Kur’ân-ı Kerîm’i konulduğu esasiyle ya da mânasiyle veya ehliyle veyahut Mushaf olma itibariyle küçümseyen kimse kâfir olur.94 Nitekim Emevî halifelerinden Velîd’in Mushaf’a ihânet ettiği için küfre düştüğü bilinmektedir. Rivâyete göre, Velîd bir gün Mushaf-ı şerifi açmış, gözü şu âyete ilişip kalmış: «Peygamberle. hep fütuhat istediler, (buna kavuştular. Hakk’a karşı alabildiğine) inâd eden her zorba ise (nihâyet) hüsrâna uğradı.»95 Bu âyet onun inâd ve kinini artırdı. Derhal emretti, bir Mushaf getirtip karşısına hedef olarak astı ve eline aldığı ok yay ile onu delik deşik etti ve sonra da şu mısra’ları söyledi : «İnadçı zorbalıkla vaîdde mi bulunuyorsun? İşte ben o inadçı zorbalardan biriyim!.. Haşr günü Rabbine vardığın zaman, De ki, ya Rabbi! Velîd beni yırtıp parçaladı*.» Adı geçen bu Velîd hakkında «Bu ümmetin fir’avni» denilmiştir. Kur’ân’ı küçümseyenler, onu hafife alanlar hakkında ye- rici ve azâb ile müjdeleyici mahiyette birçok hadîsler vârid olmuştur, Bunun gibi, Kur’ân’dan bir yaprak ya da bir levhayı, ya da üzerinde âyet yazılı bir altın ya da gümüşü küçümseyen, ona dil uzatan ya da onu inkâr eden kimse, bütün Kur’ân’ı küçümsemiş ve inkâr etmiş sayılır. Kırâet-i seb’a’da geçen bir harfini inkâr etmek veya onu yalanlamak, tamamını ya da bir kısmını beğenmemek veya âyet ile açıklığa kavuşmuş bir şeyi (hükmü) yalan saymak, onun emir ve nehiylerinden, haberlerinden birini inkâr etmek, onun nefyettiği bir şeyi isbat etmek, isbat ettiği bir şeyi nefyetmek, hata ve unutma olmaksızın onun herhangi bir hüküm ve haberinde şübheye düşmekle insan kâfir olur. Bu kesin olarak ilim ehli yanında böyledir. Küfründe kimse görüş farkı izhar etmemiştir. Cenâb-ı Hakk, kendi kitabının her türlü noksan ve şüpheden uzak olduğunu beyânla buyuruyor ki: «Kitab kendilerine gelince, onlar, onu inkâr etmişlerdir. Halbuki O, çok değerli bir Kitab’dır. Geçmişte ve gelecekte onu bâtıl kılacak yoktur. O, son derece hikmet sâhibi ve övülmeğe lâyık olan Allah katmdan indirilmedir.»98Muttasıl senedle Ebû Hüreyre’den (R.A.) yapılan rivâyet- te, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Kur’ân hak- kında itiraz etmek, başkasıyla cedelleşmek küfürdür.»9T Diğer bir hadîste ise şöyle buyuruluyor : «Kur’ân’da itirazcı olup cedelleşmeyin; çünkü bu hususta cedelleşmek küfürdür.» Biz burada (m i r â ‘) kelimesini cedelleşmek anlamına alıp terceme ettik. Ancak bazı âlimlere göre bu şek ve şüphe mânasmadır. Cedel de şüphe izhâr edip bir havaya girmektir ki böylece aynı yoruma doğru kapı açılmış oluyor. Diğer bir âyette ise mücâdele kelimesiyle bu konuya temas edilerek buyuruluyor ki: «Allah’ın âyetleri üzerinde, inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez.»88 tbnü’l-Esîr bu hususta Herevî’ye uyarak diyor ki: «Mü- marat, şek ve şüphe yollu bir mücâdele (çekişme) dir. Bu nedenle bâzen münazaraya (mümarat) da denir. Çünkü di- yalektiktv bulunanlardan her biri karşıdakinin düşündüklerini meydana çıkartıp şüphesini göstermektedir; tıpkı süt sağanın memeden sütü çıkardığı gibi. Ebû Ubeyd diyor ki: Hadîsin veçhesi, bize göre yorumda ihtilâf değil, lâfızda ihtilâftır. Şöyle ki: Biri âyeti bir harf üzere okur, diğeri ona, öyle değildir o, böyledir, der. Her iki şekilde de okunmuş ve o şekillerde indiği de vâki olmuştur. Her birinin diğerinin kırâetini inkâr etmesi, kendisini küfre sokacağına inanmaması halinde cereyan eder. Ancak burada Allah’ın Peygamberine indirdiği bir harf vardır. Hadîste (mirâ’) kelimesinin nekre getirilmesi, Kur’ân’dan bir şey hakkında bile çekişmenin, şüphe izhâr etmenin küfür olduğunu bildirmek içindir. Bazı âlimlere göre: Hadîste geçen mirâ’ (çekişme), kaderle ilgili olan âyetler hakkındadır. Kelâm ehline göre ve onların mezhebinde kader ve ona benzer âyetler üzerindeki tartışmayla ilgili bir husustur. Ahkâm, helâl ve haram ile ilgiliâyetler üzerinde öyle değil… Çünkü bu husustaki görüş farkları ashâb-ı kirâm ve onlardan sonra gelen meşhur ilim adamları arasında cereyan etmiştir. Çünkü bundan maksatları hakkı meydana çıkarmak, hakikata uymayı sağlamaktı, karşıdakini acze düşürmek, ona üstün gelmek için değildi.
Îbni Abbas’m (R.A.) yapmış olduğu rivâyette buyuruluyor ki: «Müslümanlar! Kim Allah’ın kitabından bir âyeti inad yollu inkâr ederse, boynunun vurulması helâl olur onun…»** Bunun gibi Tevrat ve Incil’i de tüm olarak inkâr edenlerin de boynu vurulur. Ancak bu iki kitaptan bir âyeti inkâr etmek bu hükmün dışında kalır. Çünkü o âyetin muharrer olma ihtimali mevcuttur veya âyet olmadığı, bilâhare sokulduğu da ihtimal dahilindedir. Çünkü Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: «Kendisinden önceki Kitablan tasdik eden Hak Kitab’ı sana indirdi, önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve Incil’i de indirmişti. O, Furkan’ı (doğruyu yanlıştan ayıran) da İndirdi.»100 Burada Zebûr’u da dikkate almak gerek. Çünkü Cenâb-ı Hak, «Dâvud’a da Zebur’u verdik…» buyurmuştur. Zebur, Dâ- vud’a verilen bir kitap olmakla beraber bazı yerlerde Kur’ân ile de tefsir edilmiştir. Bunların bütününe iman etmek vâcib- dir. Bunların tamamını ya da bir kısmını inkâr eden veya bunlara dil uzatan, bunları küçümseyen kimse küfre girmiş olur. Ama Tevrat ve Incil’den bir âyeti inkâr etmekte de tehlike vardır; çü*ıkü inkâr edilen âyetin onlardan olma ihtimali var dır; tahrife uğradıkları için olmama ihtimali de vardır.
Bu bakımdar insanı küfre düşürmez. Bunun içindir ki Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Kitap ehlini ne tasdik edin, ne de yalanlayın!.»Kur’ân-ı Kerîm’de de bu hususa işâret edilerek buyuruluyor ki: «Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücâdele edin, şöyle deyin: Bize indirilene de, size indi* rilene de inandık; bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir, biz ona teslim olmuşuzdur…»101 Yâni ona boyun eğmiş ve doğru * ya uymuşuzdur. Dünyanın bir çok ülkelerinde bulunan müslümanlann dilinde okunan Kur’ân, Mushaf’ta müslümanlann elleriyle yazılı bulunan ve EL-HAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎ’L-ÂLEMÎN ile başlayan ve KUL EÛZÜ BÎ-RABBÎ’N-NÂSİ ile son bulan iki kapak arasındaki kitabın Allah kelâmı olduğunda ve vahiy yoluyla Muhammed (S.A.V.) Efendimiz’e indirildiğinde ve içinde bulunan her şeyin hak olduğunda; ondan kasden bir harf nok- sanlaştıranm veya ona bir harf ilâve edenin küfre gireceğinde müslümanlann icmâ’ı vardır. Ancak bunu yanılarak ya da unutarak yapacak olursa, o müstesnâ.. Ve bir de şaz (kıyas ve kurala aykırı) olup rivâyet itibariyle sâbit olan ve fakat elimizde bulunan Mushaf’ta yazılmayan değişik harf ve kelimeler de bir yana.. Yâni rivâyet yoluyla sâbit şazlar insanı küfre sokmaz. Ebû Osman el-Haddad diyor ki; Tevhîdle ilgili olan ve iti- kad edilmesi iddia olunan âyetler ve harfler hakkında âlimlerin şu ittifakı vardır: Bunlardan tenzilden gelen bir harfi in» kâr etmek küfürdür.
Kırâet imamlarından Ebû’l-Âliye’nin yanında biri maruf olmayan kırâetlerden birini okuduğunda, ona «senin okuduğun gibi değildir» demez, «ben öyle değil şöyle okuyorum» derdi. Bu hususta büyük bir ihtiyât gösterir ve çok dikkatli söz söylerdi.
Çünkü Ebû’l-Âliye takvâ sâhibi bir zattı. Ebû’l-Âliye’nin bu sözü, Ibrâhim Nahaî’ye ya da İbrâhim Temîmî’ye ulaştığında, îbrâhim dedi ki: «Kim Kur’ân’dan bir harf inkâr ederse, kâfir olur» hükmünü onun duyduğunu sanırım Çünkü Kur’ân’m bir kısmını bilerek inkâr tümünü inkâr etmek demektir. Bir kısmına îman böyle değildir, bu tamamına îmân etme yerine geçmez. îbni Mes’ûd (R.A.) diyor ki: Kur’ân âyetlerinden birini inkâr eden kimse, tamamım inkâr etmiş olur. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi inkâr eden kimsenin bütün peygamberleri inkâr etmiş sayılması gibi… Abdürrezzak’m Musannef’inde de aynı husus belirtilmiştir.. Asbağ bin Ferec el-Mısrî diyor ki: «Kur’ân’m bir kısmını yalanlayan, Kur’ân’ı inkâr etmiş olur. Kur’ân’ı inkâr eden, Allah’ı inkâr etmiş olur. Yâni Allah Kelâmını inkâr etmekle Allah’ı inkâr etmiş sayılır.» Ebû Muhammed îbni Ebî Zeyd diyor ki: «Peygamberlere indirilen sahifelere lânet eden kimse (bunu açık bir ifadeyle yapıyorsa) bi’l-icmâ’ öldürülür. Şifâ kitabının sonunda da bu husus belirtilmiştir. Aliyyü’l-Kaarî’nin şerhinde de buna yer verilmiştir.102