wiki

KARŞILAŞTIRMALI TARIM

Karşılaştırmalı tarım, her duruma uyabilen, verimli bir tarımsal gelişmenin koşullarını keşfetmek için uygulanır. Bu öğreti, 1878 yılında, Paris’te Ulusal karım enstitysü’nde bir kürsü kurulmasıyla başladı. E. Risler, H. Hitier, C. Vezin ta
rafından art arda temsil edildi. Tüm kıtalara ilişkin somut tarımsal durumları eleştiren çalışmalarıyla, dünyadaki açlık ve çağdaş tarım jeopolitikası ile bir toplum kesimini ilgilendiren araştırmaların sahibi Ren6 Dumont ile doruğa ulaştı. Bu geleneği izleyen son dönemde karşılaştırmalı tarım, tarım sistemlerinin tarihi evrimine ve coğrafi farklılaşmasına dayanarak kendi öz kavramlarını ve kuramsal gelişmeleri belirlemektedir. Günümüzde karşılaştırmalı tanm, çeşitli ülkelrde iktisat ya da ziraat fakültelerinde okutulmaktadır. —Bitki patol. Tarım koruma ilaçları sırasıyla mantarlara, böceklere ve yabancı otlara karşı mücadele bakımından kategorilere ayrılır: mantar ilaçları (fungisit), haşere ilaçları (ensektisit) ve yabancı ot ilaçları (herbisit). Bordo bulamacı (göztaşı ya da bakır sülfat) bağ mildiyusuna karşı XIX. yy.’ın sonundan beri kullanılmaktaysa da, sentetik ilaçların büyük kısmı İkinci Dünya savaşı’ndan sonra bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştır. Sanayileşmiş ülkelerde tarım koruma ilaçlarının tüketimi büyük ölçüde artmış, örneğin yalnız Fransa’da, 1973’ten 1982’ye kâdar üç kattan fazla artmış ve etkin madde olarak .yılda 77 000 t’a ulaşmıştır. Bu yoğun kullanımın çevre ve insan sağlığı için zararlı sonuçları baştan öngörülmemiş ve sınırlanmamış, ancak, DDT’nin zehirli etkisi anlaşıldıktan sonra 70’li yıllardan başlanarak bu maddelerin kullanımı ve pazar- lanması kurallara bağlanmıştır. (Türkiye’de 1973’te 30 0001, 1982’de 40 0001 ve 1991’de 30 000 t.) Bu moleküllerin1 büyük ölçüde kalıcılığı, seçici olmamaları ve beslenme zircirleri boyunca birikme1 yetenekleri bazı bölgelerde yararlı türlerin yok olmasına, ekosistemlerde dengesizliğe ve bu ürünlere dayanıklı yeni döllerin (böcek, mantar vb.) ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu maddelerin uzun zamandır kullanıldığı tarım alanlarında yabani ot ilaçlarına gittikçe daha dayanıklı yabani otların yayılmakta olduğu görülmektedir. örneğin organoklorlu bazı tarım koruma ilaçlarının özellikle teratojen ve karsinojen etkileri ortaya çıktığından beri, besin maddelerinin ve yeraltı su tabakalarının kirlenmesi insan sağlığı için göz ardı edilmeyecek bir tehlike doğurmaktadır. Bu tehlikeleri bir ölçüde ortadan kaldırmak için araştırıcılar daha seçici ve özellikle hızla biyolojik olarak bozunabilen yeni tarım koruma ilaçları üzerinde incelemeler yapmaktadır. Bütünleyici mücadele ve biyolojik mücadele tekniklerinin gelişmesi de tarım koruma ilaçlarının kullanımını büyük ölçüde kısıtlayabilecektir. —Tar. • Eski Yunanda tanm yasaları. Eski Yunan’da gerçek anlamda tarım yasaları bulunmamakla birlikte, tarım sorunu çok erken ortaya çıktı ve sitelerin çoğunda son derece çetin mücadeleler yarattı: toprakların az oluşu ve kötü dağılımı yüzünden Yunanlılar’ın kolonilere yerleşmelerinde büyük ölçüde rol oynadı. Gerçek toprak mülkiyeti uzun süre soylu ailelere özgü bir ayrıcalık olarak kaldı, çünkü gayrimenkul mülkiyetinin temliki olanaksızdı. Toprak elde etmek için zenginlerle yoksullar arasında meydana gelen bu mücadelelerden Atina da kurtulamadı. İ.Ö. VII. yy.’da tarım sorunu ivedi olarak gündeme geldi, iki tarafın hakem yaptığı Solon, hazırladığı yasaları onlara kabul ettirmeyi başardı (İ.Ö. 594). Solon hem ipotek yükümlülüklerini (sesakhtheia) kaldırarak toprağı, hem borçları bağışlayarak ve borç için hapsedilmeyi kesinlikle kaldırarak insanları kurtardı. Peisistratos, mali yardımlarla küçük toprak mülkiyetinin gelişmesini sağladı. Daha sonra, yunan sitelerinde aristokratlarla demokratlar arasında meydana gelen mücadeleler mülklerin durumlarında köklü değişikliklere neden oldu; Atina’da kente buğday sağlama sorunu, ticaretin geliştirilmesiyle ve kentle Pire arasında bir erzak ulaştırma tekeli kurulmasıyla çözüme bağlandı. İ.Ö. III. ve II. yy.’larda, mülkiyetin aşırı ölçüde birikmesi mera hayvancılığının gelişmesine ve ekeneklerin azalmasına yol açtı: kıtlık yeniden büyük yıkımlara yol açtı. Roma egemenliği döneminde Yunanistan’da nüfusun azalması, büyük mülklerin çoğalması yüzünden çok sayıda çiftçinin yok olması sonucunda meydana geldi. • Roma’da tarım yasaları. Bu yasalar, roma halkının malı olup yalnızca vatandaşların sahip bulunduğu ager’ publicus adı verilen bir toprak kesimi için geçerliydi. Sözkonusu yasaların amacı, hakkı olmadığı halde toprağı kendi yasal mülkü sayan insanların gasp eylemlerine son vermekti. Bu tür gasplar, İtalya topraklarının büyük bir bölümünün çok az sayıda elde toplanmasına yol açtı. Gelenek, İ.Ö. 486′ rejim altında kolektif ve feodal kölelikle engellenmiş ve onları bunalıma sürükleyen yükler altında ezilmiştir; Fransız devrimi bu zorlamaları ortadan kaldırarak köy ekonomisinin gizli kuvvetlerini serbest hale getirmiştir. O zaman yalnız Avrupa köylüsü büyük bir tarım devrimine girişmiştir: işlenmemiş (topluma ait ve nadas) toprakların tarıma açılması, yem ve çapa bitkilerinin geliştirilmesi, hayvanların, gübrenin ve verimin bir kat artması. Açlık yok olmuş ve bu birinci tarım devriminden doğan yeni tarım sistemi XIX. yy.’da benimsenmiştir. Tarım fazlası, kentlerin ve sanayinin büyümesini beslemeye başlamıştır. XX. yy.’da, yoğunlaşan ve gelişen büyük sanayi ve örgütlü araştırma, gelişmiş ülkelerin tarımına yeni ve güçlü üretim araçları (motorlaşma, makineleşme kimyalaştırma, inşaat mühendisliği) sağlamıştır Bunlar, ileri derecede ıslah edilip geliştirilen biyolojik malzeme ile birlikte ikinci tarım devrimi’nin çekirdeğini oluşturmuştur Ortaya çıkan büyük çaptaki ulaşım, koruma, işleme ve mübadele araçlarıyla yaratılan uluslararası birleşik bir pazar doğmaya başlamıştır; bu pazarda, ulusal ve uluslararası işbölümü ve ileri derecede bir bölgesel uzmanlaşma yer almıştır. Bu yeni tarım sistemi, sanayileşmiş Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Yeni-Ze- larıda ülkelerine yayılmıştır ve dünyanın geri kalan kısmına da yayılmaktadır Sosyalist ülkelerde, ilk aşamada, mülkiyet haklarıyla işgücü konularında yapılan önemli değişiklikler (tarım devrimi ve kooperatiflerin geliştirilmesi) eşitsizlikleri azaltmak ve kaynakları ve işgücünü harekete geçirmek amacını güdüyordu. Sanayinin ve araştırmaların gelişmesi elverdiği andan itibaren tarımın modernleştirilmesine girişilmiştir. Motorlaşma, makineleşme kimyalaştırma, inşaat mühendisliği, iyileştirilmiş biyolojik maddeler gibi harekete geçirilen araçlar bakımından bu modernleşmenin temelde Avrupa ve Amerika’nın yaptığı ikinci tarım devriminden büyük bir farkı yoktur Sanayileri az gelişmiş ülkelere (eski sömürge ya da yarı sömürge ülkeler) bu modernleşme modelinin transferi, çokuluslu şirketlerin, “az gelişmiş” ülkelere yeni üretim araçları ihracı ve oralardan da “gelişmiş” merkeze tarımsal hammadde ithali ile gerçekleşmiştir. Bu hareket (yeşil devrim) güçlü kamusal ve özel geliştirme ve araştırma merkezleriyle devletin tarımı modernleştirme siyaset ve programlarıyla ve uluslararası yardım ve finans kurumlarıyla desteklenmektedir. Bununla beraber büyük işletmelere dayalı tarım ürünleri ihraç edebilen ve ekonomileri gelişen küçük bazı bölgeler dışında yeşil devrimin yerinde say dığını da kabul etmek gerekir. Gelişmede ve mübadeledeki eşitsizlik yüzünden az gelişmiş ülkelerin köy ekonomisinde beliren bunalım gittikçe yaygınlaşmakta ve derinleşmektedir: yiyecek üretiminde gerileme, beslenmede dışa bağımlılık, “açlık bölgelerinin” çoğalması, tarım ekosistem- lerinin aşırı kullanımı ve bozulması, bunlara ek olarak artan teknolojik ve mali bağımlılık, işsizlik, göç, topluma aykırı davranışlar… Bu tarım bunalımı -köy ekonomisi bunalımı, yaşam bunalımı, dıştan alınma teknolojilerle aşırı ölçüde sömürülen ve bozulan eksosistemler bunalımı- her bir tarım sisteminin özgül mirasını bilmeyen ve onu tahrip eden bu teknoloji transferiyle ortadan kaldınlamaz. Bozulan ekolojik ve tarım dengelerini düzeltmeye yönelik, içe dönük bir tarımsal gelişme, tersine, bu sistemlerin, bunlara ilişkin durumların, öz kaynakları değerlendirme olanak ve koşullarının iyi bilinmesini gerektirir. —Tarım mak. Tarım arabaları, birkaç çeşide ayrılır: 1. özellikle hayvanla çekilen ve öndeki dingili sağa sola dönebilen iki dingilli tanm arabaları; 2. bir ya da birkaç dingili olan, fakat çekme kancasının üzerine oturan araba oku yükün önemli bir bölümünü (3 t’dan az) bu kancaya veren yarı taşınır tarım arabaları; büyük tarım arabalarında yük, tandem ya da boji halinde bağlanmış birkaç dingile bindirilir; arkaya kaykılabilen tarım arabaları (bunlarda arka kapak, bazen otomatik olarak açıldıktan sonra yük arkaya doğru kayabilsin diye, şasiye dayanan bir ya da iki hidrolik kriko ile, arkaya doğru eğilen madeni bir kasa bulunur). —Tarıms. ikt. Tarım ürünleri için verilen sübvansiyonlar, veriliş biçimlerine göre üçe ayrılırlar: 1. parayla ifade edilebilen sübvansiyonlar. Bunlar tarımsal kredi ve tarımsal girdi sübvansiyonlarıdır. Burada, çiftçiye verilen tarımsal krediler ya da girdiler (gübre yem, tohumluk, tarımsal ilaç vb.) değil, kredilerin piyasa faiz oranının altında bir faiz oranıyla, girdilerinse piyasa fiyatından daha düşük bir fiyatla (ya da bedelsiz) verilmesi sübvansiyon olarak kabul edilir; 2. para olarak verilen sübvansiyonlar. Devletin tarım ürünlerine destekleme alım fiyatı saptayarak yaptığı yardımlardır. Burada da, ürünün piyasa fiyatı destekleme alım fiyatından düşükse aradaki fark sübvansiyon olarak kabul edilir; 3. gizli tarımsal sübvansiyonlar. Dolaylı bir biçimde hesaplanan bu sübvansiyonlar devletin bütçe harcamaları içinde gözükmezler Örneğin, tarım kesimine sağlanan vergi kolaylıkları (bu kesimden bir süre vergi alınmaması ya da vergi oranlarının düşük tutulması) gizli bir tarımsal sübvansiyon biçimidir. • Yarım mesaili tarım, iki çeşit yarım mesaili tarım emekçisi vardır: bir yanda, işletme dışında ücretli bir işi bulunmayan yarı işsiz gözüyle bakılanlar (bunlar çoğunlukla yaşlı kişilerdir); öte yanda, işletme dışında, sanayi ya da tarım işçisi, tüccar ya da zanaatkâr olarak profesyonel bir işi olanlar. Bu sonrakilere, ikili aktifler denir. Bir dış etkinliği olan işletme şeflerinin yüzde oranıyla ölçülen ikili etkinliğinin ağırlığı, gelişmiş ülkelerin tarımında, emek verimliliğinin çoğalması ve toprak işletmeciliği yapılarının katılığı nedeniyle gittikçe artmaktadır. Türkiye’de yarım mesaili tarım, genellikle tarım kesiminin fazla gelişmemiş olmasından kaynaklanır Tanm kesiminde gizli işsizliğin süreğen oluşu köyden kente (ya da dış ülkelere) göçü hızlandırmakta, ancak, göç edenlerin büyük bir bölümü topraklarını elden çıkarmayarak yılın belli zamanlarında köylerine dönerek tarımla uğraşmaktadırlar. Öte yandan, tek ürüne (çay, fındık) dayalı Doğu Karadeniz bölgesiyle, ürün çeşidi az olan Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinin verimsiz topraklarında tarımla uğraşan bazı çiftçiler ek işler sağlayarak geçim düzeylerini yükseltmeye çalışırlar Son yıllarda bazı köylerde açılan halı, kilim vb. dokuma işleri; tahta oymacılık gibi el becerisi kazandırma kursları, üreticilere tarım dışında ikinci bir iş yapma olanağı sağlamıştır. Türkiye’de sayısal olarak az da olsa kent ya da kasabalarda profesyonel bir işi olan (ticaret, serbest meslekler vb.) bazı kişilerin oturdukları çevreye yakın tarım topraklarında tarımsal üretimle de uğraştıkları görülmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir