Kömür Kökenli Dojal Gaz
rumunu belgeleyen fotogra-metrik çalışmaların yanı sıra malzeme ile ilgili ve yapısal araştırmaları içeren bir çalışma yapmışlardır. Japon ekip 1994-1996 döneminde de araştırmalarına devam etmiş, metal detektörlerle galeri ve kubbe seviyesindeki demir takviye elemanlarının durumlarını araştır-
mıştm un-.—r^yrıvn -) a j;,—
belirlenen 50’nin üzerindeki noktalardan bilgisayar yardımıyla bir yıllık ısı, nem ve hareket ölçümleri yapılmıştır. Bu ölçümler halen devam etmektedir.
İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Labora-tuvarı Müdürlüğü tarafından UNESCO desteği ile 1992’den bu yana sürdürülmekte olan mozaik sağlamlaştırma çalışmaları kubbenin kuzey doğu çeyreğinde devam etmektedir. 1992-1996 yılları arasında kubbenin mevcut durumu çizim ve fotoğraflarla belgelenmiş tarihi dönemleri ve onarım teknikleri hakkında veriler toplanmıştır. Bu çalışmalar yalnızca kubbe mozaikleri ile kalmamış, aynı zamanda ana kubbenin ortasındaki kaiem içi de onarılmıştır.
1993 yılında Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Ayasofya Müzesi
vr* fvınlı 1 ıı’ ırı hm mil s i;inrr ir;;
restorasyon çalışmalarına görüş
Ve öneriler hp^ırlamcıçı amcır’iv-
geleri ile bu merkezin Ayasofya ile ilgili tüm kaynakları barındırması hedeflenmiştir. Tüm hedeflenenler tam anlamıyla başarılamamış olmasına rağmen bu bilimsel kurul şu anda Ayasofya’da yapılan tüm restorasyonları yönlendirmektedir.
Bu bilimsel kurul kubbenin geleneksel yöntemde olduğu
• t*-£i-i”zn-y-ıa jı»
mm lik kolayca delinen kurşun levhaların 3 mm lik olmasına karar vermiş ve 1994/1995 döneminde ana kubbenin kurşun örtüsü tamamen yenilenmiştir.
1996 yılında da batı yarım kubbenin örtüsü değişmiştir.
Yine Kurul’un kararı ile, Fossati onarımlarıyla cephede oluşan almaşık duvar izleri yok olmuş cephelerin çimentolu harçla sıvanarak bir zamanlar sarıya daha sonra da kırmızıya boyanan cephelerin su tutan ve kimyasal olarak hasar veren yeni sıva tabakasının bir program dahilinde yerini horasan harçlı bir sıvaya bırakması uygun görülmüş ve çimento harçlı sıvanın sökülmesi önerilmiştir. İlk önce güney cephenin sıvaları sökülmüştür.
Bütün bu araştırmalara ve 6nıŞıiTi!er rağmen A\asof\a gibi ‘Dünya Kültürel Mirası’ listesine girmiş bir \ .pının hâlâ ciddi bir onarım projesi bulunmamaktadır. Yanılan bu araştırmalar göz önüne alınarak hazırlanacak bir restorasvon nrotrra-
a-*- b-oi
Kömür Kökenli Dojal Gaz
Kömürleşme ile başlayan metan gazı oluşumu, kömür yatakları için özellikle işletme sırasında büyük tehlike oluşturmaktadır. Ancak bu potansiyelin tehlikesiz duruma getirilmesi ve ekonomiye kazandırılması mümkündür.
Biyojenik kökenli doğal gazlar grubu içinde yer alan kömür kökenli doğal gaz, aynı zamanda çevre dostu olması nedeniyle günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde özel bir ilgi görmektedir.
Kömür kökenli doğal gazın rezerv tahminleri ve üretimi, petrol kökenli doğal gaz çalışmalarından farklılıklar göster-
,-;ım Ar,mT„rU h,,
niiz bu santrallara sahip olma-
ülkeleri düşündürmektedir. Bu vüzden çevresel etkileri
ınmı«ın’i r-j ırmpn
Dünyada yaygın olaratc enerji üretiminde, sanayide ve evlerde kulandan petrol kökenli doğal gaz gibi, kömü: kökenli doğal gazın da ekonomik olarak kullanılabilirliğin; araştıran çalışmalar son yıllarda yoğunlaşmıştır. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak-üzere Çin, Avusturalya, Polonya, İngiltere ve Alman-
ya ua uu Mjiıuua uııcımi çau^-malar yapılmaktadır.
Ülkemizde TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Yer Bilimleri Bölümü 1991 yılında kömür kökenli doğal gaz (Coalbed Methane) konusunda bir araştırma başlatmıştır. MTA Genel Müdürlüğü ve Türkiye Taşkömürü Kurumu işbirliği de sağlanarak Zongul-rlgk Hawq<iL’nrta.lC4 k.Ömijr k-Q^_
kenli doğal gazın oluşumu, göçü ve birikmesi araştırılmış ve sonuçta havzada gaz potansiyelinin varlığı ortaya konmuştur.
Doğal Gazlar
Oluşum koşulları ve bileşimlerine göre doğal gazları üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar biyojenik kökenli doğal gazlar, magmatik ve meta-morfık kökenli doğal gazlar ile radyoaktif kökenli doğal gazlardır.
Biyojenik kökenli doğal gazlar
Biyojenik kökenli doğal gazlar, organik maddenin biyolojik ve fizikokimyasal proseslerle hidrokarbonlara dönüşmesi sonucu oluşur. Bun-
kökenli gazlar, petrol kökenli gazlar, tuz tabakalarında olu-
ycuıtuı vwiivam
gazları olarak sınıflandırılır.
R^raklık irj.’İAn t*ski vc ve-ni bataklıklar ile delta ve alüvyonlarda görülür. Ülkemizde
K.?.! _tx.i-ı_r71*.] RaA*o
Çarşamba ve Adana Ovalan-
nuda araştırmalar sürmektedir. Çevreciler ve yeşiller kabul etmemekle beraber, yapılan enerji projeksiyonları, sanayileşme sürecindeki ülkemizde enerji gereksiniminin her geçen gün arttığını göstermektedir. Ayrıca enerji üretim ve tüketim istatistikleri bu artışın önümüzdeki yıllarda daha da fazla olacağını ortaya koymaktadır.
Jeotermal, güneş, rüzgâr, dalga gibi temiz enerji kaynakları günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerin dillerinden düşürmedikleri ccvrc kavramı iie iyi dost olmalarına karşın kendine özgü enerji dönüşüm sistemleri ve teknolojiler gerektirdiğinden gereken ilgiyi görememektedirler. Bunun varij sua nuRiccr enerji Konu- ıar; DataKi sundaki tartışmalar \e özellik-le gelişmiş ülkelerde bu ener-
Sa/.ı,
lorı hul,
olmaya devam etmektedirler. miirii oluşturan bitkisel mad-
oluşturmuştur. Kurulun .ıK toplantısında Avasofva ile ilgili
rilmesi, şimdiye kadar yapılan onarımların belgelerinin derlenmesi önerilmiştir. Böylece bir Ayasofya Araştırma Merke-zi’nin çekirdeğinin oluşturulması, başvuru kitaplığı ve bel-
Evice, S. “Fossati Caspere vc Giuseppe”. Istanbul Ansiklopedin XI 5K18-5823 Fossati, G. Avasofitı Canstanhaople, As recenth resto-red h order of H.M. Sultan Abdul Medjidi, London. İ952.
Yiicel. F„ “Ayasofya Çalışmaları ve Yapılan Onarımlar” Sanat Tarihi Araşttrmahm, 6 (1989): 26-30
ioi £)Di îosıj akıciar grubu naraiv uozuarıasiv ıçıııde bulunan doğa] gaz, gru-bunun en temiz yakıtı olması nedeniyle özel bir ilgi görmekte ve önemi her geçen gün daha da artmaktadır.
si (rank) artıkça gaz oluşumu artar. Buna en iyi örnek Zonguldak kömür havzasıdır. Petrol kökenli gazlar, petrol olu-
şum prosesleri ile meydana gelir, bileşiminde ağırlıklı olarak bulunan metan yanında, metandan daha ağır hidrokar-banlar da içerir. Ülkemizde Hamitabat ve Çamurlu sahaları petrol kökenli doğal gazlara örnek olarak verilebilir.
Tuz tabakalarında oluşan gazlar azot, metan ve karbondioksit gazları olup ağır hidrokarbon içermezler. Petrol ve kömür sahalarında oluşan gazlar basınçları nedeniyle çatlak boyunca yüzeye çıkarlar. Çıkışları sırasında basınçları oranında killi malzemeyi yüzeye taşıyarak, çıktıkları noktada oluşan kraterleri çevresinde bir koni oluştururlar ve bu ko-
Tiı ucucıiiy i’c—yamtlr—votita-ftl olarak adlandırılırlar. Bileşiminde metan, karbondioksit, azot ve hidrojen sülfür bulunan bu gaza örnek olarak ülkemizde Muş Ovası’nda yıl-lardanberi çıkmakta olan gazlar gösterilebilir.
Magmatik ve metamorfik kökenli doğal gazlar
Magmatik ve metamorfik kökenli doğal gazlar karbondioksit, karbonmonoksit, hidrojen sülfür, azot gibi gazların yanında su buharı ve asal gazları da içerir. Ülkemizde Orta ve Doğu Anadolu’daki genç volkanlar ile Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fa-yı’na bağlı değişik açılı faylar boyunca karbondioksit çıkışları yaygındır.
Radyoaktif kökenli doğal gazlar
Radyoaktivite nedeniyle oluşan gazlar olup başlıcası helyumdur. Helyum, iki proton ile iki nötrondan oluşan bir çekirdeğe sahip asal gazdır. Helyum atmosfer, manto ve kabuk kökenli olarak meydana gelebilmekte ve bu köken izotop çalışmaları ile be-lirlenebilmektedir.
Kömür Kökenli Doğal Gaz
Kömürleşme prosesleri i!e oluşan ve kömürün moleküler yapısında adsorbe edilmiş olarak bulunan doğal gazın bileşiminde ağırlıklı olarak metan
hidrokarbonlar (etan vb), hidrojen, helyum bulunur.
Kömürleşme sürecinde vit-rinit yansıma değeri %2 ye ulaşıncaya kadar ortalama olarak metan 63- 157 cm’/gr, karbondioksit 63 – 157 cm3/gr, nitrojen ise 8 – 16 cm’/gr dır.
Kömür kökenli doğal gaz (metan) oluşum koşullarına göre ya biyojenik ya da termo-jenik olmaktadır. Biyojenik metan gazı, yüzeye çok yakın sulu oramda bitkilerin bozuşması ile oluşan turba. Hnyit ve subbitümüü kömürler oîarak isimlendirilen kömürleşme derecesi düşük kömürlerde meydana gelebildiği gibi, esas olarak kömürleşme derecesi ~yü’fcsctc olan bıtümiö_k:ömi;iT-
mürleşme derecesi yüksek olan kömürlerin oluşturduğu metan gazı ekonomik rezervler sunabilir.
Biyojenik kömür kökenli gaz, oluşum açısından birindi ve ikincil olarak ikiye ayriar. Birincil biyojenik metan sis-peten düşük sıcaklıklarda ve gömülme dertfiük’ennde -Rm ‘îO.S» turbalardan oluşur. Be meran denizel çökellerde sömürmede;; kısa süre sonra alrışan 3rvc_-e3İk gaz ile büyük benzerlik göstermektedir. İkinci; biyojenik metan ise meteorik sulann kömüre nüfuz etmesi ile o namda başlayan metabolik faaliyetler sonucu oluşur. Bu esnada gömülme ve “kömürleşme Tamamlanmış olup kömürün vitrinit yansıma değeri %0,30 -1,50 arasında bir değere ulaşmış ve hatta % 1,50 yi bile geçmiştir. Bu yüzden ikincil biyojenik metan ile birincil biyoje-.._ojk_ metan _ Qİuşum_açısından farklıdır.
Termojenik kömür kökenli gaz oluşumu da iki grupta değerlendirilir. Erken termojenik metan yüksek uçuculu bitümlü kömürlerden (Rm %0,5
– 0,8) oluşur ve etan, propan ile hidrojence zengin kömürlerden türeyen diğer ıslak gaz bileşenlerini içerir. Termojenik metan oluşumu vitrinit yansıma değeri %0,74 olan kömürlerde gerçekleşir. Kömür kökenli doğal gazm bileşimi, kömürleşme derecesi ile doğ
rudan ilgili olmakla beraber havzanın hidrolojisi de bunu kontrol eden ana faktörlerdendir. Gazın bileşimindeki karbondioksidin önemli bir bölümü ilk kömürleşme süreci içinde oluşur ve kömürleşme arttıkça gaz oluşumu genellikle azalır. Avustralya da Sydney ve Bowen havzalarındaki Permiyen yaşlı bitümlü kömürlerde yapılan izotop çalışmalar: karbondioksidin mikrobiyolojik indirgenmesinin «denekse! reımojenik reaksiyonlardan daha çok. »azın bileşimi ile ilgili olduğunu göstermiştir.
Kömürleşme proseslerinin ilk dönemlerinde kömürün üzerini örten tabaka ince ve geçirimli olduğundan oluşan gazın çok az bir kısmı depolanır. Kömürleşme proseslerine bağlı olarak sıcaklık, basınç yanında üzerindeki ve çevresindeki kayaçlar da geçirim-sizleştikçe gazın büyük bölümü kömürde tutulmaya başlar. En f-‘/la metan srazı oluşumu orta uçuculu bitümlü kömürlerden, düşük uçucalıı kömürlere geçişte gerçekleşir. Bu sırada ortamın sıcaklığı
rı % 27 iken, orta uçuculu veya düşük uçuculu bitümlü kömürlerde su miktarı % 12 dir. Sonuç olarak kömürde oluşan metan gazı miktarının, kömür tabakasının yüzeyden derinliğine, kömürleşme derecesine (rank) ve diğer jeolojik koşullara bağlı olduğu söylenebilir.
Rezerv Tahmini
Konvansiyonel yöntemlerle üretilmesi planlanan gaz rezeni tahmini iki ayrı değerlendirme gerektirmektedir. Bunlar; yerinde gaz miktarı ve üretilebilecek gaz miktarıdır.
Yerinde gaz miktarının belirlenmesi
Yerinde gaz miktarı genellikle hacimsal hesaplamalar ile yapılır. Yerinde gaz miktarının hesaplanmasında iki önemli parametre vardır. Bunlar yerinde kömür miktarı ve metan içeriğidir. Metan içeriği, kömürde ton başına bulunan gaz miktarını ifade etmek-‘* olun doffrii hır rezen’ tahmini yapılabilmesi için çok
İYİ ^^cipidiîiiiaiiv = »iCıdil
içeriğini çeşitli yö„ .emler ile hesaplamak mümkündür.
miktarı ilişkisidir. Bu yöntem genellikle doğrudan gaz ölçümlerinin yapılamadığı durumlarda kullanılır. Her tip kömürün kendine özgü sorp-siyon-izoterm bağıntısı vardır. Sorpsiyon-izoterm bağıntısını sağlıklı olarak kullanabilmek için kömürün nem, kül, sabit karbon, uçucu madde miktarı ile basınç ve sıcaklık gradyan-larmın önceden bilinmesi gerekmektedir. Bu parametreler gaz üretim aşamasında da çok önemlidir.
Üretilebilecek
gaz miktarının belirlenmesi
Kömür yataklarından metan gazı üretimi, doğal gaz sahalarında yapılan sondaj ve benzeri çalışmalar ile gerçek-leştirilmektedir. Ancak rezervuar üretim prosesleri açısından doğal gaz sahalarından büyük farkılıklar gösterdiğinden konvansiyonel üretim tahmin yöntemlerini burada kullanmak mümkün olmamaktadır.
Kömürde matriks boyunca difüzyon ile çatlaklardaki serbest gaz akışı üretimin gerçekleşmesinde çok önemli iki faktördür. Metan gazı kömürde adsorbe olarak bulunduğundan uzun süreli üretimlerde özellikle difiizyonun önemli bir parametre olduğu unutulmamalıdır. Bununla beraber geçirimlilik, statik rezervuar basıncı ve gaz desorp-siyon basıncı ürerim üzerinde etkili olan diğer üç faktördür.
Kömür damarının kalınlığı
i ıccrdıı’n p.iz -¡ikrarı, kömür iokenlı doğal s ı/ rezem açı-
kİ İV *
tadır. Ayrıca geçirimlilik, çatlak verimliliği ve akış kapasi-
hareketlidir ve gaz kabarcıkları su ile taşınmaktadır. Üçüncü yani son evrede, devam eden basınç düşmesi ile kritik gaz doygunluğuna erişilir, çatlaklardaki gaz serbest kalarak akışa geçer. Bu evrede su ile gazın birlikte akışı söz konusudur yani iki fazlı akış gerçekleşir. İki fazlı akışı iyi tanımlayabilmek için geçirimliliğin iyi bilinmesi gerekmektedir.
Özet olarak söylemek gerekirse ekonomik üretimi gerçekleştirmek için yeterli miktarda gaz, bu gazı alabilmek için yeterli geçirimlilik, yeterli basınç, uygun sorpsiyon süresi gerekmektedir. Ayrıca izoterm karakteristiklerinin de iyi belirlenmesi çok önemlidir. …….. ….
Dünyada Kömür
kökenli Doğal Gaz Çalışmaları
ABD’de kömür kökenli doğal gaz çalışmaları 1980’li yıllarda devlet tarafından da desteklenerek yoğun bir şekilde sürdürülmüştür. 1986 yılında sadece 378 metan üretim kuyusu açılmışken, bu sayı 1991 yılında 4443 olmuştur. San Juan (New Mexico ve Colorado) ile Black Warrior (Alabama) bölgelerinde sondajlı üretim çalışmalarına 1990 ve 1991 yıllarında diğer havzalar da eklenmiştir. ABD’de de yeni sayılabilecek metan üretimi 1986 yılında 0,5.109 m’ iken, 1991 de 9.109m3’e ulaşmıştır. Bugün için yıllık gaz riikerıminin videee ‘i 2 .ni oluşturan ı ıetan üretiminin,
_İhM» >• • .i. ı i s v!. !» •’»illi İS. d i
mas [_ 1 I maktadır.
ABD de ispatlanmış metan
Kömür mostrası
r»
ilgilidir. Vitrinitce zengin kömürlerde metan adsorpsiyonu genellikle yüksektir. İnertinit içeriği arttıkça metan adsorpsiyonu azalmaktadır.
Kömürleşme derecesi artıkça kömürün bünyesinde bulunan su tedrici olarak tabaka dışına atılır. Yüksek uçuculu bitümlü kömürlerde su mikta-
2) Metan emisyon debisi: Kömür ocaklarında, çalışılan damarda açığa çıkan metanın ton başına miktarıdır.
tılar olup belirli sıcaklıklarda değişen basınçlar ile teorik olarak kömürün ton başma tutabileceği maksimum gaz
smç düşmesi ile sadece suyun akışı sözkonusudur. Tek fazlı akışın oluştuğu bu evrede su üretimi gerçekleşir. İkinci evre
Bu evrede oluşan gaz kabarcıkları birbirleri ile bağlantılı olmadıklarından henüz akış gerçekleşemez. Yine sadece su
lere göre, Avrupa’da kömür kökenli doğal gaz rezervi (Bağımsız Devletler Topluluğu hariç) yaklaşık 8,5.1012 m’dür. Avrupa’daki taşkömürü yatak^ ı„—
damar özellikleri bakımından ABD’deki yataklardan büyük farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle Avrupa ülkelerinde
‘S) öorpsıyon-ızoterm bağıntı- Dasınç düşmesine bağlı olarak
metan üretimi çalışmalarında ABD’de olduğu gibi ilerleme kaydediletnemiştir. Almanya’da Saarland kömür sahasında 1960’!ı yıllarda başlayan kömür kökenli doğal gaz çalış-rrralan7 üretimde “başarı sağlanamaması nedeniyle devam etmemiştir. Ingiltere’de de benzer çalışmalar BCC (Bri-tish Goal Corporation) tarafın-
uaıı yapılmıştır. Dana sonrala-rı ara verilen çalışmalara, geliştirilen yeni teknolojiler ile Avrupa kömür ve çeiik toplu-luğıı’nun (Eııropean Coal and
nin 25 yıl daha varlığını sürdüreceği tahmin edilmektedir. Tüm Hainaut Havzası’nın metan potansiyelinin 10‘- m’ olduğu tahmin edilmektedir Yine yapılan bir çalışmaya göre açılacak olan 100 üretim kuyusu ile yılda ancak metan potansiyelinin % l’i alınabile-cek olup bu da .Belçika nin yıllık gaz tüketiminin %
lü unu oıuşturacaKtır.
Ispanya’da ise kömür yataklarındaki gazın üretimi ve kullanımı projesi hem ekonomik nedenlerden hem de jc-
Polonya’da taşkömürü en önemli enerji kaynağıdır. Metan potansiyeli 3.101- nV olarak tahmin edilmektedir. Ülkenin
««o.-;;
v^ııv^ıjı ¿jv./taııaı ‘ v^ıı Ddii-
kası ve EPA’nın (U.S. Knvi-ronment Protection Agency) desteği ile Avrupa Topluluğu çevre standartlarına uygun oa-rak d e ğe r i endi nlme k «j/sa m ı -na alınmıştır. Üst Silesian
Havzası ndakı metan potansı-veli 1.5 . 10″ m oIud. 1500 m derinlikte *»a/ ıçerıgı _’U tr> \ît St-
ics;:jn IIj\/ -ı’nin , ..ı/ ııcngı
van taşkömürü sahasında 1500 m derinlikteki 500. î O9 m! metan gazını çıkarmak için bir proje oluşturulmuştur.
Macaristan’da taşkömürü-nün gaz içeriği 15-40 m’/ton olup metanın ticari olarak kullanımı konusunda araştırmalar yapılmaktadır. Tahmin edilen gaz rezervi 1500 m derinlikte 85.10“ m’’ tür. Kanadalı enerji
şirketi hracmaster, Macaristan kömür sirkeri Merseki Szen-banvak ile Meçsek Havzası nda çalışma planları yapmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda ener-
.■>pon.,.,rluğui’i<ju aı^amu projeleri ile \rakın bir gelecekte yeniden başlanacaktır. Topluluğun enerji bölümü içinde yer alan Ticaret ve Sanayi Bölümü (Department of Tradc and İndustry) özellikle kon-vansiyoncl olmayan bu gaz ve üretimi ile yakından ilgilen-
uıcktc vc büyük destek ver-mek’tedîr.”………..
Fransa’nın bugünkü enerji politikalarında fosil yakıtların önemi oldukça azdır. Ülkede kömür kökenli doğal gaz rezervlerine ilişkin resmi veriler bulunmamasına rağmen yaklaşık 0,3.1012 m’ olduğu tahmin edilmektedir. Terkedilmiş olan Nord-Pas de Calais Aömür sahasında HBNPC ve Gaz de France (GdF) arasında b:r proje yapılmıştır. Benzer tekilde HBCM şirketi çalışıl-
— ¿mış bir saha olan Cevennes Hjvzası’nda (South Massif central) bir proje oluşturulmuştur. Burada iki araştırma çavuşu ile yapılan testler solcunda 1200 m derinlikte m’ metan gazı varlığı tah-t-,Tî edilmektedir.
Belçika’da kömür sahaları-II” Kapanmasından sonra gaz ı-;:;mine yönelik projeler rl-ieme gelmiştir. Hainaut “i ■ ’¿sı’nın Charleroi Bölge —i e 1964 yılında kömür sa-Tü”.”ir. kapatılmasından sonra ■vis-ijik yılda 7 miyon m3, *3 ı kı-jl/m’ ısıl değere sahip mrur. sazı üretilmiştir. Söz tır.-* üretim düşük düzey-,*c £-‘v ekleşmesine rağmen «r.v.î ekonomiktir. Eğer mez — ivnı seviyede tutulur-m :* zeieki gaz potansiyeli-
\uk dcVtCi\ i ¡V rv ..i
Oluşturulan kunM>rsvumun çalışma planına göre sondajlar 2000 m. derinliğe ulaşacak olup beklenen metan gazı potansiyeli 12 m’/ton dur.
,Vi aii.ua >aiia K.auUl
ekonomik görülmemektedir.
Eski Çekoslovakya’nın enerji üretiminin % 60’ı yerli taşkömüründen ve linyitten gerçekleştirilmektedir. Ostra-
şünüleıı ülkemizde, enerji temininde çeşitlilik ilkesi de gözetildiğinde, kömür kökenli doğal gaz yeni bir enerji kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu kaynağın, daha verimli olarak işletilmesine yönelik yeni modellerin arandığı Zonguldak kömür havzasında bulunması ve fosil yakıtlar içinde çevre dostu olarak bilinmesi, kömür kökenli doğal gazı ülkemiz enerji gündemine sokmuştur.
Gerçekten, fosil yakıtlar içerisinde en az çevresel etkilere sahip olan metan gazı, üretilebildiği taktirde ülkemiz için çok büyük kazanç olacaktır. Ancak, bu araştırmada sözü edilen gerek rezerve gerekse üretime ait tüm parametreler özenle araştırılmalıdır.
Gelişmiş ülkeler için dahi oldukça yeni bir enerji kaynağı olan kömür kökenli doğal gaz, ülkemiz enerji projeksiyonlarında yer almalı, başlatılan çalışmalar ve araştırmalar uygulamaya yönelik projeler ile geliştirilmelidir.