YEDİKULEDE KÜÇÜK YALDIZLI KAPI MERMER BURÇ
Bence bu kapıyı inceleyenler tarafından açıkça fark edileceği gibi, birbiri üzerine konulmuş iki sıra tuğla kemerinin sağ tarafına bitişik ve bağlı bulunduğu surun, yatay vaziyetteki beş sıra tuğla ile örülmüş tuğlaları bir hizadadır. İşte bu inşa şeklinden, tuğlaların uygunluğundan ve seviyesinden, bu kapının eski olduğu muhakkaktır. Özellikle, buradaki burçlara ulaşan kapıların tuğla kemerlerinin inşa tarzıyla mukayese edilecek olursa, bu daha açık bir şekilde görünür. Kapının kemeri üstünde, mermer bir levha üzerinde, iki kanadını açmış bir kartal resmi hâlâ duruyor. Diğer yerlerde, meselâ Büyük Çarşı’daki Bedesten Kapısı üzerinde gördüğüm motifine benzeyen bu resmi, oraya Osmanlıların koymadıkları gün gibi açıktır. Kapının bu yüzünde başka kitabe yoktur. Dış yüzüne gelince; her iki tarafın kapı levhaları hariç, tuğla kemeri, cephesi kısacası genel görünüşü eskidir. Diğer eski Bizans kapıları gibi, çifte tuğla kemerlidir. İnşa tarzı olarak, diğer kapılara tamamen uygunluğundan yalnız yukarı kısmın BizanslIların eseri olduğu meydandır.*73 Aşağıda sözü geçen mermer kitabenin konulduğu, sivri kemerli kısmının alt tarafı ve her iki taraftaki, Makriköy (Bakırköy) taşından yapılmış levhalar ve yassı sütunlar ise, Sultan Üçüncü Ahmed zamanında yeniden yaptırılmıştır. Kitabenin üst tarafında ve eski sur üzerinde duvara sokulmuş taştan toplar hâlâ duruyor. Kapının üzerindeki kitabe şudur:
Esâs-ı saltanat-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis kim Binâ-yı şân u şevket devr-i adlinde metîn oldu
Penâh-ı mülk ü millet mültecâ-yı dîn ü devlet kim Zamânında memâlik mekr-i düşmenden emîn oldu
Nice âsâr da nâm aldı ez-cümle zamânında Stanbul kalesi ta’mîr olup fass-ı nigîn oldu
Vezîr-i a’zamı [vü] dâmâdı İbrâhîm Pâşâ’ya Edip fermân o da yaptırdı ammâ dil-nişîn oldu
Husûsâ emri ile ol hidîv-i heft-iklîmin Bu dergâh-ı muallâ cümleden bâlâ-terîn oldu
Utârid levh-i çarha Vehbiyâ resm etti târîhin Yedikule Kapısı hem-çü tâk-ı heftümîn oldu
Mütercimzade Arif Efendi’nin Yedikule hakkındaki şu tarihi de güzeldir:
Sûr-ı İstanbul burûc-ı ma’rifettir âdetâ Her Yedikule nişandır seb’a-i seyyâreden
Özellikle dikkat çekicidir ki, kara tarafındaki surların, Yedikule’den Edirnekapı’ya kadar olan kısımlarında sur, iki kat olduğundan, iki sağlam burçla muhafaza edilmiş çifte kapıları vardı. Yedikule’deki çifte kapıdan, dış tarafta olanı bir aralık yıkılmış fakat yeri hâlâ bellidir. 1204 yılında, İstanbul’un Lâtinler tarafından kuşatılması sırasında, Yedikule duvarları çift kattı. Bu kapı ile, kitabeli kapı arasında adeta bir avlu vardır. Avlu içerisinde ve sura hemen hemen bitişik vaziyette, basık tavanlı bir türbe vardır. Bu türbenin içinde Fatih Sultan Mehmed’in maiyyetinde gelerek, burada şehit olan bir mücahit medfundur. Türbe, uzun bir süre harap kalmış, daha sonra düğmeci ustalarından Ahmed isminde hamiyet sahibi biri tarafından H. 1297 tarihinde tamir ettirilmiştir. Söz konusu mücahidin kim olduğu uzun süre araştırılmışsa da, anlaşılamadığı İlmî mahlaslı bir şairin yazdığı kitabeden belli oluyor. Türbenin karşısında ve kapının solunda, set üzerinde, mücahitlerden başka biri daha gömülü olup, bu da uzun süre, taş toprak altında isimsiz ve nişansız kalmışken, sonradan kabrini örten toprak ve molozlar kaldırılarak, mübarek mezarı ortaya çıkarılmıştır. Mezar taşı kitabesinin görünüşünden birkaç asırlık olduğu anlaşılıyor. Baş tarafındaki kavuk oldukça eskidir. Yedikule Kapısı’nın iç tarafında Hacı Evhad Camii adında bir mabedimiz vardı. Bir yıl önce, yanındaki ahşap bekâr odalarında çıkan yangında yanmıştır. Minaresi yontma taştan olup, şerefesinin alt tarafı stalaktit denilen avize oymalarla süslüdür. Minare hem yüksek, hem de sağlam ve zariftir. Caminin avluya bakan pencereleriyle, iç taraftaki pencerelerin, yarım daire şeklindeki üst kısımları, tamamen nefis çinilerle süslüymüş. Yangında, çiniler parça parça olmuş; yalnız dış avludaki pencerenin üstünde, ‘Resullullah…’ ibaresi bulunan küçük bir parça kalmıştı. Haber vermem üzerine bunlar, Evkâf-ı İslâmiyye Müzesi’ne nakledildi. Ne yazık ki bu çini parçalarını çalmışlar. Çinilerden bazı parçalan inceledim. Kıymet bakımından Sultanahmet Cami- i’ndeki çiniler ayarındadır. Caminin, H. 993 yılında, kasap ustalarından Hacı Evhad isminde biri tarafından yaptırıldığı, kapısının üzerindeki kitabeden anlaşılıyor. Kendisi, mihrap önünde medfundur. Mermer sandukası, baş ve ayak taşları oldukça süslüdür. Yanında, aynı tarzda yapılmış birkaç kabir daha varsa da, ne ken- disininkinde ne de diğerlerinde kitabe bulunmadığından sahiplerinin kimlikleri belirlenememiştir.1^ Burası köşe hâlinde kaldığından, etrafına hücreler yaptırılmıştır. Ayrı bir bölümde etraflıca anlatıldığı gibi, Yedikule’nin şimdiki hâli, Fatih Sultan Mehmed’in eseridir. Bununla beraber, bu şeklin Bizanslılar zamanındaki şekil ve görünüşünden pek de farklı olmadığı muhtemeldir. Bizanslılar Yedikule’ye, Heptapyrgion derlerdi. Üstü mazgallı, yüksek burç demektir.^S Yaldızlıkapı’nın dışında, Hazret-i Meryem’e1?* ithaf edilmiş İbrahimîler Manastırı vardı. Bu manastırdan şimdi eser yoktur. Kayserler, Yaldızlıkapı’dan, tantanalı alaylarla şehre girmeden önce, bu manastırda bir süre dinlenirlerdi. Burası adeta bir duraktı.
Yedikule Surlarının iç tarafında ve sahile yakın bir yerde St. Diomede Manastırı vardı. Bu manastırın yeri büyük ihtimalle, Yedikule’deki gazhanenin gaz üretimine mahsus havuzunun yanındaki bahçe olmalı. Bundan birkaç yıl önce burada fevkalâde büyük mermer sütunlar bulunmuştu.