yaparak kanın önemli bir miktarının geriye kaçışı sonucu bölgesel doku hipoksisi ortaya çıkar.
Kardiojenik şokta organ içi şöntler özellikle renal korteksde meydana gelir ve akut tubuler nekroza sebep olur. Serebral kan akımı azalmıştır. Ancak arter basıncının 60 mmHg altına düşmesi ile serebral perfüzyonda da bir düşme görülür. Akciğerlerde perivasküler ödem, perialveoler ödem ve atelektaziler görülür. Alveolo-kapiller membranda yırtılmalar meydana gelebilir.
Karaciğer ve G.İ.S-.’de hipoksi ile ilgili bozukluklar vardır. Belirli karaciğer bozuklukları, yüksek transaminaz aktiviteleri görülür. Barsaklarda hemorajik nekrosis sık görülür. Perforasyonlar masif hemoraji nadirdir. Iskemik gsıstro-intestinal traktüs- den ve pankreas dan histamin, lizosomal hydrolaz ve peptidler dahil vasoaktif meta- bolitler serbest kalır. İn vitro olarak miyokardial ve retiküloendoteliyal depresan.fak- tör olarak bilinen bu metabolitlerin şokun patogenezinde ve şokun irreversibilitesinde çok önemli oldukları ve şokun giderek ağırlaşmasına neden oldukları sanılmaktadır.
Mikrasirkulatuar Bozukluklar:
Arteriyel hipotansiyona sistemik cevap çok derindir. Nörohumoral cevap karotid ve aortik baroreseptörler, kardio pulmoner mekanoreseptörler renal afferent arteriyel ve maculadensa tarafından başlatılır. Sempatik uyarı ile adrenokortikoid hormon, glikokortikoidler, renin, angiotensin II, an- tidiüretik hormon, aldosteron, prostaglan- dinler, histamine, katekolaminler artar. Bu nörohumoral tesirler sonucu sistemik arteriyel basınç bölgesel kan akımı zararına sürdürülmeye çalışılır.
İlk önce serebral ve kardiak perfüzyon iyi sürdürülmesine rağmen diğer organlardaki perfüzyon azalır. Yeterli oksijenizasyo- nun yokluğunda adenosintrifostat depoları tükendiğinden anaerobik metabolizma başlar.
Anaerobik glukoliz ve lokal karbondioksit hasıl edilmesinden intrasellüler asi- doz meydana gelir. Asidoz lizozomal enzimlerin aktivasyonu ile irreversible hücresel harabiyeti arttırır. Dolaşım içerisindeki tromboblastik maddelerin serbest kalışı, dolaşan katekolaminlerin yüksek konsantrasyonları ile çiftleşerek vasküler sistem içerisindeki kan elemanlarının mikro agre- gasvonunu kuvvetlendirir.
Asid-baz elektrolit bozuklukları meta- bolik asidozu ağırlaştırır.
Etyoloji ve Sınıflama:
Kardiojenik şoklu hastanın uygun tedavisinde en önemli kritik faktör orijinin erken tanınmasıdır. Akut miyokard infark- tüslü ve kardiojenik şoklu bir hastada yeni gelişmiş bir sistolik sufl bir ventriküler septum veya papiller adale rüptürünü ve disfonksiyonunu düşündürmelidir. Bu vakalarda Swan-ganz kateterizasyonu yapılarak teşhis doğrulanmalıdır. Pulmoner kapiller Wedge eğrisindeki dev “V” dalgası akut mitral yetersizliğinin tanınmasında yardımcı olabilir. Ancak kesin değildir. Klinik şüphe yüksekse ve hasta hemodinamik olarak stabilize ise, intra-ortik balon pompa yerleştirildikten sonra sol ventrikül angiog- rafısi yapılmalıdır. Çünkü A.M.İ. ve kardi- ojen şoklu hastalarda sıklıkla vaygm miyokard nekrozu olmasına rağmen bir istisna olarak, papiller adale rüptürü daha çok sıklıkla, ilk infarktüsle ve küçük bir miyokard nekrozu ile meydana gelebilmektedir.
Erken tanı ve mitral kapak değişimi bu öldürücü lezyonu kardiojenik şokun en fazla tedavi edilebilir bir formu yapar.
Benzer olarak, klinikte şüpheli sağ ventriküler infarktüsü ve sol ventrikül anevrizmasını, prostetik kapakların fonksiyon kusurunu kardiak tamponad ve kardiak reptürü avırt etmek için invaziv ve non in- vaziv teknikler kullanılmalıdır. Bu mekanik defektlerin erken cerrahi tedavisi devamlı farmakolojik yardımdan daha uygun olur.
Akut M.İ. Hemodinamik Sınıflama:
Önce mekanik defektler elimine edilmelidir. Kardiojenik şoka ventrikül mivo- kardının kaybı sebep olur. En önemli adım hemodinamik duruma objektif yaklaşımdır. Stroke volume ve sol ventriküler dolum basıncı ölçümlerine dayanılarak akut miyokard infarktüslü hastalar prognozun ve uygun tedavinin farklı olduğu hemodinamik sub grublara ayrılabilir. Sadece grup 4’deki hastalarda gerçek kardiojenik şok gelişmesi mümkün olur ve agressif polifarmasetik tedavi gerekir. Tablo 3-3’de bu grubiarın klinik belirtileri, kardiak index ve tedavi gösterilmiştir.
Grup l’deki hastalarda hemodinamik bozukluk yoktur ve prognoz iyidir. Grup 2’de pompa yetersizliği gelişebilir. Fakat bu hastalar bulantı, aşırı diürez, diaforez sebebiyle oral alımın azalması, refleks, narkotik veya nitratların hasıl ettiği veno- dilatasyon sonucu doğan intraventriküler hipovolemiye sahiptirler. Bu hastalarda şok sendromunun eşlik etmesi % 20 altında olmasına rağmen hemodinamik bozuklukları kolaylıkla volume replasmanı ile düzeltilebileceği için erken tanınmaları bilhassa çok önemlidir. Bundan dolayı; bozulmuş perfüzyon delili, kardiak out-putu azalmış ve sol ventrikül dolum basıncı 15-20 mmHg altında olanlarda hızlı bir 100 ml’lik normal tuzlu su perfüzvonu ayırıcı tanı için faydalı olabilir. Bu manevradan sonra kardiak debide bir yükselme olursa; agresif ve anti-şok tedavi için beklenmelidir. Dolum basıncı 15-20 mmHg’ve yükselmezse kolloidlerle albumin, plasma, dekstran veya eğer anemi vafsa taze hücre ve kan transfüzyonu ile volume infüzyonu yapılır ve bu işleme dolum basıncı 20 mmHg üstüne çıkıncaya, periferik dolaşım düzelin- ceye, kardiak out-put artıncaya kadar devam edilir. Eğer kardiak out-put ve periferik dolaşım bu volume repiasmanları ile düzelmezse farmakolojik tedavi yapılmalıdır.
Sol ventrikül dolum basıncının saptanmasında cok kesin bir metod P.C.W. (=Pulmoner kapiller wedge) basıncın ölçülmesi ile konulabilir. Bu da swan-gaz katete- rin konulması ile kolaylıkla yapılabilir. Sağ taraf ölçümleri (CVP) santral venöz basınç akut miyokard infarktüsünde, sol taraf ba- sanıçiarı yükselmiş olmasına karşın CVP (sağ taraf ölçümleri) normal ve normale yakın olabilir. Bununla beraber CVP yüksekse sol taraf basınçları daima değişmeksizin yüksektir ve sıvı yüklemesinden kaçınılmalıdır. Dikkate değer bir nokta sıklıkla inferior M.İ. beraberdir. Sağ taraf basınçları yükselmiş olabilir. Buna karşılık sol taraf basınçları normal veya düşüktür. Bu durumda sağ basınçlar yüksek olmasına rağmen sağ ventrikül out-putunu sürdürebilmek için sıvı yüklemesi gereklidir.
Tablo: 3-3
Akut Miyokard İnfarktüsünün Hemodinamik Subgrublan
|
Grup 3: Bu hastalarda pulmoner kon- iestiyon vardır. Santral kan volümünü azaltan ve akciğerlere sıvı dönüşünü önleyen tedbirler alınmalı (Turnike tatbiki, ekstrem vakalarda fiebotomi). Diüretikler ve vaso- dilata törlerie tedavi edilmelidirler.
Grup 4: Bunlar gerçek kardiojenik şok vakalarıdır. Prognozlar kötüdür. Mortalitesi % 80’i aşar.
Kardiyojenik Şokda Farmakolojik
Tedavi:
Çok geniştir. Tedavinin amacı miyokard iskemisini azaltmak, kardiyak out-pu- tu düzeltmek, doku perfüzvonunu düzenlemektir.
Farmakolojik ajanların seçilmesi zordur. Her birinin faydalı etkileri yanında zararları da vardır. Bundan dolayı kardiyojenik şokdaki hastaların takibi için sol ventrikül dolum basıncının arteryel basıncın eğer mümkünse kardiyak out-put’un monitorize edilmesi gereklidir.
İskemik miyokard hassas olabilir. Verilen iiaç normal kalb fonksiyonlarını bozabilir. Bu hususun bilinmesi özellikle anti- aritmik ilaçların seçilmesinde çok önemlidir. Bu tür ilaçlar bir dereceye kadar miyokard depresyonu yaparlar. Diğer ilaçlar non-kardiyak problemlere yöneltilen ilaçlar miyokard fonksiyonlarını bozabilir veya iskemiyi azaltabilirler. Organ fonksiyonları bozulduğu için birçok ilaçların metabolize edilmeleri ve atıhmları değişir ve sıklıkla onların tesirleri uzar ve zararlı etkileri ortaya çıkar. Bunun yanında spesifik tedaviye başlamadan önce oksijenizasyon asid- baz dengesi düzenlenmelidir. Ağrının giderilmesi, ateş tedavisi ve anemi mutlak giderilmelidir. Kardiyojenik şokda; kullanılan ilaçlar şunlardır:
— Diüretikler
— Vasodilatatörler
— Pozitif inotropik ajanlar
— Vasopressor ajanlar
— Parasempatik blokaj yapan ajanlar
— Antiaritmik ilaçlar
— Antikoagülanlar.
, Farmakolojik Tedavi:
Kullanılacak ilaçlar:
Diüretikler: Kardiyojenik şokda diüretikler yükselmiş sol ventrikül dolum basıncını (Preload) ve miyokardial oksijen tüketimini azaltmak için ve diürezi sağlamak, pulmoner konjestiyonu azaltmak ve oksije- nizasyonu düzeltmek için kullanılır, Diüre- tiklerin erken hemodinamik etkileri (bilhassa frusemide’in) venodilatasyonudur. Ancak bunlar vasodilatatörlere benzemeksizin sistemik vasküler resistansı önemli miktarda azaltmazlar ve kardiyak indeksi arttırmazlar. Sol ventrikül dolum basıncını azaltırlar. Bu etkileri vasodilatatörlere nazaran daha yavaştır. Diüretikler kardiyojenik şokda yardımcı ilaçlardır. Kesin, son ilaç değildirler.
Vasodilatatörler:
V asodilatatörler;
1) Venöz dilatatörler
2) Arterioler dilatatörler
— Hidralazin (Hvdralazine)
— Minoksidil (Minoxidile)
— Prazosin
3) Hem arterioler hem venöz dilatatörler
— Na-nitroprussid, phentolamine
— Trimethaphan
Phenoxybenzamine.
Kardiojenik şokda hem arteriyel hem venöz dilatatasyon faydalıdır. Arteriyel di- latasvonia periferik rezistansı azaltarak sol ventrikülün çıkışındaki direnç azalır ve stroke volüme artar.
Venöz dilatasvonla dolum basıncı düşer (kalbe dönen venöz dönüşü azaltarak), her iki ventrikülün diastolik volümleri azalır. Ventrikül hacminin azalması ve sol ventrikülün çıkışındaki direncin azalması ile miyokardial iskemi azalır ve infarktüs alanı küçülür.
Bu ilaçların net tesirleri hastanın tedaviden önceki durumuna bağlıdır. Düşük veya normal dolum basınçlı hastalarda venöz dilatatörierin (nitroglycerinin) kullanılması stroke volümü azaltabilir. Hipotansiyon ve refleks taşikardi yapar. Refleks taşikardi ise iskemiyi arttırır. Miyokard iske- misi olan hastalarda stroke volümün arttırılması kabiliyeti kısıtlı olduğu için afterload- daki bir azalma hipotansiyon ve refleks taşikardivi doğurur. Böylece vasodilatatör tedavi dolum basıncı yüksek olmayan hastalarda tehlikeli olabilir veya devamlı takip edilmesi gereklidir.
Buna karşılık dolum basıncı yüksek olan hastalarda bu basınçlar preloadı ve afterloadı azaltır ve kardiak out-putu arttırır. Refleks taşikardi yapmadan stroke volüme artar. Mekanik defektlere bağlı şokta bilhassa çok yararlı olabilmektedirler.
Sodium Nitroprusside:
Sodium nitroprusside akut pompa yetersizliğinde kullanılan çok önemli bir ilaç-
tır. En önemli etkisi damarlardaki düz adale üzerinedir. Periferik rezistansı azaltarak arter basıncını düşürür. Genellikle kalb ritmi ve intrmsik miyokardiyal kontraktilite üzerine çok küçük değişiklikler yapar. Preload ve afterloadın her ikisinin birden azaltıcı etkisi vardır.
İlacın tesiri çok çabuktur. Yaklaşık olarak Î.V. verilmesi sırasında başlar. Hemodinamik etkileri ilacın kesilmesinden sonra 10 dakika süre ile devam eder. İlaca 0.5 mikro gram /kg/dakika şeklinde başlanır. Dolum basıncı 20 mmHg altına düşünceye, kardiak out-put artıncaya veya toksisite belirtileri görülünceye veya arter basıncında kabul edilmeyen bir basınç ortaya çıkıncaya kadar her 5-10 dakikada bir 5-10 mik- rogram/kg/dakika arttırılarak devam edilir.
1 mikrogram/kg dakikalık dozlarda siyanid birikimi hesap edilmelidir. 0.5 mgr/kg/doz- ları toksik doz sınırıdır.
İlacın aşırı venodilatasyon sonucu ortaya çıkan hipotansiyon etkisine ilaveten toksik belirtileri vardır. Bunlar siyanide teşekküllerine bağlıdır. Deneysel olarak siyanide zehirlenmesi titreme, zorlu solunum, bulantı, adelelerde sertleşme ve konvulsi- yonlarla belirlenir. İnsanlarda klinikte doz sınırı olarak halsizlik, bulantı, iştahsızlığı takiben oriyantasyon bozukluğu, pisişik davranışlar ve adale spazmları göz önüne alınmalıdır. İnsanda siyanide’in serbest kalışı muhtemelen kırmızı hücrelerde ve dokularda sulfidril grupları ile nitroprusside’in direkt birleşmesini takib eder. Siyanide karaciğerde tiyosiyanide metabolize olur ve böbrekler tarafından temizlenir. Böbrek fonksiyonları normal olan kişilerde yan ömrü ortalama bir haftadır, yükselmiş plazma seviyeleri periton dializi ile çabukça azaltılabilir.
Aşırı tiyosivanata (thiocyanate) bağlı toksik semptomlar halusinasyonlar ve deli- rium; plâsma seviyeleri 100 mİ 5-10 mg olduğunda görülür. 100 ml’de 20 mg plasma seviyelerinde ölüm bildirilmiştir. Nitroprusside perfüzyonu yavaş yavaş kesilmelidir. Ani perfüzyon kesilmelerinde (rebaund olarak) ani arter basıncı yükselmeleri görülmektedir. Nitroprusside’in faydalı hemodinamik etkileri son derece ağır hemodinamik bozukluğu olan hastalarda daha belirlidir. Bu hastalar, sıklıkla nitroprusside perfüzyonuna dramatik olarak cevap verirler. Sol ventrikül fonksiyonları düzelir, doku perfüzyonu düzelir, idrar volümü artar. Klinik düzelme de belirlidir. Sonuç olarak
Nitroprusside halihazırda, pulmoner konjestiyon ve bozulmuş doku perfüzyonu olan akut miyokard infarktüslü hastalarda seçilebilecek bir vasodilatatördür.
Nitroprusside’in bilhassa akut ventriküler septal defektli, mitral yetersizlikli hastalarda faydalı olduğu gösterilmiştir. Bu’ ilaçlar; öne doğru stroke volümde devamlı artışa ve geriye kaçan ‘volümde devamlı azalmaya sebep olur. Pulmoner arter ve PCW basınç azalır. Halihazırdaki uygulamaya göre; akut miyokard infarktüsünün komplikasyonu olarak gelişen akut mekanik defektlerde sekonder olarak şok meydana gelirse cerrahi tedaviden önce bu hastalar Nitroprusside ile stabilize edilmelidir. Bu uygulamada hipotansiyon daha belirli olabileceğinden böyle bir yaklaşım tehlikesiz değildir. Bazı hastalarda ilave mekanik yardımcılar (intro-aortik counter- pulsation) gerekebilir.
Phentolamine:
Phentolamine alfa adrenerjik blokaj yapan bir ilaçtır. Hem arteriyel hem de venöz dilatasyona sebep olur. Phentolaminin vasküler düz adale üzerine direkt gevşetici etkisi ve in direkt olarak da pozitif inotro- pik etkisi vardır. Bunu norepinefrin salgılayarak yapar.
İntravenöz perfüzyona genellikle 0.1 mg/dakika hızla başlanır. Doz dikkatli olarak 2 mg/dak. kadar çıkarılır. En önemli yan etki hafif derecede G.Í. bozukluktur. Perfüzyon sırasında aşırı taşikardi meydana gelebilir. Bu taşikardi iskemiyi kötüleştirebilir.
Akut miyokard infarktüslü hastalarda phentolamine ve nitroprusside benzer hemodinamik etki yapar. Sol ventrikül dolum basıncında, RA basıncında ve sistemik vasküler resistansda belirli derecede azalma meydana gelirken arteriyel basınçta sadece orta dercede azalma görülür.
Taşikardi yapması nedeniyle akut miyokard infarktüsünde Phentolamine’in kullanımı sınırlıdır.
Nitrogliserin ve Diğer Nitrit
Preparation:
Nitrogliserin’in primer tesiri venöz sistemi dilate etmektir. Ayrıca arterler üzerine etkisi de vardır. Deneysel çalışmalarda Nitroglycerin’in iskemik bölgelerdeki bölgesel kan akımı dağılımını çok iyi düzelttiği görülmüştür. Bu nedenle akut miyokard infarktüsünde nitroprusside nazaran tercih edilebilir. Sublingual olarak veril-
eliğinde etkisinin başlaması 2-5 dakikadır. Hemodinamik etkileri 20 dakikadan daha kısa zamanda görülür. Kısıtlayıcı yan etkilerinden biri baş ağrısıdır. Bu etki yüksek dolum basıncı olan hastalarda daha az görülür.
Nitroglycerin ister sublingual olarak ister intravenöz olarak verilsin stroke volümde farkedilebilir bir artma yapmaksızın dolum basıncını azaltır. Bu belirtiler nitrogliserinin yüksek dolum basınçlı fakat periferik perfüzyonu iyi olmayan hastalarda faydalı olduğunu gösterir. Pulmoner kon- jestiyonlu hastalarda kalb ritmi, arter basıncı ve kardiak out-put genellikle fazla değişmez.
Nitrogliserin perfüzyonunun başlangıç dozu dakikada 30 mikrogramdır (0,5 mikro- gram/kg/dakika). Bu doz hemodinamik düzelme veya bozalma meydana gelinceye kadar arteriyel ve PCW basınçları kontrol edilerek yavaş yavaş arttırılır.
Salbutomol:
Bir selektif beta 2 antagonist ilaçtır. İlk defa asımada kullanılmıştır. Kardiojenik şoklu hastalarda vasodilatator tedavi amacı ile kullanılmıştır. Ancak daha sonraki araştırmalar bu ilacın kardiojenik şok tedavisinde önemli olduğu kararını verdirecek yeterlilikte olmamıştır.
İnotropik Ajanlar ve Vasopressörler:
İnotropik yardım, yetersiz organ per- füzyonlu hastalarda kardiyak out-put’un yükselmesinde ve dolaşım dinamiğinin düzelmesinde çok büyük faydalar sağlar. Kalb kasılmasındaki artış miyokardial oksijen ihtiyacını arttırmasına rağmen, mekanik fonksiyonun düzelmesi sebebiyle ventriküler volümlerdeki azalma bu tesiri hafifletebilir. üstelik koroner perfüzyon düzelir. Bu nedenle pozitif inotropik ajanların miyokard iskemisinde net tesirlerini önceden kestirmek çok güçtür.
Vasopressor ajanlar ağır sistemik arter- yel hipotansiyonda vital olmayan organ ve dokulardaki damarların direncini arttırarak değerli olabilir. Böylece arteriyel basınç artacak, kalbin ve beynin kanlanması adamakıllı düzelecektir. Periferik vasküler dirençteki yü¿selme ister istemez miyokard oksijen ihtiyacını arttırır ve muhtelif periferik dokularda klinik olarak önemli dolaşım bozukluklarına sebep olabilir. Genelde pür vasopressörler miyokard iskemi ve pompa bozukluğu olan hastalarda zararlı olabilecek hissini verirler. Perfüzyon basıncının artması kısmen farmakolojik olarak hasıl olan periferik vasokonstriksiyondan kısmen de miyokardm kasılmasındaki bir artma ile meydana gelir ve kardiak out-put artar.
Şokla beraber olan, ağır doku hipok- sisi ve asidoz, alfa ve.beta reseptörlerin int- rinsik reflekslere ve sempatomimetik tedaviye cevapsızlığını değiştirebilir. Bu nedenle hastaların takibi çok yakından ve dikkat
li bir şekilde dakika – dakika ilaç dozlarının titrasyonları ayarlanarak yapılmalıdır.
Dopamin:
Dopamin arteriyel basıncı ve kardiak out-putu yükseltmek için seçilecek pozitif inotropik bir ilaçtır. Dozuna göre değişen birçok kardiovasküler tesirleri vardır.
Spesifik bir dopamine reseptörü üzerine etki ederek bazı damarlarda özel bir vasodilitasyon yapar. Sempatik sinir sisteminin alfa ve beta reseptörleri üzerine de etkilidir. Direkt olarak miyokarddaki beta (1) reseptörlerini uyararak kalb ritmini ve kontraktiliteyi arttırır. Koroner arter dilâ- tasyonu yapar. Sempatik sinir uçlarından beta (1) aktiviteye sahip nor epinefrinin serbest kalışını hızlandırarak etki eder.
Farklı konsantrasyonlarda farklı hemodinamik tesirleri bulunmuştur. Yüksek dozlarda 10-15 mikrogram/kg/dak. verildiğinde; bütün vasküler yataklardaki en önemli tesiri vasokonstriksiyondur. Bu etki (alfa) reseptörlerin uyarılması ile ortaya çıkar, pentolamine ve fenoksibenzamine ile bloke edilir.
Dopamine koroner arter hastalığı olanlarda emniyetle verilebilmektedir. Ancak miyokard iskemisinde ilacın etkileri değişik olabilmektedir.
Düşük dozlarda (2-5 mikrogram/kg/ dak.); kalb kasılması, kardiak out-put ve re- nal kan akım artar. Kalb ritmi, periferik vasküler rezistans değişmez. Yüksek dozlarda periferik rezistans ve kan basıncı artar. Renal kan akımı azalabilir.
Renal damarlar üzerine direkt etkisi ile kortikal kan akımında ve kortekân 2/3 dış kısmından 1/3 iç kısmına redistribisyonda bir artış sağlar ve diüre» çoğaltır. Diğer pozitif inotropik sempatetik aminler gibi dopamin koroner kan akımını da arttırır.
Bu artım ilaç tarafından hasıl edilen miyokardial oksijen tüketimindeki ve kardiak işdeki artışı karşılamak için yeterli olabilmektedir.
Normal kişilerde, 10 mikrogram/kg/ dakika dozların üzerine kan basıncında ve kalb ritminde artma olmaksızın kardiak
out-putu arttırır. Koniestif kalb yetersizliği olan hastalarda renal Na atılımı, renal plasma akımı ve glomerul filtrasyonu yükselir. Bu hastalarda 5 mikrogram/kg/ dakikanın altındaki dozlarda kardiak index, kalb ritmi ve oksijen tüketiminde önemli bir değişiklik olmaksızın artar. Doz yavaş yavaş arttırılırsa kalb ritmi, sistemik dias- tolik basınç ve sol ventrikül end-diastolik basıncın hepsi birden yükseür. Muhtelif çalışmalarda konjestif kalb yetersizlikli hastalarda, kar di yak ve renal hemodina- miklerin düzeltilmesinde Dopamin’in yararlıkları bildirilmiştir. Dopamin, şoklu hastalarda 10 yıldan beri kullanılmaktadır. Diğer ilaçlara cevapsız hastalarda Dopamin’in sabit olarak kardiak out-putu, kan basıncını ve idrar volümünü arttırdığı müteaddit defalar gösterilmiştir.
Dopamin isoproterenola üstündür. Çünkü isoproterenol’un hipotansiyon, taşikardi ve aritmi gibi yan etkileri mevcuttur. Ayrıca Dopamin kardiak oui-put ve idrar volümünde Norepinefrinden daha fazla bir artış sağlar. Bu bulgular bütün hastalarda Nore- pinefrin veya isoproterenoiun yerine Dopamin’in tercih edilmesi gerektiği anlamında değildir. Dopamin’in perfüzyon basıncını sürdürmek için yetersiz olduğu durumlarda Norepinefrın gerekli olabilir. Kalb ritmindeki artış, kan basıncındaki düşmenin zararlı olmadığı durumlarda isoproterenol tercih edilebilir. Çünkü isoproterenol kardi- vak out-putu Dopamin’e nazaran mühim bir dereceye kadar arttırır. Periferik vaso- konstriksivon problemleri olan hastalarda kardivak performansın yükseltilmesinde; isoproterenoiun yalnız veya Dopamin ile birlikte kullanılması, tek başma Dopamin kullanılmasından daha faydalı olabilir.
Dopamin’in başlangıç perfüzyon hızı genellikle 2-5/mikrogram/kg/dakikadır. Bu hız kardiyak durum ve idrar out-putunda düzelmeler meydana gelinceye kadar veya Dopamin’in primer toksik beürtileri olan SVT veya VT meydana gelinceye kadar tedrici olarak arttırılabilir. Dopamin’in diğer kötü yan etkileri Angina ve sık olarak kusma ve bulantıdır. İlave olarak Dopamin kullanılan şoklu hastalarda; nadiren gang- ren görülmüştür. Gangren ihtimali daha önce vasküler problemleri olanlarda daha fazladır. Bu nedenlerle Dopamin kullanılırken dozların kişilere göre seçilmesi ve tedavinin cevabını çok yakından monitörle izlenmesi gerekir. Dopamin’in hemodinamik etkileri ilacın kesilmesinden 5 dakika sonra kavbo- lur.
Relatif hipovolemi mevcudiyetinde; periferik vasodilatasvon sebebiyle gelişecek hipotansiyon tehükeli olabileceğimden pul- moner Wedge basıncı en azından 14 mmHg olmadıkça (bu basınç genellikle yeterli bir intravasküler volümdür) Dopamin kullanılmamalıdır.
Bu nedenlerle Dopamin’e kullanılırken dozların kişilere göre seçilmesi ve tedavfnin cevabının çok yakından monitörle izlenmesi gerekir (Kalb ritmi ve periferik vasküler rezistanstaki çok zararlı tesirlerini önlemek için). Eğer dopamine perivasküier doku içerisine sızarsa lokal nekrozlar görülebilir. Bu durumda bu sahaya acil olarak 5-10 mgr phentolamine ihtiva eden 10-15 mİ. tuzlu su infiltre edilmelidir.
Dobutamine:
Dobutamine, miyokardivumda kalb ritmi ve kasılmayı arttıran beta 1 adreneriik reseptörler üzerine hakim etkisi olan bir sentetik sempatomimetik amindir. Dopamine gibi norepinefrin salgılamaz. Dopamine reseptörleri üzerine etkisi de yoktur. Diğer sempatomimetik aminler gibi dopu- tamin de pozitif inotropik ve kronotropik etki hasıl eder. Ancak taşikardi ve ventri- küier irritabilité meydana getirici etkisi daha azdır. Arteriyel basıncı daha az yükseltir. Dozlar 20 mikrogram/kg/dakikanm altında olduğunda kardiyak out-put artar. Kalb ritminde ise dikkate değer artış olmaz. Bu dozlarda keza periferik vasküler rezistans değişmez. Daha yüksek dozlarda ise kalb ritminde artış husule gelir.
Klinik çalışmalar; dobutaminin genel olarak akut miyokard infarktüslü hastalarda iskemiyi arttırmaksızın kardiyak out- putu arttırdığını ve sol ventrikül dolum basıncını azalttığını göstermektedir.
Alışılmış intravenöz dozları 2,5-10 mikrogram/kg/dakikadır. Fakat 40 mikro- gram/kg/dakika gibi yüksek dozlarda da kullanılmıştır. Diğer sempatomimetik aminler gibi çok ciddi yan etkileri, aritmileri kolaylaştırmasıdır. Daha öncede belirtildiği gibi; dobutamine isoproterenol ve Dopamine nazaran daha az oranda aritmiye sebep olur. İlave olarak kalb ritmi ve arteriyel basınç üzerine olan etkileri daha azdır. Dobutamine ile tedavi edilmiş hastaların yaklaşık olarak 9c. 10’unda kalb ritminde dakikada 30’luk bir artma veya daha fazla ve hastaların % 7,5’inde sdstolik kan basıncında 50 mmHg veya daha fazla artış ol-
muştur.
Dobutamine atrio-ventriküler iletimi arttırdığı için atriyal fıbrilasyonlu hastalarda ventriküler cevabta artma görülebilir. Bu problemler genellikle ilacın dozunun azaltılması ile giderilebilir. Hastaların % 1-3’ünde bulantı, başağrısı ve nefes darlığı gibi yan etkiler görülmüştür. Dobutamine bağlı anormal laboratuvar değerleri bildirilmemiştir. 72 saati aşkın uzun süreli perfüzvonlarda kısa süreli perfüzyonlardan daha fazla yan etki olduğu bildirilmiştir.
Norepinefrine:
Norepinefrine, şokun tedavisinde uzun süreli kullanılmış tabii olarak meydana gelen bir katekolamindir. Bu ilaç arteriyel ve venokonstriksiyona sebep olur. Alfa-adre- nerjik reseptörler üzerine etki ederek peri- ferik beta-1 adreneriik reseptörlere olan etkisi ile de kalb ritmi ve kontraktilitejn arttırır. Şoklu hastalarda norepinefrin verilmesi ile koroner kan akımı artarak miyo- kardiyal oksijenlerime düzelir. Arteriyel kan basıncı yükselir. Düşük dozda norepinefrin miyokardiyal oksijen tüketiminde fazla değişme olmaksızın sol ventrikül diastoı sonu basıncında belirli bir düşme meydana getirir. Yüksek dozlarda; sol ventrikül diastol sonu basıncını hafifçe arttırır. Miyokardiyal oksijen tüketimini ise aşikar olarak yükseltir.
Norepinefrin miyokard infarktüs komplikasyonu sonucu gelişen şoklu hastalarda 2-8 mikrogram/kg/dakikalık dozlarda verilir. Hastanın hemodinamik ve klinik durumu çok yakından izlenerek ilacın daha sonraki kullanım dozu ayarlanır. Periferik rezistansı arttırması, oksijen tüketimini yükseltmesi, kullanım sahasını daraltmaktadır.
isoproterenol:
isoproterenol, beta-adrenerjik reseptörler üzerine etkili sentetik bir ilaçtır. Beta adrenerjik reseptörleri stimüie ederek belirli pozitif inotropik ve kronotrgpik etki hasıl eder. Kontraktiliteyi ve kalb hızını ve böy- lece miyokardiyal oksijen tüketimini arttırır. Deneysel olarak, isoproterenol miyokard infarktüslü ve şoklu hastalara verilmiştir. Fakat vasodilatator etkileri sebebiyle hipotansif hastalarda kullanımı sınırlıdır. Bu ilaç kalb ritmini ve kontraktiliteyi ve miyokardiyal oksijen tüketimini arttırmasına rağmen, beraberindeki vasodilatasvon sebebiyle koroner perfüzyon basıncında ve koroner akımındaki artmaya mani oiur ve kısıtlar. Yapılan çalışmalarda isoprotereno- lün daima üniform bir şekilde miyokard infarktüsünde sekonder şoklu hastalarda miyokardiyal laktat üretimini arttırdığı gösterilmiştir.
Atropine cevapsız bradikardiierde geçici olarak kullanımında başarılıdır. 9r 5 dekstroz içinde sulandırılarak perfüzyon şeklinde dakikada 0,5-5 mikrogram verilir.
Digital:
İntravenöz digoksin kardiojenik şoklu hastalarda kardiak indeksi, stroke volüm indeksini ve sol ventriküler stroke work indeksini arttırmasına , puimoner ve arter tıkalı basıncını azaltmasına rağmen, bugün elimizdeki dopamine ve dobutamine gibi daha kuvvetli inotropik ajanların mevcudiyeti akut miyokard infarktüsü ve kardiojenik şoklu hastalarda kontraktiliteyi arttırmak için digitalin kullanımını kısıtlamaktadır. Digitaün pozitif inotropik etkileri sempatomimetik aminlerinkine eklenmez. Her ikisinin birlikte verildiği deney hayvanlarında bu gösterilmiştir. Eğer tokak tesirleri gelişirse, digital glikozidlerinin tesiri daha uzun süre tehlikeli olabilir. îlave olarak glikosidierin hızlı intravenöz verilmesi bozuk mivokarda zararlı tesirler ortaya çıkarabilecek periferik vasokonstriksivona sebep olacağı gösterilmiştir. Digital gliko- sidleri antiaritmik ajanlar gibi özellikle atriyal flutter ve atrial fibrilasyonda faydalıdır. Miyokard infarktüsüne bağlı şoklu hastalarda digital kullanımı halen tartışmalıdır. Akut miyokard infarktüslü hastalarda terapötik dozlarda iyi tolere edilmektedir.
Kombine Tedavi:
Vasodilatör ve İnotropik-Vasopressör
Tedavi:
Vasodüatatörier sol ventrikülün pre- loadını ve afterloadmı azaltarak sol ventrikül stroke volümü, kardiak debiyi arttırabilir ve miyokardiyal oksijen ihtiyacını azaltabilirler. Arteriyel basınçta ilacın hasıl ettiği azalma, özellikle diastolik basıncın 60 mmHg altına düşmesi koroner kan akımını azaltabilir ve sonucunda doğan refleks taşikaıdi oksijen ihtiyacını arttırabilir. Teorik olarak düşünüldüğünde sempatomimetik aminler vasodilatatörierin koroner perfüzyon üzerine zararlı etkilerini ortadan kaldırarak stroke volüme ve kardiak out-putu arttırabilirler. Şoklu hastalarda yapılan kombine tedavinin faydalı etkileri vardır. Sempatikomimetik
amin olarak dopamine ve dobutamine vasodilatatör olarak Na-nitroprusside sıklıkla çok kullanılmaktadır.
Parasempatik Blokaj Yapan Ajanlar:
Atropin : Atropine, klinik olarak önemli hipotansiyon veya düşük Kardiak out-putda, kalb hızı 60 dakikanın altında ise kullanılır. Eğer kalb hızındaki vagal düşme tonusun artmasından ziyade intrin- sik nodal veya iletim sistemi hastalığının bir sonucu ise geçici transvenöz pacemaker yerleştirilmesi kalb hızını arttırmak için daha faydalıdır. Digital toksisitesi, hipo ve hiperkaliyemi de nazarı itibare alınmalıdır.
Antiaritmik Ajanlar:
Daha öncede belirtildiği gibi aritmiler bilhassa kardiojenik şoklu hastalarda çok zararlı olabilir. Aritmilerin tedavisi pompa yetersizlikli hastalarda önemli bir problemdir. Çünkü halen kullanılan mevcut antiaritmik ilaçların kardiojenik şokda kuvvetli zararlı yan etkileri vardır. Prokainamide, kinidin ve bilhassa disopyramide gibi tip I ajanların hepsinin miyokardiyal depresan etkileri vardır.» Kardiojenik şokda; ilk sıra ilaçlar olarak bu ilaçlardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Lidokain ve phenytoin gibi tip II ilaçlar Sol ventrikül fonksiyonlarında, çok fazla depresyona sebep olmazlar. Fakat onların merkezi sinir sistemi üzerine kabul edilemez toksik etkileri vardır. Periferide özellikle hepatik dolaşımdaki azalma sebebiyle bu ilaçlar normal oranda metabolize edilemezler ve böy- lece genellikle iyi tolere edildikleri dozlarda toksik seviyelere ulaşabilirler. Bu ilaçlardan özellikle lidokain şoklu hastalarda ilk sırada seçilecek ilaç olarak düşünülmelidir. Diğer ilaçlardan bretlylium tosylate ventriküler aritmilerde faydalıdır. Ancak ganglion blokeri olduğu için tansiyonu düşürebilir. Kardiojenik şokda antiaritmik tedavinin güçlükleri dolayısıyla nadir ve isole ventriküler erken atımlar mümkün olabildiğince ihmal edilmelidir. Eğer VEA dakikada 5’den fazla ise ve malign ventriküler aritmiler görülürse bunların supresyonu yapılmalıdır. Ancak ilacın dozları minimalde tutulmalıdır. Sadece dikkatli olarak titre edilerek arttırılmalıdır.
Aritmi tedavisinde herhangi bir taşi- kardi tipinin miyokard iskemisini arttırabileceği hatırda tutulmalıdır. Bu bakımdan supraventriküler taşikardiler, ventriküler ta- şikardilerden daha fazla klinik önemi gösterebilirler. Eğer supraventriküler taşikardi 150/dakikanın üzerindeyse ve beraberinde hipotansiyonda varsa elektriki kardioversi- yon genel olarak düşünülmelidir ve ilaçla döndürülmeye çalışılmamalıdır.
Geçici Pacemaker:
Geçici transvenöz pacemakerlerin kullanımı kardiojenik şoklu hastaların tedavisinde keza çok önemli bir faktördür. Akut anterior miyokard infarktüslü kardiojenik şoklu yeni RBBB’lu Veya ikinci ve üçüncü derecede atrio-ventriküler bloklu hastalar, genellikle yüksek derecede iletim bozuklukları gösteren sağ ventrikül infarktüslü ve şoklu hastalar düşük ventriküler ritmden çok çabuk olarak etkilenirler. Bu hastaların tedavisinde geçici ventriküler pacemakerler önemli bir konudur. Düşük ritimli kardiojenik şokda yeterli kardiak out-putu sürdürebilmek için atrio-ventriküler pacemakerler gerekli ve daha yararlı olabilir.
Antikoagülanlar:
Akut miyokard infarktüsü seyrinde antik oagülanlarm kullanımı karışıktır. Birçok raporlar ful dozda heparin veya warfarin ile antikoagülasyonun veya antiagregan tedavinin memnuniyet verici bir prognoz sağladığını bildirmişlerdir. Ana prensipler iki yönlüdür. •
1- Antikoagülasyon pulmoner emboli ve serebral emboli ile ilişkili ölüm insidan- smı azaltabilir.
2- Antiagülasyon özellikle trombosit agregasyonunu inhibe ederek bozulmuş mikro sirkülasyondaki dolaşımı ve iskemiyi biraz düzeltebilirler. Ancak kanama riski hipoperfiizyonlu ve iskemik dokularda daha mühim olduğu için antikoagülan tedavi kardiojenik şokda rutin tedavi değildir. Dikkatlice kullanılmalıdır.
Son yıllarda koroner spazmının ’ iskemik miyokardiyal yaralanmanın meydana gelişinde rol oynayabileceği bildirilmiştir. Koroner spazmının altında yatan mekanizma spekülatiftir. Bununla birlikte pros- taglandinler üzerine yapılan son çalışmalar tedavi için kuvvetli yeni yaklaşımları düşündürmektedir.
Son çalışmalar intravenöz heparinin koroner kan akımını hızlandıracağını göstermiştir. Bu tesir prostasiklinler tarafından yayılır. İlave olarak sublinguaj nitrogliserinin koroner kandaki prostasiklin seviyesini arttırdığı gösterilmiştir. Bundan dolayı koroner vasodilatasyon bu mekanizma ile iskeminin düzelmesinde yardımcı olabilir.
Trombosit agregasyonunu arttıran ve vasokonstriksiyona sebep olan Tromboxan Ai yapımını inhibe eden ve vasodiiatatör etkili prostaglandinlerin kullanılması ile faydalı sonuçlar alınabilir.
Mekanik Tedavi Edici Aletler:
Kardiyojenik şoklu hastaların tedavisinde birçok mekanik aletler kullanılmıştır. Ancak intra-aortik balon pompası daha yaygın olarak kullanılmaktadır. İntra-aortik balon pompasının perkutan gelişmesi onun yatak başında hızla ve kolaylıkla konulmasını sağlamıştır. Ayrıca Guide Wire eşliğinde takılması da vasküler komplikasyonu azaltmıştır. İntra-aortik balon pompasının yerleştirilemediği ağır periferik vasküler hastalıklı hastalarda externa! counter pulsation veya ventriküler asisst aletleri kullanılmaktadır.
İlave olarak ağır kalb yetersizliği olan hastalarda kardiyak out-putu yükseltmek için intratorasik basmçdaki siklik değişikliklerle elektrokardiyografik olarak başlatılanların kullanımı çalışmaları sürdürülmektedir.
İntraaortik Balon Pompası İle
(Kontrpul&ation) :
Sol subklaviya arteri hizasında desandan aortaya yerleştirilmiş olan bir balon içerisinde bulunan 20-40 mİ gazın geri çekilmesi ile fizik olarak aorta içerisindeki kanda hareket eder. Kontrpulsasyon aleti elektrokardiyografik olarak QRS kompleksi ile başlar. Sistol başlangıcından hemen önce aortadaki hacim hızla azalır. Aortik volümdeki hızlı düşüş hemen sistol başlangıcında aortik basıncın düşmesine sebep olur ve sol ventrikül daha düşük basınca karşı kan püskürtür ve sonunda ventriküler performans genellikle düzelir. Aort kapakları kapanır kapanmaz sistolde geriye çekilen volüme diastolde geri döner. Aortik volümün genişlemesi aorta basıncını arttırır ve dolayısıyla koroner-arter perfüzyon basıncını ve akımını arttırır. Aortadaki diastolik basmçdaki artış sol ventriküle tesir etmez. Çünkü diastolde aort kapakları kapalıdır.
İntrj-aortik balon konturpulsasyon sol ventrikül işini ve miyokardiyal oksijen ihtiyacını azaltır, koroner kan akımını arttırır ve sistemik kardiyak out-put artar. Miyo- kard metabolizması genel olarak düzelir. Hayvanlarda yapılan çalışmalarda, epikar- diyal ST segment mappingi yapılarak, intra- aortik balon pompası ile iskemik miyokard sahasının azaldığı gösterilmiştir.
By-pass aletlerine karşıt olarak intra- aortik balon pompası ve diğer “pür” kontrpulsasyon aletleri öne doğru akım meydana getirmezler, öne doğru akım sol ventrikül tarafından yapılmalıdır. İntra-aortik balon pompası, after loadı ve oksijen tüketimini azaltarak veya koroner perfüzyonu, akımını arttırarak sol ventrikül performansını düzeltmelidir. Böylece intra-aortik balon pompasının fibrile olmuş ve asistolik kalbde bir değeri yoktur. Düşük kardiyak debili hastada tesiri şüphelidir.
İntra-aortik balon pompası ve kontur- pulsasyonun afterloadm azaltılması ve diastolik aortik basıncını ve koroner akımını arttırması yanında ilave fizyolojik tesirleri de vardır. Periferik organların düzelmiş dolaşımları faydalı etkilerindendir. Konturpulsasyon asidozu ‘azalttığı gibi şüphesiz miyokard fonksiyonunu da düzeltir. Splan- klik dolaşımdaki düzelme ve miyokardiyal depresan faktörde bir azalma olup olmadığını kanıtlamaz.
Kardiyojenik şoklu hastaların küçük bir yüzdesi muhtemelen % 10-15’i sadece ilaçlarla düzelebilir. Birçok merkezde; kardiyojenik şok teşhis edildiğinde diğer muhtemel hipotansiyon ve hipoperfüzyon sebepleri ekarte edilir (Hipovolemi, sağ ventrikül infarktüsü, perikardiyal tamponad gibi) ve daha sonra yeterli dozda 30-60 dakika süre ile inotropik-vasopressör ajanlar verildiği halde kardiyojenik şok geri dönmezse çok çabuk bir şekilde intra-aortik balon pompası yerleştirilmektedir. Mekanik sirkulatu- var asistanslar için gerekli hemodinamik parametreler şunlardır: 1- Düşük arteriydi basınç (sistolik 90 mmHg veya ortalama 50 mmHg’nın altında), 2- Yüksek pulmoner Wedge basınç (16-18 mmHg üstünde), 3- Düşük kardiyak indeks (2 1/dak/m2‘nin altında).
Çeşitli raporlarda intra-âortik balon pompası ile tedavi edilmiş ve taburcu edilmiş hastaların yaşama oranını % 5- 9-56, ortalama % 24 olarak bildirmektedirler.
External Kontrpulsasyon:
İntra-aortik balon pompasının hemodi- namik tesirlerini hasıl edebilecek çok sayıda alet olmasına karşın en yaygın olarak kullanılan “Cardiassist” dir. Bu alet su ile doldurulmuş bir kese ile fiberglas üniteden ibarettir. Bu alet çok çabuk ve kolay kullanımı non-invasiv olması dolayısıyla avantajlıdır. Ancak su ile kontrpulsasyon gazdan daha yavaştır. Diastolik basınç arttır-
ması memnuniyet verici olmasına rağmen sistole etkisi yetersizdir. Üstelik venöz dönüş (preload) artabilir. Bununla birlikte eksternal kontrpulsasyonun faydalı hemo- dinamik ve metabolik tesirleri vardır.
Halen birçok araştırıcı eksternal kontr- pulsasyonu kardiojenik şokda intra-aortik balon pompasına kıyasla yararlılığı ispatlanmamış bir alet olarak telakki eder. Perkutan yerleşime müsait olmayan veya direkt balon pompasını yerleştirilmesinin mümkün olmadığı ağır periferik vasküler hastalıklı kişilerde eksternal kontrpulsas- yon dolaşımın desteklenmesi için periferik dolaşım üzerine istenmeyen etkileri olmasına rağmen faydalı olabilir. (Abdominal Sol Ventriküler Yardımcı Alet) ALVAD intrakorporal abdominal bir alettir. Eks- ternal .pnömatic bir devre ile kuvvetlenir. Kanı sol ventrikülden alır. İntrarenal aor- taya geri verir. Bu alet kanın öne doğru akımında hemodinamik olarak intra-aortik balpn pompasından daha efektiftir. ALVAD elektrokardiografik olarak senkronize kontr- pulsasyon sağlamak içinde kullanılmaktadır.
Yerleştirilmesi ve idaresi teknik olarak güç olduğundan klinik deneyimi kısıtlı olmasına rağmen ALVAD, farmakolojik ve intra-aortik balon pompası tedavisine dirençli kardiojenik şoklu hastalarda operasyonu takiben yardımcı olabilmektedir. Yaşama oranı % 50 olarak bilinmektedir.
Kardiyojenik Şokda Cerrahi Tedavi:
Kardiyojenik şoklu hastaların tedavisinde mekanik defektlerin tanınması ve cerrahi düzeltilmesi kritik önemi haizdir.
Akut Ventriküler Septal Defekt:
Interventriküler septum yırtılması ölümlerin % 1-2’sinde bulunmuştur. Sol ventri- kül serbest duvar yırtılmasına karşı daha az oranda görülmektedir. Interventriküler septumun yırtılması büyük bir sol-sağ şönt ve pulmoner hipertansiyon hasıl eder. Çoğunlukla anterior ve antero-septal miyo- kard infarktüsünde ve çok sıklıkla anterior apikal muskuler septum yırtılır (% 60-% 75). Interventriküler septum yırtılması çoğunlukla akut miyokard infarktüsünü takiben ilk hafta içerisinde olur. Fakat geç yırtılmalarda bildirilmiştir. İnterventriküler septum rüptürü geniş bir miyokard infarktüsü, ventriküler anevrizma ve pulmoner arter basıncında belirli yükselme ile beraber olduğu için güçlükle tolere edilir. Medikal tedavi hastanın durumunu stabjlize etmek için yardım eder ve intra-aortik balon pompa tedavisi sistemik ve mivokardial kan akımını arttırır ve sol-sağ şöntü azaltır. Bazıları, nedbeleşme meydana gelinceye kadar cerrahiyi ertelemeye çalışırlar. Ancak kötüleşme oranı yüksektir ve şimdi artık hastaların çoğu rüptürün 24 ile 48’inci saati içerisinde cerrahi olarak tedavi edilmektedirler. Büyük serilerde cerrahi düzeltme yapılmadan tedavi edilmiş hastaların ventriküler septal aefekti takiben 2 hafta içerisinde öldüğü bildirilmektedir. Preope- ratif olarak prognozun kötü olduğunu gösteren işaretler şunlardır:
1) Interventriküler septal yırtılmayı takib eden kardiojenik şok.
2) Serebral dolaşım bozukluğu,
3) Arka cidar miyokard infarktüsü.
Akut ventriküler septal defektli ve 48
saat içerisinde ameliyat edilmiş hastalarda yaşam oranı % 70’den fazladır. Bu hastaların % 70’ide 5 sene yaşamaktadır.
Akut Mitral Yetersizliği:
Miyokard infarktüsünde akut mitral vetersizüği papiller adale iskemisi, infarktüsü veya rüptürü veya sol ventrikül dilata- tasyonu sonucu gelişebilir. Akut miyokard infarktüsündeki ölümlerin yaklaşık % 1’inde görülmektedir. Papiller adale infarktüsü gerçek yırtılmadan- daha sıktır. Posteri or miyokard infarktüsü ile daha sık olarak meydana gelir. Nadir olarak kardiyojenik şok ve papiller adele infarktüsü sebebiyle mitral yetersizliği tek damar hastalıklı hastalarda görülmüştür. Genel olarak prognoz kötüdür. Hastaların % 70’i 24 saat içerisinde ölmektedir. Sadece % 15’i 2 ay yaşamaktadırlar. Eğer kapak değişimi infark- tüsün iyileşmesi ve hemodinamik durumun stabilize olması için birkaç hafta geciktirilirse, mitral kapak operasyonlarından sonraki yaşam süresinin iyi olduğu bildirilmektedir. Bununla beraber kritik durumlarda cerrahi girişimde acil dayanılabilir. Cerrahi yaşamın ana saptayıcısı tüm ventriküler ve pulmoner fonksiyonların derecesine bağlıdır. Yaşam süresi preoperatif ve post ope- ratif intraaortik baion pompa kullanımı, intra operatif miyokard korunması ve farmakolojik tedavi ile afterloadın azaltılması yaşam süresini % 50 arttırmıştır.
Akut Triküspit Yetersizliği:
. Nadir olmasına rağmen kardiyojenik şofc sağ ventrikül infarktüsünü takiben triküspit yetersizliği sonucu gelişebilir. Vofiim-yükleme tedavisi, intra-aortik balon
pompası ve triküspit kapak değişimi ile başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Kalb Yırtılması:
Akut mıvokard infarktüsimöe hastane ölümlerinin yaklaşık 9c 5-10’unda sol vent- rikülün serbest duvarının yırtılması sebep olmaktadır. Genel olarak mivokard infark- tüsünün 2. haftası içerisinde meydana gelen yırtılma ani hemoperikardivum sebebi ile akut kardiyak tampona da sebep olur ve kardivojenik şok husule gelir ve sıklıkla elektromekanik disasivasyon ortaya çıkar. Perikard kesesi içerisine kanın yavaş sızmasında göğüs ağrısı ve sağ ventrikül yetersizliği gibi prodromal belirtiler görülebilir. Kardiak rüptürün meydana gelmesi hipertansiyon anemnezli ve kötü kollateral dola- şımlı hastalarda ve ilk infarktüs sırasında daha sıktır. Daha önceleri, teşhis ve tedavi amacı ile yapılan perikard sentezi ve takibi için cerrahi girişim uygulanırdı. Son zamanlarda intra*aortik balon pompası kardiak rüptürlü hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası tedavilerinde başarılı olarak kullanılmaktadır.
Sol Ventrikül Anevrizması:
Yeterli arteriyal basıncı sürdürmek için intraaortik balon pompasına bağımlı hastalarda sol ventrikül performansı anevrizmek- tomi. infarktüsün çıkarılması (infarkterek- tomi) veya infarktüsün plikasyonu ile düze- lebilmektedir. İntra-aortik balon pompası sıklıkla cerrahi girişim sırasında ve kard’ıo- pulmoner by-pass sonlandırıldığında, iyileşme meydana gelinceye kadar yerinde bırakılır.
Prognoz:
Kardiojenik şokda yaşama oranı üzerine tesir eden herhangi bir tedavi şeklinin üstünlüğünü gösteren randomize prospektif ve retrospektif olarak kontrol grubiarı ile desteklenmiş çalışmalar yoktur.
Ağır pompa yetersizliği olan hastalarda yapılacak vasodilatatör tedavinin, dopa- mine ve diğer inotropik-vasopressör tedavinin projfnozu düzelte bileceğim gösteren çalışmalar varsa da; bunlar küçük grubları kapsamaktadır. Kısa süreli olarak yaşama etkili olsalar bile uzun süreli yaşam üzerine etkileri olmamaktadır.
Sonuçda; kardiojenik şok yaygın bir miyokard infarktüs sonucu meydana gelir. Progressif ve destrüktif bir proçesdir. Yaşam, infarktüsden sonra geriye kalan sağlam miyokardm miktarına bağlıdır. Şokun başlangıcında yapılan farmakolojik tedavi ile az miktarda düzelmeler görülebilir. Şokun başlangıcında tanınması ile yapılacak tedavinin yaralanmış miyokardm desteklenmesinden ziyade direkt nekrozun önlenmesine yöneltilmesi daha yararlı olabilecektir.
Prognozdaki düzelmeleri gösteren ilmi olarak yeterli çalışmaların azlığına rağmen kişisel prognoz hastanın yaşma, beraberindeki organ bozukluklarına, ventrikü- ler fonksiyonun seviyesine ve mekanik defektlerin mevcudiyetine bağlı olsa bile biz kombine farmakolojik ajanların, mekanik aletlerin kullanımı ve cerrahi düzeltmelerle kardiojenik şokta ölüm oranının % 90’dan % 50’ye kadar azaltılabileceğini tahmin ediyoruz.
önleme:
Akut miyokard mfarktüslü hastaların seyri değişiktir. Birçok hastalar ilk görüldüklerinde kardiojenik şokdadırlar. Diğerlerinde infarktüsün yaygınlaşması, ventri- küler septum yırtılması, serbest duvar yırtılması veya mitral yetersizliği, onların hastanede kaldıkları süre içerisinde gelişir. İnfarktüsün genişlemesi veya yeni infarktüs, akut miyokard infarktüslü hastaların % 10’u ile 9c 20’sinde görülmektedir.
Radyonukiid ve ekokardiografik çalışmalar gelecekte mivokaraial veya mekanik bozulma gelişecek, riskli hastaların tanınmasında kullanılabilecektir.
Tedavi, miyokardm oksijen ihtiyacının azaltılmasına yöneltilmelidir. Komplikas- yonsuz infarktüslerde sistolik arterivel basınç 120 mm Hg. veya altında, kalb ritmi dakikada 80 veya 80’in altında tutulmalıdır. Yatak istirahatine ve düşük dozda beta-bloker tedavisine dirençli tasikardi gizli bir kalb yetersizliği işareti olabilir veya hipovolemivi gösterebilir. Bu nedenle intravenöz sıvılarla derhal düzeltilmelidir. Tasikardi devam eder ve railer gelişirse sağ kalb kateterızasyonu yapılmalıdır. Hasta hemodinamik bozulmanın erken belirtileri için yakından takip edilmelidir. Tekrarlayan göğüs ağrısı, hepatik huzursuzluk, yeni S3 gallop ritmi, ralier, yükselmiş juguler venöz basıncı, yeni üfürümler, asemptomatik elektrokardiyografik enzimlerin (CK-MB) yeniden yükselmesinde dikkatlice invasif ve noninvasif değerlendirme yapılarak gerekli tedavi yapılmalıdır. Sonuç olarak, önleme ve iyi tedavi kardiojenik şokdan ölümlerin azaltılması için gerekli olacaktır.