KATOLİKLİK ve hareketler
ilişe çevresinde, daha genel olarak Kilise’de örterin dışında, çok daha sade, disiplinli ve genel-te dönük şekilleri de vardır. Tarikadar, misyo-harekeder, Katolik inancına bağlanmanın çok ifade ederler.
ar. Aziz Benedictus’un kurmuş olduğu Bene-VI. yy), Aziz Asisili Francesco’nun kurduğu atı (XIII. yy), Aziz Dominicus’un kurduğu ;atı (XIII. yy) veya Ignace de Loyola’nin kur-katı (XVI. yy) gibi tüm tarikatlar, kurucuları-taya çıkmış ve bunlardan her biri Incil’deki üç Lr hayat tarzının kurallarım izlemişlerdir: yok-; ve itaat. Bunlar belli başlı görevleri ve etkin-ları, misyonerleri veya toplumsal davranışları deriyle (özellikle sürekli manastırlarda yaşa-inyalarına dönük tarikatlar için söz konusu-u biçimde birbirlerinden ayrılır. Ruhbanlığın
• tarikatlara girebilirler; ama erkeklerden ayrı unurlar.
ıunlar, inanç, adalet ve Hıristiyan iyilikseverliği rirtakım teşkilatlarda veya derneklerde görev Katolikleri bir araya getirirler. Bazılarının etkin-;ça sınırlı iken, bazıları da (Fransız Katolik Yar-bir parçası olan Caritas International gibi) ulus-î ulaşmıştır.
dinî formasyon veya çalışmayı ruhsal derinleş-iği, değişik derece ve düzeylerde bir araya geti-«dünyayı» unutmak eğiliminde olanlarla, bunla-Kilise mensubu kimliğini öne koymadan «dün-nluluklar alanlar arasında belli bir gerilim vardır, den bağlantılar aracılığıyla Katoliklik, uzun süre ş bulunduğu eğitim ve hastane hizmetleri gibi tini sürdürür. XIX. yy Sanayi Devrimi’nden son-etmedikleri yoksulluklarım» reddetmek ve bulu bulabilmek için (XIII. Leo’nun 1891 tarihli Re-ıpalık genelgesi) toplumsal alanda da etkinlikler plumsal Katoliklik adıyla bilinen bu hareket Hı-ît partiler aracılığıyla siyasî faaliyete dönüşmüş sa’da Action Catholique ile laiklerin dinî ve si-îları sürecini hazırlamıştır, a ülkelerindeki misyonerlerin sayıca giderek ço-jklerin, özellikle en yoksulları başta olmak üzenlerinin kalkınma mücadelesine yardım etmele-dştir.
XX. YY’IN SONUNDA KATOLİKLİK
Her türlü dinî modernleşme eğilimini ve Kilise’lerin birliği ve bütünlüğü çabasını reddeden gelenekçi tepkiyi göğüslemeye ve yavaşlatmaya çalışan Katolik Kilisesi’nin güncel eğilimi dünyevî hayata açılmak ve müminlerin günlük sorunlarına ulaşıp katılmaktır.
II. Vatikan Konsili
XX. yy’ın ikinci yarısı, II. Vatikan Konsili ile hatırlanacaktır. XXIII. Johannes’in çağrısıyla toplanan ve 11 ekim 1962’de çalışmalarına başlayan konsil, 8 aralık 1965’te VI. Paulus tarafından kapatıldı. Dünyamn bütün piskoposlarım ve birçok tanrıbilim uzmanın bir araya getiren bu büyük meclisin çalışmalarının biçiminde Katoliklik belli bir değişim geçirmiş ve özellikle diyaloglara daha açık bir hale gelmiştir. Şöyle:
– Roma ve İstanbul Kiliseleri’nin geçmişte birbirlerine yönelik olarak almış oldukları aforoz kararlarım 7 aralık 1965’te karşılıklı olarak kaldırmalarıyla noktalanan «Kilise’leri bir ve bütün kılmaya yönelik diyalog» çerçevesinde diğer Hıristiyan inanışlarıyla;
– Kilise bünyesinden olup da toplumun sorunlan üzerine Kendisini sorgulayan herkesle, özgür düşüncelerine saygı göstererek;
– Isa’ya tanıklık etmek görevini üstlenmiş ve özel ve yerel Kilise’lerin çoğulculuğuna bağlı olarak daha büyük bir saygı görmeyi hakeden, böylelikle de yasal özerkliklerine saygı gösterilmesi gereken (mesela ibadet esnasında dinî dil yerine yerel dilin kullanılması gibi), ruhban ve laik, tüm Katoliklerle (Tanrı’-mn halkı);
– Tanrı yollarının ulaşılamaz niteliğine daha geniş bir saygı temelinde, diğer dinlerle, diyalog.
II. Vatikan Konsili, ruhban kesiminin ve laiklerin genel ilgisini geniş ölçüde çekmeye devam eden muazzam bir teolojik çalışmanın bitimi ve aynı zamanda da bir başlangıç noktasıdır.
Aşın bağnazlık
Bütün öteki dinlerde olduğu gibi Katoliklikte de, çağdaş dünyaya uyarlanmayla, dini olduğu gibi koruma ve sürdürme eğilimleri çatıştı. Bu iki eğilimin (aynen devam ve değişiklik) temsilcileri arasındaki kavga, II. Vatikan Konsili’nin (1962-1965) kararları ve bunların sonuçları üzerinde yoğunlaştı. Bu kararlar, herhangi bir akımı mahkûm etmeksizin, özellikle din özgürlüğü ve Hıristiyan olmayanlarla ilişkiler üzerinde duruyordu. Tutucu ve gelenekçi Katolik din adamları ise Kilise’nin bu tutumuna karşı çıkıyorlardı. Halk bu tartışmanın ancak yüzeysel ve görünür yanlan üzerinde durdu (ayinlerin, Latince veya millî dillerle yapılması tartışmaları gibi). Aşırı bağnazların başında bulunan 83 yaşındaki Fransız kardinal Marcel Lefebvre, İsviçre’deki Econe din okuluna dört piskopos atayarak «yenileşme»ye karşı savaşını sürdürdü (1888). Ama, çok geçmeden diğer dört piskoposla (bir Ingiliz, bir isviçreli, bir Ispanyol ve bir Fransız) birlikte aforoz edildi. □
Katolikliğin ağırlık noktası,
yaklaşık yanm yüzyıldan beri Latin Amerika’ya ve Asya’ya doğru yer değiştirmektedir. Günümüzde Cizvit tarikatı çömezlerinin yansı Hintli olduğu için, birçok AvrupalI papaz da Hindu düşüncesiyle ilgilenmeye ve onun düşünce biçimine ve ruhuna ulaşmak için çalışmaya koyulmuştur. Fotoğrafta Kerala’daki bir aşramda yapılan bir pazar ayini görülüyor.
Latin Amerika’daki Katoliklik
batıl itikatlardan yoğun biçimde etkilenmiş olup, Afrikalı kölelerin getirdikleri animizmin ve Kızılderililerin yerel inançlannın motif ve uygulamalannın izlerini de taşır. Böylelikle halkın koyu dindar oluşu, yoksulluğun çerçevelediği güncel kaygılara ve «kurtuluş ilahiyatının başlattığı siyasi umutlara kanşmaktadır.
AYRICA BAKINIZ
► ib-amsû Hıristiyanlık
– iB.ANsiı ilahiyat
► (b3MI Isa
► M Kitabı Mukaddes
► IB.ANSLİ Protestanlık
163