MERMERKULE ’NlN YEDI KULE TARAFINDAN GÖRÜNÜŞÜ
Lâtinlerin gelmesiyle şehrin birçok bayındır ve dinî binası yağma edildiği gibi Yedikule Kaleleri de temelinden yıktırılmıştı.166 Hatta, o sırada kapının süslü kanatlan ile başka değerli eşyalar da yine Lâtinler tarafından gasp edilmişti. Sonra Beşinci loannes Kantakuzenos (1341-1355), Yedikule’yi sağlamlaştırmak suretiyle tekrar yaptırmıştır ki bunu, kaleme aldığı Tarihîn dördüncü kitabının kırkıncı bölümünde bizzat şöyle anlatıyor: “Yaldızlıkapı tarafında bulunan istihkâmın, (Kantakuzenos burayı Lâtinlerden oluşan bir müfreze ile muhafaza ettirmişti) zaptedilmesi imkânsızdı. Ara yerinde, İstanbul’un kapılarından birisinin bulunduğu iki burç, gayet büyük ve birbiri üzerine son derece muntazam yontma mermerler konularak yapılmıştı. Öyle ki, aralarına çividen başka hiçbir bağ maddesi konulmadığından bütünü tek parça gibi görünür, böylece diğerlerinden farklılık arz ederdi.”
Yine aynı Tarih’in daha aşağı satırlarında şöyle yazıyor: “Kayınbiraderi loannes Paleologos, bu sağlam yeri ele geçirip, tahrip etmişse de sonradan görülen lüzum üzerine, beyaz mermerden iki kule ile tekrar yaptırdı.” Kostarıtinopolis’de bu tahripten bahsedilirken deniliyor ki: “…Bununla beraber, Kantakuzenos’un damadı, loannes Paleologos, Kantakuzenos taraftarlarının kaleye kapanacağından şüphelendiği için suru tahrip etmiştir. Fakat, sonradan Yıldırım Bayezid Han’ın hücumundan korkarak yeniden yapmaya mecbur olmuştur.” ‘Hakim’ lâkabıyla tanınan İmparator Altıncı Leon Sophos (886-912) tarafından yaptırılan Azizler (Egl. de Toussaint), Moris’in yaptırdığı Kırk Şehitler (Egl. des Quarante Martyrs de Nicopolis, bu kilise Saraçhane başındaydı) ve Büyük Kostantin tarafından yaptırılan Ayos Mokios (Topkapı Tramvay hattı üzerindeki Deniz Abdal Camii’nin olduğu yerdeydi) Kiliselerinin yapımları için gerekli şeyler ve süsleme malzemeleri, işte o zaman bu Yedikule’den alınmıştı. Ayrıca, adı geçen loannes Paleologos, Yedikule’deki Yaldızlıkapı’dan itibaren denize kadar şehrin bir kısmını ayırarak, fırtınalı havalarda gemilerin barınabilmeleri için burada bir liman yaptırmışsa da, Sultan Yıldırım Bayezid Han’ın tehditleri üzerine (1391), Yedikule Kalesi’ni yine kendi eliyle yıkmaya mecbur kalmıştı.l67 loannes Paleologos, Yaldızlıkapı’nın iki tarafındaki iki burcu tamir edebilmek için, bunlara yapılış amaçlarını gizleyecek şekilde bir zarafet vermişti.
Altınkapı, bilinmeyen sebeplerden dolayı, ilk Paleologoslar zamanında kapatılmıştı. Hatta, Gregoras ile Kantakuzenos üçüncü kitabında diyor ki: “İstanbul’un Kantakuzenos tarafından 1347 yılında kuşatılması sırasında, mahsur kalanlardan birkaçı, Kantakuzenos tarafını tuttuklarından, bu taraftarlar, zaten kapalı bulunan bu Altınkapı’yı ve ardından diğer kapıları geceleyin açtırarak, bu şekilde Kantakuzenos’un ordusuyla beraber içeri girmesine yardım etmişlerdir.”169 Yukarıda bahsedildiği üzere,Yaldızlıkapı vaktiyle pek süslü, gerçekten muhteşem bir kapıydı. Emanuel Chrysoloras, kapının süslerinden bahsederken diyor ki: “Yaldızlıkapı’nın önündeki mermer sütunlarla, mermer kuleler hakkında bir şey söylemeyeceğim, fakat üzerindeki kahraman Herkül’ün icraatını ve Promethe’nin zincire vuruluşunu resmeden oymaların ne kadar nefis bir sanatla yapıldığına ve diğer kabartma mermer süslemelerine insan ne kadar hayret etse azdır.” Bu kapının fetihten önce Venediklilerle Fransızlar tarafından ne sebeple kapatıldığı bilinmiyor. Alexios Ducas’ın devrinden bahseden Tarihi’inde kapının örülü olduğunu haber veriyor ve diyor ki: “Lâtinlerin Kostantiniye’yi muhasarası ve şehre hücumu sırasında, korkmuş olan halktan bir kısmıyla şehri savunan askerler, Altınkapı’yı ele geçirip, onu kapatan duvarı yıktılar. Hayatlarını kurtarmak için şehir Seferden zaferle dönen kayserlerin, Bizans’a bu kapıdan gösterişli bir alayla girmeleri alışılagelmiş eski geleneklerdendi. Meselâ Sekizinci Michel Paleologos,
Lâtinleri İstanbul’dan kovduktan sonra Yedikule’nin bu Yaldızlıkapı’sından muhteşem bir alayla girmişti (15 Ağustos 1261).17° İmparator Heraklius, İran Şahı Keyhüsrev üzerine yürüyüp Keyhüsrev kaçınca oğlu Siroes ile ateşkes ve barış sözleşmesi yaptıktan sonra1?* İstanbul’a döndüğünde, iki tekerlekli arabasına dört büyük fil koşulu olduğu ve alayın önünde güya, Hazret-i İsa’nın üzerine gerildiği haç bulunduğu hâlde, büyük bir gösteriş ve şanla bu kapıdan girmiştir. Bu merasimden sonra Heraklius, söz konusu haçı Kudüs’deki Kumame Kilisesi’ne iade etmiştir. Hatta kayser, başpapaz, alçakgönüllülükle Cenab-ı Hakk’a üç defa dua etmeden şehre girmek istememiş ve duanın okunması sırasında, şükür duraklarında, bu kapının önünde üç defa diz çöküp yalvarmış, dua etmiştir. Kayser bu hareketiyle, Bizans’a muzaffer olarak girmeden; dininin yüceliği ve kutsallığıyla insanlığın ihtişamını, züht ve takva ile dolu böyle bir merasimle birleştirmek istemiştir.
Yedikule Kapısı (P. Civile): Ahalinin geçişine mahsus kapı, Yedikule Hisarı’na bitişiktir. Biz buna Yedikule Kapısı diyoruz.172 Eskiden Küçük Kapı diye bilinirdi. Asıl hisarın içindeki alay kapısını, bu Küçük Kapı’dan ayırmak için, büyüğüne Büyük Yaldızlıkapılar (Chrisi Pili, Les Grandes Portes Dorees) derlerdi. Doktor Mordtmann diyor ki: “Zamanımız topografya uzmanlarının ifadelerine bakılırsa, Küçük Kapı, İstanbul’un fethinden sonra açılmış. Fakat tuğla kemerinin, Anthemius surunun tuğlarına uygunluğuna bakılırsa, bunun Bizans eseri olduğu inkâr edilemez bir şekilde ispatlanıyor.”