wiki

kur’ân’i Ahenkle ve kaideye uygun olarak OKUMAK HAKKINDA VÂRİD OLAN SAHÎH HADÎSLER VE İMAMLARIN BU HUSUSTAKİ SÖZLERİ

Bu konuyla ilgili hadîsler : «Kur’ân’ı Arap kaidesine ve ses uyumuna göre okuyun. Açıktan günaha sapmış kimselerin âhenk ve kuralından sakının! Kitâb ehlinin âhenk ve kaidesinden uzaklaşın! Çünkü benden sonra Kur’ân’ı şarkı ve türkü edâsiyle, rahbâniyyet kaidesiyle sesini yükselterek okuyanlar ortaya çıkacaktır. Ağlar şekilde okumaları gırtlaklarını geçmiyecektir. Kalbleri fitneye uğramış ve onlan hayranlıkla dinleyenlerin de kalbleri öyle olmuştur.»85 Aynı rivâyete el-Ca’berî’de ve Mişkâtü’l-Mesâbih’te de yer verilmiştir. «Son zamanda Kur’ân okuyanların kendine has birtakım havaları ve âdetleri olacaktır. O zamana yetişen kimse onlardan sakınsın.»86 «Ümmetimden birtakım topluluklar çıkacak, süt içer gibi Kur’ân’ı içeceklerdir.»87 «Altı şey gelip çatmadan güzel amelleri işlemekte acele ediniz! Beyinsizlerin devlet kademesinde iş başına geçmesi, polis ve bekçilerin çoğalması (hükümdarların, devlet büyüklerinin katında sürü halinde yer alması ve halka zulmetmesi), rüşvet ile alım satımda bulunulması, kan dökmenin küçümsenmesi (kısas yapılmaması), akrabalar arasındaki ilginin kopması, Kur’ân’ı çalgı âletleriyle (veya ona benzer bir âhenkle) okuyanlar çıkacak, aralarından birini —dinî bilgisi hepsinden az bile olsa— öne sürüp Kur’ân’ı şarkı-türkü gibi okumasını isteyecekler..»

«Benden sonra ümmetimden bir millet Kur’ân okurlar, dinî bilgiler edinirler; şeytan onlara gelip der ki: Hükümdara gitseydiniz sizin dünyanızı düzeltirlerdi ve siz de dininizle bir köşeye çekilip (rahat) otururdunuz!. Halbuki bu mümkün değildir. Katad (diken ağacı) dan dikenden başka bir şey toplan- mıyacağı gibi hükümdarlara yaklaşmaktan da ancak birtakım hatalar devşirilebilir! »** İmam Kastalânî diyor ki: — Selef-i sâlihîn arasında Kur an’ı sonradan uydurulan âhenk ve makamla okumanın câiz olup olmadığı hakkında görüş farkı vardır. Sesi güzelleştirmek hakkında ise —az yukarıda da belirtildiği gibi— hiç bir ihtilâf olmamıştır. Bazıları demişler ki: Kur’ân’ı sonradan uydurulan âhenk ve makamla okumak haramdır. Bazısı da bunun mekrûh olduğunu söylemiştir. Bunların sonuncularından biri, Zahire sâ- hibidir, bu zat Hanefîlerdendir. Biri İmam Gazâlîdir ki bu zat Şâfiîlerdendir. Biri Kaadı Iyâz’dır ki bu zat Mâliklerdendir. Biri de îbni Ukayl’dir ki bu zat Hanbelîlerdendir Tabiî bu kerahetin ve mevcut ihtilâfın haddi şudur: Harflerin mahreçleri bozuk çıkarılır, sıfatları değiştirilir, fazla uzatılır, hareketler işbâ’ yapılır ve bunun neticesi fethaden elif, zammeden vav, kesreden yâ harfi doğar, veya yeri olmadığı halde id- diğam yapılırsa o takdirde kerahet vardır. Bu duruma varmadıkça kerahet yoktur. Nevevî diyor ki: — Belirtilen şekillerde ifrat yapılırsa, haram olur. Bunda icmâ’ vardır. el-Hâvî sâhibi diyor ki: Böyle yapmak haramdır; bu tarz okuyan kimse ise fâsıktır, dinleyen ise günahkârdır. Çünkü böyle okumakla kaari’, kırâetin en sağlam ve doğru yolundan çıkmış oluyor. Ahenk ve makamla okumak, çalgı âletleriyle kırâet yapmak, şarkı türkü havasında okumak, kendine has ölçüler ve vuruşlarla olur ve sonradan icad edilmiş vezinlerle bestelenir ki bu Allah Kelâmında en şenî bir bid’attir ve en kötü bir icaddır. Dinleyenlerin buna engel olması, engel olamıyorlarsa, meclisi terkedip aynlmalan ve okuyanın da ta’zîr edilmesi gerekir. Bezzazî de diyor ki: — Sonradan icâd edilmiş bir makamla Kur’ân okumak, görüş farkı olmaksızın haramdır. Ebülberekât Şerh-i Nafi’de diyor ki: — Tegannî bütün dinlerde haramdır. Kastalânî’nin bu husustaki görüşü ve sözü, Buharî’nin şerhinin Tefsir bölümünün son kısmmdadır. Zehirü’d-dîn-i Merğînânî’den yapılan rivâyette, diyor ki: — Zamanımızın Kur’ân okuyanlarına, «güzel okudun!» diyen kimse küfre girer. Çünkü kari’lerin çoğu meclis ve mah- fellerde tegannî ile okumaktan geri kalmazlar. Kur’ân’ı böyle bir havaya sokmak elbette ki haramdır. Bunda icmâ’ vardır. Bunun içindir ki Zahire sâhibi ile Hidâye sâhibi demişler ki: Böyle olan kari’lerin, yani cemaate tegannî ile Kur’ân okuyanların şâhidliği kabul olunmaz. Çünkü onları büyük bir günah üzerinde toplamış oluyorlar. Bundan anlaşılan şudur: Tegan- nîyi dinlemek büyük günahtır. Bunun neticesi olarak da, cum’a ve cemaate gelen kimse büyük bir günah irtikâb etmekten kendini kurtaramaz. Çünkü hatiblerin ve kari’lerin, aynı zamanda müezzinlerin çoğu tesliye, terdiye, te’mîn ve intikal tekbirlerinde bu günahı işlerler. Onları dinleyenler ve orada hazır bulunanlar da aynı günahı irtikâb etmiş olurlar. Çoğu kimseler bilâkis böyle okuyan hâfızları, kari’leri takdir ederler, nefisleri buna daha çok meyleder ve sünnet ölçüsüne galib gelir de dinin bu husustaki emrine aldırış bile etmezler. Zehi- rüddîn’e göre böylelerinin küfre düştüğü âşikârdır. Yâni bunlar tekfir edilebilirler!.. Özet olarak diyebiliriz ki: Kur’ân, Allah’ın isimleri, ezan ve ikamet tevkifidir. Fazlalık ve noksanlık kabul etmezler bunlar.. Bu bakımdan dinleyenlerin böyle bir okuyuşu inkâr etmeleri, (reddetmeleri), okuyanın da ta’zîr görmesi gerekir. Mecâlis-i Rumî’de de bu husus belirtilmiştir.Kur’ân namazda ilhân (âhenk ve kelimesi değiştirilerek) ile okunursa, namaz bozulur. Eğer bu hatâ med ve lîn harflerinde olursa, namazı bozmaz; meğer ki onda da fâhiş hata işlenmiş ola… Namaz dışında böyle okumak hakkında meşâyih ihtilâf etmiştir: Genel olarak bunu mekrûh görmüşlerdir, aynı zamanda böyle bir kırâeti dinlemenin de mekrûh olduğu sonucuna varılmıştır. Hulâsa kitabında da aynı husus belirtilmiştir. Fetevâ-i. Hindiyye’de de buna yer verilmiştir.

Ancak, Firdevs’in îbni Abbas’dan (R.A.) yapmış olduğu ri- vâyette, Resûlüllah (S.A.V.) buyurdular ki: «Kur’ân okuyan onu hatalı okur veya uydurma bir makamla tilâvet ederse, (vazifeli) melek onu (tamamlayıp) yazar; indiği gibi muhafaza eder.» Ebû Leys (Rahmetullahi aleyh) : «Eğer Muhammed, bize karşı, Kur’ân’a bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle, yakalardık, sonra da O’nun şah damarım koparırdık; hiç biriniz de onu koruyamazdınız..»90 meâlindeki âyeti şöyle mâna- landırıyor:

Eğer Muhammed (S.A.V.) kendisine vahyedilen (Ke- lâmullah’a) bir tek harf katmış ya da noksan etmiş olsaydı, o insanların en saygı değeri bulunduğu halde yine de ona kötü bir cezâ verirdim. Böylece âyet-i kerîmede Kur an öğretme ve öğrenme hususunda son derece dikkatli olmak, O’nu okurken tecvîd kaidelerine riâyet etmek tenbîh ediliyor ve riâyet etmiyenlere de tehdîd kapısı açılıyor.

Nitekim Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bu hususa işâret- le buyurdular ki: «Kim Kur’ân’a bir harf ilâve eder, ya da ondan bir harf eksiltirse, küfre girmiş olur!»91 Takiratla ilgili eserlerin bazı şerhlerinde deniliyor ki: — Köylülere, çöldekilere, yaşlı kadınlara, köle ve câriye- lere tecvîdsiz namaz kılmak câiz değildir, demek, bir çeşit fitnedir; çünkü bunların çoğu tecvîd öğrenmeye güç getiremezler de sonra doğrudan doğruya namazı terkederler. Bu husus ta vâcib olan, nazım ve mânanın sahîh olacağı kadar öğrenmek; ihlâs ve kalb huzuruyla namazı edâ etmektir. Nitekim Rühu’l-beyân tefsirinde de bu husus belirtilmiştir. Gücü yettiği halde sırf gevşeklik ve tembellik göstererek Kur’ân öğrenmeyen kimsenin namazı câiz olmaz. Ama ümmî (okur-yazar olmayan) böyle değildir; çünkü o Kur’ân okuyamaz. Nitekim aynı husus Mevâhid-i Ledünniye’de de ifâde edilmiştir. Hadîs-i şerifte buyuruluyor ki: «Allahü Teâlâ kıyâmet günü ümmilere açacağı af kapısı nisbetinde âlimlere af kapısı açmayacaktır.»92 «Topluluğa, aralarında en iyi okuyan kimse imamlık eder.»93 Aynı hadîs Câmiu’s-Sağîr’de de nakledilmiştir. Kur’ân okumasını bilenin ümmî bir kimse (okumasını bilmeyen) arkasında namaz kılması câiz olmaz. Ancak âlimler, bir harfi başka bir harf ile değiştiren —bu harfler ister mütecanis olsun, ister müteğayir bulunsun— kimsenin namazı (ya da imâmeti) hakkında ihtilâf etmişlerdir. En sahîh görüş bunun sıhhatli olmadığıdır. Meselâ: EL-HAMDÜ-LÎLLÂHİ’nin (H) harfini (AYN) şeklinde, DÎN kelimesinin (D) harfini (T) şeklinde, MAĞDUB kelimesinin (G) harfini (H) şeklinde, veya (Zİ) şeklinde okumak gibi.. Bunun içindir ki âlimler tecvîd- siz bir kırâeti lahn (uydurma bir tilâvet, hatâlı bir okuyuş) olarak saymışlardır. Böyle okuyana da 1 a h h a n demişler. Nitekim Neşr-i Kebîr’de de böyle denilmektedir. Mes ’ele : Mânayı değiştirmeksizin bir harfi başka bir harf yerine okursa ve bu şekli de Kur’ân’da bulunursa, meselâ: MÜSLÎ- MÎN’i MÜSLİMÛN yerine okumak gibi. Bütün âlimlere göre namazı bozmuş olmaz. Ama mâna değişmese bile kullanılan kelimenin misli Kur’ân’da yoksa HAYYİ’L-KAYYUM gibi, yine de namaz fesada gitmiş olmaz. Mâna değişir ve aynı za
manda Kur an’da da benzeri bulunmazsa, bütün ilim adamlarına göre fesada gitmiş olur. Mahreçlerin yakınlığına burada itibar edilmez. Ancak mânanın uygunluğuna itibar edilir. Bu imameyne göredir. îmâm-ı A’zam’a göre, benzerlerinin bulunmasına itibar edilir. M e s ’ e 1 e : 1 (DÂD) yerine (ZI) okursa, yâni dilin ucunu üst ön dişlerinin etrafına dokundurarak telâffuz ederse veya (Zİ) yerine (DÂ) okur veya (SİN) yerine ya istif’al sıfatıyla ya da itbak sıfatıyla (SAD) okur, veyahut (ZE) yerine hems sıfatıyla (SÎN) okursa namazı bozmuş olur, bütün âlimlere göre.. el-Hulâsa kitabının Zelletü’l-Kaari’ bahsinde de bu husus belirtilmiştir. Mes’ele: İNNÂ A’TAYNÂKEL KEVSERE’de geçen peltek (S) harfini (SÎN) şeklinde hems sıfatıyla okur veya peltek (S) yerine sefir şeklinde (ıslık sesine benzer bir şekilde) okursa namaz bozulmuş olur. Nitekim Fetevâ-i Behce’de de bu husus belirtilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir