Alî b. Ebi’l-Hazm İbnü’n-Nefîs el-Kareşî ed-Dımeşkî (1210-1288)
İbnü’n-Nefîs, 1210 yılında Dimeşk (Şam) yakınındaki Kareşiye’de doğduğu için Kareşî, Dımeşk’te okuyup şöhretini orada kazandığı için de Dımeşkî nisbe- siyle anılan, meşhur İslâm hekimi ve ilim adamıdır. ‘Kalp, ancak ve ancak kendi bünyesi içinden geçen damarlar vâsıtasıyla beslenir’ diyerek küçük kan dolaşımını keşfeden tıp âlimi olmuştur.
Nûreddin Zengî’nin Dımeşk’te inşâ ettirdiği Bî- mâristânü’n-Nûrî’de tıp tahsil etmiş ve yine aynı şehirdeki Dahvâriyye Tıp Medresesi’nin kurucusu Mü- hezzebüddîn ed-Dahvâr’ın talebesi olmuştur. Dımeşk’te tahsilini tamamlayıp hekimlikte tecrübe ve nam kazandıktan sonra Mısır’a giden İbnü’n-Nefîs, Memlûk Sultanı Birinci Baybars’ın husûsî hekimliğine ve devletin Suriye-Mısır hekimleri reisliğine getirilmiştir. Selâhad- dîn-i Eyyûbî’nin 1181’de inşâ ettirdiği Bîmâristâ- nü’n-Nâsırî’de hocalık yaparak çok sayıda talebe de yetiştirmiştir.
21 Zilkâde 687 (17 Aralık 1288) tarihinde vefât eden İbnü’n-Nefîs’in, Kâhire’de müreffeh bir hayat sürdüğü ve eviyle kütüphânesini Sultan Kalavun tarafından 1284 yılında kurulmuş olan Bîmâristânü’l- Mansûrî’ye bağışladığı bilinmektedir.
İbnü’n-Nefîs, tıp ilmi yanında, tarih, mantık, nahiv, fıkıh, fıkıh usûlü ve hadis usûlü gibi sahalarda da çalışmalar yapmıştır. Tıptaki çalışmaları neticesinde “İkinci ibn-i Sînâ” olarak anılmıştır, ibn-i Sînâ’nın el- Kânûn fi’t-Tıbb’ı üzerine araştırmalar yapmış, onun el-lşârât ve’t-Tenbîhât’ı ile bir mantık kitabı olan el- Hidâye’sine şerhler yazmış, ancak kendisine filozofun eş-Şifâ isimli eseri için de bir şerh yazması teklif edildiğinde bu zor işe yanaşmamıştır. Nahivci Ba- hâeddin en-Nehhâs’tan Zemahşerî’nin Enmûzec adlı kitabını okuduktan sonra bu sahada orijinal bilgiler ihtivâ eden bir eser telif etmiş ve onun bu muvaffakiyeti, devrinin nahivcilerinden büyük takdir toplamıştır. Eserlerini umûmiyetle başka kitaplara mürâcaat etmeden yazdığı söylenen Ib- nü’n-Nefîs, Şâfiî fıkhında Ebû ishak İbrahim b. Ali eş-Şîrâzî’nin Kitâbü’t-Tenbîh’ine şerh yazacak derecede bilgi sahibi olmuş ve Kâhire’deki Mesrûriy- ye Medresesi’nde bu mevzuda ders vermiştir. Sübkî’nin Şâfiî fakihlerinin biyografilerini yazdığı eserinde onu da tanıtması bu sahadaki mevkiini göstermeye kâfidir.
Kan dolaşımını keşfetmesi
İbnü’n-Nefîs’in tıp tarihindeki en büyük muvaffakiyeti küçük kan dolaşımını keşfetmesidir. Câlînûs ve onu bu mevzuda takip eden İbn-i Sînâ’nın ileri sürdüğü, kalpteki kanın sağ karıncıktan sol karıncığa bir menfez yardımıyla geçtiği şeklindeki faraziyeyi, iki karıncığı ayıran septumda kanın geçeceği bir menfezin görülmediğini söyleyerek reddeden Ibnü’n-Nefîs, kanın sağ karıncıktan pulmonar arterle akciğere gittiğini ve akciğerden pulmonar ven ile kalbin sol tarafına geldiğini söylemiş ve böylece küçük kan dolaşımını açık bir ifâdeyle izah ederek keşfini ortaya koymuştur.
Ibnü’n-Nefîs’in kan dolaşımı ile ilgili tesbitleri şöyle hülâsa edilebilir:
1. Kalp, ancak ve ancak kendi bünyesi İçinden geçen damarlar vâsıtasıyla beslenir. 2. Kan, akciğerleri beslemek için değil, temiz hava götürmek için yayılır.
3. Akciğere giden damarla, akciğerden dönen damar arasında, dolaşımı tamamlayan bağlantılar mevcuttur. (Üç yüz sene sonra Colombo bunu ilk defa kendisinin bulduğunu iddia etmiştir).
4. Akciğer toplardamarı, önceden zannedildiği gibi, hava veya is ile değil, kan ile doludur.
5. Akciğer atardamarının duvarı, akciğer toplardamarının duvarından daha kalındır. (Bu keşif yakın zamana kadar Michael Servetus’a dayandırılıyordu).
6. Kalp odacıkları arasındaki bölmede geçit yoktur. Kan, dolaşımını kalpte tamamlar: “Kalbin sağ boşluğundan akciğerlere gelen kan, burada ısınmakta ve hava ile karıştıktan sonra, akciğer toplardamarı yolu ile kalbin sol boşluğuna geçmektedir” diyen İbnü’n-Nefîs, böylece akciğer dolaşımını ilk keşfeden ilim adamı olmuştur. Bu keşif Avrupa’ya Andreas Alpagus (ö. 1520 civarı) tarafından yapılmış bir tercüme yoluyla ulaştırılmış olmasına rağmen batılılar bunu kendileri keşfetmiş gibi göstermişlerdir. Hâlbuki batılı ilim adamı Andreas Alpagus, Suriye’de 30 sene ikamet etmiş, Arapça’yı öğrenmiş ve İslâm tıbbim yakından tanımış, Şerhu’l-Kânûn adlı kitabın bir kısmını Latince’ye çevirip neşretmiş ve bu sebeple Avrupa’nın bu sıralarda İbnü’n-Nefîs’in keşfinden haberdar olduğu da tesbit edilmiştir.
İbnü’n-Nefîs’in eserlerinden bazıları şöyledir:
Şerhu Teşrîhi’l-Kânûn, el-Mûcez fi’t-Tıb, el- Mühezzeb fi’l-Kuhli’l-Mücerreb (Göz hastalıklarıyla ilgili), Risâletü’l-A’zâ, er-Risâletü’l-Kâmiliy- ye fi’s-STreti’n-Nebeviyye, el-Muhtasar fî İlmi Usûli’l-Hadîsi’n-Nebevî, el-Muhtâr Mine’l-Ağzi- ye (Perhize dair), eş-Şâmil fi’s-Sınâ’ati’t-Tıbbiy- ye, Şerhu’l-Kânûn, Buğyetü’t-Tâlibîn ve Nüzhe- tü’l-Mütetabbibîn, Şerhu Tabî’ati’l-lnsân li-Buk- rât, Şerhu Takdîmeti’l-Ma’rife, Şerhu Mesâ’ili Huneyn, el-Vüreykât.
Kitâbü’ş-Şâmil fi’s-Sınâ’ati’t-Tıbbiyye isimli eserinde ameliyat tekniği üzerine verdiği tafsilatlı bilgiler ise İbnü’n-Nefîs’in aynı zamanda kâbiliyetli bir cerrah olduğunu isbat etmektedir.
Kaynaklar Fuat Sezgin, İslam’da Bilim ve Teknik, I, İstanbul 2008, s. ? 50. Bilim ve Teknik, \, İstanbul 2008 Esin Kahya, ,,İbnü’n-Nefîs”, DİA , XXI, s. 173-176. A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1982. M. Bayrakdar, Islâm’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, Ankara 198 S. Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan Islâm Güneşi, İstanbul. M. Karakaş, Müsbet İlimde Müslüman Âlimler, Ankara 1991