MİRAS; Alm. Erbe (n.), Erbshaft (f.), Nachlass (m.), Fr.ss (m.), Fr. Héritage (m.), İng. Inheritance; heritage; e state . Verâset yoluyla intikal eden mal, mülk, para ve haklar. Ölen kimsenin bıraktığı terekenin tasfiyesi ve mirasçılara taksimi. Mîras Arap- çadaki irs, verâset kelimesinden türemiştir. Lügatta “gönderilen, arkaya bırakılan şey” demektir. Bir şahsın ölümü ânında, hısımlarına (mîrasçı olan yakın akrabâlanna) intikal edecek bütün mallan, haklan, borçlan ve hukukî durandandır. Genel olarak mirasçılara geçen malvarlığına “tereke” denir. Mîras, insanoğlunun yaratılışı kadar eski olan sosyal bir kurumdur. İlk insan hazret-i Âdem’den bu yana, (insari-mal-ölüm) münâsebeti canlılığını muhâfaza etmiştir. İnsan, yaratıldığı günden beri yaşamasını sürdürebilmek için mala, tabiattaki hissesine devamlı ilgi duymuştur. İnsan için en mukaddes ve
kıymetli olan şey canı, yâni yaşama hakkıdır. Mal da hemen bundan sonra gelmiş ve bugüne kadar cana yoldaş olmuştur. Hattâ insan, ölümünden sonra bıje, malı ile olan ilgisini devam ettirmek ve mallarını, ya hısımlarına veya seçtiklerine bırakmak istemiştir. Ölümünden sonra kişinin bıraktığı mal, mülk, para, hak vs. ayn bir ilim konusu olmuş ve bu hususta her toplumun kendi dînî ve sosyal yapısına göre, kânûnî düzenlemeler ortaya konmuştur. İnsan var oluşundan bu yana, komünizm gibi insanlık dışı rejimler hâriç, bütün milletlerin inanç sistemlerinde ve idâri rejimlerde mîras hakkına saygı duyulmuş, temel kânun ve anayasalarında yer almıştır. Allahü teâlâ tarafından gönderilen bütün İlâhî dinlerin kitaplarında ve bunlann sonuncusu olari Kurfân-ı kerîmde, mirasım nasıl taksim edileceği açıkça bildirilmiştir. Türk toplumunda, mîras ve mîrasa saygı, İslâmiyetten önce de vardı. Ancak miras konusunda İslâmiyetle birlikte tekâmül büyük olmuştur. Bizzat Kur’ân-ı kerîmde, mîrasçüann hisseleri (payları) en açık şekilde îzah. ve emredilmiştir. Miras hukûkunda yer alan konular, ayrı bir ilim konusu olarak düzenlenmiş ve buna “Ferâiz” ilmi adı verilmiştir (Bkz. Ferâiz). İslâm Hukûkunun meriyette bulunduğu, bütün İslâm devletlerinde, mirasın taksimi ferâiz ilminin bildirdiği esaslara göre yapılmıştır. Peygamberimizin ve Dört halifesinin kurduğu İslâm devletinden îtibâren Emevî, Abbasî, Selçuklu ve Os- manii devletlerindeki miras hukûku, ferâiz ilmine uygun bir tarzda tatbik olunmuştur. Mîras hukûku: Çeşitli sosyal yapıya sâhip milletlerde insana saygı ölçüsünde, mîrasa da saygı duyulmuş ve ölümünden sonra bu saygı devam ettirilmiştir. Mîras sistemini kabul eden hemen hemen bütün toplumlarda, mîras konusunda geniş . kânûnî düzenlemeler yapılmış ve buna “mîras hukûku” denilmiştir. Bir kimsenin ölümünden sonra, mal varlıkları ile birlikte onun hak ve borçları da ona halef olan yâni yerine geçen kimselere geçer. Bunun yanında, belirli hukûkî durumların da mirasçılara geçmesi mümkün olabilir. Mîras, ancak gerçek kişilerin ölümü, ölüm karinesi veya gâipr lik hâlinde söz konusu olur. Hükmî şahıslar (tüzel kişiler) mîras bırakmazlar. Ancak, mal varlıklarının tasfiyesinden bahsedilir (MK. mad. 50). Fakat hükmî şahıslar mîrasçı olabilirler. Mîras hukûku, mûrisin yâni mîras bırakanın sâdece özel hukuk ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır. İsviçre Medenî Kânunu!ndan faydalanılarak Türkiye’de 1926 yılında kabul edilen, Türk Medenî Kânunu’nun Mîras başlığım taşıyan üçüncü kitabı (mad.-439-617), iki kısımdan meydana gelir. Birinci kısım 13-14füncü bablar, kânûnî mirasçılar ile ölüme bağlı tasarrufları düzenler ve şu fasıl başlıklannı içine alır: 1) Tasarrufa ehliyet,2) Tasarruf nisâbı, 3) Ölüme bağlı tasarrufun muhtelif suretleri, 4) Ölüme bağlı tasarrufların şekilleri, 5) Vasiyeti tenfiz memuru,’ 6) Müteveffa tarafından yapılan tasarrufların iptal ve tenkisi, 7) Mîras mukâvelenâmesinden doğan dâvalar. Mîras kitabının ikinci kısmı ise mîras başlığım taşır. Bu kısımda mirasın geçişi ele alınır ve üç bab- dan meydana gelir (15-16 ve 17’nci bablar). On beşinci bab, mîrasın açılmasını düzenler. On altıncı bab ise, mîrasın hükümlerini kapsar ve beş fasıldan meydana gelir: 1) İhtiyatî tedbirler, 2) Mîra- sı iktisap, 3) Defter tutma talebi, 4) Resmî tasfiye, 5) Mîras sebebiyle istihkâk dâvâsı. Mîras Hukûku kitabının son bâbı on yedinci babdır. Taksim başlığını taşır ve şu fasıllardan meydana gelir: 1) Terekenin taksiminden evvelki hali. 2) Taksimin nasıl yapılacağı, 3) Mîrasta iâde, 4) Taksimin hitâmı ve hükümleri. 1965 târihli ve 6/5100 sayılı karamâme ile, Türk Medenî Kânunu’nun velâyet, verâset ve mîras hükümlerinin uygulanmasına dâir tüzük çıkarılmış olup, mîrasın geçmesiyle ilgili hükümleri ihtivâ etmektedir. Mîras hakkı, mülkiyet hakkı gibi anayasa ile teminât altına alınmıştır. T.C. 1982 Anayasasının 35’inci maddesi; “Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yaran amacıyla kânunla sınırlanabilir.” hükmünü açık olarak ortaya koymuştur. Mîrası bırakan kişiye “mûris” mirası alacak olana “vâris” veya “mîrasçı”, mîrasçının terekedeki hakkına da “miras payı” denir. Medenî Kânun’da, mîrasın paylaştmlmasmda zümre sistemi kabul edilmiştir. Zümrelere geçen mîras payı, zümre içindeki kök başlarına göre tesbit edilir. Kök başı kadar eşit miktara bölünür. Eğer kökler içinde, alt kökler varsa, o köke gelen mîras payı, alt kök sayısınca eşit miktarlara bölünür.
MİRAS;
16
Eki