Küpçü Dükkanı
Bağırıp çağıran, irili ufaklı küpler arasında müthiş bir münakaşa oluyordu. Aynı desen ve renktekiler, aynı büyüklükte olanlar, küçük fakat zarif küpler, birer grup oluşturmuşlar, büyüklük ve üstünlük yarışına girişmişlerdi. Birbirinin üzerine atılmak
Muhsin Bozkurt
üzereyken, içlerinden biri çıkarak:
“Küpdaşlar, dedi. Nedir bu kavga, nedir bu çekişme? Böyle devam ederse, bu küpçü dükkânı hepimize mezar olacak… Sonunda kırılıp, çöplüğe atılacağız.”
Tartışmanın yoğunlu-
ğundan olacak ki bütün hepsi dikkat kesilmişti. Küp, konuşmasına devam etti:
“Biraz önce sizler gibi çekişip dururken, üstümdeki zarif desenler aşındı… Göz alıcı renklerim döküldü… O güzelim desen ve renklerimin altından toprak gö
ründü. Münakaşa ettiğim küpün sıyrılan deseni altından da toprak çıkınca, beni büyük bir düşünceye şevketti.”
Bazı küpler, şaşkın şaşkın birbirinin yüzlerine bakıyorlar, bazıları da rahatsızlıklarından dolayı homurdanıyorlardı.
Küp: “Lütfen kulak verin, aslımız bir bizim…” diye devam etti. “Duydunuz mu? Aslımız bir, bir diyorum size… Yâni hepimiz topraktanız… Münakaşamızın sebebi ise, geçici ve aldatıcı şeyler… Kendimize gelelim. Yersiz aşağılık duygusuna ve boş büyüklük kompleksine kapılmayalım. Ne bazılarımız değersiz, ne de kimimiz yapımız yönünden üstün… Hepimiz bir vazife görmek için yapılmış, hizmet etmek için bu şekilde plânlanmışız. Üstünlük, maddî yapımızdan değil, faydalı oluşumuzdan kaynaklanabilir ancak. Yâni hizmet yönümüzden… Bu kapı ise hepimize açık… Hizmette yarışalım, ama birbirimizle sürtüşmeyelim. Bilelim ki hayırlı hizmetlerde yarışmamız, birbirimize engel değil…”